GUILLERMO DEL TORO’DAN YETKİN BİR YAPIT: KABUS SOKAĞI !

Bir sinema yapıtı hakkında yazarken kimi zaman abartılı nitelemeler de yapılır. Özellikle epik öyküler, sinema sanatını içselleştirmiş bir yönetmen tarafından iyi yazılmış bir senaryoyla, başarılı oyuncular,  başarılı görüntü yönetmenliği, başarılı bir kurgu ve etkili film müzikleriyle baş yapıt niteliği kazanır. Bu bağlamda “Kabus Sokağı”nın, Guillermo del Toro’nun sinemasında bir başyapıt niteliği taşıdığını iddia etmek abartı sayılmamalı.

Yaşadığımız çağı cehenneme çeviren Covid-19 pandemisi, etkisini kaybetmeyip sürekli mutasyona uğrayarak can almaya devam ediyor. Bu süreç insanları bıktırdı ve hem ülkemizde hem de dünyada kanıksandı ve tedbirlere iyiden iyiye boş verildi. Bu süreçten sanat alanları büyük zarar gördü ve görmeye devam ediyor. Ülkemizde sinema ve tiyatro salonları uzun süre kapalı kaldı ve özellikle müzik sanatçıları önemli zorluklarla karşılaştı.

SİNEMA DİJİTAL PLATFORMLARDA MI DEVAM EDECEK ?

Bu dönem sinema sanatı hakkında papatya falı açma sürecini de ortaya çıkardı: Sinema klasik şekliyle salonlarda mı devam edecek, yoksa dijital platformlarda mı varlığını sürdürecek?.. Kimi sinemacıların bu yöndeki farklı açıklamaları da gündemde!.. Guillermo del Toro’nun son filmi “Kabus Sokağı” (Nightmare Alley), şimdilik sinemanın mabetlerinde izlenmesinin sona erebileceği yönündeki algıları boşa çıkaran bir yapıt. Çünkü insanın derinliğinde yer alan travmalara yoğunlaşan böylesi yapıtlar, kitlesel ilgiyi öncelik haline getiren dijital platformların arasına zaman zaman sızsa da, sinemanın karanlık salonlarının büyük perdelerinde “Kabus Sokağı” gibi filmleri izlemek, en azından  benim kuşağıma ve benden önceki kuşağa hitap etme özelliğini henüz kaybetmedi.

Bir sinema yapıtı hakkında yazarken kimi zaman abartılı nitelemeler de yapılır. Özellikle epik öyküler, sinema sanatını içselleştirmiş bir yönetmen tarafından iyi yazılmış bir senaryoyla, başarılı oyuncular, başarılı görüntü yönetmenliği, başarılı bir kurgu ve etkili film müzikleriyle baş yapıt niteliği kazanır. Bu bağlamda “Kabus Sokağı”nın, Guillermo del Toro’nun sinemasında bir başyapıt niteliği taşıdığını iddia etmek abartı sayılmamalı.

Meksika’lı yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı Guillermo del Toro çocukluğundan beri bir sinema tutkunu. Sinemaya efsane korku filmi “Şeytan”ın (The Exorcist-1973) önemli makyaj sanatçısı Dick Smith’ten makyajı öğrenerek başladı. 1985 yılında 20’li yaşlarının başlarındayken uygulayıcı yapımcı olarak ilk uzun metrajlı film çalışmasına dahil oldu. Takip eden yıllarda 10 yıl boyunca makyaj süpervizörü olarak çalıştı ve sonraki yıllarda pek çok filmin yapımcılığını da üstlendi. Sinemada ilk büyük çıkışını “Cronos” (1993) filmiyle, Meksika’nın Oscar Ödülleri olarak kabul edilen “Ariel Ödülleri”nde dokuz dalda ödül alarak yaptı. Bu başarısı del Toro’yu Hollywood’a taşıdı ve 1997 yapımı “Mimic”e imza attı. 2017 yılında senaryo yazarı ve yönetmeni olduğu “Suyun Sesi” (The Shape of Water) ile dört dalda Oscar ödülü kazandı.

