Hakan Kulaçoğlu
Otuz Takımlı Lige Hazır Olun!
İki yıllık bir çalışmayla hazırladığımız güzel bir dosyamız var. 1980-81 futbol sezonunu inceledik ve futbolseverleri yormayacak, kolay okunabilecek bir anlatımla metinleştirdik. Yola çıktığımız dönem 12 Eylül Darbesi’nin ve 1980-81 sezonunun 40. yılına denk geliyordu. Ancak bitirebildik ama elimizdeki ürün başka bir açıdan da 2021-22 sezonuna gayet güzel uydu. Devam eden bu sezon da Trabzonspor tıpkı 1980-81’deki gibi 9. haftada ele geçirdiği liderliği sürdürüp giderken İstanbul takımları çok inişli çıkışlı grafikler sergilemişler, Adanaspor, Gaziantepspor ve Zonguldakspor gibi Anadolu takımları ise çok başarılı maçlar çıkarmışlardı. İşin başka bir boyutu, yani bu yazıda değinmek istediğimiz nokta ise dönemin askeri yönetiminin futbola müdahalesi sonucu ligdeki takım sayısının arttırılması ve ligin akışının aksak bir hale getirilmesiydi.
O zamanlar 1. Lig’den, 1959’da ilk oynandığı adıyla Milli Lig diye de söz edilirdi ve 1980-81 sezonunda Başkent Ankara’nın o ligde hiç takımı yoktu. 2. Lig’de Sakaryaspor ve Sarıyer ile şampiyonluk mücadelesi veren Ankaragücü ise lig maratonunda üstünlüğü ele geçirmeyi başaramamıştı. Fakat bir de Türkiye Kupası vardı her zamanki gibi. Başkentin Sarı-Lacivertli ekibi 1. Lig takımları Altay, Beşiktaş ve Fenerbahçe’yi alt edip finale yükselmişti. İşte o başarı yolculuğu sırasında Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren’i arkasına alan Ankara spor basını ve asker kökenli spor bürokrasisi güçlü bir kampanya başlatmıştı; Ankaragücü Türkiye Kupası’nı kazanırsa 1. Lig’e terfi ettirilmeliydi.
Yarı finalde Fenerbahçe’yi İstanbul’da 1-0 mağlup eden Ankaragücü, rövanş maçı öncesinde kampı ziyaret eden Ankara Valisi Mustafa Gönül’ün “Ankaragücü kupayı kazanırsa 1. Lig kapısı açılır,” sözü ile hedefe kilitlenmişti. Bu moral dopingi sonrasında güçlü renktaşını saf dışı bırakan Başkent ekibinin finaldeki rakibi ise sekiz kupa maçında kalesinde tek bir gol bile görmeyen Boluspor’du. Ankara’daki maçı ev sahibi takım 2-1 kazanırken Bolu’daki maç golsüz sona erdi. Kupa Ankaragücü’nün olmuştu ama güne Kırmızı-Beyazlıların 81. dakikada Minas’ın uzak mesafeden şutuyla buldukları gol damgasını vurmuştu. Orta hakem Sadık Deda, yan hakemi Baki Özcan’ın ısrarlı uyarıları sonrasında kendisiyle konuşarak golü iptal etmişti.
Bir hafta sonra Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu güreşçileri kabulü sırasında Gençlik ve Spor Bakanı Vecdi Özgül’e “Türkiye Kupası kazanmış takım nasıl 1. Lig’e alınmaz?” diyerek Başkentlilerin beklediği net çıkışı yaptı. Bürokratlarından, mevcut yönetmeliklerle bunun mümkün olmadığı, bazı düzenlemeler yapılması gerektiği cevabını alınca da “Lig 20 takıma çıksa ne olur?” deyip çok kritik bir ekleme yapmayı da ihmal etmedi: “Üstelik Devlet Başkanlığı Kupası’nı da alırsa buna hiçbir sebep kalmayacak.”
