Fatma Acar Ünlü
Türkiye ekonomisinde ıı. Dünya Savaşı dönemi ve sonrası
Türkiye’de 1930-39 arasında başarıyla uygulanan korumacı ve devletçi gelişme süreci, II. Dünya savaşının başlamasıyla birlikte kesintiye uğramıştır.
Büyük Buhran sonrası ekonomi politikaları ile önemli oranda daralmış olan ithalat, Savaş başladığında yarı yarıya azalmış, savaş yıllarında da dış ticaret dengesi fazla vermeye devam etmiştir. Üretime giden hammadde, ara malı ve yatırım malları ithalatının azalması ve üretimin düşmesi ile ülke ekonomisinin daralması ve enflasyonist ortam, savaş dönemi ve sonrasındaki politikaların biçimlendirilmesinde etkili olmuştur. Bu dönemin en ciddi sorunu, hiç kuşkusuz, dış ticaret olanaklarının kısıtlandığı bir ortamda ülkenin temel gereksinimlerini karşılayabilmek başka bir deyişle üretim kapasitesini belirli bir düzeyde tutabilmektir. Ne var ki, devlet merkezli ekonomi politikasına ve alınan tüm önlemlere karşın 1940-1945 yılları arasındaki ekonomik görünümü başarılı olarak nitelendirmek mümkün değildir.
Ülke içindeki kaynakların savunma harcamalarına yönlendirilmesiyle ithal-ikameci sanayileşmenin sürdürülmesi olanaksızlaşmıştır. Yani savaş nedeniyle sanayileşme süreci durdurulmuştur.
2. Dünya Savaşı; savunma harcamalarını artırmış, normal bütçe gelirleri ile harcamalar finanse edilemediği için Merkez Bankası kaynaklarına sık sık başvurulmuş ve fiyatlar genel düzeyi bu nedenle yükselmiştir.
Türkiye savaşa doğrudan girmemiş olmakla beraber, savaş ekonomisinin getirdiği bütün olumsuzluklardan etkilenmiştir. Seferberlik havasıyla, aktif nüfusun önemli bir kısmı üretimden çekilip, askere gönderilmiş, tarımda işgücü kıtlığı oluşmuş ve üretim aksamıştır.
Silah altında tutulma zorunluluğu olan bir ordunun devlete olan yükü de artmış, yeni vergiler konulması ve hazinenin tasarruf bonoları çıkararak borçlanmasını gerektirmiş, bu borçların ödenmesi ise emisyon yani monetizasyona başvurulmuştur bunun sonucunda ulusal paranın satın alma gücü düşmüş ve enflasyonist eğilim hızla artmıştır.
2. Dünya savaşı döneminde, ekonomide arz daralırken talep artmıştır. Bu olay tüketim mallarında stokçuluk ve spekülatif kazanca (karaborsacılığa) yol açmış bunun sonucunda toplumda belli kesimler aşırı kazanç elde etmiş, bu tür gelişmeleri önlemek amacı ile devletin ekonomiye müdahalesi artmış ve 1940 da milli koruma kanunu çıkartılarak, 1942 yılında İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde karne uygulamasına geçilmiştir.
Türkiye ekonomisi bu dönemde daralmıştır. 1939à %6.9 1945à % --15.3
Enflasyon hızla artma eğilimine girmiştir. 1939 à % 5.9 1945à % 25.
1940 Milli Korunma Kanunu :
Milli Korunma Kanunun Hazırlanması Milli Korunma Kanununun Çıkarılmasını Zorunlu Kılan Nedenler Türkiye II. Dünya Savasına girmemekte kararlı olmakla birlikte savasın basladığı andan itibaren bir milyon insandan oluşan bir orduyu beslemek zorunda kalmıştır. Savasın basladığı andan silâh altına çağrılan genç insanların, üreticilikten ayrılarak tüketici duruma geçmesi tabiî ki Türk ekonomisi için çok ağır bir yüktür.
