Uğur Ergan
TURANİ’DEN KALAN İZLER
Prof. Dr. Adnan Turani, Cumhuriyet sonrası Türk resminin önde gelen isimlerinden biri. İkinci Dünya Savaşı sonrası kazandığı bursla Almanya’ya giderek Münih, Stuttgart ve Hamburg güzel sanatlar akedemilerinde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan Turani, “Modern Sanatın Gerçek Çehresi”, “Sanat Terimleri Sözlüğü”, “Resim Üzerine”, “Dünya Sanat Tarihi”, “Çağdaş Sanat Felsefesi”, “Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı”, “Başlangıçtan Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi” isimli kitaplarıyla Türk sanatına önemli katkılar sağlayan bir usta.
Aralık 2016’da 91 yaşında aramızdan ayrılan Turani’yi birçok kez atölyesinde ziyaret edip, sohbet etme fırsatını bulmuştum. Yüksek sesle dinlediği klasik müzik nedeniyle atölyenin zilini duymakta zorlandığından dakikalarca kapı önünde beklediğim çok olmuştur. Kapıyı açtığında davudi sesiyle “Gel bakalım Almanya eğitimli gazeteci” diyerek karşılardı. Almanya’nın sanata ve üretkenliğe verdiği önemi, kendi yaşadığı yıllardan anılarıyla dile getirirdi. Kimi zaman da benden kendi dönemi Almanya’sı ile benim yaşadığım Almanya’yı karşılaştırmamı isterdi. Hocanın atölyesine ayakkabı ile giremezdiniz. Önünüze muhakkak terlik koyardı.
Boyasını kendi üretirdi Turani. Bu nedenle ellerinde alerjiden deri dökülmeleri olurdu. Özellikle kağıt işlerinde resmi tamamladıktan sonra eseri çerçeveleyen beyaz rengin içindeki kurşuni griliğin neden kaynaklandığını bilen nadir insanlardan biriyimdir. Çünkü Turani, bunu nasıl yaptığını bana göstermişti.
Adnan Turani ve ardından oğlu Can Turani’nin ölümü sonrası, gelini Şebnem Turani, hocanın hem adını hem de eserlerini yüceltmek için yoğun çaba gösteriyor. Bunda elbette sanatseverlerin sağladığı katkılar da göz ardı edilemez. Adnan Turani’den geride kalan eserleri, Soyut’ta açılan bir sergiyle Ankaralı sanatseverlerle buluştu.
RETROSPEKTİF NİTELİĞİNDE
Sergi bir anlamda retrospektif niteliğinde. Serginin küratörlüğünü, sanat yazılarıyla tanıdığımız dostum İbrahim Karaoğlu, yapıyor. Bundan sonrasını Karaoğlu’nun sergi için yazdığı manifestoya bırakıyorum: “Daha ilk gençliğinden başlayarak, hayatını salt sanatla dengelemiş, sanatla özgürleştirmiş; gönlünü, ömrünü sanata adamış, sanatla doldurmuş, yaşamsal bir tutkuyla sanatını sürdürmüş bir büyük ustaydı Adnan Turani. Ruhunun en geniş alanıydı sanat. Hayata ve düşlerine dair izleri, kendi yaratı diliyle tercüme ederek aktarırdı resmine. Geleneksel görme biçimlerinden ayrımlı, yeni bir bakışla; nesnelerin bilindik temsilini reddederek bilinçaltını görünür kılan; boyayı, çizgileri kendi resim grameriyle, özgürce, içinden geldiği gibi renklerin büyüsüyle biçimlendirerek, öznel bir duyguyla oluşturmuştu biçimini.
Tuval ve kâğıt yüzeyine damlattığı ya da sürdüğü boyalarla, oluşturduğu lekelerle; öznel dürtüleriyle şekillendirmiş kimi resimlerini. Görünüşü iz, özü devinim olan lekelerin diliyle; izleyicisine öznel okuma biçimleri sunmuş. Kimi resimlerinde, desenlerinde minimal bir yalınlık varken, kimi resimleri de günlük yaşamın kaotikliği kadar karmaşık. Çünkü yaratma cesaretinin özgür dışavurumunu, içinden geldiği gibi yansıtmış yapıtlarında. Onlarla tanımlamış duygularını.
Hayatla arasındaki sınırı, fırçasının ucuyla tuvale dokunduğunda bıraktığı izlerle bozmuş; her resmiyle yeniden oluşturmuş, yeniden değiştirmiş hududunu. Bir büyük ustanın, uzun, varyantlı sanatsal yolculuğundan bu sergi. Kimi unutulmuş şeyleri gün ışığına çıkarıyor ve tanıdık şeyleri de yeni bir bakış açısıyla görmeye çağırıyor. Keşfedilecek çok şey var, öncü bir sanatçının, imgeleminin, yaratı evreninin en başından en sonuna kadar olan zamanlarından kalan seçkin, özel yapıtlarından.”