Mutlu Hesapçı
“İnatla susmayan, inatla değişim için mücadele eden harika insanlar var”
Yeni nesil çağdaş sanatçı POLVO’nun “Why So?” başlıklı ilk kişisel heykel sergisi, BBprojecTT’in Teşvikiye’de bulunan butik galerisinde sergileniyor. Eserleri daha önce İstanbul’un yanı sıra Art Miami kapsamında Context Art Miami’de ve Londra’da çeşitli galerilerde sergilenen çağdaş sanatçı POLVO’nun ilk kişisel heykel sergisini ziyaret ettim ve kendisiyle sergisine dair sohbet ettim.
“Why So?” ilk kişisel serginiz sizin için önemi ve anlamı nedir?
‘Why So?’ benim ‘Bariyerler’ serimi oluşturan elma ve muzların hikâyesini derlediğimiz ilk kişisel sergim. Kanıksanmış toplumsal cinsiyet rolleri, aynılaştırılan beden ve ruhlar, çalışmaların ana itiraz noktalarını oluşturuyor. Norm değer haline gelen bu yapılara alternatif bir bakış açısı geliştirmesi ve sorgulamaya teşvik etmesi sebebiyle serginin adına ‘Why So?’ olarak karar verdik.
“Erkek ve kadın tarafını ifade etmek için elma ve muzu kullandım”
Eserlerinizde metoforik formlar içeriyor neler kullandınız ve anlatmak istediğiniz mesele nedir?
Toplumsal cinsiyet rollerini konuşurken, ikili cinsiyet tanımlamasını ifade edecek simgesel anlatımlara ihtiyacım vardı. Erkek ve kadın tarafını ifade etmek için elma ve muzu kullandım. Heykel olarak muz, kendi orijinal formuna sadık kalırken ebadı büyümektedir. Tıpkı eril hegamonyanın toplumsal izdüşümü gibi… Elmalarda ise durum farklı. Formu bozulmuş, yuvarlatılmış bu prototip elmalar günümüz estetik anlayışına ve kadın bedeni üzerinde kurulan baskıya atıfta bulunuyor. Her iki form da temelde aynılaşmaya bir itiraz sunuyor.
“Meşru olmayan tek şey belki de bu meşruiyeti dile getirmek”
Size ilham olan toplumsal olaylar ve çıkış noktaları neler oldu?
Mesele toplumsal cinsiyet eşitliği olunca bu eşitliği sağlamamakta ısrarcı olan ülkemiz zaten yeterince açık ve sonsuz bir kaynak gibi… Kadının ne giyeceğine, nasıl görüneceğine, nerede kahkaha atıp kaç adım geride yürüyeceğine karar vermek konusunda sonsuz söz söyleme hakkımız var. Şiddet meşru. Meşru olmayan tek şey belki de bu meşruiyeti dile getirmek.
Erkek üzerinde de maçoluk baskısı var. Tek tip, standart, sığ bir erkeklik türü belirdi. Çoğunlukla duygusuz, yer yer vandal… Cahil bırakılmış, ancak sonsuz özgüven pompalanmış. O kadar çok mesele var ki… Marksist anlamda tanımlanmış sınıflar kadar hiyerarşik başka bir yapı varsa o da cinsiyettir.
“Umudu diri tutmamız lazım”
Toplumsal olarak yüklenen cinsiyet rollerinde sıkışıp kaldık. Yeni nesil bir çağdaş sanatçı olarak cinsiyetlerimiz üzerinden yapılan bu baskılar azalacak mı, umudunuz var mı?
Umudum olmaz olur mu? Şöyle söyleyeyim, aynı sistemin devamlılığı asla mümkün değil. Türkiye’nin laik, seküler tabanı kaymış gibi görünse de son 10 yılda ülkenin müthiş bir değişim geçirdiğini düşünüyorum. Kadın konusu, konu değildi. Bazen sosyal medyada 90’larda, 2000’lerde yayınlanan TV programları çıkıyor karşıma nostalji olarak. En aydın dediğiniz evde bile orada yapılan cinsiyetçi şakalara gülünürdü. Kadın üzerinden espri üretmek ve onu aşağılamak son derece makuldü. Bugün o esprileri sosyal medyada yapamazsınız. Bakmayın siz üç-beş kendini bilmez çıkıp saçma sapan konuşuyor ama onlarla toplumun evrimleştiği yer arasında müthiş bir farklılık var. Queer kimlikler… Sistematik baskı ve şiddet olsa da bu konu konuşuluyor. Bence Türkiye’nin en büyük başarısı bu anlamda ‘inat’. İnatla susmayan, inatla değişim için mücadele eden harika insanlar var.
Çevre… Boş verin bütün insan eliyle tahrip edilen çevreyi ve tüm o problemleri. Toplumsal çevre bilinci hiçbir zaman bu kadar yüksek olmadı. Biz bir geçiş dönemindeyiz. Türkiye’nin aydınlanmayı yaşadığını ve bir geçiş döneminde olduğunu düşünüyorum. Maalesef biz bu duruma tanıklık ettik; ama toplum bir anda evrilmiyor. 50 yıl sonra bambaşka bir bilinç seviyesinde olacak toplum. Ve 50 yıl sonrasının vizyonunu oluşturacak olan bugün, bizleriz. Tam da bunu hatırlamamız, umudu diri tutmamız lazım.