Mutlu Hesapçı
Diyarbakır’a Güneş gibi doğdu
Üstünden gölge gitmeyen bir coğrafya Diyarbakır. Güneş yüzünü gösterse de yaşanan acıların ağırlığı çökmüş gibi bu kente. Hafızasında sayısız acı barındırıyor ve sıkışmışlık hissi hiç gitmiyor ve bitmiyor. Oysa aynı gökyüzü hepimizin başında… Sadece derdimiz insan olmak ve olmalı hep birlikte bu topraklarda. “Burası benim coğrafyam, benim mahallem” diyen Ahmet Güneştekin hafızasından çıkmayan acıları alarak insanca yaşamak duygusundan hareketle Diyarbakır'da eserlerini sergiledi.
“Hafızasından silinmeyen acıları hiç kimse unutmasın” diyerek "Hafıza Odası"nı tüm insanlığa açtı.
Ve bu açılışı “En anlamlı coğrafyam” dediği kendi topraklarında, Diyarbakır'da yaptı.
Diyarbakır'da Ahmet Güneştekin bir güneş gibi doğdu.
Sanatsal çalışmalarıyla insanlığa hayatımızın dersini verdi.
Sergi vesilesiyle dünyanın değişik ülkelerinden ve Türkiye'nin değişik şehirlerinden misafirleri başta olmak üzere tüm Diyarbakırlılar hep birlikte bir arada olmanın umudunu yaşadı.
Birlik, beraberlik ve kardeşlik mesajları verildi inadına yaşamak umudumuz tazelendi.
PİLEVNELİ, Ahmet Güneştekin’in "Hafıza Odası" sergisi Diyarbakır, Keçi Burcu’nda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, eşi Dilek İmamoğlu, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı Mehmet Kaya ve çok sayıda davetlinin katılımıyla dikkat çekti ve birliktelik duygusunu güçlendirmesi açısından bu açılış çok önemliydi.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde ve PİLEVNELİ tarafından gerçekleştirilen sergi, sanatçının nesnelere biçim verişini gösteren çeşitli mecralardan çalışmalarını bir araya getirdi.
Hafıza Odası'nda dolaşırken farklı duygular eşlik ediyor size. Hafızasızlık duygusunun insanı ne kadar körleştirdiğini ve hesap verirken buluyorsunuz kendinizi.
Güneştekin’in çalışmaları epistemik direniş tarzlarını göstererek resmî söyleme meydan okuyan karşı hafızalara yer açıyor, geçmişin parçalara ayrılmış hatıralarıyla dayanışma geliştiriyor.
Öyle ki geçmişin bütün eşyalarının içinde 'Yoktunuz' eserinde “Her şeyin yok oluşunda siz de yoktunuz aslında” diyor.
'Kayıp Alfabe' de başka sert bir vuruş yaşatıyor. Sergide gezerken bir zaman tünelindesiniz ve hafızanız sizi acıtmayı sürdürüyor ve kim olduğunuzu unutuyorsunuz.
İnsan olmanın ışığında yürümeye karar veriyorsunuz ortak toplum hafızasına erişmek istiyorsunuz. Sanatçı çalışmalarıyla sizi kendinize getiriyor, geçmiş acıları unutma diye kulaklarınıza sesleniyor adeta.
Sergiyi gezmeyi bitireceğiniz noktada 'Hafıza Tepesi' ile baş başa kalıyorsunuz. O tepede lastik ayakkabılarınız ile yoksulluk ve yoksunluk ile kalıyorsunuz. Anlıyorsunuz ki bu Hafıza Odası’ndan kendi hafıza odanızdan çıkamayacaksınız.
Sanatçının nesne yerleştirmelerinden ve videolarından oluşan Hafıza Odası’nda bu eserler sessizlikleri ve eşsizlikleri, görülmemişlikleriyle bir yokluğa tanıklık ediyor, bu yokluktan ortaya çıkan tarihi anlatıyor ve yokluğun, noksanlığın, inatçı bekleyişiyle bugünün peşini kovalamasını, hatırlanıp anlatılmadıkça bu hafıza alanına talip olmaktan vazgeçmeyeceğini daima hatırlatma görevi yapıyor.
Hafıza Odası, sanatçının ses ve görüntüleri yeniden düzenleme biçimlerine odaklanarak şu soruları soruyor: Tanığı olmayan tarihsel olayların hafızası nerededir? Olaylara tanık olmuş kişiler öldüğünde anıları nereye gider? Fotoğrafı çekilmeyen görüntüler nerede saklıdır? Kamera ile kaydedilmeyen olayların arkalarında bıraktığı izler nelerdir? Peki ya yas imkânı tanınmazsa ne olur? Başka bir ifadeyle, eksiklik bir imge aracılığıyla telafi edilemiyorsa, çünkü eksik olan ölmüş bir kişi değil de ölümün kendisiyse, o zaman ne olur?
Sanatçı Ahmet Güneştekin'in "Hafıza Odası" sergisini Diyarbakır'a gelip gezmelisiniz sonra Diyarbakır sokaklarında dolaşarak başka bir yolculuğa çıkmalısınız!