Boray Acar
Terör Zokası
Neredeyse her mahallesinden bir gencini terör örgütleriyle süren çatışmalarda veya terör saldırılarında kaybetmiş, bunun üstüne ay yıldızlı bayrağın altında vatanın sağlığı ve selameti ile avunmaya çalışmış bir toplum nazarında; birilerinin teröristlerle işbirliği yaptığını veya terör odaklarınca beslendiğini iddia etmek, “kolay siyaset” hâline geldi. Bu kolay siyaset; savunma kalkanlarını yitirmiş, elle tutulur bir tarafı kalmamış ve rejim değişikliği ile kurumları, kuralları ve gelenekleri yok etmiş olan siyasi iktidar ve paydaşları tarafından “yerli ve milli” ambalajı ile yutturulmaya çalışılıyor. Siyasi iktidarın medyadaki maaşlı borazanları da her gün bıkmadan, usanmadan aynı türküyü çığırarak, bu algı operasyonunun iletişim ayağındaki vazifelerini yerine getiriyorlar. Bunun gazetecilik şemsiyesi altında yapılıyor oluşu da ayrıca içler acısı bir durum.
Oysa bu siyaset anlayışının ve sözcülerinin iplerini elinde tutan AKP iktidarı; devletin, terör odakları ile ilişkisi ve mesafesi konusunda paradigma değiştirmiştir. Bazen salt söylemde kalsa da devletin kategorik terör karşıtlığını kendince yeniden yorumlamış ve uygulamıştır. Hangi eylemin terör, hangi yapının terör örgütü, kimin terörist olduğu; iktidarın dönemsel menfaatleri doğrultusunda değişir hâle gelmiştir. Ülke menfaatleri için amasız ve fakatsız yok edilmesi mucip olan yapılar, temizlik ve alan açma operasyonları için gizlemeden ve saklamadan araçsallaştırılmış, kullanım sürelerinin dolması ile de uzaklaştırılmıştır. Elbette “devletin, birilerini yasadışı maksatlarla kullandığı ve sonra da yok ettiği” bilinen hikâyedir ve kökeni Cumhuriyet’ten de önceye dayanır. Lakin bu denli berraklaşması, kurumsallaşması ve temel siyaset biçimi hâline gelmesi bu döneme özgüdür.
Bu durumu, sabitler ve değişkenler üstünden analiz etmeye devam edersek…
Türkiye’de her dönemde aynı yerde duran, dönemsel çıkarlara göre pozisyon almaya yeltenmeyen bir irade ve rasyonel akıl vardır. Bu akıl ve irade nezdinde; “Gülenci Yapı”nın da, “İmralı”nın da, bunların uzantısı ve benzeri olan diğer yapıların da daima değişmez bir tanımı ve karşılığı olmuştur. Diyarbakır’da “İmralı mektupları” okunduğunda da, o zaman cemaat statüsünde olan yapıya her istedikleri verildiğinde de tutumları değişmemiştir. Yanlış kurgulanmış çözüm süreci döneminde yapılan silah yığınaklarında, çalınan sınav sorularında, Balyoz ve Ergenekon yargılamalarında, kısacası bugün suç örgütü olduğu herkesce kabul edilmiş yapıların her türlü eyleminde ikaz sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Üstelik bunu yaptıkları için cezalandırılmışlar, işlerinden kovulmuşlar, hedef gösterilmişler, açıkça mağdur edilmişlerdir. Aydını, bürokratı, sivil ve üniformalı örnekleri ile bu irade doğru ile yanlışın her durumda ayırt edilebileceğinin ispatıdır. Bu irade; siyasi iktidarın “Kandırıldık!” yakınmalarını varlığıyla tekzip eder. Çünkü, altını çizerek söylüyorum, her dönemde tehlikeye işaret etmiş ve ikaz sorumluluğunu yerine getirmiştir.
Kurucu ve birleştirici değerlerden kopmayan ve bugün muhalefet bloğunda saf tutmuş bu sabit iradenin çevresinde dönen, durmadan değişen unsur ise siyasi iktidar ve onun medyadaki uzantılarıdır. Daha düne kadar sosyal medya hesaplarından yüzlerce kere sarı–kırmızı–yeşil yazarak iktidarın dönemsel politikalarına hizmet edenler, bugün devletin televizyonunda oturdukları yönetim kurulu koltuklarından ve propaganda makinelerindeki güdümlü köşelerinden “Muhalefet, terör örgütleri ile işbirliği yapıyor” iftirasını yayıyorlar. FETÖ’nün siyasi ayağını aydınlatacak olan komisyon raporlarını tahrif veya sümen altı edenler, muhalefet bloğunun terör örgütleri tarafından desteklendiği saikiyle kamuoyunu manipüle ediyor ve ülkenin değişim umudunu istismar ediyorlar.
Kökü içeride veya dışarıda olan ve zamanında bir kısmı siyasi iktidar tarafından muhatap alınan veya birlikte iş tutulan bu yapıların seçim sürecinde kimi desteklediklerinin ve neyi arzuladıklarının toplum nezdinde de, muhalefet nezdinde de bir önemi ve anlamı yoktur. Muhalefetin muhtemel bir seçim başarısı neticesinde ülkeyi yönetmesi hâlinde referans alınacak olan şey; ortaya konan anayasa taslakları, mutabakat metinleri, hükümet programları ve sözlü vaatlerdir. Gerisi komplo teorileri üstünden toplumu manipüle etme, siyaseti dizayn etme ve politik beceriksizliklere kılıf bulmaya yönelik stratejik hamlelerdir. Altı buçuk milyon insanın iradesi durumunda olan siyasi parti ile toplumun gözleri önünde görüşülmesini eleştirmek, yanlış da olsa bir politik üslup olabilir, saygı da duyulabilir. Ancak; bunu yapanların bagajından Gonca Kuriş’in acı çığlıkları duyuluyorsa işte o zaman ciddiye alınacak bir yanları kalmaz, toplum da bu kadar çelişkinin üstüne bir daha bu zokayı yutmaz…