Tayfun Atay
Hayvanı küfre vuran ‘soylu’ insanlıktan olmaktansa…
Devletin “İçişleri Bakanı” koltuğunda oturan zatın bir başka insana “hayvan” diye hakaret edebildiği bir ülkede ne yaparsanız yapın, hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın, hayvanlara yönelik şiddeti, eziyetleri, cinayetleri, katliamları önleyemezsiniz. Sadece hayvan cinayetlerini değil, dolaylı olarak kadın cinayetlerini, ırkçı cinayetleri de önleyemezsiniz. Bütün bu ölümcül dehşetlerin önü, öncelikle türcü yönseme ile açılır, cinsiyetçi ve ırkçı yönsemeler onu izler. Bir insana hakaret niyetine hayvan demekle başlar her şey!..
Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı sıfatıyla bir televizyon kanalındaki söyleşide Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a yönelik sarf ettiği hakaret dolu sözler günlerdir konuşulmakta, tartışılmakta, kınanmakta. Göçmen-sığınmacı sorununda kendisine, daha doğrusu iktidara karşıt görüşleriyle öne çıkmış olan Özdağ için Soylu, onu muhatap almadığını belirtme, daha doğrusu “berkitme” yolunda şöyle konuştu:
“Ben bu adamı, adam yerine ve insan yerine koymam. Bu, hayvandan aşağı bir adamdır. Esfel-i sâfilîndir! Bu kadar basit. Kendisi adam yerine girmeye çalışıyor. Soros çocuğudur, operasyon çocuğudur. Bu kadar açık. İstihbarat elemanı olduğu apaçık bellidir.”
Kimmiş Soros çocuğu, erkeksen görelim!
Soylu’nun bu hakaret cümleleri içinde en çok “Soros çocuğu” ve “operasyon çocuğu” ifadeleri öne çıkarıldı. Nitekim Özdağ da Soylu’nun konuşması ardından kameraların karşısına geçtiğinde bu ifadeler üzerinde durdu ve ailesine dil uzatıldığı mülahazasıyla Soylu’yu hesaplaşmaya (düello”ya) çağırdı. Ona, “Göreceğiz, kim operasyon çocuğu, kim Soros’un çocuğu, erkeksen orada bekle” diye seslenerek Bakanlığa yol tutacağını bildirdi.
Bunun ötesinde Soylu’nun kullandığı diğer ifadelerin gölgede kaldığı söylenebilir. Halbuki onlar da üstelik biraz titizlikle ele alındıklarında sadece Özdağ’la sınırlı kalmayacak çerçevede hakaretin katmerlesini içermekteler.
Soylu, Özdağ’a “hayvandan aşağıdır” diyor. Ardından ne kadar aşağı olduğunu “netleştirme” yolunda, kuvvetle muhtemel ki Kuran’dan (Tîn Suresi) referansla “esfel-i sâfilîndir” (aşağıların en aşağısı; düşüklerin en düşüğü; sefillerin en sefili) diyerek devam ediyor.
Sözlerin bu şekilde akışından “hayvan” olmak ve “esfel-i sâfilîn” olmak arasında bir ilinti ya da geçişliliğin işaret edildiğini düşünmek de mümkün, ama öyle midir bilemiyoruz. Kuran’da ilgili sûrede hayvanlara ilişik bir vurgu yoktur. Mevzubahis edlen yalnız ve salt insandır; “Onu en güzel şekilde (ahsen-i takvîm) yaratmıştık, ama sonra sefillerin en sefiline (esfel-i sâfilîn) düşürdük” anlamında (kastedilenin “Cehennem” olduğu da tefsirlerde belirtilmekte).
Neyse, biz bu yazıda Soylu’nun “hayvan” tabirini bir insana hakaret, onu aşağılama yolunda kullanması üzerinde duracağız.
Ya Rab, beni insandan koru!
İnsan-dışı hayvanların insan denen hayvandan çektiklerini bir onlar bir de Allah bilir! Kafeslere doldurulup hayvanat bahçelerinde, sirklerde ve evlerde seyre açılmak; zevk için, “spor” olsun diye (avcılık adı altında) katledilmek; besin olmak üzere üretilip besine dönüşene kadar hareket dahi edemedikleri küçücük bölmelerde işkence altında ömür tüketmek; yaşam alanları gasp edilip insan yerleşmesine açılarak, yine avcılık yoluyla veya uzuvları (dişleri, boynuzları, elleri, kafaları, derileri ve daha pek yerleri) ticari meta kılınarak soykırıma uğratılmak ve daha neler neler…
Saatte 3, günde 150, yılda 50 bine yakın canlı türü, “insan marifeti” ile yok ediliyor.
İnsan denen hayvanın insan-dışı hayvanlara yaptıkları arasında en çok göz ardı edilen, üzerinde durulmaksızın geçiştirilen ise kendi türdaşına hakaret yolunda onları araçsallaştırmak. Yani iki insan arasında en basit bir münakaşada bile ağızlardan saçılan o galiz ifadeler: “Hayvan herif”; “eşşoleşşek”, “itoğluit”, vb. gibi.