Ve beklenen karar Haziran ayının hemen başında geldi; 2. Lig takımı Ankaragücü 1. Lig’e terfi ettirilmişti. Haftalardır konuşulan ve kamuoyunun görüşüne bırakıldığı söylenen bu mesele sonunda karara bağlanmıştı. Görüntüde Futbol Federasyonu toplantısında alınan bu karar, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Merkez Danışma Kurulu’na sevk edilecek ve kurulun onaylamasından sonra Resmî Gazete’de yayımlanacaktı. Bu kararın, Kenan Evren’in bir süre önce sözünü ettiği gibi “Hele bir de Devlet Başkanlığı Kupası’nı alırlarsa,” aşaması beklenmeden aceleyle alınmış olması da ayrıca ilginçti. Belki de bu maçta alınacak olumsuz bir sonucun toplumdaki “1. Lig devlerini dize getiren Ankaragücü” imajını zedeleyebileceği ve o hep vurgulanan kamuoyu kanaatini etkileyebileceği düşünülmüştü. Gerçi Ankaragücü’nün o maçta kazaya uğramasına ihtimal verenlerin sayısı pek de fazla değildi; zaten kaza falan da olmadı.
Alınan karar uyarınca ligde 1981-82 sezonu 17 takımla oynanacak, her hafta bir takım dinlenecekti. Dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Yılmaz Tokatlı, basın toplantısında, başkent takımının Birinci Lig'e alınışının tam gerekçesini açıklamamış ve bu uygulamanın önümüzdeki yıllarda devam edip etmeyeceğine de yeni yönetimlerin karar vereceği gibi yuvarlak bir ifade kullanmıştı. BTGM Seçkiner ise sadece “Ankaragücü'ne 1. Lig’de başarılar dilerim,” demişti. Karar elbette başkentte büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Ankaragücü Kulübü Başkanı Sabri Mermutlu uzun süredir bekledikleri müjdeyi “Sayın Devlet Başkanımız Kenan Evren’in takdirleri sonunda Ankaragücü 1. Lig’e alındı. Bu karar tüm Ankaralı sporseverleri sevince boğmuştur. Seyircisi, futbolcusu ve yönetimi ile Birinci Lig'e lâyık olmaya çalışacağız,” sözleriyle karşılamıştı.
Sonraları çok tartışılacak bu terfi kararına basından biraz olsun tepki veren gazete beklendiği gibi Cumhuriyet’ti. Baş sayfasında “Türk futbol tarihinde bir ilk” manşeti ve Ankaragücü takımının seremonideki bir fotoğrafı ile haberi duyuran gazetede ayrıca Samsunspor Kulübü Başkanı Ender Cengiz’in itirazlarına da geniş yer verilmişti. Cengiz, “Bütün hedef Ankaragücü’nü 1. Lig’e almaksa bunun tek yolu vardı. Bu da 2. Lig ikincilerinin Türkiye Ligi’ne alınması şeklindeydi. Bu büyük bir hatadır. Bu konu üzerinde çok durulacak, çok tartışılacak bir konudur. Samsunspor olarak hakkımızı aramak için gerekli mercilere müracaatlarımızı yapacağız,” demişti. Kararın alınma aşamasında açıkça ve yüksek sesle itiraz eden belki tek köşe yazısı ise 28 Mayıs 1981 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Hıncal Uluç tarafından kaleme alınmıştı. “Hayır lig 20 takım olamaz!..” başlıklı yazıda kısaca şu görüşlere yer verilmişti: Ankaragücü 1. Lig’e alınamazdı, 2. Türkiye Ligleri 20 takıma çıkarılamazdı. Ankaragücü’nün başkent takımı olması, Türkiye Kupası’nı kazanması Birinci Lig’e yükselmesi için yeterli değildi. Avrupa’da birçok ülkenin liginde bazı sezonlarda başkent takımı bulunmuyordu. Avrupa’da Avrupa Kupaları’nda oynama hakkı elde eden ikinci lig takımları çıkıyor ama böyle bir istek kimsenin aklına gelmiyordu.
Hıncal Uluç’un tarihi öneme sahip bu yazısında yer alan diğer bir tereddüt de Türkiye liglerinin 20 takıma çıkarılması ile ligin 38 haftaya kadar uzamasıydı. Türkiye’de ne tesisler ne hakemler ne de futbolcuların kalite ve kondisyonu 30 haftaya yetmezken, buna iki ay daha eklemek tam bir intihar olurdu. Hafta arası maçları, cumartesiyi dahi çalışma günü yapmaya çalışan, bayram günlerini azaltan bir yönetimin amaçlarına ters düşerdi. Uluç çok doğru tespitler yaparken gerçek bir cesaret örneği de sergilemişti.
