Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

ACI TATLI BİR MASALIN KARAKTERLERİYİZ HEPİMİZ

Virüsün hayatımıza girmesiyle birlikte çok uzun süredir hayatı başka türlü sorguluyoruz. Virüs yokken kendimizi güzel bir dünyanın içinde zannediyorduk fakat virüs ile birlikte acaba iyi mi yaşıyorduk duygusunun içinde bulduk kendimizi. Belki de virüsün en vurucu yanı bu oldu; doğaya, yeryüzüne, ağaçlara, denizlere, hayvanlara, toprağa en önemlisi de insanlara ne kadar iyi davrandık sorusu.

Dışarıdaki bizler içeri girdik şimdi bambaşka bir hayatın hayalini kuruyoruz. İşte bu hayali, sorgulamalar yaşatarak kitabıyla bizim için Alper Kul kurmuş ve yazmış. Dışarıdakiler “sahibine geri ver” tam da bu dönemde okumamız gereken bir kitap. Oyuncu ve senarist Alper Kul ile kitabını ve bir yazar olarak içinde yarattığı dünyayı konuştuk. Kendisiyle oyunculuğa ve diğer projelerine dair konuşacak çok şey vardı elbette o röportaj içeriği de başka bir zamana diyelim. ‘Güldür Güldür Show’u severek izlemeye devam ediyoruz bunu da buradan söylemeden etmeyelim ve ekip olarak yıllardır şahane bir iş çıkartıyorlar. Virüsün bittiği ve başka güzel bir dünyanın mümkün olduğu hayatı umutla beklemeye devam. Herkese sağlıklı iyi pazarlar dileriz.

Sistem ile ütopyanın, umut ile umutsuzluğun, hayal ile gerçeğin, iyi ile kötünün aslında bütün değerlerin içinde ikilemde kaldığım bir hikâye okudum kitabında. Bir yanın kalmak istiyor bir yanın gitmek. Bu hikâyede tarafını seçerken bile kişinin kendisine bıraktığın bir durum var. Romanının çok önemli dertleri var çok etkiledim ve beğendim. Bu sorgulama nasıl ortaya çıktı ve kitaba dönüştü?

Ütopik gibi görünen çok gerçek durumlar var evet. Anadolu her dönem için diğer coğrafyalarla kıyaslanamayacak kadar emsalsiz hikâyeler üretti. Argonotlar’dan Troya’ya, Amazon savaşçılarından, Sirenlere dünya edebiyatında hammadde olarak kullanılan temel hikayeler bu topraklardan türedi. Nuh’un gemisinden, paranın icadına, ilk tarım toplumundan, ilk medeniyetlere, ataerkil tanrılardan, Kybele kültüne kadar her başlıkta Anadolu’nun adı geçer dünya tarihinde. Devirler bu topraklarda başlar, bu topraklarda kapanır. İlk şehirler, ilk anlaşmalar, filozoflar, matematikçiler, tiyatrocular, fizikçiler, uzay bilimciler... Tevazu etmeye gerek yok, biz dünya tarihinin yazıldığı topraklarda yaşıyoruz. Geçmiş dönemlerin tüm izleri, sırları da sözlü edebiyat ile kulaktan kulağa günümüze kadar aktarıldı. Bu bizim kültür mirasımız oldu bize normal geliyor. Acı tatlı bir masalın karakterleriyiz hepimiz. Bu hikâye ise benim huzur ararken karşıma çıkan bir sığınak oldu. Yaşadığımız para odaklı sistemin ürettiği günlük telaşelerden kaçabildiğim alternatif bir varoluşa katkı sağladı. Kendimi oranın yalan dahi söylemeyen mütevazı insanları arasında hayal ettikçe rahatladım, terapi oldu.

