Boray Acar
Erdoğan’ın şansı; BAYKAR…
AKP öncesine dayanan ve yirmi yıllık iktidar sürecinde de tavizsiz uygulanan neoliberal sağ politikaların gölgesi aydınlığımızı örtüyor. Suudi Arabistan Maliye Bakanı’nın “Türkiye gibi kırılgan ülkelere destek oluyoruz…” gibi utanç verici sözleri, adeta katilden kral yaratan malum filmin spoileri gibi. Ekonomi, şu an Türkiye’nin Aşil topuğu. Kaynakları tüketmek pahasına dahi önlenemeyen çöküşün nedenleri ile toplumu yüzleştirmek ve bundan sonra ne yapılması gerektiğini anlatmak bu zeminde politik bir gereklilik ve bu görevin icrası da işin doğası gereği muhalefete düşüyor. Gelgelelim bu görev yerine getirilemiyor ve beş saniyelik sokak röportajlarının yarattığı etki yaratılamıyor. Çünkü toplum sosyolojisinin bir gerçeği ihmal ediliyor; Duygu. Artık anlaşılması lazım, robotik bir ifade ile orta sınıf mutfaklarında çekilen entipüften videolara toplum itibar etmiyor. Duygu yanı eksik kalıyor. Toplum; muhayyilesindeki lider imajının evin içinde yaşaması ile değil, tüm azameti ile ona misafir olması, arada da olsa lütfedip sofrasına oturması ile duygulanıyor.
Etki yaratsa da yaratmasa da bu eylemlerin en azından kendi içinde bir masumiyeti var desek de iş bununla bitmiyor. Üstünde durulması ve toplumsal farkındalık yaratılması gereken bir sürü dert yokmuş gibi; toplumun kahir ekseriyetinde duygusal bir karşılığı olan Selçuk Bayraktar ve onun şirketi BAYKAR, bizzat muhalefet tarafından hedef hâline getiriliyor. Ringin köşesine sıkışmış olan iktidarı yumruklamak varken, güçlü ve nispeten haklı olduğu bir konu gündem yapılarak nefes almaları sağlanıyor. Duyguya hitap edecek politik bir üslup tutturmasını beklediğimiz muhalefet, aksine toplumun sinir uçları ile oynuyor. Füze krizlerinin yaşandığı, dengelerin değiştiği, kartların yeniden dağıtıldığı uluslararası arenada ülke menfaatleri açısından stratejik önem arz eden, ürettiği savaş silahına ihtiyacı olan tehdit altındaki ülkelerde küçük çocukların kiraz satıp yardım parası topladığı, uğruna –tarihte ilk defa– şarkılar yapılan bir kurum “rekabet kurallarını ihlal etmek” ile suçlanıyor, zımnen tehdit ediliyor. Kavramsal olarak içini dolduramıyor olsalar da mevzu vatan olduğunda çıplak ayakla tankların üstüne yürüyebilecek serkeşlikte insanların çoğunlukta olduğu bir toplumun savunma hassasiyetleri, düşünsel arka planı olmayan beyanatlar ile hiçe sayılıyor. Netice itibariyle bakıldığında son teknoloji bir cep telefonu üreticisinden bahsetmiyoruz. Ortada bir başarı varsa -ki var-; savunma sanayiimizin gücüne mal edilmesi, sahiplenilmesi, hatta destek sözü verilmesi ve bu başarı hikâyesini yazanların da SADAT gibilerle aynı çuvala sokulmaması gerekiyor.
Politik nepotizm, hayatımızın bir parçası… Avanta yağması peşinde koşan politikacı çocuklarından ve akrabalarından geçilmiyor. Off-shore hesaplarından gemi filolarına, uyuşturucu ticareti iddialarından dev şirketlere ve bunların aksırana tıksırana kadar yemiş, semirmiş ve yerinden kalkamayacak hâle gelmiş muhataplarına kadar bir dolu örnek gözümüzün önünde duruyor. Bunların üstüne gitmek dururken, bugüne kadar devletten bir kuruş yardım ya da hibe almadığını ve tüm yatırımlarını öz kaynakları ile yaptığını ifade eden bir kurum hedef alınıyor. Aksi biliniyor ise toplumun ivedilikle aydınlatılması gerekiyor. Eğer bilinmiyor ise de; konunun “Tayyip Erdoğan ile olan akrabalık bağı” dışında bir dayanağı kalmıyor. Açıkçası bu ilişkiden beslenen ve bu sayede güçlenen bir taraf var ise o da BAYKAR değil, Tayyip Erdoğan’dır. Tayyip Erdoğan, BAYKAR’ın değil; BAYKAR, Tayyip Erdoğan’ın şansıdır. Elbette Tayyip Erdoğan’ın siyasi pragmatizmi bu fırsatı kaçırmıyor; payı olmayan bir başarıyı, muhalefet sayesinde memnuniyetle sahipleniyor. Bunu yaparken de “Bunlar; milli savunma sanayiimizi, eskiden olduğu gibi dışarıya mahkûm etmenin peşindeler… Eyyy millet!” bayrağını keyifle dalgalandırıyor.
Her hafta, üst üste, özellikle de siyasal İslamcı anlayışın AKP artığı uzantıları, Tayyip Erdoğan ile olan şahsi husumetlerinin etkisiyle, oluşmaya başlayan muhalif kararlılığın insicamını bozuyor ve mutabakat zemininde çatlaklara sebep oluyorlar. Maalesef; ana muhalefet tarafından hak ettikleri tepki gösterilemediği gibi, destekleyici mesajlarla arka çıkılıyor. Velhasıl; benim yalnız ve güzel ülkem, nefesinin gücü ve yılmaz iradesi ile heyecan yaratacak ve bu kakafoniyi armoniye dönüştürecek “o insanı” bekliyor.