Selin Nasi
Bir ebeveyn gözünden dikkat eksikliği bozukluğu
Ebeveynliğin yetişkin halimize ayna tutan, zorlayıcı ama aynı zamanda olgunlaştıran bir yönü vardır. Çocuklarımız bizi bize yansıtır. Bazen aynada gördüğümüz hiç hoşumuza gitmeyebilir. Neyse ki, sevgi bağı kalıcı olarak zedelenmediği müddetçe telafiye fırsat sunan bir müessesedir ana-babalık.
Londra’ya biri yetişkinliğe biri de ergenliğe adım atma hazırlığında iki oğlanla birlikte göç ettik. Adaptasyon süreci o sene 4. sınıfa başlayan oğlum için daha zor oldu. Sosyal çevresini kazanma mücadelesi bir taraftan, dersleri takipte zorlandığının farkındaydık. Neyse ki, lisan destek programındaydı. Ama ikinci dönem başında pandemi patlak verdi. Biz de herkes gibi evimize kapanmak zorunda kaldık. Dış dünyayla iletişim bir ekrana sıkışmıştı. Arkadaşlarıyla birebir etkileşim içinde olması gereken çocuklar, vakitlerinin çoğunu bilgisayar ve telefon başında geçirir hale gelmişti.
Saklanılacak bir yanı yok. Stresli bir dönemden geçiyorduk. Yeni bir hayata adapte olmanın zorluklarıyla baş etmeye çalışırken üzerine bir de Covid yetişmişti. Sevdiklerimizden uzakta, onların sağlığı için endişe ediyorduk.
Okulda işler yolunda gitmiyordu
Pandeminin bıraktığı maddi manevi hasarın boyutunu hayatımız normalleşmeye başlayınca fark edebildik. Çocukları yeniden okula yollamak, gün içinde evdeki sükunet ve sessizlik ilaç gibi gelmişti. Ama küçüğüm için okulda işler yolunda gitmiyordu. Öğretmenlerden gelen uyarılar giderek sıklaşmaya başladı. Notları parlak sayılmazdı. Ders materyallerini unutuyor ve ödevleri eksik bırakıyordu. Bazı derslerde odaklanmakta zorlandığını tespit etmişlerdi. Ders içi yönergelerini -bilinçli veya bilinçsiz- kaçırıyordu.
Hatırlatmalarımız bir kulağından girip diğerinden çıkıyor; çalışmasını teşvik etmek için öne sürdüğümüz ödüller hiçbir işe yaramıyordu. Danışman öğretmen, düzenleme becerilerini desteklememiz gerektiğini söylüyordu. Fakat yardımcı olmak için devreye girmemiz bağımsızlık arayışındaki ergen adayında ters tepiyordu. Ödev ve çanta kontrolü meydan muharebesine dönüşüyor, ev içinde birbirimizi gördüğümüz sınırlı saati sorunları çözmek için çoğu zaman monologlarla ziyan ediyorduk.
Dikkat eksikliği sorunu yaşıyor olabileceğine dair uyarıları kulak arkası etmemin en büyük nedeni, ilgisini çeken konularda müthiş konsantre olabilmesiydi. Sonraları bunun yaygın bir bulgu olduğunu öğrenecektim. Kendi adıma çocuğumun sahip olduğu imkanları verimli şekilde kullanmıyor oluşunu şımarıkça buluyordum. Yargılayıcı yaklaşımımla onu incittiğimin, kaygılarımla motivasyonunu büsbütün düşürdüğümün bilincinde değildim.
Bir gece gelen telefon
Bir gece bir arkadaşının annesinden telefon aldım. Çocuklar sohbet ederken, laf arasında arkadaşına kendini değersiz hissettiğinden yakınmış. O an başımdan kaynar sular döküldü. Olduğum yerde kalakaldım. Telefonu kapatır kapatmaz koşar adım oğlumun odasına çıktım ve önce ona sıkıca bir sarıldım. Kelimeler kendiliğinden dökülüverdi: “Notların kaç olursa olsun, sen bizim canımızsın, gerisi boş. Yapabildiğin kadarı kabulümüz. Hiçbir şey senden kıymetli değil.” Beni ağlarken hiç görmemiş oğlumun, gözümden süzülen yaşları yadırgadığı belli oluyordu. Sanırım o gün anne-oğul ilişkimizde milat oldu.
O konuşma ertesinde hapsolduğumuz bu kısır döngüyü kırmak için bir uzmandan destek almanın iyi olacağını düşünerek araştırmaya başladık. Gabor Maté’nin hayatımızı değiştiren Dağınık Zihinler kitabıyla işte bu dönemde tanıştım.