Ne yazık ki Türk futbolu aradan geçen kırk yıl içinde büyük mesafe alıp uluslararası arenada zaman zaman müthiş başarılar yakalamış olsa bile sorunları, dağınıklığı, düzensizliği bir türlü azalmadı. Dahası hiçbir zaman güvenilir bir marka haline de gelemedi. Uluç’un yazısından kırk yıl sonra lig 20 değil 21 takımla tam 40 haftada oynandı. Pandemi nedeniyle ara verilen 2019-2020 sezonunda lig yeniden başlatıldıktan sonra siyasi desteği çok açık yeni bir şampiyon yaratıldığı gibi düşme de kaldırıldı. Yani şampiyon takım tescil edildi ama düşenler kayda geçmedi. Ve o sezonu 18. yani sonuncu sırada bitiren Ankaragücü küme düşmedi, bir başka bakışla yeniden en üst lige çıkarıldı. Gelin görün ki 2020-21 sezonunda bu kez sadece Ankaragücü değil diğer başkent ekibi Gençlerbirliği de ligden düştü ve 20 takımla 38 hafta olarak oynanan 2021-22 sezonunda Başkent Ankara temsil edilemedi.
Şimdi 2021-22 sezonunun sonuna daha epeyce varken büyük puan farkıyla düşme hattında yer alan takımların başkanlarının, yöneticilerinin yaptığı açıklamalar da adeta yukarıdan gelmesi istenilen radikal bir kararın çağrısı gibi. Nedense ligin şaibeli olduğuna dar tuhaf bir algı çalışmasıyla düşmenin kaldırılması talep edilmekte. Yani sıralamanın dibindeki dört takımın ligde tutulması, alttan gelen üç yeni ekiple -ki kaderin bir cilvesi sonucu birinin Ankaragücü olması ihtimali çok yüksek- 23 takımlı 44 haftalık bir sezon oynanması hayali var. Tabii ki bu hesaba PTT 1. Lig’de play-off aşamasına kadar gelen diğer takımlar dahil değil. O organizasyonda finale yükselen iki takımın birden Süper Lig’e alınması da düşünülebilir ki bu durumda 24 takımlı, 46 hafta boyunca heyecan fırtınası yaşatacak bir lige kavuşmuş oluruz!
Peki, naçizane görüşüm ne midir? Bence futbolseverler olarak durup da kendimize “Sen Türkiye’sin, büyük düşün” dememizin tam zamanıdır. 2022-23 sezonu 24 takımla oynanmaya başlandıktan sonra 2023 Hedefleri ikliminde daha cesur kararlar almalıyız. Zaten “Bir oy bir oydur,” demenin, herkesi hoş tutmaya çalışmanın, ulufe dağıtımıyla siyasi istikrarı korumaya özen göstermenin altın çağındayız. Birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bu tarihi süreçte Süper Ligimizi ne kadar çok takımla, ne kadar güçlü bir birlik ve beraberlik mesajıyla oynatırsak dünyadaki itibarımız o kadar artış gösterir.
Ve yine diyorum ki, siyasi iktidar el değiştirse bile yeni gelen yetkililer de bu milli politikayı sürdürmelidir. Mesela Sayın Kılıçdaroğlu milletimiz tarafından göreve layık görülürse “Helalleşme” kampanyasını somutlaştırmalı ve şu an ikinci, hatta üçüncü ligin çeşitli gruplarında mücadele eden ama daha öncesinde Süper Lig heyecanı yaşamış bazı kulüplerimizin yeniden ve direkmen en üst klasmana alınması için gerekli direktifleri büyük bir cesaretle vermelidir! Genel seçim tarihi yaklaştığı sırada Süper Lig’in küme düşme hattında yer alan kulüpleri, yani “Endişeli düşebilirler”i rahatlatacak açıklamalar yapması da elzemdir, kendisini büyütür!
Velhasıl benim futbolseverlere naçizane tavsiyem 30 takımlı lige şimdiden hazır olmalarıdır. Tabii ki bu sayı daha fazla olabilir ama eksiğini kabul etmeye yanaşmak açıkça taviz vermek anlamına gelir. Haydi, hep birlikte daha büyük bir lig için el ele verelim, hatta ligimizin ilk adı ile şimdiki ismine güçlü bir ittifak yaptırıp Süper Milli Lig’imizin kurulduğunu dosta düşmana ilan edelim. Şimdi kimse kalkıp da bana “Ama Avrupa’nın 5 büyük ligi 18-20 takımla oynanıyor,” da demesin lütfen, “Avrupa 5’ten büyüktür,” cevabını anında yapıştırırım, hiç kusura bakmayın. Gelin biz yapalım, onlar bizi örnek alsın. Ülkemize, futbolumuza, aktüel kültürümüze yakışan tam olarak budur…