Mutlu Hesapçı
Özkan Uğur'u uğurlarken...
Özkan Uğur’un ardından “kimi sevsek gitti” diye yazmış bir arkadaşım, o kadar doğru ve üzüntülü bir yorum olmuş ki üstüne uzun süre düşündüm. Evet, kimi sevsek gitti, belki de hayat böyle, çok sevilenler erken gidiyor önce hayatlarımızdan sonra da dünyadan… Özkan Uğur’u çok sevdik ve gitti. Onun ardından bütün üzüntülerimiz de su yüzüne çıktı ve ağlamaya başladık. Hepimizi uzun süre sonra bir ölüm birleştirdi ve her kesimden milyonlarca insan ağlamaya başladık. Kutuplaşan bir ülkede hepimiz gergin ve öfkeliyken, O giderken hepimize duygularımızı hatırlattı aynı noktada bizi birleştirdi ve ağlama noktasına getirdi. Ölümlü dünya diyerek sağcısından solcusuna, dincisinden dinsizine, yaşlısından gencine, işçisinden köylüsüne ülkece onun ardından çok üzüldük. Hiç tanışmadığımız ama sanki yıllardır tanıyor gibi hissettiğimiz birini kaybettik. Öyle ki içinde bulunduğum ruh hali sanki ağabeyimi, arkadaşımı kaybetmiş gibiyim. Hiç tanımadan bir insan sevilebilir mi? Sevilebilirmiş bunun en güzel örneği Özkan Uğur oldu. Evet, hepimiz onu hiç tanımadan çok sevdik ama zaten çok iyi tanıyorduk. O bizi hayal kırıklığına uğratmayacak kadar çok özel bir insandı.
“Özkanca benim dilim”
Kendisini sahnede çok izledim. Konser esnasında belirli bir süre sonra MFÖ’nün Ö’sünde kalıyordum çünkü gitarıyla göğe yükselen, tellerine bastıkça kendinden geçen, dans ederek en çok eğlenen, müziğin ritmine kaptırarak hayatla dalga geçen başka bir insan görmedim diyebilirim. Hem deli hem komik, hem eğlenceli hem duygusal, hem çılgın hem efendi aynı anda bütün duyguları kendinde nasıl barındırabilir bir insan anlayamıyordum. “Kopuktu, kopuktu zincir olduramadım…” diyordu ve zincirlerinden kopuyordu, ben de onunla birlikte beni tutsak eden bütün zincirlerimden kendimi açığa alıyordum. Olduramadım derken öyle bir enerji veriyordu ki sen bunu da oldurursuna dönüşüyordu hikâyenin kendisi. Sonra bilmediğim, hiçbir anlama gelmeyen sözlerden oluşan şarkıları vardı ama bir o kadar da anlamlıydı. Verdiği bir röportajda bu durumu kendisi şöyle ifade ediyordu; “Özkanca benim dilim. Şarkıları bestelerken söylediğim şeyler bunlar. Ağzınızla melodiler yaparken anlamsız kelimeler çıkabilir. Mesela “Sude” öyle doğmuştur.” Anlamsız kelimelerden anlamlar yaratan çok iyi bir müzisyendi. Özkanca, kendi gibiydi, oynamıyordu ve içinden geldiği gibi yaşıyordu. Çok yetenekliydi. Çocuk ruhunda yaşayan dev cüssesi olan bir adamdı. Fuat Güner onun için şu cümleleri kuruyordu; “Özkan, bizim kınalı kuzumuz, gruba geldiğinde yanakları pembe pembeydi. Onun gibi bir yetenek zor bulunur. Mazhar ile aramızdaki dengeyi sağlayan adam odur”
“MFÖ’süz bir hayat düşünemiyorum”
Çok iyi müzisyen olup aynı zamanda çok iyi oyuncu olmak da Tanrı’nın ona verdiği bir hediyeydi. Aslında çocukluk hayaliydi oyuncu olmak ve yıllar sonra oyuncu olma hayalini gerçekleştirebildi. Artık hem müzisyen hem oyuncuydu. Ama kendisini en iyi müzikle ifade ettiğini hep söyledi. Kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söylemişti; "Oyuncu olmak isterdim. Anneme ve babama zamanında çok yalvarmıştım konservatuara yazdırmaları için. Ama iyi ki de yazdırmamışlar: Öyle olsaydı MFÖ olmazdı. MFÖ'süz bir hayat düşünemiyorum. Bunu her saman söylerim." Gerçekten de MFÖ’süz bir hayat düşünülemezdi şimdi MFÖ’nün Ö’sü gitti ve biz şimdi ne yapacağız? Özkan’sız hayatta onlar ne yapacak? Çocukluğumuz, gençliğimiz ve yetişkinliğimiz MFÖ şarkılarıyla geçti ve tarihe geçen grubun bir üyesi bedenen bu dünyadan göçtü. Elbette ruhu bizimle olacak ama nasıl olacak? Öksüz, yetim ve çaresiz kaldık neyse ki geride o güzel şarkılar kaldı.
Her yaptığı iş kendine özgüydü ve fark yaratıyordu!
Şimdi Özkan Uğur’un ardından onu tekrar tekrar izleme zamanı. Oyunculuk alanında da arkasından o kadar güzel işler bıraktı ki… Arkadaşım Şeytan filminde ilk oyunculuk denemesini yaptı. Ardından Eşkıya filminde rol aldı ve bu filmdeki oyunculuğu ile hepimizin hafızasına yerleşti. Özkan Uğur, ekranın en çok izlenen dizilerinden biri olan İkinci Bahar'da Zabıta Şecaattin karakterine hayat verdi. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen bu karakter hafızalardan hiç silinmedi. 2001 yılında Sinan Çetin'in Komiser Şekspir filminde oynadı. Sonra 2002 yılında Suna Pekuysal ile kamera karşısına geçtiği Yeter Anne dizisi oldu. Özkan Uğur, Alacakaranlık, Cennet Mahallesi, İstanbul Şahidimdir, Poyraz Karayel gibi yapımlarda rol aldı. Cem Yılmaz’ın vazgeçemediği oyunculardan ve yol arkadaşlarından biri oldu. G.O.R.A, AROG, Yahşi Batı, Pek Yakında ve Karakomik Filmler, Erşan Kuneri’de rol aldı. Müzisyenliği gibi oyunculuğu da kendine özgü ve farklıydı. Her projesinde aklımızda kalan isimlerden biri oldu ve oyunculukta da ne kadar başarılı olduğunu gösterdi. Reklamlarda karşımıza çıktı, seslendirme yaptı. Özkan Uğur çok renkli ve her alanda üretimde bulunan özel bir marka olmuştu bile hayatımızda. Her yaptığı iş kendisine özgüydü ve fark yaratıyordu. Onu izlemelere ve dinlemelere doyamadık.
“Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?”
Bugün kendisi son yolculuğuna uğurlanıyor. AKM’de bir tören düzenlenecek ve ben o son görevi yapmak için orada olacağım. Gözyaşlarıma hâkim olamayıp keşke kendisiyle tanışmış olsaydım ve sohbet edebilseydim pişmanlığı içindeyim. Onu hep gülerken hatırlıyorum. Neşeli ve enerjik hallerinde hayatı ne kadar çok sevdiğini düşünüyorum. Sonra onun ardından paylaşılan bir video gözümün önüne geliyor. MFÖ bir ev dekorunda oturmuş, kendi aralarında sohbet ediyorlar ve şarkı söylüyorlar.
“Ne istediğimi bilmez oldum
Bir şöyle söyledim
Bir böyle söyledim
Bir de söylediklerimin tam tersini
Senin yüzünden düştüm bu hale
Ne bir şifa buldum ne de bir çare…”
Şarkıyı söylerken Özkan Uğur gözyaşlarını tutamıyor ve “bir dakika” diyerek şarkıyı kesiyor; “Bilmiyorum ya böyle bir şey oldum Allah Allah, evet bir şey oldu ya ilk defa bir şey oldu yaaa, ilk defa böyle bir şey oldu” diyor.
Ağlamamak diye bir şey olur mu? diyor MFÖ’nün Fuat’ı, MFÖ’nün Mazhar’ı
gözyaşlarımızı bitti mi sandın? diyerek cevap veriyor ve MFÖ’nün Özkan’ı ağlamaya devam ediyor. Videoyu izleyen herkes gibi ben de ağlamaya başlıyorum. Sonra Ekşi Sözlük’te Özkan Uğur için yazılan bir cümleye denk geliyorum: “hala ölmemiş olmasına en çok sevilen sanatçı!”
Ailesinin, dostlarının onsuz kalışlarını düşündükçe daha çok ağlıyorum. Bu dünyadan güzel bir adam geçti, her yerde iz bıraktı. İyi ki vardınız, iyi ki… Huzur içinde uyuyun, rahmet yağsın toprağınıza… Bir gün hepimiz buluşacağız nasıl olsa!