"Paraşüt ebeveynler"
Maté DEB’i kökü bebeklik dönemine uzanan bağlanma problemiyle ilintili ancak düzelmesi mümkün olan bir gelişim sorunu olarak tanımlıyor. Çoğu zaman hiperaktivite ile birlikte gözlemlenen DEB’li çocukların büyük çoğunluğunun ailesinde genellikle aynı sorunu yaşayan bir ebeveyn mevcut. Kalıtımsal sebeplerin etkisini göz ardı etmemekle birlikte Maté, çocuğun yetiştiği çevre koşullarının mevcut eğilimleri tetikleyebileceğine dikkat çekiyor. Dijital çağın içine doğmuş olmaları işleri zaten yeterince zorlaştırıyor. Ama DEB özellikle kaygılı ve mükemmeliyetçi (çoğu zaman da işkolik) ebeveynlerin stresli ev ortamında yetişen çocuklar için bir nevi savunma mekanizması gibi işliyor. Yeterince doyurulamayan ilgi ihtiyacı ve/veya baş edemedikleri uyarıcı etkenler karşısında dikkatlerini farklı bir yere yoğunlaştırmak duygusal kaçış imkanı sunuyor. Kabaca dağınık, dikkatsiz ve unutkan olarak tanımlayabileceğimiz bu çocuklar, temel ihtiyaçlarını kendi başlarına yerine getirmekte zorlandıkları noktada çocukları adına her işe koşan “paraşüt ebeveynler”in müdahalesi, gelişimlerinin önünü tıkayarak durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Maté’nin DEB’e dair tespitleriyle aile yaşantımızı birebir tasvir ettiğini görmek beni hayrete düşürmüştü. Kitap rehberliğinde eşimle birlikte ev ortamını nasıl daha az stresli kılacağımız üzerine acil bir eylem planı oluşturduk. İşe sabah kahvaltı sekansımızı revize ederek başladık. Amerikan filmlerindeki sevimli ailelerin sabah telaşına kıyasla bizim koşuşturmamız daha çok McDonalds tezgahını andırıyordu. Birimiz sabah kahvaltısını hazırlıyor, öğle yemeklerini paketliyor, diğerimiz köpeği dolaşmaya çıkarıyor, arada uyuyakalmamaları için çocuklara sesleniyordu. Tüm bu hummalı çalışmaya eşlik eden, kış dönemi İstanbul-Londra arası 3 saatlik farktan ötürü işe geç kalmışlığın stresi vardı. Üzerine bir türlü memnun edilemeyen müşterilerin dırdırı, kapıdan tam çıkmak üzereyken odada unutulan eşyalar, sorumluluk bilinci üzerine tekrarlanan öğütler…Ve her sabah aynı film…
Ne yaptık derseniz, bir şeyleri kaçırıyor olma ihtimalimizi kabullenerek hayatı yavaştan almaya başladık. Çocuğumuzu kaybedersek, bunun telafisi olmayacaktı. Sürtüşmeyi azaltabilmek adına çocuklarla sabah kahvaltısı ve öğle yemeği mönüsü için önceden teyitleşmeye başladık. Ayrıca çözüm bekleyen sorunları akşam sofrasına taşımamak üzere karar aldık. Yemekte elden geldiğince çocukların ilgisini çekebilecek konuları açmaya gayret ediyor, yemek sonrası birlikte vakit geçirebileceğimiz aktiviteler yaratmaya çalışıyorduk.
Ödüllendirmenin olumsuz etkisi
Yaptığımız faydalı işlerden biri de oğlumuzun odasını eşyalarını aradığında rahat bulacağı şekilde yeniden düzenlemesine yardımcı olmak oldu. Okul çantası artık akşamdan hazırlanıp kapıya iniyordu. Ders programı ve ödevlerini kontrol konusunda eski yöntemleri bir kenara bıraktık. Maté’nin ısrarla vurguladığı üzere ödüllendirme ebeveynlerin sevgi ve kabulünü koşula bağladığından bir zaman sonra etkisini yitirdiği gibi, çocuğun özgüven oluşumunu da olumsuz etkiliyordu.
Bunun yerine, oğlumuzu karşımıza alıp onun bağımsız bir birey olmasının ortak hedefimiz olduğu konusunda ikna etmeye çalıştık. Ödevlerini kontrol etmemizden hoşlanmıyordu. Doğrusu biz de bu işe bayılmıyorduk. Ama okul bizi görevlendirmişti bir kere. Kendi sorumluluklarını yerine getirmeye başladığı noktada bize gerek kalmayacaktı. Gidişata yön vermek onun elindeydi. Sanırım akademik başarısı konusunda üzerindeki baskının kalkması, onunla kurduğumuz içten diyalog aramızdaki güvenin tamirini mümkün kıldı.
Bu arada yaz boyunca başarılı olduğu spor branşlarına yönlendirmemiz moralini yükseltti. Tatil sonrası danışmanla yaptığımız görüşmede DEB bulgularının büyük oranda etkisini yitirmiş olduğu sonucunu aldık. Daha kat edecek yolumuz vardı ama motivasyonunu artırmayı başarmıştık.
Yeni bir eğitim yılı yaklaşırken, desteğimize ihtiyaç duyduğu noktada artık neleri yapmamamız gerektiğini az çok biliyoruz. Çocuklarımızın davranışlarının, bizleri aynaladığını fark ettiğimizde değişim için bir kapı aralanıyor. O kapı aralıkken içeri girmek lazım. Maté “Çocuk iyileşecekse önce aile sistemi iyileşmeli” diyor. Bunun yolu koşulsuz sevgi ve kabulden geçiyor.