Mutlu Hesapçı
OYUNCULUK DENDİĞİNDE BENİM AKLIMA İLK TİYATRO GELİR
Farklı bir havası ve herkesin dikkatini çeken kendine özgü bir güzelliği var. Duruşunu ifade etmek gerekirse zarif ve asil bir hanımefendi. Kendisini izlemekten keyif alıyorum ve bir kadın oyuncu olarak onun yolculuğunu takip ediyorum. Uzun yıllar yurt dışında yaşamayı seçen ve yıllar sonra ülkesine dönen hikayesinde eğitimli, başarılı, kültürlü bir oyuncunun varlığı sektör açısından çok değerli.
Kendisini bildiğinden beri oyuncu olmayı istemiş ve hayatını bunun üzerine kurmuş. Tiyatronun yeri hayatında farklı ama oyun olduğunda, rolü sevdiğinde her mecrada oynamak kendisini heyecanlandırıyor. Şimdilerde ‘Seni Çok Bekledim’ dizisinde ‘Mihre’ karakteri ile karşımıza çıktı. Oyuncu Lila Gürmen’e dizisinden yola çıkarak aklımdaki soruları sordum. Buluşmamız mail ortamında oldu ama kendisiyle buluşup bir Viyana seyahatine çıkmayı çok isterim. Ve elbette en büyük dileğim özgürce yolculuklara çıkabileceğimiz sağlıklı zamanların gelmesi. Herkese mutlu pazarlar dilerim.
‘Seni Çok Bekledim’ dizisi sizin için nasıl bir proje ve projeyi kabul etme sebebiniz, duygunuz ne oldu?
Skala Yapım ve Dnz Film'in çok uzun zamandır planladığı bir proje. Özcan Deniz’le ilk görüştüğümüzde bana hikayeyi ve rolümü anlattığında hemen evet dedim çünkü çok sevdim. Elbette beni ilgilendirmeyen veya içinde kendime göre bir şey bulamadığım hiçbir rolü üstlenmiyorum. Aslında zengin anne rollerini oynamaktan artık sıkılmıştım ama canlandırdığım rol ‘Mihre’ karakteri öyle değil, çok derin ve acılı bir hikayesi var. Bunu oynamak bana çekici geldi.
Doğal afetler beni korkutur
Dizi, yola çıkış hikayesini deprem doğal afetine dayandırıyor. Siz deprem gerçeğini yaşadınız mı ve depremden çok korkar mısınız?
Yaşamadım yaşamam inşallah doğal afetler beni korkutur. Çünkü dua etmekten başka hiçbir şey elinizden gelmez.
Severek oynuyorum
‘Seni Çok Bekledim’ dizisi nasıl gidiyor, seyirciden beklediğiniz ilgiyi bulabildiniz mi?
Güzel gidiyor severek işime gidiyorum, severek oynuyorum. İşimizi sevenler var, sevmeyenler var. Böyle olması gerekir zaten, yoksa tartışılacak bir şey olmaz.
Duyu hafızanızı kullanmanız gerek
Çok zarif ve güzel bir kadınsınız. Sanırım anne rolü oynayanların içinde güzel ve en genç annelerden biri siz olabilirsiniz. Rollerde de olsa anne olmak üstelik bu kez Özcan Deniz’in annesi olmak nasıl bir his?
Teşekkür ederim. Kendim anne değilim ama beni çok seven ve çok üstüme düşen annem vardı. Bir oyuncu olarak, kendiniz yaşamadığınız rolleri oynamak için duyu hafızanızı kullanmanız gerek. Bir insanı seviyorsanız, onu merak edersiniz, karşılıksız sevgi vermeye hazır olursunuz. Anne sevgisinin dünyanın en güçlü sevgisi olduğunu düşünüyorum. Özcan’ın annesini severek oynuyorum çünkü oyun içinde karşılığını alıyorum.
Özcan Deniz ile çalışmamız keyifli geçiyor
Usta oyuncu Mehmet Ulay geçtiğimiz haftalarda bir açıklamasında Özcan Deniz’i tanımadan önce ona karşı önyargılı olduğuna dair duygularını paylaştı. Özcan Deniz’e karşı sizin ön yargılarınız var mıydı?
Ben Özcan Deniz’i sadece ismen tanıyordum. Kendisi çok sakin, anlayışlı ve esprili bir insan. Birlikte çalışmamız son derece keyifli geçiyor. Ayrıca başkalarını yargılamamaya çalışıyorum. Başkasının kendi hayatında neler yaşadığını asla bilemezsiniz ki! Orada burada duyduklarıma göre bir insanı değerlendirmem asla!
Dizi sırlarını veremem
‘Seni Çok Bekledim’ dizisinin ismi çok anlamlı dizide beklediğiniz kişi öz oğlunuz mu, kavuşmaya çok var mı?
Dizi sırlarını veremem. Dizimizi izledikçe göreceksiniz.
Bu neyi beklediğime bağlı
Beklemeyi sever misiniz? Gerçek hayatta ‘Seni Çok Bekledim’ dediğiniz biri, birileri var mı ve beklediğinize değdi mi ve geldiler mi?
Bu neyi beklediğime bağlı, dayanılır ve dayanılmaz bekleme süreçleri vardır. Dayanılmaz bekleme süreçleri çok zor saniyeler geçmez hale geliyor. Ama inancımı her zaman korumuşumdur, sabırlı olmayı seneler geçtikçe öğrendiğimi düşünüyorum. Vizyonlarımın gerçekleşmesini bekliyorum. Ama o kadar çok var ki, bu hayatta hepsi gerçekleşir mi sanmam.
Tesadüflere inanmadığım için kader diyorum
Lila Hanım uzun yıllar Viyana’da kaldınız, kaliteli bir eğitim aldınız ve bambaşka bir hayat yaşadınız. Viyana kültür bakımından çok özel ve herkesin yaşamak isteyeceği şehirlerden biri. Ne oldu da Türkiye’ye dönmeye karar verdiniz?
Tesadüflere inanmadığım için kader diyorum. Annem hayattayken bana ve Roma’da yaşayan ablama hep üzülerek “ben ölünce Türkiye ile bağlantınız iyice kopacak” derdi. Vefat ettiğinde ablamla bunu hatırlayıp annemin kirada oturduğu evi satın aldık. Böylece senede 1-2 defa gelip burada buluşuyorduk. Ablam büyük festivallerde çok iyi bir pozisyonda olduğundan tüm dünyada film sektöründen bir sürü arkadaşı var. Türkiye’ye geldiğimiz zamanda bir arkadaşıyla yemeğe çıktık, o arkadaşı da Harika Uygur’du. Harika Uygur Türkiye’nin en önemli cast direktörlerinden aslında her şey öyle başladı. Sadece tek dizi için “neden olmasın” dedim ve üç aylığına geldim. O zaman Türkçem de baya bozuktu sonra üst üste teklifler geldi Türkiye’de kaldım ve hala buradayım. Hatta Viyana’da bir arkadaşıma ev anahtarımı verip, üç ay çiçeklerime ve postama bakmasını rica etmiştim, sağ olsun on yıldır bakıyor.
Beni üzen oyuncuya verilen değer
Viyana’da oyuncu olmak ve Türkiye’de oyuncu olmak arasındaki farklar, ayrıcalıklar neler?
Çalışma şartları! Çalışma saatleri! Çalışma düzeni çok farklı. Biliyorum bu hep konu oluyor ama değişen bir şey olmadığı için bunu yine söylemek istedim. Bir de oyuncuya verilen değer beni üzen. Bir yerde oyuncu olduğunuzu söylediğinizde ilk soru “hangi dizide” oluyor. Ben de inatlaşıp, “dizi de oynamıyorum” diyorum. Oyunculuk dendiğinde benim aklıma ilk tiyatro gelir. Oyuncu olmak isteyen biri kesinlikle önce bir sahne havası almalı bunun için de eğitim gerekiyor. Türkiye’de oyuncu olmak istiyorum diyen biri, dizi de yer almak istiyorum demek istiyor. Bunu Avusturya’da tek bir kere bile yaşamadım!
Pişman değilim
Türkiye’ye döndüğünüz için pişmanlık yaşadığınız oldu mu, uyum sağlamakta güçlük çektiniz mi?
Pişman değilim, istediğim zaman gidebilirim uyum sağlamakta pek zorluk çekmiyorum. Uygunsuz bir şey söylediğim veya yaptığım zaman kimse kızmıyor bana “ee bu yurt dışından geldi bilemez” deniliyor ve paçayı kurtarıyorum. Ama kabullenemediğim birçok durum var tabii, gerçi burada büyüseydim de kabullenmezdim. Dünyanın her yerinde kabullenilmeyen durumlar vardır, Avusturya’da da var. Timbuktu’da yaşasam da olurdu! Bu konuya ayrı bir gün ayırmamız gerekir.
Viyana ile bağlarımı kesmedim
Viyana’ya dair en çok özlediğiniz şeyler ne, hiç Viyana’ya gitmemiş biri oraya neden gitsin ve önerileriniz neler olur?
En çok arkadaşlarımı özlüyorum. Pandemiden önce her ay 3-4 günlüğüne giderdim. Evim, her şeyim duruyor orda yani bağlarımı kesmedim. Hiç gitmemiş biri tabii ki klasik programı yapması gerek: Müzeler, Schönbrunn, konser, Cafe Havelka, Schnitzel, Elmastrudel vs. Ama bunlardan sonra daha vakit kalırsa, Viyana’nın kuzeyine (Grinzing diye bir semt) mutlaka şarap evlerine gitmesi gerek. Yürürken ara sokaklara girip o muhteşem mimari binaları görmek şart! Ve daha da zaman kalırsa Rax dağına çıkıp (Viyana’dan 1 saat uzaklığında) oradaki ahşap kulübelerde ‘Brettljause’ yemek... aaahhh işte bunu da özledim J
Çok güzel bir duygu
Oyuncu olmak nasıl bir duygu ve neden oyuncu olmak istediniz?
Cok güzel bir duygu. Sevdiğim işi her gün yapabiliyorum üstelik bununla para kazanıyorum. Kendimi bildim bileli oyuncu olmak istedim. Küçükken evimize misafir geldiğinde gider gitmez onların taklidini yapardım. İnsanları izlemeyi, onların hayat hikayelerini dinlemeyi, empati kurup kendimi onların yerine koymayı hep yapmışımdır. Yeni şeyler denemeyi seviyorum, risk almayı seviyorum. Oyunculuk bana bunları yapabilmem için alan veriyor.
Beni çok büyüleyen insanlar ve takıntılı olduğum kitaplar var
Hayalini kurduğunuz bir rol ve birlikte oynamak istediğiniz bir oyuncu var mı?
Evet, beni çok büyüleyen insanlar ve takıntılı olduğum kitaplar var. Bir romandaki bir karakteri gerçekten sevmek mümkün. Mesela Simone De Beauvoir’in romanı ‘Her Erkek Ölümlüdür’. ‘Regine’ karakterini çok canlandırmak isterim. ‘Raymond Fosca’ karakterini İtalyan aktör Raoul Bova oynasa tam olur J Eskiden en büyük hayalim ‘Alice Harikalar Diyarında’ Alice’i oynamaktı. Fantastik hikâyelere bayılırım ama bu rol için biraz geç kaldım artık. Ve kadınlar gününü düşünerek, Emmeline Pankhurst gibi muhteşem güçlü bir kadının hayatını çok canlandırmak isterim!
Oyunculukta sınır yoktur anca kendinize koyduğunuz sınırlar vardır
Yabancı dil sorununuz yok, fiziğiniz çok farklı, Avrupai bir yapınız var. Yurt dışı projelerine ağırlık veriyor musunuz gerçi o dengeler değişti artık dünyanın birçok yerinde dizilerimiz yayınlanıyor. Oyunculukta dünyaya açılmak diye bir durum var mı, kaldı mı?
Elbette var. Oyunculukta sınır yoktur anca kendinize koyduğunuz sınırlar vardır. Dediğiniz gibi dengeler çok değişti. Dijital platformlar gittikçe büyüyor. (Maalesef) Sinemaya gitme çağı azaldı. İki yıl önce New Orleans’de tatil yapıyordum bir kafede yanıma bir kadın geldi ve “pardon, oyuncu musunuz?” diye sordu Kolombiyalıymış Netflix’te bir dizimi izliyormuş tanımasına çok şaşırmıştım. Yurt dışında hala zaman zaman çalışıyorum. Eğer bu ara yaşadığımız tatsızlıktan dolayı iptal olmazsa, Kasım ayında Viyana’da önceden oynadığım bir tiyatro oyunumun 3 temsili var beklerim J