Dışişleri Bakanı Fidan: Karabağ operasyonu Azerbaycan'ın bölgedeki yasal egemenliğinin yolunu açtı
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Birleşmiş Milletler 78. Genel Kurulu kapsamında bulunduğu ABD’deki temasları sonrasında gazetecilerle bir araya gelerek gündemi değerlendirdi.
Bakan Fidan açıklamalarında şu ifadeler öne çıktı:
"Sayın Cumhurbaşkanımızı New York'tan ayrılmadan önce kendi programları hakkında basına bilgi verdiler. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Haftası Dışişleri Bakanları için de yoğun bir diplomasi trafiğinin yaşandığı bir haftadır. Biz de bu süre zarfında Sayın Cumhurbaşkanımıza refakat etmenin yanı sıra birçok ikili ve çok taraflı görüşme yaptık. Bu çerçevede sekizi uluslararası toplantı olmak üzere toplam 40 görüşme gerçekleştirdik. Maalesef zaman kısıtlamalarından dolayı birçok görüşme talebine yanıt veremedik.
"Azerbaycan'ın bu son operasyonu Güney Kafkasya'da istikrar ve normalleşme için yeni bir fırsat penceresi aralamıştır"
Malumunuz yüksek düzeyli hafta esnasında Azerbaycan toprak bütünlüğünü ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak üzere Karabağ'da bir operasyon düzenlemek durumunda kaldı. Sayın Cumhurbaşkanımız, Genel Kurula hitaplarında Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu bir kez daha vurguladılar. Bizle temaslarımızda Azerbaycan'ın haklı davasında daima yanında olduğumuzu yineledik. Bu konuda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde tertiplenen toplantıya da Türkiye olarak katıldık ve Azerbaycan'a güçlü desteğimizi beyan ettik. Azerbaycan'ın bu son operasyonu Güney Kafkasya'da istikrar ve normalleşme için yeni bir fırsat penceresi aralamıştır. Bu fırsat penceresini vakit varken Ermenistan'ın daha iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Komşu coğrafyamızda barış, istikrar ve refahın hakim kılınması için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
Blinken görüşmesi
Dün yine Amerika Dışişleri Bakanı Blinken ile yaklaşık 45 süren baş başa bir görüşme yaptık. Samimi ve yapıcı bir görüşme oldu. İki ülke arasındaki ilişkilerin daha üst bir seviyeye çıkarılması için önümüzdeki dönemde atılabilecek somut adımları ele aldık. Yani sır değil, Amerika'yla anlaşmazlıklarımızın olduğu bazı konular var, bunları ciddi müttefiklik ilişkisi içerisinde ve karşılıklı saygı temelinde ele almaktayız.
Elbette İsveç'in NATO'ya katılım süreci, Karadeniz'in tahıl girişimi ve Karabağ gibi bölgesel konuları da masaya yatırdık, tabiatıyla ikili temaslarımızın yanı sıra çok çeşitli, çok taraflı toplantılara da katıldık. Finlandiya’yla öncülüğünü yaptığımız barış için arabuluculuk girişimi dostlar grubunun 13. toplantısını gerçekleştirdik. Karadeniz Tahıl Girişimi örneğinde olduğu gibi arabuluculuğun ve diplomasinin hala önem arz ettiğini, sorunlara barışçıl çözümün temel önceliğimiz olması gerektiğini hatırlatma imkanımız oldu.
Medeniyetler İttifakı Dostlar Grubu
Yine kuruluşuna öncülük ettiğimiz bir diğer girişim olan Medeniyetler İttifakı Dostlar Grubu bakanlar toplantısını da gerçekleştirdik. 18 yıl önce İspanya'yla başlattığımız medeniyetler ittifakı girişiminin ne kadar yerinde bir adım olduğunu içinden geçmekte olduğumuz aşırılıklar çağında yeniden görmekteyiz.
İslamofobi
Irkçılık ve yabancı düşmanlığı uzun zamandan beri görülmemiş seviyelere çıktı. Avrupa'da kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'e yönelik alçak saldırılar ve İslam karşıtı eylemler adeta bir salgın haline geldi. Dolayısıyla Medeniyetler İttifakı gibi vizyoner bir girişimin işlevini yitirmeden sürmesi gerekiyor. Toplantı kapsamında ittifakın yüksek temsilcisi Moratinos ve İspanya Dışişleri Bakanı Albares ile de bir araya gelme imkanımız oldu. İslam karşıtı eylemler, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde iştirak ettiğimiz iki toplantının gündemindeydi. İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Yıllık Koordinasyon Toplantısı'nda İslamofobi ile mücadele alanında atacağımız adımları ele aldık. Ve bir ortak bildiri yayınladık. Ayrıca kalıcı bir dönüşüm arifesinde olan dünyamızın adaletsizliklerin ortadan kalktığı, barışın adaletin ve vicdanın hakim olduğu bir yer haline gelebilmesi için İslam dünyasının birliğini daha da güçlendirmesi şart. Bunu da bu toplantıda kuvvetle vurguladık.