Ve işte Soylu’dan Özdağ’a yönelik sarf edilen, “çifte kavrulmuş” mahiyette “Hayvandan aşağıdır” ifadesi gibi…
İnsana hayvan demek, hayvana hakaret
Ümit Özdağ’a yönelik aynı doğrultulu hakaret, ertesi gün o, Soylu ile yüzleşme-hesaplaşma niyetine İçişleri Bakanlığı önüne gitme girişiminde bulunduğunda da sürdürüldü. Özdağ, Meclis’ten Bakanlık istikametine yürümek isteyip polis tarafından engellenirken, Bakanlık binasının önüne Soylu’nun önceki sözleriyle bağlantısı aşikâr şekilde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı “Hayvan Durum İzleme Birimi”nin (HAYDİ) aracı çekildi ve kameraların ilgisine sunuldu.
Tablo net: Bir insanın diğerini “hayvan” diye küfre uğratması, yani sözel şiddet/taciz…
Artık daha fazla sözü uzatmadan kaydetmemiz gereken şu: Bir insana bir diğer insan tarafından “hayvan” denilerek hakaret edilmesi, esas ve daha öncelikli olarak hayvanlara hakarettir.
İnsan denen hayvanın böyle bir hakarette bulunabilmesinin nedeni, özellikle çevre-hayvan hakları örgütlenmeleri bünyesinde politik-ideolojik çerçevede bir ayrımcılık olarak sorgulanan, reddedilen, lanetlenen bir motivasyon olan “türcülük”tür.
Türcülük
Türcülük, insan-dışı hayvanları sırf bu nedenle, yani insan olmadıkları için her türlü istismar, eziyet, kıyım ve de doğrudan ya da işte yukarıdaki örneğimizde olduğu üzere dolaylı hakarete müstahak saymak demek. Tabiri literatüre kazandıran psikolog ve hayvan hakları savunucusu Richard Ryder’ın deyişiyle, bir başka türe mensup oldukları değerlendirmesiyle hayvanlara zevk için, keyif için, eğlence için zarar verme-acı çektirme hakkını insan denen hayvanın kendinde bulması…
Ancak türcülüğü içselleştirebildiğiniz, normalleştirebildiğiniz, olağanlaştırabildiğiniz noktada, ellerinde insanî canavarlığın nişanesi ateşli silahları savunmasız, masum, başlarına ne geleceğini bilmeyen hayvanların üzerine doğrultup onların canını alanların yaptığını katliam/soykırım değil de “spor” ya da “av turizmi” sayabilirsiniz.
Üçüzler: Türcülük-Cinsiyetçilik-Irkçılık
Türcülük, ırkçılık ve cinsiyetçilikte olduğu gibi, onlar ne anlam taşıyorsa aynı ölçüde ve mahiyette bir insanî yanlışlık ve sapkınlık.
Daha çarpıcı deyişle, türcülükle cinsiyetçilik ve ırkçılık, üçüz kardeştir. O yüzdendir ki “hayvan herif” kadar “karı kılıklı herif” de (Romanları kasıtla) “Çingen” de (Siyahları kasıtla) “Yamyam” da ve daha niceleri de aynı doğrultuda hakaret amacıyla kullanılan tabirler olarak karşımıza çıkarlar.
Irkçılığa ve cinsiyetçiliğe ne kadar karşıysanız türcülüğe de o kadar karşı olmak zorundasınız. Dolayısıyla Soylu’nun sözlerinde hakaretin gösterileni olarak yalnız Özdağ’ı almak yetmez. Ortada hayvanlara da eşitsiz, asimetrik ve homosantrik (insan-merkezci) yaklaşım doğrultusunda yapılan çok ağır bir hakaret var.
Devletin “İçişleri Bakanı” koltuğunda oturan zatın bir başka insana “hayvan” diye hakaret edebildiği bir ülkede ne yaparsanız yapın, hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın, hayvanlara yönelik şiddeti, eziyetleri, cinayetleri, katliamları önleyemezsiniz. Sadece hayvan cinayetlerini değil, dolaylı olarak kadın cinayetlerini, ırkçı cinayetleri de önleyemezsiniz.
Bütün bu ölümcül dehşetlerin önü, öncelikle türcü yönseme ile açılır. Bir insana hakaret niyetine hayvan demekle başlar her şey!..
“Soylu” insanlık ya da mütevazı hayvanlık: Mesele bu!
Charles Darwin evrim kuramını ortaya serdiği Türlerin Kökeni adlı kitabını 1859 yılında yayımladığında derhal hedef tahtasına oturtulmuştu. Bol bol maymun suretinde resmedilerek, yani “hayvan” diye aşağılanarak hakaretlere boğuldu o... Kendisini savunan evrimci bilim insanı Thomas Huxley’e de kuramın tartışıldığı ateşli bir toplantıda Oxford piskoposu Samuel Wilberforce, “ana tarafından mı yoksa baba tarafından mı maymundan geldiği”ni müstehzi şekilde sorarak hakaret etti.
Huxley’in verdiği cevap tarihe geçmiştir:
“Hayatın gerçeklerini ortaya sermek için durmaksızın didinenleri böylesi söz oyunlarıyla karalayan soylu insanlıktan olmaktansa, gerçeğe saygılı ve kendini/haddini bilen bir maymunun soyundan gelmeyi tercih ederim.”
Biz de diyoruz ki:
Hayvanı/hayvan olmayı hakaret-küfür yolunda diline dolayan “soylu” insanlıkla aynı kefede olmaktansa, mütevazı bir “çıplak maymun” olmak evlâdır.