Hükümete, o dönemin zorunlu kıldığı olağanüstü yetkiler vermiştir. Bu kanun, fabrikalarda üretilen malların değer fiyatını ödemek şartıyla el koyup stok etmek, malların fiyatlarını saptamak, işçilere mecburi mükellefiyet yüklemek, halkın ihtiyaçlarıyla ilgili olarak iktisadi ve ticari faaliyette bulunmak üzere devlet kurumları kurmak gibi devlete geniş yetkiler vermiştir.
1942-44 Varlık Vergisi :
1942 Kasımında çıkartılan ve on altı ay yürürlükte kalan ve bir defaya mahsus olmak üzere alınan bir vergidir. Sözü edilen vergi, vergi tekniğinden ziyade, uygulamasıyla çok eleştirildi, daha çok azınlıklar üzerinden tarh ve tahsil edilmesi, uygulamadaki yolsuzluk ve haksızlık söylentileri Varlık Vergisinin aleyhine durumlar olarak kendini göstermiştir. Ancak bu vergi gayrimüslimlerle ilgili bir vergi olmayıp tamamen devrin şartları sonucu konulmuş bir vergidir.
Amacı; savaş döneminin koşullarından kaynaklanan karaborsa ve spekülasyon kazançlarını, bir defaya mahsus olmak üzere vergilendirmektir. Ne var ki, verginin matrahı ve oranı söz konusu vergi kanununda açıkça belirtilmediği için, hoş olmayan uygulamalar olmuş ve 1944 de kaldırılmıştır.
Vergi borcunu verilen süre içerisinde ödemeyenlerin mallarına el koyma ve zorunlu bedeni çalışma gibi cezalar getirilmiştir. Bu yasa ile hükümet sanayici ve tüccarları karşısına almış oldu. Ayrıca savaş sonrası ortaya çıkan muhalefetin de temellerini oluşturmuş oldu. Tahakkuk eden verginin % 67 si tahsil edilmiştir. Bu vergiden elde edilmesi düşünülen gelirin çok altında kalmıştır.
Savaşın bitiminden sonra, yeni Türkiye ve dünya koşullarında yeni plan hazırlıklarına girişilmiştir. 1946 Planı veya İvedili Sanayi Planı olarak bilinen bu 1946 planı, Türkiye’nin 1930’larda başlayan ve devletçilikle birlikte gelişen birinci nesil planlama deneyinin en gelişmiş örneğidir.
Cumhuriyet döneminin ideolojisinin incelenmesinde üzerinde durulan hareketlerden biri olan Kadroculuğun anlaşılması bakımından da bu plan çok önemli bir belgedir. Kadro hareketinin öncüsü olan Şevket Süreyya Aydemir, bu planın hazırlanmasında “Ekonomi Bakanlığı Sanayi Tetkik Dairesi” başkanı olarak ana sorumluluğu yüklenmiştir.
Plan, ülkenin bağımsızlığını korumayı ve bütünlüğünü sağlamayı temel hedef almıştır. Amaçların gerçekleşmesi için “ziraatteki gelişme biçimini” hedef alan bir sanayileşme planı öngörülmektedir. 1946 Ağustos’unda hükümet değişmiş ve Şükrü Saraçoğlu kabinesinin yerine Recep Peker kabinesi gelmiştir.
Hem yeni kabinenin plana soğuk yaklaşımı ve devalüasyon başta olmak üzere finansal güçlükler, planın önce daraltılmasına ardından da tamamen gündemden düşmesine yol açmıştır. Planın mimarı olarak adlandırılabilecek Şevket Süreyya Aydemir’in direnişi ise görevinin değiştirilmesiyle etkisizleştirilmiştir. “Savaş Sonrası Kalkınma Planı” bu şekilde uygulamadan çekilmekle birlikte projeler “1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı” içinde yer almıştır.
