Memetcan Demiray
Bağırmayan taraftar 'like' etsin gitsin!
Artık maçlara sadece "parası olanlar" gidebiliyor. Onlar da elde cep telefonu, Instagram'lık goller (!) bekliyor! En ufak hatada ıslıklanıyor Kerem Aktürkoğlu... Yenilgi mi?!.. Sosyal medya linçleri bizi bekliyor! Twitter'da olsak bile, son sözümüz Fenerbahçe mi sahi?!..Başarılar gelir geçer ama maalesef "story"ler bize yetmiyor!
Duydunuz mu; Messi üç oğluna da henüz cep telefonu kullanma izni vermemiş. Zaten bu sezon Inter Miami'de forma giyen Arjantinli de WhatsApp'ta sesli mesaj ve "emoji" gibi özellikleri pek sevmezmiş.
Tıpkı ezeli rakibi Cristiano Ronaldo gibi... Portekizli de 13 yaşına basan oğlu Cristiano Jr.'ı hâlâ teknolojiden uzak tutuyormuş. Manchester United altyapısında forma giyen küçük Ronaldo, "Baba, telefonum olabilir mi, lütfen, lütfen!" diye yalvarsa da nafile... "Hayır evlat, daha zamanı var" diyormuş!
Ama işte biz ne kadar kaçsak da telefon bir şekilde sahaya ilk 11'den girmeyi başarıyor. Hatırlasanıza, yine aynı Messi... Dünya Kupası zaferinin ardından takım arkadaşlarına 200 bin dolar değerinde 35 adet altın kaplama iPhone hediye ediyor!
Telefon futbolun tam içinde
Ve Tottenham'da forma giyen Son Heung-min... Geçen hafta kendisiyle "selfie" çekmek isteyen bir hayranını kibarca reddediyor! Sebep? Taraftarın elinde iPhone olması, Koreli yıldızın ise Samsung'la anlaşması bulunması!.. Arma, forma, renklere duyulan aşk... Ama hepsinden önce sponsorluklar geliyor!
Mısırlı hakem Muhammed Faruk'u da unutmamak lazım... VAR uygulaması olmayan ikinci lig maçında yoğun tepki çeken Faruk, ısrarlar üzerine pozisyonu bir seyircinin cep telefonundan tekrar izliyordu. Sonuçta golü iptal edecekti. Ama doğru karar vermiş olsa da bu yaptığı kurallara aykırıydı ve hakemlik kariyerine mal olacaktı. Ah cep telefonu!.. Sensiz olmuyordu tamam ama futbol sahasına bu kadar dahil olman şart mıydı?!
Fotoğraf çektin de ne oldu?
Aslında işlerin buraya varabileceğini İngiliz spor yazarı Iain Macintosh, ta 2015'te duyurmuştu. Mirror'da çıkan yazısında iPad ve akıllı telefonları "nefret parçaları" diye niteleyen Macintosh, tribünde teknoloji gördüğü zaman çok öfkelendiğini söylüyordu. Peki, maçtan önce birkaç kare anı olarak çektin. Ama maç başlayınca bir taraftarın ekranla ne işi vardı?! Çıplak göz ile yeşil saha arasına giren telefon, tüm büyüyü bozuyordu. Hem elindeki dandik 20 MP kamerayla 40 metreden Haaland'ı çeksen ne olacak kardeşim?! Bunu saha kenarında mükemmel yapan fotomuhabirler vardı ki teleskopik lensleri senin kullandığın arabadan daha pahalıydı!
Ve en önemlisi... Stattaki atmosfere dahil olmak!.. Penaltı anında, kontrataklarda ya da sert bir faulde gözü ekrana kayan biri... Ne kadar "orada"ydı ve çılgınlığın, heyecanın bir parçasıydı? Frikiği videoya mı çekmek istedin? Şimdi sırası mı?.. Hafızamız en iyi "kayıt cihazı"ydı!
Sinema değil tribün
Macintosh'un ağır bir küfürle biten yazısı, adeta 90'lara dönüş çağrısıydı. Hani gişede bilet bulunmayan, polis kontrol kuyruklarının uzayıp gittiği, yankesicilerle dolu Mecidiyeköy sokakları... Ali Sami Yen'e girmek hayli zahmetli işti. Ama o yemyeşil çimleri gördün mü... Her şeye değerdi!
Ama durun, esas mesai şimdi başlıyordu! Bir taraftarın asli görevi, sesi kısılana kadar tezahürat yapmaktı. Baksanıza "Numaralı"ya... Elde puro, yayılmışlar VIP koltuklara, sinema izler gibi... Çıt çıkmıyor. Takımı desteklemek yine Yeni Açık'taki biz "gariban"lara kalmıştı!
Eyvah, sahada işler kötü mü gidiyor? Demek ki futbolcudan evvel tribünde bir zaaf vardı. "Bağırmayan taraftar ******sin gitsin!" tezahüratı... Tek taraflı bir aşkın çaresiz isyanıydı.
Gol dediğin Instagram'a layık olmalı
2000'lerde bu "tek taraflı" aşka kulüpler de cevap verdi. Açılan "store"lar ve sezonluk kombinelerle taraftar "müşteri" oldu. Sonra tıpkı evlilikteki gibi, işin içine devlet girdi. "Passolig"le stadyum dev bir "dijital gözetim alanı" haline geldi.
Zaten bilet fiyatları da uçunca o eski futbol seyircisinin tribünle pek işi kalmayacaktı. Maçları izlemek artık seçkin "on binlerin" şansıydı.
Şimdi "dördüncü katman" olarak cep telefonu dahil oluyor "güzel oyun"a... Samsun'un plakası 55 mi? 55. dakikada cep telefonunun fenerleri yakılıyor. Eller sürekli video tuşunda, "Instagrammable" goller bekleniyor. Hemen, acil başarı lazım "yeni nesil taraftara"... Gol gecikti mi tribünler sus pus oluyor.
Çatışmalar 'like'lı 'blok'lu...
Nitekim hafta içi oynanan Kopenhag maçında Okan Buruk da Galatasaray seyircisinin "oyundan düşmesine" sitem ediyor. Bir zamanların Ali Sami Yen "cehennemi"nde... Genç yıldız Kerem Aktürkoğlu en ufak hatasında ıslıklanıyor.
Kazara gole sebep olan emektar kaptan Muslera... Sosyal medyada günlerce linç ediliyor. Konforlu evinde, "korsan yayın" izleyen milyonlar... Futbolcuların ailesine ve kişiliğine dahi hakaret edebiliyor.
Neyse ki taşlı-sopalı kavgalar yok artık Kurbağalıdere'de, Dolmabahçe yokuşunda... Artık fanatikler WhatsApp Stadı'nda kendi camiasıyla "like'lı-bloklu" çatışıyor!
Korkutmaz bizleri musalla taşı, Facebook'ta seviyoruz biz Beşiktaş'ı!.. Twitter'da olsak bile son sözümüz Fenerbahçe mi sahi? Başarılar gelir geçer ama beraberlik "story"leri maalesef bize yetmiyor.
Dört katmanlı bir aşkın hazin seyri... Bağırmayan taraftar "like" etse gitse peki?.. Malum, altyapı zayıf ülkede... "İnternet kasıyor".