Mutlu Hesapçı
Elazığ’daki kadim bağlarda büyülü bir yolculuk
Çocukluğum Bursa bölgesinde bir kasabada geçti. Dedemin topraklarında coğrafyanın elverdiği ve toprağın uygun olduğu ölçüde değişik ürünler yetiştirdiğimizi hatırlıyorum. Uçsuz bucaksız tarlalarda toprağın inanılmaz gücüne tanıklık ettiğim için şanslıydım. Yetiştirdiğimiz ürünlerin içinde bana büyülü gelen yer, üzümlerin içinde gezinmek olurdu. Tane tane oluşu, tadı, yaprağı ve içinden lezzet akan yapısıyla üzüm insanlığın başına gelen en görkemli meyvelerden biri diyebilirim. ‘Üzümü ye, bağını sorma’ hikâyesi hep bana uzak ve buruk geldi çünkü üzümünü yediğin o bağ çok değerliydi. Üzümü yediğim o bağ maalesef kentleşmeden dolayı yok oldu ama aklımdaki o bağda geçirdiğim zamanlar hep canlı ve özel kaldı. Yıllar sonra Elazığ’da bir bağ bozumuna davet edildiğim için çok mutlu oldum. Türkiye’nin en özel üzümlerinin yetiştiği bağları görmek ve bu bağlarda yetişen üzümlerin dönüşümünü izlemek için heyecanlıydım.
ELAZIĞ BAĞCILIK VE ÜZÜM YETİŞTİRİCİLİĞİ OLARAK ÖZEL BİR YER
Anadolu’nun kendine has üzümleri, bölgenin en yüksek ve engebeli coğrafyasında, soğuktan korunan çukur ovalarda bulunuyor. Bu anlamda Elazığ bağcılık ve üzüm yetiştiriciliği olarak özel bir yer olarak kabul ediliyor.
Adlarını, bir öküzün gözleri gibi iri ve lacivert tanelerinden alan öküzgözü ile “boğazı keren” zengin burukluktan alan boğazkere, şarapta Doğu Anadolu toprağının gücünü yansıtan üzümlerin varlığıyla bölgeye ayrıcalık katıyor. Bu topraklarda bağcılık ve şarapçılığın tarihi ise on bin yıla yakın bir zamana dayanıyor.
Doğu Anadolu’nun en özel üzümleri öküzgözü ve boğazkerenin hasadı için Elazığ’da bağda kahvaltı ederek güne başladık. Mey Diageo Genel Müdürü Levent Kömür, IWSA Müdürü/ WSET Eğitmeni Ayça Budak, Şarap Üretim ve Kalite Müdürü Murat Üner’in hikâyelerinin eşlik ettiği sohbette üzümün şaraba dönüşme yolculuğunun ne kadar zahmetli ve özel bir üretim olduğunu hayranlıkla dinledim.
Ayrıca bölgenin kalkınmasına ve ülke ekonomisine katkısı açısından da bağcılık büyük bir öneme sahip. Tarım işçilerine kadın ve erkek ayrımı yapılmadan eşit ücret politikası uygulanıyor. Kadın tarım işçilerinin oranı ise hayli fazla. Kadın elinin değdiği her yer güzelleşiyor ve bu üzüm olunca da eşsiz tatta özel şaraplar üretiliyor.
“ŞARAPTA RÖNESANS DÖNEMİ YAŞANIYOR”
Mey Diageo Genel Müdürü Levent Kömür şarap üretiminde Rönesans döneminin yaşandığını belirterek “İyi ki bu topraklarda yaşıyoruz ve başka topraklarda da yaşayamazdık” vurgusunu yaparak içinde bulunduğumuz toprakların ne kadar verimli olduğunun altını çiziyor:
“Toprak var, üzüm var ve biz de bu topraklardan en üst düzeyde verim almayı sürdüreceğiz. 20 yılda bir şarap Rönesans’ı yarattık ve bunu yaratan da kadınlardır. Üreten kadınları ve Anadolu üzümünü destekleyin çünkü Anadolu üzümleri bu coğrafyanın en önemli zenginliği. Ekonomiyi de bu sayede yaratıyoruz. Bir sofraya oturduğunuzda Anadolu’nun üzümlerinden yapılmış bir şarap eşlik ediyorsa hangi marka olursa olsun bundan daha güzel ve başarılı bir duygu yok. Değişim topraklarda başlayacak. Şarap tüketiminden önce üreten insanın çoğalması gerekiyor. Ne kadar çok üretimi yayarsak kullanımı da o kadar artar. Ve böylece dünyaya daha çok adımızı duyurabiliriz. Kendi kendimize tanıtımını yapamadığımız içeceği dünyaya nasıl tanıtacağız? Bu noktada bizim ürettiğimize sahip çıkmamız gerekiyor. Şarabın etiketine baktığınız zaman kalitesini anlayabilirsiniz. Birlik içinde hareket edersek başaramayacağımız üretim yok ve özel tatlar bizim coğrafyamızda var. Hepimiz bilimden, sanattan ve hayallerden beslenen bir umut taşımalıyız. Şirket olarak 17 senedir varız ve uzun yıllar olacağız, olmaya devam edeceğiz. Ben şöyle diyorum; biz büyük şarap üreticilerinin en küçüğüyüz, küçük şarap üreticilerinin en büyüğüyüz. Üreten sayısının artması lazım. Ne kadar çok üretici olursa o kadar çok dünyaya adımızı duyurabiliriz, ekonomiye katkı sağlayabiliriz.”