En vahim küresel adaletsizliklerin başında elbette Filistin sorunu gelmekte. Toplantıda Doğu Kudüs'ün başkenti olduğu bağımsız, egemen Filistin devletinin vücut bulmasının tek geçerli ve adil ve sürdürülebilir çözüm olduğunu yineledik. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Avrupa'daki Müslümanların durumuna dair temas grubu toplantısına katıldık.
Yaşanan İslam karşıtı eylemler, nefret söylemleri ve ayrımcılık nedeniyle Avrupa'da yaşayan Müslümanların endişeli olduğuna, arkalarında İslam dünyasını bir ve güçlü şekilde görmek istediklerine dikkat çektik. Biz bu mücadelede zaten ülke olarak öncü ve etkin bir rol oynamaktayız. Birleşmiş Milletler ve G20'de kabul edilen ve kutsal kitaplara saldırıları kınayan kararlar ayrıca İsveç ve Danimarka'nın mevzuat değişikliğine gitmeye karar vermesi İslam dünyasının ortak hareket ettiğinde sonuç alabileceğini gösterdi yolumuza böyle devam edeceğiz. Gelecekte İslam düşmanlığına da ırkçılığa da, yabancı düşmanlığına da yer yok. Dünyanın geleceğini, dünya liderleri 2024’te yapılacak, geleceğin zirvesinde ele alacaklar.
Suriye
Suriye konusu uluslararası gündemdeki yerini korumakta. Maalesef hala istikrarsızlık üreten bizi de etkileyen bir kriz hali devam etmekte. Rusya Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov ve İranlı mevkidaşım ile Astana Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda Suriye'yi görüştük. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin özel temsilcisi de toplantının bir bölümünde aramıza katıldı. İnsani yardımların devamı, siyasi sürecin canlandırılması, ateşkes ihlalleri ve başta PKK ve DEAŞ olmak üzere terör örgütlerinin yarattığı güvenlik sorununun da ele aldık.
Buradan bir kez daha tekrarlamak isterim. Türkiye olarak PKK, YPG ve DEAŞ dahil tüm terör örgütlerine ve bu tür maşalar üzerinden bölgemizde emperyal tasarımlar yapan çevrelere asla alan ve zemin bırakmayacağız.
"Azerbaycan'ın bölgedeki yasal egemenliğini yolunu açan noktasal bir faaliyet oldu"
“Azerbaycan'ın yaptığı kontr-terör operasyonu gerçekten artık başka çarenin kalmadığını gösteren bir operasyondu. Biliyorsunuz ateşkes mutabakatından sonra üzerinde anlaşılan konuların bir kısmı maalesef Ermenistan tarafından hayata geçirilmedi. Azerbaycan'ın uzun süredir sabırla beklediği, özellikle iki konu bir Zengezur koridorunun açılması, ikincisi de Karabağ'daki özellikle Ermeni etnik nüfusun yaşadığı bölgede Azerbaycan egemenliğinin pratikte tesis edilmesinin önemi ortada. Bu gerçekleşmediği zaman Azeri kardeşlerimiz haklı olarak sabırsızlıklarını ortaya koydular. Uluslararası toplumun ve görüşmelerin bu konuda bir netice üretmemesi durumunda gerekeni yapma zorunluluğu hissettiler, burada Türkiye olarak biz Azerbaycan'ın bu hareketi yapmadaki zorunluluğunu ve gerekliliğini ilgili muhataplara ilettik.
Zaten bu hareket çok kısa süren bir harekât oldu bildiğiniz gibi sivil nüfusa dokunmayan, belli silahlı unsurların tasfiyesini hedef alan, Azerbaycan'ın bölgedeki yasal egemenliğini yolunu açan noktasal bir faaliyet oldu. Bunu da bütün taraflara anlattık. Tabii bazı tarafların bu konuda ciddi bir ön yargı içinde olduğunu, Azerbaycan'ın yaptığı harekatın sebeplerini ve nedenlerini anlamadan çok ciddi suçlamalar getirdiğini de gördük. Çok ileri iddiaların ortaya konduğunu da gördük ama bizim ortaya koyduğumuz yani rasyonel izahlar yani durumun Azerbaycan'ın lehine anlaşılmasında da etkili oldu diye düşünüyoruz.”