İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu: Mülakatlarda liyakatsiz eşi dostu almayı bırakın normalleşelim
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu.
Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Buradan iktidar ve avanelerine sesleniyorum. Hodri meydan, haydi normalleşelim.
Yargıda emniyette jandarmada devletin tüm kurumlarından cemaati söküp atın öyle normalleşelim.
Kapı arkalarında görüştüğünüz teröristlerle yaptığınız görüşmelerin hesabını verin normalleşelim.
Kamu yönetiminde mülakatlarda liyakatsiz eşi dostu almayı bırakın normalleşelim. Türk milletinin el ele kurduğu bu gazi meclisini çalışır duruma getirin haydi normalleşelim. Cumhurbaşkanlığı sisteminden vazgeçin hukukun üstünlüğünü yeniden tesis edin normalleşelim.
İYİ Partimiz 7 yaşındadır… Onu oluşturan bizler de yarım asra yakın deneyimlerimiz ile buradayız. Partimizin yüksek siyasi ahlakının kaynağı da bu tecrübelerimizdir.
Bir milletvekilinin parti değiştirdiğine ilk kez şahit olmuyoruz. Ayrıca bu zamana kadar partimizden ayrılıp, başka partilere intisap eden kişilerle ilgili olumsuz beyanlarda da bulunmadık. Suçu hep kendimizde ve tercihlerimizde aradık. Şimdi de aynı noktadayız.
Onlarca liyakat sahibi arkadaşımız, sorumluluk üstlenmek üzere görev beklerken biz bu sorumluluğu taşıyamayacak vefasızlara makam ve mevki vermişiz. Onları Allah’a ve kendilerini bir makama getirmek için emek sarf edip, ter akıtan dava arkadaşlarımızın tertemiz vicdanlarına havale ediyorum.
"Güneş Motel" tepkisi
Bizi ilgilendiren asıl mesele milletvekili transferlerinin Güneş Motel pazarlıklarını aratmayacak bir arsızlıkla ve siyasi ahlaktan nasiplenmemiş bir pervasızlıkla yapılmış olmasıdır.
Suçlulukları psikolojilerine yansımış olacak ki bir de utanmadan mazeretlerini sıralıyorlar. Yok, yerel seçimlerde şu oldu, yok Bilecik’te şöyle böyle oldu türünden gerekçeler yaratarak güya bir haklılık oluşturmaya çaba sarf ediyorlar.
Utanın beyler utanın! Bir milletvekilinin partisi ile bağını koparmadan kendisine siyasi ikbal aramak üzere başka bir partinin kapısında istikbal dilenmesi ne kadar ayıp ise bir siyasi parti genel başkanının böyle bir işe çanak tutmak için plan kurması da aynı derecede ayıp ve utanç vericidir.
Yüzleşmeden helalleşenlerin, helalleşip yine tekrar edenlerin, iktidardan aldığı dönem ödevinin farkındayız. Muhalefeti tek elde toplamaya çalışıp, iktidar ile oturacağı pazarlığın heyecanını normalleşme diye satanların iyice yumuşacık olup iktidara yaktıkları yeşil ışıkları görüyoruz.
Küçükçekmece'de çöken bina
Küçükçekmece’de bir bina çöktü. Ve yine insanlarımız öldü. İktidar ve medyasının dilinde her olaya münferit dendiği gibi buna da münferit bir olay deyip geçebiliriz. Ancak bu münferit değil müteselsil bir olaydır.
Hadiseden hemen sonra binanın 1,5 katının sonradan eklendiğini ve inşaatta da deniz kumu kullanıldığını öğrendik. Cinayet silahları hemen ortaya çıktı aslında. Affedilen cinayet silahları.
Ülkemizin önde gelen bilim insanlarından Prof. Dr. Naci Görür, Küçükçekmece’deki yıkıma ilişkin, “Bugün binalar kendiliğinden çökerse yarın depremde ne olur onu düşünemiyorum bile.” diyor. Doğa uyarmaya devam ediyor. Sadece doğa değil, ülkemizin bilim insanları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler uyarıyor. Ama ne yazık ki bu uyarılara kulak verecek olan bir tane Hükümet yetkilisi bulunamıyor. Aradığımız kişilere de onlar istemedikçe ulaşılamıyor.
İstanbul’da deprem gerçeği bir parti meselesi değildir, siyasi konulara çerez yapılacak bir mesele değildir, makam sahiplerinin güç gösterisi yapacağı egolarını çarpıştıracağı bir mesele hiç değildir.
Ayrışmadan, vatanı ve mülkiyet hakkını ranta kurban etmeden bir normalleşme lazımsa, uzlaşma lazımsa buyurun işte size fırsat. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olmak üzere ne kadar paydaş varsa herkesin amasız-fakatsız-lakinsiz bir araya gelerek, vatandaşımızın can güvenliğini, ülkemizin geleceğini merkeze alan ve İstanbul’umuzu gelecek kuşaklara bırakılması gereken en değerli emanet olarak gören bir anlayışla aynı masanın etrafına toplanmak zorundayız.
Vize sorunu tepkisi
Bir zamanlar küreselleşme rüzgarı ile milli devletler zamanı bitti deniliyordu. O rüzgar bir işe yaramayınca fırtına aşamasına geçtiler. Komplo teorilerinden, dünyayı yöneten gizli yapılardan, acı gerçeklerden bahsediyorum. Bugün yaşanan vize problemi bile bununla ilişkilidir. Ve altında hiç de gizli olmayan gayet açık mesajlar vardır. Bugün Türkiye'nin üniversite hocası, milli sporcusu, iş insanları, Avrupa ülkelerinin konsolosluk binaları önünde günlerce sıra bekliyor. Arabulucu şirketlere binlerce lira para veriyor yine de reddediliyorsa, adeta baldırı çıplak, bir kabile kaçkını muamelesi görüyorsa sebep Türk vatandaşlığını bu hale getirenlerdir.
PKK terör örgütü, 11 Haziran Salı günü Bölgede sözde bir yerel seçim ikmal ederek, varlığını meşrulaştırmak istemektedir. Eş zamanlı olarak; terör örgütüne yakın sözde medya kuruluşlarında, Suriye merkezi hükümetinin yakın gelecekte, Suriye’nin kuzeyindeki PKK YPG varlığını tanıyacağına yönelik spekülasyonlar yapılmaktadır. Suriye merkezi hükümetinin, bölgedeki PKK terör örgütü varlığını meşru bir siyasi yapı olarak tanıması ihtimali, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası açısından çok büyük bir tehdittir. Bu bıçağın iki yüzü vardır.
İlk yüzü:
Emperyalizm eliyle, Sınırlarımıza müzahir bir terör devleti projesi, İkincisi ise, Suriyelilerin geri gönderilmesine engel teşkil edecek şekilde, Türkiye’nin kalıcı bir “hendek ülke” haline gelmesidir.
Bizim bu iki ihtimali de kabul etmemiz asla mümkün değildir. Yanlış ve artık kasıtlı olduğunu düşündüğümüz Suriye politikasının bu haliyle devam etmesi durumunda, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti için Varoluşsal bir kriz kaçınılmaz olacaktır. Geçtiğimiz günlerde, Suudi Arabistan’ın bile Suriye’ye yeniden büyükelçi ataması göz önünde bulundurulduğunda, Suriye merkezi hükümeti ile ilişkileri yeniden tesis etmek, Türkiye açısından artık bir zorunluluk ve milli güvenlik meselesi haline gelmiştir.
Hükümete açık çağrımızdır:
Derhal İYİ Parti’nin önerdiği Milli güvenlik politikalarını yaşama geçirin. 1997 Adana Mutabakatı’na, ve 2010 yılında iki ülke arasında imzalanmış, terör örgütlerine karşı iş birliği anlaşmasına dayanarak Suriye hükümeti ile bir müzakere ve iş birliği süreci başlatın. Bu müzakere sürecinde temel hedefleri; Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Suriye’de siyasi istikrar ve Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü olarak belirleyin. BM’nin 2254 sayılı kararında belirtilen, Suriye’nin toprak bütünlüğüne aykırı olarak Fırat’ın doğusunda icra edilmek istenen Sözde yerel seçimleri derhal engelleyin. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti girişimine asla müsaade etmemelidir.
Değerli dava arkadaşlarım, Özgürlük ve güvenlik dengesi sağlanmadığında, hukuksuzluk ve demokrasi krizi başlar. Bunlar da bir kısır döngü içerisinde, toplumun varlığında yaralar açar. Elbette bu yaralara yerleşen Toplumu kemiren kurtlar vardır. Adalet ve hukuk tesis edilmediğinde, cumhuriyet düzeni bile isteye bozulduğunda, AK Parti iktidarının ruh ikizi olan partiyle birlikte İcra ettiği oyunlar da, asla sona ermez.
Kayyum uygulaması, Tam olarak böyle bir hadisedir. Hakkari Belediye başkanı seçilen kişi,
Tam 10 yıldır yargılanıyor. Hem de terör suçundan… Kimse bu kişinin neden aday gösterildiğini tartışmıyor. Sanki bugünler düşünülmüş, planlanan vadede toplumsal bir kargaşaya vesile olacak şekilde, Beklemişler, beklemişler, beklemişler… Geçen hafta da söylemiştim ya, sokak hayvanları yasasıyla ilgili olarak, aynı şey geçerli… Bekliyorlar… Bekliyorlar… Bekliyorlar… Batak oyununda, kozunu bekleten kahve müdavimi gibi bekliyorlar… En hafif tabir bu çünkü!
İdarenin işleri, takdir yetkisini aşıyor.
