Boray Acar
Kılıçdaroğlu kazanmak için mi orada?
Geçtiğimiz haftalarda AKP’nin “Tek Parti” anlayışının günümüzdeki tezahürü olduğundan söz etmiştik. Üstelik o dönemin CHP’sine göre çok daha kapsayıcı, devlet ile bütünleşmiş, toplumda karşılık bulmuş ve mutlak bir güce dönüşmüş durumda. Toplumsal taraflar arasındaki kültür savaşı ve bunun siyasi arenaya yansımaları dışında, iktidar ile ana muhalefet arasında bir siyasi uzlaşmazlık söz konusu değil. Tarafların; “türban, cumhuriyetin kurucu değerleri” vesaire gibi sınırları özellikle belirlenmiş bir sahada top çevirmeleri, deyim yerindeyse kayıkçı kavgası yapmaları da salt beceriksizlikle veya programsızlıkla falan açıklanabilecek bir durum değil. Hatta; bu programsızlığın da, hâli hazır yönetimin sürmesini amaçlayan bir “program” olduğu anlaşılıyor. Yani üzülerek söylüyorum, AKP’nin devlet ile bütünleşmiş veya devleti ele geçirmiş olan kapsayıcılığının ve yeni vesayet rejiminin içerisine muhalefetin kahir ekseriyetinin de dâhil olduğunu düşünmememiz için bir neden yok.
Hiçbir şey bir anda olmadı. Planlanmış ve hazırlanmış bir süreci yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, bu köşede “Makûs Muhalefetsizliğimiz” başlıklı bir yazı dizisi yayınlamıştık. Bu dizinin 2 Haziran 2021 tarihinde yayınlanan dördüncü ve son nüshasında “140 Journos” isimli medya kuruluşunun “CeHaPe Zihniyeti” ismiyle yayınlanan belgesel filmine atıfla neler söylemişiz, hatırlayalım:
“…CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu ile yakaladığı rüzgârı (!), partililerin ve parti dışından insanların anlatımları ile hikâye ettikleri bir çalışma olmuş. Dönemin gürbüz kalemşorlarından Nagehan Alçı ile deneyimli gazeteci Murat Yetgin de konuşmacı olarak filme dâhil edilmişler. Özellikle Nagehan Alçı’nın söylediklerine, Kılıçdaroğlu’nun siyasi pratiğinden habersiz kulak verirseniz; başarılı bir liderin iktidara uzanan öyküsünü dinlediğinizi düşünebilirsiniz. ‘…Kolay lokma CHP’den, sistemi tehdit eden Kemal Kılıçdaroğlu varlığına evrildi.’, ‘Vatikan(mecazen) yapısı ile kararlılıkla mücadele etme stratejisinin mimarı…’, ‘Seçim kaybettiği hâlde orada duruyor eleştirisini kabul etmiyorum, önemli bir dönüşümü de gerçekleştirdi…’ gibi güzellemelerden müteşekkil bir demet yorum… Belgesel, bir partilinin şu ifadeleri ile sona eriyor; ‘Uzun ve onara onara yapılan bir süreç bu. Bu yol, evet şu an, döşenmiş hâliyle zafere gittiğini görüyoruz bu yolun. Ama her bir çakıl taşını bile yerine koyan, Sayın Genel Başkan.’ Neredeyse Kemal Kılıçdaroğlu’na bile ‘Vay canına! Ne kadar büyük işler becermişim de farkında değilim.’ dedirtebilecek türden, siyasal gerçeklerle bağdaşmayan bir dolu ifade. Türkiye siyasetini takip eden ortalama bir yurttaşı hayrete düşürecek bir dönüşümden bahsediliyor. Tayyip Erdoğan’ın ‘Bay Kemal, sen bir koyun dahi güdemezsin!’ diyerek hafife aldığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; bizzat yandaş bir gazetecinin gözünden, ‘üslubu ile siyasetin seyrini değiştiren büyük bir lider’e dönüştürüldüğünü (!) görüyoruz. Bunun, süreç ilerledikçe daha da belirginleşecek bir stratejik aldatmaca olduğunu herkesten önce Kemal Bey’in görmesi gerekiyor. Alçı’nın ve partililerin anlattığı parti içi siyasete dair atılımların toplumda bir karşılığı olmadığının görülmesi gerekiyor… Bir ‘mega projeler’ (!) partisi olan AKP’nin karşısına, kısır ve bayatlamış politik vaatlerle ve salt ‘dürüst ve güvenilir politikacı’ imajı ile çıkılamayacağının görülmesi gerekiyor. Bu planlı stratejiyi bozarak tarihe geçmenin anahtarının; Cumhurbaşkanlığına aday olmak değil, güçlü, kapsayıcı, siyasi tutarlılığı olan ve toplumu ülke gerçekleri ile yüzleştirecek siyasi kıvraklığa sahip bir lider profilinin önünü açmak olduğunu kabul etmek, bunun için adım atmak gerekiyor.”
Evet, yaşadığımız hiçbir şey tesadüf değil ve bugün gelinen noktada “Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı” konuşuluyor. Bizden de; iktidarın bu denli köşeye sıkıştığı ve düşüşe geçtiği bir dönemde eylemleri ve söylemleri ile iktidarı yeniden yükseliş trendine sokan ana muhalefetin samimiyetine inanmamız bekleniyor. Kendi içlerinde dahi bir siyasi tutarlılık arz etmiyorlar. Gürsel Tekin’in “HDP’ye bakanlık verilmesi” veya Sezgin Tanrıkulu’nun “Kimyasal silah kullanılıyor” çıkışları ve sonrasında parti sözcülerinin partidaşlarını tekzip eden açıklamaları, partisindeki büyük değişimi başarmış olan(!) liderin partisindeki unsurlara ne kadar hâkim olduğunu gösteriyor. Türban çıkışı veya göz önünde hatırı sayılır bir temasın olmadığı ve kayıp zamanların olduğu ABD ziyaretleri ise, “zafere giden yolda her bir çakıl taşını bile yerine koyan sayın genel başkanın” vizyonunu ve siyasi dehasını gösteriyor(!)
Sanırım, analitik düşünme ve muhakeme yeteneğini haiz her yurttaş nereye doğru gittiğimizi görüyor ve memleketin geleceği için kaygı duyuyor.