Atıf Ünaldı
Ahmaklar
Son günlerde bir nükleer uçak haberidir gidiyor. Nükleer enerji ile çalışacak ve beş yıl havada kalacakmış. Harika fikir. Senaryo tam bir Titanik veya tam uçuşla ilgili olsun Hindenburg felaketi gibi. Garip umutlar…
Yanlış anlamayın enerjisi yetmez demiyorum. Yeter! Ancak tek sorunumuz enerji mi? 5 yıl devamlı hareket eden parçaların aşınması, bozulması hiç sorun olmayacak mı?
Asıl konudan sapmayalım. Nükleerden kaynaklanan enerji, güç olarak insanlığın hep ilgisini çekmiştir. Nükleerin gücüne ve silahına sahip olmak devletleri, yönetimleri hep mutlu etmiştir. O yüzden kimse Hiroşima’yı, Nagazaki’yi, Çernobil’i hatırlamak istemez.
Neyse boşverin siz bunları. İçinde yaşamasak dünya çok eğlenceli bir yer aslında!
Sizi bu hafta en sevdiğim bilim kurgu yazarı Isaac Asimov’un bir kısa hikayesi ile baş başa bırakacağım. Okuması eğlenceli ama düşünene çok büyük dersler var. Eminim Naron’un uygarlıklar için nükleerin uzaydan sonra gelmesi detayını yakalayacaksınız.
Bu arada hikayenin orjinal ismi “Silly Asses”, Türkçe’ye ahmaklar olarak çevrilmiş. Sosyal medyada yaptığım anketlerde takipçilerim aptal kelimesini önermiş olsa da, yazıyı yazarken çevirenin kaygılarını daha iyi anladığım için başlığı ahmak olarak bırakıyorum.
Naron uzun ömürlü olan Rigel ırkındandı ve ailesinin galaksi kayıtlarını tutan dördüncü üyesiydi. Naron’un büyük bir defteri vardı. Buna galaksilerde kafaları gelişen çok sayıdaki ırklar kaydediliyordu. Daha küçük bir deftere ise, olgunlaşarak Galaksi Federasyonu’na girmeye hak kazanan ırklar yazılıyordu. Büyük defterde bazı isimler çizilmişti. Çünkü onlar şu ya da bu nedenle başarısız olmuşlardı. Buna; şanssızlık, biyofizik/biyokimyasal kusurlar ve topluma ayak uyduramama gibi etkenler neden oluyordu. Ama küçük deftere adları geçirilen hiçbir üye o zamana kadar silinmemişti. Bir haberci yaklaşırken iriyarı ve son derece yaşlı biri olan Naron da başını kaldırdı.
Haberci, “Naron” dedi. “Ulu varlık!”
“Ee, ne var? Şu merasimi bir tarafa bırak!”
“Bir grup organizma daha olgunluğa erişti.”
“Harika! Harika! Artık daha çabuk olgunlaşıyorlar. Bir yıl geçmiyor ki, yeni bir üyemiz olmasın. Peki kim bu grup?”
Haberci, galaksinin kod numarasını ve onun içindeki dünyanın koordinatlarını verdi.
Naron, “Ah,” dedi. “O dünyayı biliyorum.” Ve süslü bir yazıyla adını büyük deftere yazdı. Sonra küçük deftere de kaydetti. Adet olduğu için o gezegene en kalabalık toplumun verdiği adı kullanıyordu. Naron, “Arz…” diye yazdı.
“Bu yeni yaratıklar bir rekor kırdılar,” dedi. “Başka hiçbir grup akılsal olgunluğa bu kadar çabuk geçmedi. Bir hata olmadığını umarım.”
Haberci, “Hata yok efendim.” diye cevap verdi.
“Termo-nükleer enerjiyi öğrendiler değil mi?”
“Evet efendim.”
“Eh, ölçümüz de bu.” Naron güldü. “Ve yakında uzay gemileriyle gelecek ve federasyonla bağlantı kuracaklar.”
Haberci istemeye istemeye, “Ulu efendim,” diye mırıldandı. “Gözlemcilerimiz onların henüz uzaya açılmadıklarını bildirdiler.”