“MODERN BAĞCILIK İLE ÜRETİM DÖNÜŞEBİLİR”
Şarap Üretim ve Kalite Müdürü Murat Üner, gıda mühendisi ve sektöre yıllarını vermiş. Sektöre giriş hikayesi ise ilginç; bulunduğu ilde staj yapabilecek yer sadece bir şarap fabrikasıymış ve tesadüfler kendisinin bu alanda uzmanlaşmasını sağlamış.
İçinde bulunduğumuz bağa ve üretimlere dair bilgilendirmelerinde bağın 1140 rakımlı olmasının önemli olduğunu, saf öküzgözü ve boğazkereyi bu topraklardan alabildiklerini belirterek üretimlerine dair sözlerine şöyle devam etti:
“Burada üç aşamalı bir strateji uyguluyoruz. Birincisi kendi bağlarımız olmasından kaynaklı özel üretim yapıyoruz ve modern bağcılığı öğretebilmek adına bu önemli. Bölgedeki işini severek yapan ve bağcılığı seven üreticilerle de ayrıca çözüm ortaklığına gidiyoruz. Üçüncüsü de bölgedeki herkesten üzüm alıyoruz. Geleneksel bağcılık yapanlara modern bağcılığı göstererek üretimin dönüşebileceğini anlatıyoruz ve destek oluyoruz. Katma değerini artırıyoruz. Burada amaç, halkı da düşünmek. Örneğin Elazığ’da deprem olduğu zaman herkesin üzümlerini aldık üstelik ihtiyacımızın fazlasını üretemeyeceğimizi bilerek, onlara destek olmak için aldık ve aldığımız üzümü başka alanlarda üretimde kullandık. Biz bağcılık yaparak istihdam yaratıyoruz. Tarım işçilerini sigortalı yaparak 10 ay boyunca iş imkânı sağlıyoruz. Bağlarımızda çalışan işçilerimizin %98’i ise kadınlardan oluşuyor ve bu ayrıca bizi en çok mutlu eden veri diyebiliriz.”
“DÜNYANIN EN ESKİ YABANİ ÇEKİRDEKLERİ”
IWSA Müdürü/ WSET Eğitmeni Ayça Budak ise A’den Z’ye şaraba dair anlattıklarıyla zihnimi açtı. Zaten kendisi de bu konuda eğitimler veriyor ve şarap kültürüne dair insanları bilgilendirmeyi sürdürüyor.
Ayça Budak bölgenin önemine dikkat çekiyor:
“Bulunduğumuz yer Alpagut eski adı Arp’avut. Doğu Ermenicesinde “güneşli” demek. Önemli bir Ermeni bölgesi burası. Elazığ’ın eski adı Harput Ermenice “taşkale” demek ve bu kültürün bu bölgeye ciddi etkileri olmuş tabii ki. Ermenilerden kalan bir kültür var.
Bulunduğumuz yer Mezopotamya’nın çatısı, tam tepedeyiz. Tarımın, hayvancılığın, üzümün, şarabın doğduğu anavatan yer olarak bu bölgeyi söylüyoruz.
Sadece Mezopatamya’yı değil Kafkasya’yı da içine alan verimli hilal diye tabir edilen bölge burası.
Üzümün ve şarabın buradan doğduğunu söyleyebiliriz ve dünyanın en eski yabani çekirdekleri Anadolu’da bu bölgede bulunuyor. Dolayısıyla 9 bin yıl geriye kadar gidebiliyoruz, daha eskisi bulunmadı. Üzerinde bulunduğumuz topraklar tamamen öküzgözü ve boğazkerenin anavatanı dediğimiz yerler. Şarap sözcüğü de üzerinde bulunduğumuz topraklardan çıkmış bir sözcük ve Hititlerden geliyor. Anadolu Medeniyetleri’nde şarap her yerde var.”
TÜRKİYE’NİN EN DOĞUSUNDAKİ ŞARAP ÜRETİM MERKEZİ
Bağda üzümlerin arasındaki uzun kahvaltıdan sonra Atatürk’ün teşvikiyle 1930’larda başlayan şaraplık bölge ve üzüm araştırmaları sonrasında kurulan şaraphanelerden, günümüzde hâlâ üretim yapan Elazığ Şarap Üretim Tesisi’ne doğru yol alıyoruz. 1942 yılında imalathane olarak kurulan ve 1944’te büyük bir tesise dönüştürülen Mey Diageo Elâzığ Şarap Üretim Tesisi’nde yılda 6,2 milyon litre şarap üretiliyor. Özel şarapların olgunlaştırılması için 685 fıçılık mahzeni bulunan tesiste, sadece kırmızı şarap üretimi gerçekleştiriliyor. Biz de bu üretime yakından tanık oluyoruz.
HAZAR GÖLÜ VE GASTRONOMİ TURİZMİ
Elâzığ mutfağına özel tatları keşfederek başladığımız yolculuk, saklı cennet Hazar Gölü’nde tekne turu, kentin şaşırtıcı gastronomi turizmine dönüşüyor. Günbatımı eşliğinde Anadolu topraklarında doğduğuma teşekkür ederek uzun uzun manzaraya bakıyorum. Uzun bir masada güzel insanlar toplanmış, içinde umut ve mutluluk olan hayata dair bir sohbetteyiz. Şarap tadında gün sonuna aklımdaki şiirler ve şarkılar da eşlik ediyor. Tabii ki bu güzel insanları böylesi anlamlı bir bağ bozumu gezisinde tanıdığım için hayata teşekkür ederek İstanbul’a dönüyorum. Eee daha ne olsun sonrası iyilik ve güzellik!