DİZGİNLENMEYEN HIRS FELAKETE SÜRÜKLER !

“Kabus Sokağı” insanın içindeki boşluğun, dizginlenmeyen hırsla doldurulmaya çalışılsa da onu felakete sürüklenmekten kurtaramayacağına yoğunlaşan bir film ve aslında bu bağlamda yalın bir tema!.. Stanton Carlisle (Bradley Cooper), yakasını bırakmayan çocukluk ve gençlik kabuslarından kaçmak için karın tokluğuna bir karnavalda iş bulur ve “carny” (karnaval çalışanı) olarak çalışmaya başlar. Kısa sürede ortama uyum sağlayarak karnavalla seyahat etmeye başlar. Koşullar zor ve acımasızdır. Alkolik ve kimliğini kaybetmiş insanlar kandırılarak “geek” (toplumun normal kabul etmediği insanlar için kullanılan argo terimi) olarak sıradan insanların ötekileştirme ihtiyaçlarını karşılar.

Yakışıklı ve hırslı Stan, kısa sürede insanların yalan ihtiyacını karşılayan “falcı Pete (David Strathairn) ve kahin karısı Zeena (Toni Collette) ile çalışmaya başlar. Karnavalın dünyası hırslı Stan’e yetmez ve Pete’in öğrettiği dolandırıcılık numaralarıyla kendisine aşık olan Molly’yi de ikna ederek 1940'larda New York’da yeni bir maceraya atılır. Molly çok mutlu olmasa da, Stan yeni yaşamında New York’un “seçkin insanlarını” öğrendiği yeni dolandırıcılık numaralarıyla ağına düşürür.

İlk büyük lokma, şehrin güçlü yargıcı ve karısı olur. Bu süreçte ise karşısına zorlu bir rakip çıkar. Kibri ve dizginlenemeyen hırsıyla Stan, gizemli bir psikiyatrist olan Dr. Lilith Ritter’in (Cate Blanchett) yardımıyla tehlikeli bir iş adamı olan Ezra Grindle’ı (Richard Jenkins) dolandırmayı planlar. Bu dolandırıcılık süreci Dr. Ritter için bir rövanş olurken, Stan’in felaketi olacaktır...

ÖNCELİKLİ BAŞARISI GÜÇLÜ OYUNCU KADROSU

Kabus Sokağı”nın öncelikli başarısı ünlü oyunculardan oluşan güçlü oyuncu kadrosu... Özellikle Bradlay Cooper ve Cate Blanchett’in bu bağlamda öne çıktığının altını çizelim. Başarılı rejisi kadar yetkin görüntü yönetimi filmin gücünü arttırıyor. Görüntü yönetmeni Dan Laustsen’in bir görüntü sihirbazı gibi filmin başarısında başat unsur olan atmosfer yaratmaktaki becerisini de vurgulamadan geçmeyelim.

Diğer yandan 150 dakikalık uzun süresine karşın, geçmişiyle hesaplaşmayı başaramayan hırslı genç  Stan’ın dünyasını seyirciyi sıkmadan ve filmi sarkmaya uğratmadan kotaran bu del Toro yapımında kimi zaaflar da söz konusu... Filme organik katkısı olmayan Hitler ve II. Dünya Savaşı göndermeleri ve ana karakteri yıkıma sürüklemek için birdenbire ortaya çıkan geçmişi karanlık psikiyatrist Dr. Lilith Ritter’in yeterince derinlikli bir karakter olarak çizilmemesi gibi...

ÜÇ DALDA BAFTA ADAYI

Cuma günü vizyona giren “Kabus Sokağı” nın üç dalda BAFTA adayı olduğunu da belirtelim. William Lindsay Gresham'ın aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan bu del Toro yapımı, olgun anlatımı ve başarılı oyunculuklarına karşın, “En İyi Sinematografi”, “En İyi Kostüm Tasarımı” ve “En İyi Yapım Tasarımı” dallarındaki adaylıklarla yetinmek zorunda kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi