Ekonomide bilim dışı denemelerin faturasını kim ödeyecek?
Türkiye ekonomisi yeniden bilimsel geçerliliği olan politikalara dönmeye çalışırken, izlenecek yol konusu hâlen belirsizliğini sürdürüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in açıklayacağı yol haritası da herkesin merak konusu olmaya devam ediyor.
Ekonominin yeniden düze çıkması için "acı reçete" uygulanacağı kesin. Ancak bu reçetenin toplumun hangi kesimine fatura edileceği henüz belli değil. Merkez Bankası'nın yeni başkanı Hafize Gaye Erkan'la alacağı ilk faiz kararına da artık 1 haftadan kısa bir süre kaldı. Tüm piyasaların beklentisi bahse konu toplantıda yüksek oranlı bir faiz artışına gidilmesi ve sıkı para politikasına geçiş için start verilmesi yönünde. Ancak sıkı para politikasının ekonomi üzerindeki yavaşlatıcı etkisi tüm kesimleri düşündürüyor.
Ekonomide yavaşlamanın en büyük etkisi istihdam üzerinde gerçekleşiyor. Halihazırda son 2 yıldaki yüksek enflasyonla alım gücü oldukça zayıflayan vatandaş, geçinmesine yetmeyen düşük maaşını da kaybetmekle karşı karşıya kalabilir. Diğer bir konu da parasal genişlemeyle -ücret artışı, kredi musluklarının açılması gibi- yaşanabilecek talep bazlı enflasyonun körüklenmemesi konusu. Hükümetin hem enflasyon altında vatandaşların ezilmemesini, hem de işsizliği yükseltmemeyi aynı anda nasıl başaracağı konusu içinden çıkılması zor bir denklem.
TÜSİAD'dan durgunluk uyarısı
Söz konusu durum bugün Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSAD) Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nda da gündeme geldi. TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan, söz konusu tehlikeye karşı şu sözlerle uyarıda bulundu:
"Ana hedef enflasyonla mücadele olurken, sıkı para politikası tercihleri büyümede arzu edilmeyen bir yavaşlama ve yaşan standartlarında bozulmaya yol açmamalı. Burada Maliye Politikası devreye girmeli. EYT uygulaması, vatandaşın hayat pahalılığı karşısında ezilmemesi için doğru harcamalar, deprem felaketinin yol açtığı hasarın telafisi tabii ki yapılması gereken ilave harcamalar gibi bütçe açığında ister istemez bir artış ortaya çıkıyor.
Fakat, itibarı yüksek bir ekonomi programı açıklanması, bütçe açığındaki arızi bozulmanın istikrarsızlık unsuru olarak görülmesinin önüne geçer. Zaten böyle bir program kısa sürede olumlu sonuçlarını hissettirmeye başlar ve ülke yeniden sağlıklı büyüme patikasına döner."
Aynı toplantıda söz alan TÜSAİD Başkanı Orhan Turan da "Gelir dağılımının iyileştirilmesi, büyümenin kapsayıcı olması ve hiçbir toplumsal kesimi geride bırakmama ilkelerini de unutmamalıyız. Bu çerçevede vergi sistemini daha da adil hale getirmeliyiz. Yoksullukla mücadeleyi güçlendirmeliyiz. Sosyal koruma yardımlarını daha etkin ve kurumsal yapmalıyız. Refah devletini derinleştirmeliyiz" ifadelerini kullandı.
"Şimşek'in bu konuda net bir yol haritası çizmesi önemli"
Ekonomist Selva Demiralp bu açıklamalara Twitter hesabından dikkati çekerek "Bugün yapılan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Tuncay Özilhan ve Orhan Turan acı reçetenin maliyetinin düşük gelir gruplarına yüklenmemesi konusuna vurgu yaptılar. Mehmet Şimsek'in bu konuda net bir yol haritası çizerek merkez bankasına destek olması önemli" dedi.
IMF pratikte yok ama...
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Uluslararası Para Fonu'na (IMF) olan tutumu herkesçe malum. Bundan dolayı Türkiye'nin ekonomideki problemleri aşmak için IMF'nin kapısını çalması ihtimal dahilinde değil. IMF bilindiği üzere ekonomik toparlanma için devletlere sert şartlar ve "acı reçete" uygulamaları dayatmasıyla biliniyor. Bu acı reçeteyi de genellikle geniş halk kesimleri ödüyor.
Türkiye IMF'ye gitmeyecek ancak IMF benzeri bir acı reçete uygulaması sürpriz olmayacak. Bunun ilk sinyalini de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz dünkü Ekonomi Koordinasyon Kurulu Toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada verdi. Yılmaz, mali disiplin ve reform vurgusu yaparak "Kamuda tasarruf anlayışıyla hareket edeceğiz" dedi.
TIKLAYIN- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: Kamuda tasarruf anlayışıyla hareket edeceğiz
Gazeteci Çiğdem Toker de bugünkü yazısında bu sözlere atıfta bulunarak "Ekonomide IMF’siz IMF dili yerleşiyor" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
TIKLAYIN-Çiğdem Toker: Ekonomide IMF’siz IMF dili yerleşiyor
Bankaların kucağındaki bomba
Öte yandan bugün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bankacılarla bir araya gelecek. Şüphesiz masada bankalara dayatılan düşük faizli devlet tahvilleri olacak. Bir önceki dönemde ekonomi yönetimi "Liralaşma" kapsamında bankalara belli bir oran üzerinde tuttukları döviz karşılığında düşük faizli devlet tahvilleri tutma zorunluluğu getirdi.
Beklendiği gibi ekonomide bir faiz artışı olursa bankaların fonlanma faizleri hızla yükselecek çünkü politika faizi Merkez Bankası'nın bankaları fonlama faizidir. Bu durumda bankaların düşük faiz döneminde elde ettiği ucuz fonlanma ortadan kalkmış olacak. Bankaların hali hazırda ellerinde bulundurduğu ve zarar yazdığı düşük faizli tahviller de bankaların ellerinde tam manasıyla bomba gibi kalacak. Bu durumun önüne geçilmek için bankaların ellerindeki düşük faizli tahvillerin, normal faiz oranlarına sahip tahvillerle değiştirilmesi bekleniyor. Söz konusu durum Hazine'nin ödediği faiz oranının ve dolayısıyla bütçe üzerindeki yükün artmasına yol açacak. Hazine'ye yansıyacak bu yük vatandaşın cebinden ödenecek.
Bankaların ellerinde düşük faizli tahvillerin kalması ileride yapılacak faiz artışlarının bankaların mali yapısına zarar verecektir. Bu durum reel kesimin finansmana ulaşması zorlaşacak. Bunun sonunca ekonomik daralma ve işsizlik artışı da kaçınılmaz olacak.