Hepimizi ortak paydada birleştirecek olan şey tevazu

Kitabının adı ‘Dışarıdakiler’ aslında çok güzel anlatıyor mevzuyu peki kitabındaki karakter Demir gibi ne dışında ne de içindeysen ki öyleyiz hepimiz peki nasıl yaşayabiliriz hayatı ya da kitabında anlattığın başka bir hayat mümkün mü?

Mümkün. Hak yemenin ayıp sayıldığı bir mayamız var bizim. Dünya tarihine baktığımda Anadolu halklarının diğer medeniyetlere nazaran daha merhamet sahibi, daha mülayim insanlardan oluştuğu çıkarımını yapıyorum. Bu toprakların insanları mazlum insanlar. Hektor’un da, Atatürk’ün de aradan bin yıllar geçmesine rağmen yedi düvel olarak tabir edilen işgalcilere karşı verdiği mücadele şaşırtıcı derecede aynı. Kültürel miras olarak yüreklerimize işlenen merhamet duygusuna güveniyorum açıkçası. Hepimizi ortak paydada birleştirecek olan şey tevazu. Kibirlenmemek, kimseye kendisini öteki hissettirmemek.

Tanrının yarattığı canlı cansız her şeye saygıyla yaklaşan bir toplumun torunları

Köye bir yabancı gelir ve her şey değişir. Yazdığın gibi Demir o köydeki muazzam sistemi yok edecek bir tehdit ya da onları kurtaracak bir kahraman olabilir. Sence kapitalist sistemin içinde yaşayan biri iyiliğe dönüşebilir ve bir kahraman olabilir mi gerçek hayatta?

Bu adamın dedeleri Anglosaksonların kapitalist sistemine adapte olmadan çok önceki dönemlerde ‘Doğalar Kültü’ne inanıyordu neticede. Ağacın, havanın, suyun, dağın ruhları olduğunu düşünüyorlardı. Tanrının yarattığı canlı cansız her şeye saygıyla yaklaşan bir toplumun torunları bu günümüz insanları. Özünü, kendini hatırlaması için bir uyaranla karşılaşması yeter. Günlük hayatta bin yıllar öncesinden taşıyarak kullandığımız bir çok ritüel ve davranış biçimi var.

Tetikleyen güç aşk mı?

Burada tetikleyen güç aşk mı sence ve gerçek hayatta karşılığı var mı?

Aşk’ın tanımını halk edebiyatı üzerinden yaparsak evet açıklar. Aşk duygusu tanrıyla da ilişkilendirilebilir, tanrının parçacığı olan insanla da.

Canlı organizmalar üzerinde yaşayan virüsler gibiyiz

Tam da salgın ile boğuşuyorken o kadar güncel bir mevzuyu romanında işlemişsin ki çok gerçek. Bir salgın var, salgını sen getirdin mi sorgusu ve aşıya ihtiyaç meselesi. İnsanın kendisinin yarattığı bir düzenin sonuçlarını mı yaşıyoruz ve bu kadar gerçekçi nasıl bakabildin?

Bana dert olmuş bir konuydu bu, yazarak kafamda muhakemesini yapma şansı da bulmuş oldum. İnsanın kendini doğaüstü bir varlık olarak görüp onun üzerinde her türlü tasarrufa sahip olduğunu hissetmesi büyük şımarıklık ve hadsizlik benim için. 70 yıllık ömrün var, milyonlarca yılda var olmuş habitatlar üzerinde hak görüyorsun, yok edene dek tüketiyorsun, zehirliyorsun, tahrip ediyorsun. Gittiğimiz yol da yol değil. Nereye varacağı aşikar. ‘Canlı organizmalar üzerinde yaşayan virüsler gibiyiz. Tüm kaynaklarını tüketip onu yok edene kadar dünyayı kemirmeye devam ediyoruz. Ta ki onu tamamen tüketene kadar. Onunla birlikte biz de öleceğiz sonra. Virüsler gibi.’

