Müsavat Dervişoğlu’ndan, Ayhan Bora Kaplan yorumu: Hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
İktidarın sosyal, siyasi ve ekonomi politikalarına tepki gösteren Dervişoğlu, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yarattığı tek adam vesayeti çöktü tüm kasvetiyle üzerimize" dedi.
İktidarın kendini yemeye çalışan bir yılan misali kendi kuyruğuyla savaştığını söyleyen Dervişoğlu, "Kendi geçmişini unutan bir meczup gibi aynada gördüğü suretine terörist diyor, albümde gördüğü fotoğraflarına ise darbeci diyor, FETÖ'cü diyor. Vesayet vesvesesine sığınarak millete operasyon çekiyor" diye konuştu.
Dervişoğlu, Türkiye'de bürokrasi ve yargının, cemaatlerin oyun sahası haline gelmesi ve suç örgütlerinin hakimiyet ve hesaplaşma alanına dönüşmesinin tek sorumlusunun AKP iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi.
Emniyetteki Ayhan Bora kaplan krizi
Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında Ankara Emniyeti'nde yaşanan krize değinen Dervişoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Ankara Organize Suçlar Müdürü, savcılığa gidip ifade vermek istiyor. Savcı, ifade vermeye gelene gözaltı kararı çıkartıyor. Emniyete güvenmeyip, jandarmaya aldırıyor. Jandarma alıp İstihbarat Teşkilatı’na götürüyor. İl Emniyet Müdür Yardımcısı ve beraberindekiler tutuklanıyor hiçbir şey olmasa bile belli ki bir şeyler oluyor."
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş suikastı üzerinden yargıya yönelik de eleştirilerde bulunan Dervişoğlu, yargıyı her vesayet döneminin muktedirlerine göre karar vermekle suçladı.
Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye ve refakatindeki devlet ricaline yüce Allah’tan rahmet, İran halkına da sabır ve başsağlığı dilerim. Bu olay herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşansaydı hiç şüphe yok ki olduğu gibi kabullenilir spekülasyonların konusu olmazdı. Ama takdir edersiniz ki yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiğinden kaynaklı riskler ve emperyalist güçlerin bölgemizde sahneye koymak istediği oyunların çeşitliliği münasebetiyle rivayetler pek tabiidir ki muhtelif olacaktır.
Türlü türlü senaryolar anlatılacak suikast veya saldırı ihtimalinden bahsedilecek bölge devletlerinin stratejileriyle ilişkilendirilecek İran’ın iç dengeleri bahse konu edilecek emperyal güçlerin plan ve hesapları tartışılacak, tamamı kabul ya da ret edilemeyen komplo teorileri üretilecektir.
İşin ilginç yanı ortaya atılan bu iddialar geliştirilen teoriler bölgemize yakışacak ve yabancı düşmeyecektir. Çünkü bu bereketli coğrafya asırlardır büyük oyunların oynandığı ve üzerinde yaşayan milletlerin bir türlü huzur bulamadığı bir satranç tahtasına dönüştürülmüştür. Emperyalist devletlerin kıymetli taş vatanlarını kader belleyenlerin ise piyon sayılacağı bir büyük oyun planlanmıştır. Ancak yaşanan her olay göstermiştir ki bölgenin yegane sigortası büyük Türk milleti ve onun kurduğu Büyük Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Sinan ateş suikastı
Her darbe bir vesayet kattı hayatımıza. 2005 yılında vesayetten doğanlar, FETÖ vesayetini armağan ettiler Türkiye’ye. Çıkarları çatışınca, 17/25 Aralık’tan sonra FETÖ ile sözde mücadele edenlerin vesayeti başladı. 15 Temmuz’da, hain darbe girişimi sonrası ise olağanüstü hal vesayetiyle tanıştık. Son olarak 24 Haziran 2018’de, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yarattığı tek adam vesayeti çöktü tüm kasvetiyle üzerimize. Daha kötüsü ise her vesayet döneminin muktedirlerine göre karar veren, Türk yargısının durumu idi.
FETÖ ile sözde mücadele edenlerin, senin FETÖ'cün, benim FETÖ'cüm borsasında yatırımı muktedirlere yapan yine yargı idi. OHAL’de ise önce yaşları kurutup sonra hepsini ateşe verdi. Tek adam sisteminde Sinan Ateş’in kanıyla iddianame yerine hatır senedi yazan da o senedi cirolayan da yine yargı idi.
Kobani davası kararları
6-7-8 Ekim ile ilgili dava ise 7 yıl sonra açıldı. Gecikmenin sebebi ayrıntıda gizlidir. Zira açılım sürecinin tarafları hatırlatılmasını sevmezler ama ben unutturmayacağım, o ağalar Dolmabahçe’de 6-7-8 Ekim’den 4 ay sonra 28 Şubat 2015’te buluşup sonrasında da 'barış bildirisi' okudular. Yani sanıklar ve iktidarın siyasi temsilcileri önce uzlaşmaya oturdular, sonra bozuştular. Mahkemenin gerekçeli kararını merakla bekliyoruz. Ülkemizi ateşe çevirmek isteyenlere verilen cezaları ayrıca değerlendireceğiz. Ama onlarla Dolmabahçe’de pazarlık edenleri de asla unutmayacağız.
"Emekliler iktidarın zulüm sopasından payına düşeni alıyor"
Önce yumuşama ve normalleşme, sonra içeriği belli olmayan yeni anayasa daha sonra da etki ajanı tartışmaları ve ekonomik felaketleri konuşulmaz kılma tiyatroları...
Adalet terazisini hurda demir fiyatıyla görenler, Türk milletine pul kadar bile değer biçmiyor. Nereden mi biliyoruz? Emeklilerin feryatlarını duymayıp KYK yurtlarında 1 ay tatil teklif edenlerden. Toplumun her kesimi gibi emekliler, iktidarın zulüm sopasından payına düşeni fazlasıyla alıyor.
O yurtları depremzedelere açmak için 40 takla attıkları zaman hatırlamışlardı ki o zaman bile nazlanmışlardı. Depremzede konusunu da tamamen unutturdular. Halen binlerce insanın perperişan yaşadığı koşulları unuttular, verdikleri ev ve iş sözlerini yok saydılar, o yurtları da düşen asansörlerle hatırlamışlardı. Sonra ne oldu, sorumlular cezalandırıldı mı, asansör ve binalara bakım yapıldı mı bilen yok.
Emekli maaşlarına ilişkin çağrı
Bugün milyonlarca emekli vatandaşımızın asgari ücretin altında emekli maaşı almasının tek sebebi, AKP iktidarının 2008 yılında yapmış olduğu düzenlemelerdir. Güncelleme katsayısını yüzde 100’den yüzde 30’a düşürdüler. Aylık bağlama oranını yüzde 75’lerden yüzde 50’ye düşürdüler. Sonuç ise 2003 Ocak ayında en düşük emekli maaşı asgari ücretten yarı yarıya fazla iken bugün en düşük emekli maaşı asgari asgari ücretin altındadır. Emekli vatandaşlarımızın dertlerini bir nebze olsun çözecekseniz saçma sapan vaatler yerine en düşük emekli maaşını 21 sene önceki haline getirin ve asgari ücretin üstüne çıkarın.
Milletini yoksullukta eşitleyen iktidarın, diplomalı yoksullarımızla bastonlu yoksullarımızı bir araya getirdiği nokta haline geldi KYK yurtları.
"Büyükşehirlerde suç gettoları oluştu"
Ülkemizin 81 ilinden gelen haberler gasp yaralama vahşet cinayet sanılmasın ki sadece organize suç var sanılmasın ki sadece mafya ve devlet ilişkisi var. Dillerine pelesenk ettikleri Türkiye Yüzyılı’nda market kuyrukları Sovyetler Birliği, sokaklar Orta Doğu, yollar Latin Amerika haline geldi.
Tayyip Erdoğan Türkiye’si gazetelerde koskoca bir üçüncü sayfa haberinden ibaret kaldı. Artık büyükşehirlerin bazı yerlerinde suç gettoları oluşmuş durumdadır. Can, mal, ırz güvenliği kalmamış haldedir. Alınan bekçiler nerededirler? Alınan bekçiler görev saatlerinde gerçekten dolaşmaktadır mıdır? Yargıda reform iddiaları ortaya atanlar, güvenlik birimlerinize yardımcı olmanızın bir yolu da infaz düzenlemelerini gözden geçirmektir. Katili caniyi gözü dönmüş ıslah olmamışları sokaklara salmamaktır. İktidarın görevi sokakları ölünebilir değil yürünebilir yapmaktır.
Bu memleket siyasileşmiş cemaatlerin, mafyalaşmış siyasetçilerin ve siyasallaşmış mafyaların devlet içindeki güç mücadelesinden bıkmıştır. Bu millet artık iktidarın zaaflarından beslenen karanlık güç odaklarından yorulmuştur. Bugün Türkiye'de bürokrasi ve yargı şayet devlet içinde yapılanmış ve siyasallaşmış cemaatlerin oyun sahası haline gelmişse ve suç örgütlerinin hakimiyet ve hesaplaşma alanına dönüştüyse bunun tek sorumlusu vardır o da iş bilmez Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Yargıda reform nidaları atanlar güvenlik birimlerimize yardımcı olmanızın bir yolu da infaz düzenlemelerini gözden geçirmektir. Katili, caniyi gözü dönmüş, ıslah olmamışları sokaklara salmamaktır."