Soruşturmayı açan savcı Fetöcü, yargılanıyor. Dava sonlanmadıysa bu kayyumu neden atıyorsunuz? 3 gün sonra davanın karar duruşmasında bunu yapsanız, ne olur mesela? Diyorlar ki, yurt dışına kaçacakken kızının evinde Van’da yakalandı. Devletin yetkilerini kötüye kullandıkça, idarenin takdir yetkisiyle, iktidarın inadı birleştikçe, işte gerçek devlet itibarını ortadan kaldırıyorsunuz.
Yetkilerinizi o kadar kötüye kullanıyorsunuz ki, terör çemberinde cirit atanlar dahi, sayenizde masumiyet karinesine yaslanabiliyorlar.
Kayyım yetkisini, KHK ile aldınız 15 Temmuz’da icat ettiğiniz yetkiyle. O yetkiyle ne yaptınız? 5393 sayılı belediye kanununun 44,45 ve 46. Maddeleri kayyımı düzenliyor. Yasanın özü şu: Bir belediye başkanının görevi sona ererse, belediye meclisi, kendi içinden belediye başkanını seçer. Yani yasanın özü ne? Seçim. Yerel yönetimleri atanmışların değil, seçilmişlerin yönetmesi. Ama 674 sayılı KHK ile buna bir madde eklediler 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra.
Milletçe gördük ki, ekonomiden başlayamazsınız, Ortodoksunu da, Heteredoksunu da bilmiyorsunuz! Milli eğitimden başlayamazsınız, Tarihinizi bilmiyorsunuz! Adalet sisteminden başlayamazsınız, adaleti bilmiyorsunuz, hakkaniyeti bilmiyorsunuz,Hukuk tanımıyorsunuz. Emeklinin sıkıntısını,
İşçinin sorunlarını, Gençlerin umutlarını yitirmesini,Kadınların suskunluğunu, Göçmenlerin yüzsüzlüğünü bilmiyorsunuz! Karagün dostu da değilsiniz…Karadeniz’in çayını, fındığını mısırını, Çukurova’nın pamuğunu,Konya ovasının buğdayını, Zengin coğrafyamızın meyvesini sebzesini,
Bitkisini böceğini hayvanını bilmiyorsunuz. Dostumuz değilsiniz Millete hizmet etmek değil derdiniz. Yandaşınıza peşkeş çekmek. Kendinize hizmet etmek tek amacınız!
Yıllardır iktidarın, reform adı altındaki sözde çalışmalarında, özellikle de, Her anayasa çalışması söz konusu olduğunda, ülkemizin gündemine bile isteye derç edilen, milletin çeşitliliği, yerel halk, Anadoluluk, Türkiyelilik gibi, garabet timsali ve ucube kavramların yanına, her gün bir yenisi daha ekleniyor.
Ama şu bilinsin istiyorum: Onlar, barışın, doğruluğun, adaletli olmanın ve birliğin adı olan Türklüğe kefen biçtikçe, biz, titreyip, kendimize geliyoruz. onlar, milletimizin köklü tarihini, yeni müfredatlar, yargı reformları, anayasa çalışmaları ve demografimizi tehdit eden göçmen istilaları üzerinden, unutturmaya çalıştıkça, Biz, “Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa” etmenin önemini, Daha derin kavrıyor, milli direncimizi daha da yükseltiyoruz.
Tüm samimiyetimle ikaz ediyorum, hiç kimse kabul olmayacak duaya amin demesin. İktidar sahiplerinin bir Türk tanımına ihtiyaçları varsa, kendilerine, Yüce Atatürk’ün: “Türk, bütün adamların birliğidir!” sözünü, mihenk taşı olarak alsınlar.
Kaldı ki, bugün, Balkanlardan Ortadoğu’ya,Kafkaslardan Türkistan’a kadar, tüm dünya, zincirlerini parçalayan o adamların, asırlık dev çınarların, birer birer uyanışına, el ele verişine şahit oluyor. Tüm cihan, beklenen, özlenen, gözlenen, yüz milyonlarca Türk’ün, hürriyet meşalesini yakarak istikbalde kuracakları birliğe, yeni bir mefkureye hazırlanıyor.
Tarih, bizi çağırıyor! Tarihin yüklediği bu sorumluluğu kaldıramayanlara, coğrafi bir tanım üzerinden, yeni bir Türklük tanımı hevesinde olanlara, en büyük ceza, tarihin tozlu sayfaları arasında unutulmak olacaktır.
Bilinsin istiyorum, İYİ Parti olarak biz, Türk çağının yüklediği sorumluluğun farkında olarak,
İlelebet payidar olacak cumhuriyetimizin, temel ilkelerinden güç alarak, milletimizin, devlet güneşi olmak için, “Ne Mutlu Türk’üm diyene” istikametinden, şaşmadan ve yorulmadan yürümeye devam edeceğiz.