GERÇEK DÜNYANIN SANALI MI YOKSA SANAL GERÇEKLİĞİN DÜNYASI MI? “THE MATRIX RESURRECTIONS” !

The Matrix” filmiyle seyirci karşılaştığında dünya henüz tam anlamıyla dijitalleşmemiş, en azından bizim coğrafyamız bu bağlamda henüz emekleme döneminde sayılabilirdi. Sosyal medya ortaya çıkmamış, dünyamız eski dünyanın bağlamından tümüyle kopmamıştı. Wachovski Kardeşlerin ortak yazdıkları ve yönettikleri bir proje olarak döneminin oldukça ilerisinde bir yapım olan “The Matrix”, sinema sanatı açısından bir devrim yaratmış ve salonlara bomba gibi düşmüştü.

“The Matrix”, yapıldığı 1999 yılında vizyona girdiğinde bir anda sadece sinemayla ilgilenenleri değil, aynı zamanda sosyal bilimler, felsefe alanlarında uzmanlaşmış akademisyenlerden, sinema alanı dışından pek çok kişiye kadar geniş bir kesimin ilgisini çekmiş ve kısa sürede kült bir yapım olmuştu. Matrix’i takıntı haline getiren kişilerin hatırlayabileceği gibi ilk filmden sonra Matrix hakkında felsefi bağlamda bir kitap da yazıldı: “Matrix ve Felsefe: Hakikatin Çölüne Hoş Geldiniz”. Kitap, ülkemizde Güncel Yayıncılık tarafından Murat Sağlam’ın çevirisiyle yayınlandı.

“The Matrix” filmiyle seyirci karşılaştığında dünya henüz tam anlamıyla dijitalleşmemiş, en azından bizim coğrafyamız bu bağlamda henüz emekleme döneminde sayılabilirdi. Sosyal medya ortaya çıkmamış, dünyamız eski dünyanın bağlamından tümüyle kopmamıştı. Wachovski Kardeşlerin ortak yazdıkları ve yönettikleri bir proje olarak döneminin oldukça ilerisinde bir yapım olan “The Matrix”, sinema sanatı açısından bir devrim yaratmış ve salonlara bomba gibi düşmüştü.

MATRIX PROJESİ

“The Matrix” projesini anımsatmak gerekirse: Teknoloji destekli müthiş bir bilim kurgu atmosferi içinde tüm insanlığı ele geçiren bilgisayarlar/makinalar, insanların yaşamsal/beyinsel enerjilerini kullanmak için onları tüplerin içine hapsetmişlerdir. Makinaların enerji üretebilmeleri için insanların beyin enerjilerine gereksinmeleri vardır. Bu tüplerin içinde insanların yaşamaya devam edebilmeleri içinse beyinleri “Matrix” isimli bir programa bağlıdır.

Günümüz dünyasını tasvir eden bu Matrix içinde insanlar, bir tüp içinde yaşadıklarının farkına varmadan gündelik dertlerinin, hırslarının peşinde yaşamaktadırlar. Makinaların insanlara sunduğu dertsiz gibi görünen bu dünyaya, Matrix’e rağmen, tüpteki insanlar ölmeye başlar. Böyle bir yaşamın içinde Matrix’in farkına varmış bir isyancı grup ortaya çıkmıştır.

 İNSANLIĞIN MAKİNALARLA İMTİHANI

Hatırlanacağı gibi ikinci film “The Matrix Reloaded”da makinaların insanları, özellikle kontrol altında tutulamayanlarını yok etmek için verdiği mücadelede, dünyanın derinliklerinde insanların kurduğu son yaşama bölgesi Zion’da (İncil’de Kudüs’ün şiirsel ismidir) bir kurtarıcıya inanılmaya başlanmıştır. Bu kurtarıcı Neo’dur ve Hz. İsa’nın bir türevidir sanki. Kurtarıcı söylemi ve diğer pek çok unsur da, dinsel ritüelleri destekler bir görüntüdedir. Nitekim Neo’nun Matrix içindeki ismi Thomas Anderson, İsa’nın havarisi Kuşkucu  Thomas’ı çağrıştırmaktadır.

Prof.Dr.Ünsal Oskay’a göre Hz.İsa bu bağlamda bir misyonu yerine getirmeye çalışırken kendisiyle birlikte yakınındaki bir kaç kişiyi kurtarabilmiştir. Ama Hz.İsa’yı Romalılar kurtarmıştır. Yani teslim alarak. Günümüz dünyasında ne İsa ne de onun kurtardıkları var. Bugünün Roma’sı ABD ve onun da temelinde yer alan küçük Amerikalar: Fransa, İngiltere vs. (Oskay, 2003:12)

İLLÜZYONUN POSTMODERN VERSİYONLARI

İllüzyonun postmodern versiyonları günümüzde ABD’nin önderliğinde devam ediyor. Roma İmparatorluğu’nun çağdaş versiyonu ABD’de, özellikle kendi coğrafyasında yarattığı bir Matrix’in içinde halkının yarıdan fazlasını bir halüsinasyon içinde yaşatırken, buna dünyanın diğer yerlerinde, aslında günümüzde Zion konumunda olan, insanlığın gerçek acılarını, dramlarını yaşayan üçüncü dünyadan oluşan coğrafyanın kan ve göz yaşlarını eklemeyi unutmuyor.

İkinci filmde kurtarma mücadelesine devam eden ana karakterlerin, yani Neo’nun, Morpheus ve Trinity’nin ve onlarla birlikte insanlığın kurtuluş mücadelesi, “The Matrix Revolutions” filminde de devam eder. Film tutsak düşmüş Neo’nun, ona çok derin bir sevgiyle bağlı olan Trinity ve kankası Morpheus tarafından kurtarılışıyla başlar. Makinalar Zion’a doğru ciddi bir saldırıya geçmişlerdir. Kısa bir süre sonunda eğer direniş başarılı olmazsa hem Zion düşecek, hem de insanlığın sonu gelecektir.

Bu mücadele sürecinde de iki düşünce birbiriyle çelişmekte, çatışmaktadır. Gerçeklerden yola çıkarak mücadeleyi devam ettirmeye çalışanlarla, mücadelenin kurtarıcının gücüyle kazanılacağına; yani mucizelere inananlar. Bu arada makinaların yarattığı bir program olan ve insanları yok etmek için uğraşan ajan Smith, “The Matrix Revolutions” da iyice tekamül etmiş bir hale gelmiştir.

Diğer yandan sanki makinaların insanlara özgü bir tuzağa düştüklerinin de altı çizilir. Nasıl ki insanoğlu filme göre bilimsel/teknolojik mücadelesinin bir aşamasında yarattığı makinaları kontrol edemez hale gelip onların kontrolüne girdiyse; makinelerde yarattıkları bir programı kontrol edemeyip onun oluşturabileceği olası sorunları yaşamaya gebedirler. Bu çelişki de neredeyse Zion’u düşürmek üzere olan makinaların Neo ve onun kişiliğinde insanoğluyla uzlaşmalarına neden olur. Seçilmiş kişi (Neo) ve aşkı (Trinity) silahsız, savunmasız bir gemiyle kendilerini insanlığı kurtarmak için tehlikeye atarlar. Çünkü bu dinsel ritüelin, söylemin de bir parçasıdır.

JEAN BOUDRILLIARD VE SİMULASYON KURAMI

Filmin ana karakterleri Neo (Keanu Reeves), Trinity (Carrie-Anne Moss) ve Morpheus (Laurence Fishborne), Matrix filmleriyle popüler kültürün sinema alanında küresel düzeyde en geniş taraftarını ve tartışma ortamını bulan nesneleri haline geldiler. Bu bağlamda sanal ortam, simulacra ve simülasyon kuramı, illüzyon gibi kavramlar sürekli gündeme taşındı. Özellikle günümüzün önemli düşünürlerinden ve postmodernitenin mimarı olarak kabul edilen Fransız sosyolog Jean Baudrilliard’da Matrix tartışmalarının ortasına çekildi. Aude Lancelin, Nouvel Observateur’da Baudrilliard’la yaptığı bir söyleşide, onun Matrix’in şifresini kırdığını söyledi. Özellikle Wachowski kardeşlerin, esin kaynağının Baudrilliard’ın simülasyon kuramı olduğu ileri sürüldü ve Wachowski kardeşler, Baudrilliard’a ikinci film The Matrix Reloded’da görünmesini teklif ettiler; şükür ki yakın geçmişte ölen ve çağımızın son büyük filozofu olan Baudrilliard bu teklifi kabul etmedi.

Modern dünya, teknolojinin gelişmesi ve uygarlığın ulaştığı aşamaya karşın mutluluk yerine mutsuzluk, barış yerine savaş, özgürlük yerine kölelik ve sömürü düzeninde artış üretmeye devam ediyor. İnsanoğlu sürekli mutluluk ve barış peşinde koşmaktan belki de bıktığı için ütopyalar yerine, en büyük malzemesi yaşam olan sinema sanatı aracılığıyla, mutluluk ve barış arayışları yerine distopik dünyalar üretmeye ve sanal alemin labirentlerinin film karelerinden sinema perdelerine ve dijital platformların ekranlarına akmasına  neden oluyor.