Türkiye İktisadi Kalkınma Planı (Vaner Planı) 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı’nı hazırlama görevi, devlet kadrolarının liberal kesimini temsil eden Türkiye Ekonomi Kurumu’na verilmişti. Çalışma grubunun başında Kemal Süleyman Vaner bulunuyordu.
1948-1952 arasındaki beş yıllık devrede zirai kalkınma ön planda tutulacaktı. Planın dayandığı ana fikirlerden birisi, özel teşebbüslerin faaliyet göstermek istedikleri veya isteyecekleri sahalarda tam bir serbesti ve emniyet içinde faaliyet göstermelerini sağlamak ve fertler tarafından başarılabilecek her türlü iktisadi faaliyetlerin özel müteşebbisler ve sermayelere hasredilmesi prensibiydi. Plan, yatırımların tahsisinde tarıma, enerji sektörüne, karayolu ulaştırmasına ve haberleşme sektörlerine öncelik veriyordu.
Planın bu tercihlerinde dış finansman ile ilgili beklenti ve değerlendirmelerin ağır bastığı açıktır. 1947 Planının uygulanması öngörülen dış kaynakların temin edilmesine bağlı idi. Dış kaynak temin edilemediği için plan uygulamaya konulamamıştır. Vaner Planı’nda, önceki planlarda olmayan yenilik; hem global hem de sektörel olarak milli gelir artış hızı hedefleri belirtmesiydi. Çalışma, büyüme hızı kavramını kullanmış olan ilk Türk planıdır.
Mustafa Kemal'in ölümünden sonraki 1938-1950 yılları, İkinci Dünya Savaşının büyük tahribatları ile dünya ülkelerini kasıp kavurduğu yıllardır. Savaş dünya ekonomisine ağır darbeler indirmiştir. 1946 devalüasyonlarından ümit edilen sonuçlar alınamamış, Türkiye Ekonomisinin sorunlarını iyice ağırlaştırmıştır. Bu yıllarda, 1944 Yıllarından itibaren, tek partili yönetim sisteminden, çok partili yönetim sistemine geçme mücadeleleri de Türkiye ekonomisinin darboğazlarını iyice arttırmıştır.
Bu dönem ile ilgili önemli gelişmeler;
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk devalüasyon bu dönemde gerçekleşmiştir.
1946 İlk Devalüasyon TL yaklaşık % 54 değer kaybetmiştir.
Amaç; yabancı para birimleriyle ihraç fiyatlarını bir ölçüde ucuzlatmak, ihracatçının üreticinin kazancını artırmak ve IMF e katılma süreci ile de yakından ilgilidir. Yine bu dönemde, savaş sonrasında kapitalist dünya piyasasının dış ticaret ve ödemeler düzeninin ana kurallarını kapsayan Bretton Woods sisteminin anlaşmalarına katılabilmek için Türkiye’de fiyat ve kambiyo kuru önemli nedenlerdendir.
1945 de BM anlaşmasını imzalayan 51 ülkeden biri olmuştur.
1944 de Bretton Woods konferansına katılan Türkiye,
1947 de IMF ve Dünya Bankasına üye olmuştur.
Türkiye 1947 den itibaren Truman Doktrini çerçevesinde ABD den askeri yardım 1948 den sonra da Marshall Yardımı Programından ekonomik yardım almıştır.
FATMA ACAR ÜNLÜ ANKARA 14.11.20
Kaynaklar:
Boratav, K. Yakınçağ Türkiye Tarihi, 1908-1980, İstanbul 2007.
Çelebi, E. “ Atatürk’ün Ekonomik Reformları ve Türkiye Ekonomisine Etkileri(1923-2002), Doğuş Üniversitesi Dergisi 2002
Aksanyar, N. ve Biçer, Murat “II. Dünya savaşında çıkarılan varlık vergisinin Türk basınında ve kamuoyunda yansımaları’’ Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2008
O. Murat Koçtürk, Meryem Gölalan ‘’1923- 1950 TÜRKİYE EKONOMİSİNİN YAPISAL ANALİZİ’’ 2010