Bülent Vardar
“BENİM ÇOCUĞUM DOĞARKEN DE ÖZÜRLÜYDÜ ÖLÜRKEN DE” : FATMA !
Yakın geçmişte yine bir Netflix dizisi olan “Bir Başkadır” ile benzer bir içerik üzerinden yol alan “Fatma”, geniş bir izleyici kitlesine ulaşmak açısından iddialı bir yapım olma özelliği taşıyor. Ülkemizin kuruluşundan günümüze antant sağlanamamış belli olgular, bir kesimin sürekli vurguladığı “halkından kopuk, modernleşmiş ya da asimile olmuş toplum kesimleri” ile “muhafazakar kesimler” arasındaki paradokslar, dijital platformlardaki televizyon dizileri bağlamında masaya yatırılıyor...
Netflix’in yeni dizisi “Fatma”, altı bölümlük mini bir dizi. Netflix, özellikle pandemi döneminde anaakım içerikleriyle dijital platformlar arasında öne çıktı. Dünya çapında 170 milyona yakın abonesiyle bu platform, olabildiğince sansürsüz ve sinema lezzetinde anlatımlarıyla dikkat çeken dizileriyle; bizim dizilerimize de gerçekçi ve yaratıcı öyküleri başarılı sinema diliyle ifade edebilme olanağı sağlıyor.
HALKTAN KOPUK AYDIN SORUNSALI
Ülkemizde halkından kopuk diye eleştirilen “aydınlar” olmak üzere, toplumun belli kesimleri hep itham altında kalmıştır. Aydınlar elit olmakla suçlanarak ötekileştirilmiş, insanlığın gelişmesindeki motivasyonları görülmek istenmemiştir. Genel anlamda ülkemiz insanları arasında eğitim ve yaşam koşulları açısından oluşan eşitsizlikler, egemen güçlerin sistem üzerinde sürdürmek istedikleri avantajlı konumlarını kaybetme korkusu ve kültürel genetiğin kolektif yaşam tarzı, bu sosyolojik resmin ipuçlarını oluşturur.
“BİR BAŞKADIR” İLE BENZERLİKLER
Yakın geçmişte yine bir Netflix dizisi olan “Bir Başkadır” ile benzerlikler içeren “Fatma”, geniş bir izleyici kitlesine ulaşmak açısından da iddialı bir yapım... Ülkemizin kuruluşundan günümüze tam anlamıyla antant sağlanamamış belli olgular, bir kesimin sürekli vurguladığı “halkından kopuk, modernleşmiş ya da asimile olmuş toplum kesimleri” gibi olgular bilimsel araştırmalar ve onların uzantısında sosyolojik saha çalışmalarıyla çözümler üretilmesi gereken olgular olarak ele alınmak yerine; özellikle pandemi döneminde öne çıkan dijital platformlardaki televizyon dizileri kapsamında masaya yatırılıyor ve toplumumuzun paradokslarına bu diziler aracılığıyla çözümler üretiliyor.
“Fatma”, çocukluğu köyde geçmiş iki kız kardeşin yaşadıkları çocukluk yılları travmasının etkisiyle birbirlerinden savrularak uzaklaşmalarını ve süreç içinde ortaya çıkan dramlarını anlatırken; kaybolan kocası Zafer’i aramak için mücadele ederken detaylarına vakıf olmadığı ve ayağına dolanan yasa dışı dünyaya karşı varolma mücadelesi verirken, kendisine tehdit oluşturan kişileri de bir bir öldürmeye başlayan Fatma (Burcu Biricik) bir seri katile dönüşüyor ...
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
“Fatma”, aslında ele aldığı konu bağlamında öyküsüne dahil ettiği toplumsal katmanların oluşturduğu “memleketimden insan manzaraları” ekseninde, zaman zaman didaktik vurgulamalar içerse de, öyküsünü başarıyla anlatan bir dizi. Diğer yandan “Fatma” karakteri kolektif bilinçaltının yaşamı belirleyen hegemonik baskısının altında kalarak seri katile dönüşürken, ana ekseni negatif olgular olan bir bilinçlenme süreci de yaşıyor.