Babalar ve oğulları…

Kitabında baba ve oğul meselesi var. Ayrıca Alper ‘Babamın Oğlu’ oyununu izlemiştin ve baban ile ilgili anektodlardan yola çıkarak yazdığın bir oyundu. Şimdi sen de baba oldun üstelik iki erkek çocuk babasısın. Babanı daha iyi anlıyor musun ve sen nasıl bir babasın?

‘Baba olunca anlarsın’ cümlesinin ne demek olduğunu baba olmadan anlamak mümkün değil gerçekten. O sebeple kurulma ihtiyacı duyulmuş bir cümle sanırım bu. Platonik bir durum. Karşılıksız sevgi duyduğun birisinin seni anlamayacak olduğunun bilinciyle, çaresizce söylenmiş bir duygu ifade cümlesi hüzünlü de. Çocuğun baba olup sırra vakıf olduğu zaman belki sen Hakk’a yürümüş de olabilirsin. Çocuğun seni yaşarken hiç anlamamış da olabilir yani. Anlattıkların kulağında hoş bir seda olarak kalabilir. Her halükarda hatırlayana dert olur bu cümle. Yapılan fedakarlıkları anlarsın bir bir. Allah uzun ömürler versin, babamı çok seviyorum. Onun oğlu olduğum için de minnet duyuyorum çok özel bir insandır kendisi.

Peşini bırakmadığın şey günün birinde mutlaka senin olur

Oyuncu, senarist, yazar her alanda yaratım ve üretim sürecinde olan komediden tut drama uzanan bir meslek yolculuğun var. Nasıl bir dönem yaşadığın ve hayaller kurduysan bugün baktığında hepsi gerçek oldu mu?

Hayattan en büyük kazanımım sebat etmenin gücünü öğrenmek oldu. Peşini bırakmadığın şey günün birinde mutlaka senin olur. Düştüğün yerden kalk, aynı istikamette yürü. Bazen adım adım, bazen koşarak. Mutlaka menziline ulaşırsın. Süreci tatlılaştıran da hep hayal kurmak oldu. Ayrıntılı kurulan hayallerin gerçek olduğunu da bu süreçte öğrendim. Hayali detaylandırmak yol haritanı netleştiriyor. Ne istediğini daha iyi biliyorsun. Her işte hayır arayan bir yapım var. Gerçekleşmemişse de çok hayırlı olmuştur eminim ama kurduğum hayallerin neredeyse tamamı gerçekleşti çok şükür.

Güzel bir evliliğimiz var

Seni çok eski tanıyorum, eşin oyuncu Aylin Kontente ile tanışamadım inşallah en kısa zamanda tanışmak isterim. Gördüğüm güzel bir tablo var, kitaptan yola çıkarak da sormuş olayım rüyalarındaki ruh eşin Aylin senin için bir şans değil mi, duygularını anlatır mısın?

Yahu çok anlatıp nazara gelmeyelim. Şükürler olsun güzel bir evliliğimiz var. Şanslı hissediyorum tabii ki.

O dönem İstanbul’unu özlüyorum galiba

O kitabında bahsettiğin ‘Hayat Ağacı’nın tepesindesin kaç yaşındasın ve o ağacın tepesinden kimlere ne söylemek isterdin?

Orada şimdiki halimle oturup 8-9 yaşlarımdaki beni izlemek, çocukluk duygularımı hatırlayıp tebessüm ederdim. Akşamüstü okuldan çıkmışım, çantam sırtımda, etrafımı izleyerek eve doğru yürüyorum sıradan bir gün. O dönem İstanbul’unu özlüyorum galiba biraz.  Seyyar satıcıları, esnafları, mahalle arkadaşlarımı, kokuyu, sesi, renkleri her şeyi kafama kazırcasına etrafımdaki her şeyi dikkatlice izleyerek evime gider, annemi, babamı, ablamı o halleriyle uzun uzun seyretmek isterdim. Sıradan bir günün hayali.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi