Boray Acar
Muhalefetin İletişim Krizi…
Çok sıkıldık. Hatta hayata bizimle aynı pencereden bakmayan, dünya görüşü itibariyle kendini iktidar bileşenlerine yakın hisseden muhafazakâr halk kitleleri de aynı hissiyatta. Kimisi bilinçli, kimisi bilinçsiz olarak kararlılığını dile getiriyor iken, alternatifsizliği çaresizliğe dönüşmüş ciddi bir “kararsızlar” bloğu oluştu. İşin ilginç yanı ise “kararsızlar” olarak nitelendirdiğimiz bu kitlenin edilgen ve durağan bir tutum sergilemiyor olması… Biraz daha açacak olursak; rahatsızlıklarını, neden sıkıldıklarını, beklentilerini, kısaca nasıl ikna olacaklarını anlatmaya ve iktidara teşne görünenleri, onlar ikna etmeye çalışıyorlar. Toplum adeta muhalif siyasete sufle veriyor. Kitleyi yakalayacak ve fikri mobilizasyonu lehine çevirecek bir dile gereksinim var.
Konu günlük politika olduğunda iletişim çok önemli. AKP, yıllarca cismini “istikrar” ile özdeşleştirdi. Bunu yapabilmesine imkân sağlayan verili koşullar hazırdı ve bu imkânı çok iyi değerlendirdi. İstikrar, krizin panzehri idi. Krizin toplum belleğindeki acı hatıraları dikkate alındığında, kendini istikrar ile özdeşleştirmiş bir siyasi yapının toplumun teveccühüne mazhar olması şaşırtıcı değil. Tabii işin hâlen ekmeğini yedikleri kültürel boyutları ile alt kültürü tavladıkları popülist ayağı da var ya bunlara girmeyelim, çıkamayız. “İstikrar” söylemine dayalı iletişim kurnazlığı, işler hayal ettikleri gibi gitmediğinde krize kriz demeyerek, her türlü olumsuzluğu da hayali bir takım unsurlara yıkarak gösterdi kendisini. Yabana atmayalım; Demirel’in “Tencere” metaforunu boşa çıkaracak taban kararlılığının önemli dayanaklarından birisi de bu iletişim kurnazlığının başarısıdır. Kriz yok; kriz algısı yaratan mihraklar var, -düne kadar kafa kol içinde oldukları- üç harfliler var, o var, bu var. Sapır sapır döküldükleri, dünyadaki en yüksek oranlı faizlerle borçlanırken nas hikâyeleri anlattıkları, en çaresiz kaldıkları günde; gözlerindeki ışık var. Her şey var, kriz yok…
Çünkü krizin kaos demek olduğunu, toplumun kaos istemediğini, siyasi romantizm hikayelerinin sükunet zemininde yazılabildiğini çok iyi biliyorlar. Şimdi bu analizler ışığında; vakti zamanında ayakları üstünde duramamış, pozisyonunu koruyamamış, kısaca kaybetmiş bir siyasetçinin, “Cumhurbaşkanı karar alırken bizi dinlemez, kendi karar alırsa kriz çıkar, Meclis desteğini kaybeder, ülke yeniden seçime gider…” sözlerini bir daha okuyalım. Keşke devamını da getirmiş olsaydı. Neyse, o vazifeyi de biz yerine getirelim; “Yapılacak muhtemel bir yeni seçimi de elleri ile bıraktıkları yerden alır, ‘Nerede kalmıştık?’ diyerek ülkeyi yönetmeye devam ederler.”
Başka bir olasılık da görünmüyor. Bir seçimin iletişim dili; “Ben kazanırsam şu ihtimaller dâhilinde memlekette “kriz” olur ve seçimler yenilenir.” olamaz. Davutoğlu’nun bozgunculuğuna karşı kararlı bir tutum bekledik açıkçası ama nerede… İnce sıvayı da “Doğru, kriz çıkar…” diyerek Kılıçdaroğlu yaptı. Bunlar; bu kadar kritik bir dönemeçte iken, fırsat ayağa gelmiş iken ve toplum ikna olmaya bu denli hevesli iken ülkenin bir dönem daha AKP’ye teslim edilmesine sebep olacak cahilce hatalar.
Tüm bunları, paçalarından popülizm akan bir iktidarı taklit etmeye çalışarak yapıyor olmak da ayrı bir acemilik. Siyasi nezaketi ısrarla sürdürerek de kendini ifade etmek, iktidarı ve destekçilerini eleştirmek, ikaz etmek, hatta gözdağı vermek mümkün. Kılıçdaroğlu’nun SADAT’A ithafen söylediği, “O az kalmış aklınızı alırım sizin, paramiliter artıkları, siz kimi tehdit ediyorsunuz!” sözleri karşısında birilerinin dizleri falan titremiyor. Her şeyden önce böyle bir elbise, üzerine uymuyor. Dahası alay konusu oluyor. Tıpkı piyano dersinden eve dönen çocuğun, semti ayağındaki çamurdan anlaşılan kavruk Anadolu delikanlısını tehdit etmesine benziyor. Ve toplum bu gibi durumları takip ediyor, önemsiyor.
Toplumun hassasiyetlerinin doğru okunması ve buna göre hareket edilmesi gerekiyor.
Özgür Özel’in “Ebabil Trol Ordusu” ifşaatlarının bir hedef kitlesi var. Bu kitle; algı yönetiminin ne olduğunu, trol ordularının ne işe yaradığını, iktidarın bunu yaparak neyi amaçladığını iyi kötü biliyor. Böyle bir kitlenin karşısına, büyük beklenti yaratan iddialar ile çıkmadan önce hassasiyetle hazırlanılması gerekirken, Yıldıray Oğur kanıtları ile ciddi bir tekzip yazısı yazabildi. Ayrıca; Özel’in kanuni dayanağı olmayan FETÖ iddiaları, bu yöntemi kullanarak asrın temizliğini yapmış olan iktidarın eylemlerine meşruiyet kazandırırken, yenilerine de zemin hazırlıyor. Hülasa; muhalefetin, şapkasını önüne koyup “iletişim dili” üstünde ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor.