Boray Acar
Demokrasi mücadelesine devam…
Merak ve heyecanla beklediğimiz seçim, sayılı ve belirli olan her gün gibi geldi ve geçti. Sayısal değerlendirmeler ve ikinci turda bir “mucize” olup olmayacağına dair lakırdılar sonucu değiştirmeyecektir. Temel politikalardaki çöküş, adaletsizlikler, şaşırma duygumuzu yitirmemize sebep olan yolsuzluk skandalları, rantı önceleyen politikalar bir yana, on binlerce insanın ölmesine, geride kalanların evsiz yurtsuz kalmasına, bir tarihin yok olmasına sebep olan ve siyasi iktidarı acz içinde bırakan deprem dahi muktedirin iktidarını yitirmesine neden olmadı. Hatta deprem bölgesinden gelen sonuçlar, o bölgedeki iradenin; siyasi iktidarı ayakta tutan unsurların başında geldiğini gösteriyor.
Bu bağlamda; “Ben söylemiştim...” çizgisinde mutat muhalefet eleştirileri yeniden ısıtılmaya ve gündeme getirilmeye başlandı. Bu eleştirilerin en başta geleni toplum sosyolojisinin doğru okunamadığı ve kitlesel hassasiyetlerin yakalanamadığı… Oysa ittifak tablosu göz önüne alındığında farklı toplum katmanlarını kucaklayan ideolojik çeşitlilik mevcuttu. Bunun yanında; tarihi hataların ikrarı üstüne, “Helalleşme” adı altında nispeten doğru bir iletişim stratejisi de geliştirildi. Bir araya gelmesi zor olan unsurlar, uzlaşma ve barışma şemsiyesi altında bir araya getirildi. Bu “bir araya getirilme” edimi iktidarın iddia ettiği gibi dış güçlerin oyunu falan değildi. Bu zor işi Kemal Kılıçdaroğlu üstlendi ve bazı aksaklıklar dışında sonuna kadar da ittifak yapısının bütünlüğünü korumayı başardı. Buraya geri dönmek üzere bir nokta koyalım.
Geçmiş seçim dönemlerinde sıkça dile getirilen bir diğer eleştiri konusu da muhalefetin siyasal iktidarın politikalarına alternatif üretememesi, özetle politikasızlık idi. İktidar; sözüm ona mega projeler ile “büyük ve güçlü”(!) Türkiye’yi inşa ederken muhalefet bloğu pozisyonunu iktidara göre belirliyor, alternatif yeni hikâyeler üretemiyordu. Kısmen haklılık payı olduğu da söylenebilir. Bu defa bu boşluk da dolduruldu ve ayakları yere basan bir mutabakat metni, bazıları Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları sonrasında iktidar tarafından aşırılan ve seçim öncesinde hayata geçirilen vaatler ve yeni bir yönetim vizyonu kondu masaya. Dahası; bugün yaşanan sorunların temelinde olan ve ülkenin kaderini bir kişinin iradesine bağlı kılan başkanlık modelinden parlamenter sisteme dönüş sözü verildi, bunun nasıl olacağı da anlatıldı. Kabul etmek gerekiyor ki; bu somut girişimler, ikna edilmesi hedeflenen milliyetçi–mukaddesatçı toplum vasatının entelektüel kapasitesini fazlasıyla aşan, onlar açısından idrak edilmesi zor olgulardı. Nitekim kampanya döneminde Tayyip Erdoğan nezdinde söz konusu edilmemiş olması da bundandır.
Evet, Kılıçdaroğlu’nun ittifakın bütünlüğünü sağlamak eksenindeki başarısından söz etmiştik. Esasen Kılıçdaroğlu’nu var edecek olan da bu bütünlüğü korumak olacaktı. Toplum nezdinde Tayyip Erdoğan ile yarışamayacak lider karizması, bu birlikteliği sürdürme kararlılığı ile doldurulacak, bu başarı ileride yapılacaklara referans olacaktı. Lakin yetmedi. Yetmedi, çünkü önceki yazılarda da ifade ettiğimiz üzere toplum her akşam mutfağına misafir olduğu “bizden birisi” imajını zayıflık olarak algılıyordu. Yetmedi, çünkü uzlaşmacı üslup, hırçın lideriyle hemhal olmuş toplum vasatı için fazla naif kaldı. Ayrıca; HDP’nin desteği dolayısıyla terör ile işbirliği yapıldığına, Apo’nun serbest kalacağına, ülkenin özerk yönetimler modeli ile bölüneceğine yönelik asılsız söylemler, siyasi ahlaka mugayir olarak montajlanan videolar, reklamlar ve ilanlar eliyle bu imaj yıpratıldı. Kolay değil, karşılarında yirmi kusur senenin kaşarlandırdığı siyaset cambazları vardı. Ve bu kadar zor bir seçimde hünerlerini gösterdiler, ilk turu önde kapattılar. Yazının başında bu tablonun iki haftada değişmesinin mucize olacağını vurgulamıştık.
Bundan sonra neler olabileceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak, meclis aritmetiği açısından izledikleri akıllı strateji ile vermeden alma konforuna kavuşan ve mecliste belli bir güce ulaşan siyasal İslam artığı unsurların rahat durmayacaklarına dair hissiyat oldukça kuvvetli… Aynı şey ittifakın milliyetçi ortağı Akşener için de geçerli. Seçim öncesinde başlattığı kalkışma girişimini tamamlaması ve ayrı bir yerde pozisyon alması muhtemeldir. Seçmeni ürküten önemli nedenlerden birisi de bu olası ayrılıkların, kazanılması muhtemel bir seçim sonrasında ülkeyi kaosa sürükleme ihtimaliydi. İleride nereye evrilir bilinmez zira bu süreçteki en önemli kazanım, Kürt seçmen ile bağ kurulmuş olmasıdır. Dilerim sürdürülür...
Velhasıl, değişim umudunun ötelenmiş olmasından ötürü elbette üzgünüz. Ancak; bunun uzun ve zorlu demokrasi mücadelesinin bir parçası olduğu bilinci ile yılgınlığa düşmemek, hak, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelemize kararlılıkla devam etmek zorundayız…