Bu insan manzaraları içinde halkının yaşamını içinden devşirmeden televizyondan izleyerek öğrenmeye çalışan yazar karekteri kadar, küçük kızına prenses muamelesi yapan yalnız küçük burjuva kadın (Didem İnselel) ya da yaşadıklarıyla hesaplaşmak yerine unutmayı tercih eden ve geleneksel kültürde yaygın olan ismi Emine’yi, moderniteyle uyumlu olmak ve sınıf atlamak için Mine (Hazal Türesan) yapan Fatma’nın kızkardeşi gibi figürler ve pek çok dizi filmden aşina olduğumuz otopark ve gayrimenkul mafyası ise; üzerlerinde taşıdıkları gömleklerle sosyolojik olarak köylü tarım toplumundan, şehirli sanayi toplumuna paraşütle geçiş yapma sürecinin sancılarını hala yaşayan toplumumuzun turnusol kağıtları olma işlevini gerçekleştiriyorlar.
Alman yazar Wolfgang Borhert’in güzel bir sözü var: “Gerçek, kasabanın fahişesine benzer. Onu herkes tanır, ama yine de sokakta karşılaşmaktan utanç duyar”... Fatma’nın aydını temsil eden yazar karakteri, yayınevi editörü, küçük burjuva kadın karakteri ve kırsal kültürden gelip şehirli (burjuva) olmaya çalışan Mine karakterleri gibi...
HANGİ GERÇEK
Özgür Önerme ve Özer Feyzioğlu’nun karakterleri, Borbert’in sözlerindeki gibi gerçeği bilip de bilmez gibi davrananların resmi geçidi olarak ekranlardan yaşamlarımıza sızıyorlar. Bunlar arasında çocukluk yıllarının bölük pörçük anılarıyla ablası Fatma’ya düşman olan Mine gibi, kendi gerçekliğinin arkasındaki gerçeğe gözünü ve ruhunu kapatanlarla; bu sürecin içindeki gerçek karakterler olan ve yaşamı kahır ve kederleriyle içselleştirmiş Fatma gibi “alt sınıfın” figürleri, kiracısı olduğu açgözlü komşusu Kadriye (Gülçin Kültür Şahin) ve onlarla aynı ortamdam çıkıp mafyalaşarak sınıf atlayan Bayram (Mehmet Yılmaz Ak) ya da onun tasmasını elinde tutan Ekber (Burhan Öçal) gibiler...
BAŞARILI OYUNCULUK PERFORMANSLARI
Yönetmenler Özgür Önerme ve Özer Feyzioğlu’nun dizisini taşıyan ana omurga ise oyunculuk. Başta Fatma karakterine hayat veren Burcu Biricik, müthiş bir oyunculuk performansıyla öne çıkıyor. Taşradan otistik oğlu Oğuz (Mustafa Konak) için büyük şehre göçmek zorunda kalıp, kocası Zafer’in ortalıktan yok olmasıyla geçimini gündelikçilik yaparak sağlamaya çalışan Fatma karekterini bir elbise gibi üzerine giyiyor. Dizinin oyunculuk açısından dikkat çeken bir başka karakteri ise otopark mafyası Bayram’ı başarıyla canlandıran Mehmet Yılmaz Ak. Usta oyuncu Uğur Yücel ise yazar karekterine başarılı naif tonlamalar katıyor.
Fatma’nın öyküsünün seyircilere geçmesinde diğer katkı sağlayan unsurlardan birisi görüntü yönetmeni Tolga Kutlar’ın atmosfer duygusunu güçlendiren görüntüleri olduğu kadar, özellikle bu basık dünyanın sürreel gerçekliğini, görüntüler kadar etkili bir yaratıcılıkla atonal fon müzikleri bağlamında yorumlayan Tufan Aydın’ın katkısını da ekleyelim.