Memetcan Demiray
Pürüzsüz aşk, pürüzsüz sanat, pürüzsüz siyaset...
Alman filozof Byung-Chul Han’a göre günümüz insanı en çok “yaralanmak”tan korkuyor. Bu korku bazen Facebook’ta “like” alamamak şeklinde ortaya çıkabildiği gibi siyasetçilerin yeni, özgün ve sivri fikirler beyan etmelerini de engelliyor. Bir tür “Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın!” çağı bu… “Ya bizi yaralarsa…” diye aşka bile öcü muamelesi yapılıyor.
Günümüzün sorunlarına kafa yoran ve sıra dışı düşünceleriyle tanınan bir filozof, Byung-Chul Han… Almanya vatandaşı olan ve çalışmalarını Berlin’de sürdüren Güney Kore asıllı Han, ülkemizde de “Yorgunluk Toplumu” ve “Psikopolitika” gibi kitaplarıyla tanınıyor.
Alman Zeit gazetesi, “dijital çağda insan” meselesi giderek önem kazandığı için Prof. Han ile yaptığı kapsamlı söyleşiyi geçen hafta tekrar yayınladı. Niels Boeing ve Andreas Lebert’e konuşan Han, öncelikle bir “pürüzsüzlük” kaygısından söz ediyordu. LG’nin ürettiği ve neredeyse “canlı” deriyle kaplı bir cep telefonunu örnek veriyordu Han… Bu telefon, yüzeyindeki ufak çizikleri kendiliğinden tamir ediyor ve böylece uzun süre “pürüzsüz” kullanım sağlıyordu. İyi de günümüz insanı “pürüzsüzlüğe” neden bu kadar kafayı takmıştı?
PÜRÜZSÜZ SİYASETÇİ: ANGELA MERKEL!
Bunu “yaralanma” kavramıyla açıklıyordu Prof. Han… Ve günümüz insanının sırf yaralanmamak için aşktan bile köşe bucak kaçtığından bahsediyordu. Öyle ya; ortada tutku ve sorumluluk varsa yaralanma olasılığı da fazlaydı.
Prof. Han’a göre sanat da bu “yaralanma” korkusundan nasibini alıyordu. Jeff Koons’un heykellerini örnek veren Han, bu eserlerin ne kadar pürüzsüz, yuvarlak ve muntazam olduklarından bahsediyordu.
Nitekim siyaset de “pürüzsüzlüğün” öne çıktığı alanlardan biriydi Han’a göre… Angela Merkel örneğin, “Herkes tarafından beğenileyim!” mantığını fevkalade güzel temsil ediyordu. “Hiçbir ideolojisi ve vizyonu olmayan” Merkel’in sokağa bakıp güncel duruma göre siyasi pozisyon aldığını söylüyordu Prof. Han… Fukushima’daki nükleer felaketten sonra Merkel’in nasıl bir anda değişip atom enerjisine karşı çıktığını hatırlatıyordu. Ve günümüzde hiçbir alternatif üretmeyen “pürüzsüz siyaset” sahnesinin olsa olsa bir diktatörlük olacağına işaret ediyordu.
KILIÇDAROĞLU KOMPAKTLIĞI…
Bu analiz bizim için de çok tanıdık değil miydi? Bizde de bütün muhalefet, “Aman muhafazakâr seçmeni ürkütmeyeyim” diye “sivri” bir fikir beyan etmekten kaçınmıyor muydu? Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılırken “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” sözüyle ünlü Kemal Kılıçdaroğlu, dört dörtlük bir “pürüzsüz siyasetçi” değil miydi? Zaten mevcut Türkiye’de en ufak “pürüz” çıkaranın adresi de “Silivri”ydi.
Mamafih Prof. Han’a göre günümüz dünyasında müthiş bir gürültü ve “iletişim trafiği” içinde ama aynı zamanda “dilsiz” zamanlarda yaşıyorduk. Sessizlik bile bir ifade biçimi, bir “dil” iken, gürültü ve “dilsiz”lik hiçbir anlam taşımıyordu. Bundan dolayı da geçmiş ve gelecek arasında köprü olan “bilim”den ziyade “güncel”e dair “enformasyon” üretilip duruyordu. Ve Prof. Han, “absürt” tabir ettiği böyle “dilsiz” bir dünyada bizzat kendisinin de mutsuz olduğunu söylüyordu.
NEYE KARŞI
ÇIKABİLİRİZ Kİ?..
Peki bu çaresizliği nasıl aşacaktı insanlık? Han’a göre bu iki açıdan çok zordu. İlki, sosyal medyadaki “like” (beğenme) mantığı üzerine kurulu sistem, “rıza üretimi”ni otomatik olarak sağlıyordu. Öyle ya, hepimiz “bedava” sunulan Instagram’a, Twitter’a kendi arzumuzla girip paylaşım yaparak onları besliyorduk. Bu anlamda Prof. Han’a göre Facebook günümüzün “derebeyi”, bizler de onun arazisini gönüllü olarak işleyen “serfler”dik. Karşımızda herhangi bir “zorlama” ya da “baskı” odağı yoktu ki, neye direnecektik?
Gazetede gördüğü bir genç kızı “mutlu insan”a örnek gösteriyordu Prof. Han… Yaşadığı semtte popüler bir giyim mağazasının açılacağını öğrenen bu genç kız, “Hayatım artık mükemmel olacak!” diye sevinçle haykırıyordu. Zira çok ucuza satılan kıyafetlerden bol bol alacak, bunları videoya çekip Youtube’da “özgürce” yayınlayacaktı.
“Bu sebeple neoliberalizm, günümüz toplumunun mevcut durumuna çok iyi uyan bir kavram” diyordu Prof. Han… “Özgürlük için bir mağazaya tonla para ödeyip sonra da internette bedava reklamlarını yapıyoruz! Bundan daha mükemmel bir sistem mi olur?!” diye durumu tiye alıyordu.
PÜRÜZ İYİDİR!
İkinci olarak da sistemin dışında kalan, örneğin kredi çekip para harcamayan kesim, dijital toplumun “çöp sınıfı” olarak adlandırılıyordu. Bunlar muhalefet etse bile kim umursardı?
Byung-Chul Han’ın çizdiği tablo, kısır bir döngüye girdiğimizi gösteriyor. Bu durumda çareyi belki yine “pürüz”de aramamız gerekiyor.
Baksanıza, “pürüzsüz” siyasetçiler hiçbir heyecan uyandıramazken dünyayı Trump gibi, Putin gibi buruş buruş figürler yönetiyor. Bilindik müziği tekrar üreten yüzlerce grup Spotify’da cirit atarken bugün hâlâ Queen gibi, Thin Lizzy gibi, Nirvana gibi ses devrimcileri efsane olmaya devam ediyor. Ve elbette kâğıt kesiği acısı yaşatmayan hiçbir aşk, kalbe çentik atamıyor, iz bırakamıyor. Hayatın pürüzünü giderecek hiçbir ütü Amazon’da satılmıyor.