Naron şaşırdı. “Hiç mi açılmamışlar? Bir uzay istasyonları da yok mu?”
“Henüz yok efendim.”
“Ama madem termo-nükleer güçleri var… Deneyler ve patlatmalar nerede yapılıyor?”
“Kendi gezegenlerinde, efendim.”
Altı metre boyunda olan Naron ayağa kalkarak “Kendi gezegenlerinde mi?” diye gürledi.
“Evet, efendim.”
Naron ağır ağır kalemini çıkararak küçük deftere yazdığı son adı çizdi. O zamana kadar görülmüş bir şey değildi bu. Ama Naron çok akıllı bir varlıktı ve galaksideki herkes gibi o kaçınılamayacak sonucu görmüştü.
Naron, “Ahmaklar…” diye homurdandı.
DepoDone Aldığı Yatırım ile Sektörünün En Yüksek Değerlemesine Ulaştı
Gıda üreticileri ile işletmeleri dijital platformda bir araya getirerek tüm tedarik zincirini yöneten, Türkiye’nin ilk tedarik zinciri yönetimi entegrasyonlu B2B e-ticaret platformu DepoDone, Londra merkezli Red Carpet Capital Limited tarafından 15 milyon USD değerleme üzerinden yatırım alarak, kendi sektöründe ilk turda en yüksek değerlemeye ulaşmayı başardı.
E-ticaret, tedarik zinciri yönetimi ve teknoloji alanlarında 20 yılı aşkın deneyimleriyle yarattıkları yazılım, iyi tarım ve organik gıda üreticileri ile perakende/ev dışı tüketim noktalarını bir araya getiren, Nil Nurlu Deniz, Emre Üstüner ve Serkan Deniz tarafından kurulan DepoDone; gıda alanında tüm tedarik zincirini uçtan uca yönetiyor.
Tedarik Zincirinin Dijitalize Edilmesi ve Şeffaflaşması Hayaliyle Yola Çıktık
İş süreçleri hakkında bilgi veren DepoDone CEO’su Nil Nurlu Deniz, “Kaynağından, nihai tüketiciye gidene kadarki yolda tüm tedarik zincirinin şeffaflaşmasını sağlayan iş modelimiz ile fazladan maliyetleri de ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. İnsan sağlığı ve sürdürülebilir üretim odak noktamız. İnsana ve gezegene saygı ile üretim yapan üreticileri tercih ediyoruz. İdeale en yakın tedarik zinciri için sektör bilgilerini, teknolojiyi ve veri analizini etkin bir şekilde kullanıyoruz. Tedarik zincirinin dijitalize edilmesi ve şeffaflaşması bizim için çok önemli. Çalışmalarımızın uluslararası kuruluşlar tarafından değer görmesi bizim için gurur verici.” ifadelerini kullandı.
DepoDone sisteminin sektöre kazandırdığı yeniliklerin arasında; bağımsız üreticilere yeni pazarlar sunması, tedarik zincirindeki fazla maliyetleri düşürmesi ve perakendecilere hızlı, kolay ve esnek koşullarda satın alma imkanı sağlaması bulunuyor. Sektör dinamiklerine özel olarak geliştirilmiş bir teknolojik alt yapıya sahip olan DepoDone, eski sistemlerde ilerleyen tedarik zincirinin dijitalize edilmesi ve şeffaflaşması için geliştirdiği yazılımıyla, işletmelerin toplu gıda siparişi verebilecekleri B2B e-ticaret iş modelini başarıyla uyguluyor.
Kendi bünyesinde kadın istihdamına çok önem veren, %65 kadın çalışan oranıyla, teknoloji ve lojistik şirketleri arasında Türkiye ve globaldeki ortalamalara göre yüksek orana sahip DepoDone; üretici seçiminde de kadınları önceliklendiriyor. Gıda tedarikinde kadın kooperatifleri ve dernekleri ile yakın iş birlikleri kurmaya özen gösteriyor. Böylece kısa sürede 70’den fazla markanın 2000 farklı ürününü ülke genelinde yüzlerce perakende noktasına ulaştırmayı başarmış bulunuyor.