THE MATRIX RESSURRUCTIONS

“The Matrix Resurructions” (Diriliş Matrix) ise ilk filmden 22 yıl sonra yapılan Matrix serisinin dördüncü filmi ve 148 dakikalık süresiyle oldukça uzun bir yeniden doğuş filmi. Bir film serisi olarak düşünüldüğünde Matrix filmleri arasında hangisi, serinin öne çıkan yapımı diye bir soru da seyircinin aklından geçebilir. 24 Aralık Cuma günü vizyona giren, gerçek ve sanal alemlerin gelgitlerinden oluşan serinin son halkası “The Matrix Resurructions” diğerlerinden özellikle bir yönüyle ayrılıyor. Bu ayrılığın odak noktası ise sinematik ögeler ve estetik niteliğinden çok, Matrix efsanesinin ortaya çıkışına, başlangıcına göndermeler içermesi...

Thomas Anderson (Keanu Reeves) ya da namı diğer Neo, aslında Binary isimli şirkette çalışan dünya çapında ünlü bir oyun tasarımcısıdır. Kafasında gerçekle sanal içiçe geçmiştir. Bir gökdelenin tepesinden atlama girişiminde bulunarak intihara teşebbüs etmiş ve psikiyatrik destek almaktadır. Sevgilisi Trinity (Carrie-Anne Moss) ise, aslında çoluk çocuk sahibi ve Thomas’ı tanımayan Tiffany isimli orta yaşlarda bir kadındır. Her ikisi de yıllardır aynı kafeye giderler.

Thomas, Matrix isimli oyunların tasarımcısıdır ve Trinity karakterini de her gün kahve içmeye gittiği kafede gördüğü ve etkilendiği Tiffany isimli kadından esinlenerek yaratmıştır. Thomas (Neo), Matrix’in gerçek olmayan ve kafasının içinde kurguladığı sanal bir dünya olduğuna inanmaya başlamıştır. Ama insanlığın son sığınağı Zion’un makinalar tarafından yok edilmesiyle yeni bir dünyayı var eden insanlardan savaş gemisi kaptanı ve son filmin yeni karekteri Bugs (Jessica Henwick) ve Morpheus, yaşadığına inandıkları Trinity ve Neo’yu bulurlar ve beyaz tavşan yeniden devreye girer. Seyirci de her şeyin bir bilgisayar oyununun parçası olduğuna kendisini hazırlamışken, gerçeğin aslında sanal bir gerçeklik olduğu yeniden devreye girer ve bu aşamadan itibaren yoğun silahlı çatışma ve kungfu dövüşlerinin öne çıktığı aksiyon sahneleri filmi ele geçirir...

Aradan geçen 18 sene sonrasında Matrix efsanesini yeni bir filmle diriltmeye gerek var mıydı? Bu sorunun öncelikli yanıtı, “Matrix Reloaded” ve “Matrix Revolutions” filmlerine gerek var mıydı olarak çeşitlendirilebilir. Şüphesiz ilk film “The Matrix”, kısa sürede kült mertebesine yükselmişti. Sonrasında çekilen filmler arayı çok açmadan bu filmin “Nema”sını da toplamaya devam ettiler. Günümüzün dijital çağa doğan kuşaklarına, dijital çağın ilk büyük efsanesini sözde hatırlatmak amacıyla filmin  uyanık yapımcıları, yeniden parsayı toplamayı amaçlamış olmalılar. Evdeki hesap çarşıya uyacak mı göreceğiz...

BİR ANIMSATMA VE DEVAM FİLMİ

“The Matrix Resurractions” bir anımsatma ve devam filmi olarak özellikle oyunculuk ve görselliği bağlamında dikkati çekiyor. Filmin final jeneriği dakikalar sürüyor ve görsel efektler uzmanı isimlerin sayısının çokluğu dikkati çekiyor. Ayrıca jeneriğin sonuna eklenmiş ve filmde yer almayan bir sahnecik aracılığıyla sinemanın yerini artık kedi videolarının alacağı yönünde bir kara mizah örneğiyle de filme nokta konuluyor. Filme yeni katılan oyunculardan Bugs  karakterini canlandıran Jessica Henwick göz doldururken, Morpheus rolündeki Yahya Abdullah Mateen-II, Morpheus karakteriyle özdeşleşen Laurance Fisborne’un fanlarında büyük bir hayal kırıklığı yaratmaya aday görünüyor.

Diğer yandan filmin finalinde Neo ile Trinity arasındaki koyunların özgürlükten korkan, güdülmeye ve kontrol edilmeye mahkum olduklarına yönelik didaktik söylemler, zaten arafta olan film için talihsiz bir final yaratarak devam filmlerine gerek olup olmadığı hakkındaki soruyu yeniden  akla getiriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi