Kadir Ablak’ın İstanbul’u

Türkiye’nin ve dünyanın insanı kimi zaman nefes alamaz hale getiren sıkıcı ve boğucu ortamından haftada bir gün olsun sanattan haberler vererek kurtulmaya çalışıyoruz. Çare oluyor mu pek bilemiyorum ama karınca kararınca sanat dünyasına elimizden geldiğince katkı sağlama çabasındayız.

Birkaç hafta boyunca daha önceden tanıdığım ve ArtAnkara’da eserlerini görmekten mutluluk duyduğum bazı sanatçı dostları tanıtmak istedim. Bunlardan birisi ressam Kadir Ablak. Birizart’ın özel olarak hazırlanmış reyonunda sergilenmişti Ablak’ın eserleri. Metropol yaşamını ve şehir manzaralarını işleyen Ablak’ın “Bir Metropolün Anatomisi” serisinden İstanbul’u farklı bir bakış açısıyla ortaya koyan resimleri, gözlemleyebildiğim kadarıyla fuar boyunca önünde en fazla fotoğraf çektirilen eserler arasındaydı.

Ablak, detaylı İstanbul tasvirleriyle şehir hayatının ritmini ve enerjisini izleyiciye farklı perspektiflerle sunan bir sanatçı. Ablak’ın eserlerine hangi mesafeden bakarsanız bakın, kahverengi ve turkuazın ağır bastığını görürsünüz. Birçoğumuza göre ürpertici, insanın içine korku salan bir renk olan kahverengi, Ablak’a göre ise en demokrat renklerden biridir. Eserlerinde pentüre çok önem veren ve bu konuda hala denemelerini sürdüren sanatçı, kahverengi ve turkuaza olan düşkünlüğünü şöyle açıklamış bir söyleşisinde:

KAHVERENGİ VE TURKUAZ

“Kahverengi anaç bir renktir bana göre, tüm renkleri kucaklar ve diğer renklere kendilerini ifade edebilme özgürlüğünü tanıyacak kadar demokrat bir renktir. Tüm resimsel dönemlerimde asla vazgeçemediğim kahverengiye olan ilgim, Rembrandt hayranlığımdan gelir. Batı’da da, ön rönesanstan günümüze, kahverengi vazgeçilmez bir renk olmuştur. Turkuaz ise bizim kültürümüzün bir parçası, rengidir. Binlerce yıldır halılarımızda, çinilerimizde, minyatür ve mimari eserlerimizde kullandığımız, bu topraklara ait olan bir renktir. Resimlerimle, bize ait olanları belgelemeyi ve bu vesile ile bizi dünyadaki diğer insanlara tanıtabilmeyi, onlarla, ‘bizi’ paylaşabilmeyi misyon ediniyorum. Tam da bu nedenle kahverengi ve turkuaz bu vizyon ve misyonun renkleridir.”

ugur-ergan-tw-gorsel-kadir-ablak-foto.jpeg

İstanbul gibi devasa ve karmaşık bir metropolün anatomisini çıkaran Ablak’ın bu şehirdeki geçmişi ise 20 yıl öncesine dayanıyor. 1974’de Erzurum'da doğan, 1998-2002 arasında Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun olan Ablak, 2005’de ağabeyinin desteği ve önerisi üzerine İstanbul’a yerleşme kararı almış. Ablak’ın bu şehirdeki ilk atölyesi yaşadığı evin bir odası olmuş. Yaşamın ve atölyenin aynı yerde olması yaklaşık bir yıl sürmüş. Daha sonra Taksim’de bir bodrum katında kurduğu atölyesi ise kendisinin tanınmasına vesile olan “Bir Metropolün Anatomisi” isimli serisine başladığı yer olarak, sanatçının geçmişinde yerini almış.

Ablak’ın İstanbul’unda sadece bu kentin güzelliklerini değil, kimi zaman ürkütücü yanını, bilinmek istenmeyen gerçeklerini, sorunlarını da görürsünüz. Bundan hareketle Ablak’ın tez konusu olmuştur “Çirkinin göreceliliği”. İstanbul’un her halini resmetmeye çalışan Ablak için, mekanlar da insanlar gibi nefes alıyor, ağlıyor, üzülüyor, seviniyor, aşık oluyor ve zamanı geldiğinde ölüyor.

Resimlerini bu temel düşünce ve hisler üzerine inşa ettiğini söyleyen Ablak, resme yeteneğini ilk fark eden babasının teşvikiyle başladığını asla unutmuyor. Çoğunlukla akşamları çalışmayı tercih eden sanatçı, “Gece sadece müzik ve resimle baş başa kalarak, motivasyonumu dağıtacak etkenlerden mümkün oldukça uzak durmuş oluyorum” diyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi