Yeni başkan heyecanlı, Denizli’de değişim vakti!
Geçmişte de yöneticiler, Pamukkale’ye gelenleri Denizli’ye çekmek için çok kafa yordular ama sonuç alamadılar. Yeni Başkan Nuri Çavuşoğlu seçilmesinden itibaren bu yönde gelen önerileri topladı ve sonra da, şehrin kalkınması için fikri olan herkesi bir masa etrafında topladı.
Denizli’den ‘Tarihi’ Turizm Atağı!
Denizli Büyükşehir Belediyesi 10-11 Eylül tarihleri arasında ‘Denizli Geleceğini Tasarlıyor’ ismiyle bir arama konferansı gerçekleştirdi. Denizli’nin zenginliklerini ortaya çıkarmak için arama konferansında ana başlıklar oluşturuldu ve alanında uzman isimler Denizli’nin geleceğini tasarlamak için buluştu. Kuşkusuz bu ana başlıklardan öne çıkan ve öncelikli olan Denizli’nin tarihi zenginlikleri ve turizm oldu.
Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu, Denizli’nin kültürel mirasına ve tespitlerine dair konferansın ardından şu açıklamayı yaptı; “Hierapolis, Laodikeia, Tripolis, Herakleia, Attuda ve Colossae gibi 30’a yakın antik şehir, 21 ören yeri, 20’den fazla höyük, 4 müzemiz var. Türkiye’de bu zenginliğe sahip neredeyse tek şehir konumundayız. Bu tarihi zenginliğimizin şehre daha fazla katkı sağlamasını hedefliyoruz. Turizmde atacağımız adımlarla şehre gelen turist sayısını ve şehrin elde ettiği turizm gelirini artırmak istiyoruz. Eğer şehrimize yıl boyunca gelen 2,5 milyon turistin 1 gece fazladan konaklamasını sağlayabilirsek, kişi başı 100 Euro’dan 250 milyon Euro’luk ekstra turizm geliri elde edebiliriz.” Başkanın da açıkladığı gibi iki gün içinde benim de gözlemlediğim şehrin turizm anlamında çok büyük bir potansiyeli var ama değerlendirilemiyor, tanıtılamıyor. Çünkü ziyaretçiler için öncelik öncelik Pamukkale’yi görmek oluyor ve orayı ziyaret eden turistler de konaklama yapmada çevre illere dağılıyor. Üstelik belediye Pamukkale’ye gelen turistten yeteri kadar pay alamıyor, çünkü alan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait. Pamukkale’den şehre sadece %5’lik bir gelir geliyor.
Antik kentler beni büyüledi!
Denizli’de gezecek o kadar çok yer var ki! Pamukkale, Antik Havuz, Leodikeia, Tripolis, Keloğlan Mağarası, Kaklık Mağarası, Işıklı Gölü, Acı Göl, Kartal Gölü & Anıt Ağaçlar, Süleymanlı Yaylası, Güney Şelalesi, Ağlayan Kaya, Acıpayam Kanyonu, Denizli Kayak Merkezi, Buldan Tarihi Evler, Yazır Camii, Kısık Kanyonu, Hançalar Köprüsü…
Denizli’de bulunduğum iki günlük gezide zamanı olabildiğince iyi değerlendirdik ve ilk etapta görebileceğimiz rotaları ziyaret ettik. İlk durağımız Leodikeia Antik Kenti oldu. Kaynaklara göre kent MÖ. 261-263 yılları arasında II. Antiokhos tarafından kurulmuş ve kente Antiokhos'un karısı Laodike'nin adı verilmiş. Laodikeia MÖ I. yüzyılda Anadolu'nun en önemli ve ünlü kentlerinden biri olarak kabul ediliyor. Başka bir kaynağa göre ise ismini Lykos Irmağı'nın güneyinde kurulduğu için “Lykos'un kıyısındaki Laodikeia” dan almış. Antik kentte çok sayıda anıtsal yapı bulunuyor. Küçük Asya'nın ünlü kiliselerinden birinin bu kentte bulunması, Hristiyanlığın bu kentte ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Kent uzun bir alana yayılmış durumda adeta Denizli’nin yanında eski çağlardan kalan bir kentin varlığı ışıldıyor ve sizi tarihte bir yolculuğa çıkartıyor. Antik kentin içinde neler yok ki; büyük tiyatro, küçük tiyatro, stadyum ve gymnaisum, anıtsal çeşme, Zeus tapınağı, büyük çeşme, hamam, kuleler, caddeler, tuvaletler, meclis binası ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz özelliklere sahip bir dünya var diyebilirim. O döneme ait insanlar izler bırakıp gitmişler ve her şey o kadar muazzam kurulmuş ki, bizim günümüzde kurduğumuz şehirleri sorgulamadan edemiyor insan.
Hierapolis Antik Tiyatrosu hala aklımdan çıkmıyor!
Herakleia Antik Kenti’nde bırakın beni bir başıma uzun uzun bakayım çünkü yeryüzünün en büyüleyici yerlerinden biri olabilir benim için. Zaten Yunancada kutsal kent anlamına geliyormuş. Antik kentin ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmiyor ele geçirilen sikkelerden yola çıkarak Helenistik dönemde kurulduğu öngörülüyor. Bizans döneminden sonra 12.yy’ dan itibaren bölge Türklerin eline geçiyor. Böyle bir antik kente sahip olduğumuz için o kadar şanslıyız ki iyi ki bizim elimize geçmiş ve kalmış. Hierapolis Antik Kenti’nde, Hz. İsa'nın 12 havarisinden Aziz Phillippus'un mezarı, dönemin en büyük agorası, muhteşem bir manzaraya şahit olacağınız antik tiyatrosu, hamamlar, Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, Frontinus caddesi ve kapısı, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, su kanalları ve nymphaeumları, surlar, Filipus Martynonu ve köprüsü ... Saymakla bitiremeyeceğim, ancak bir rehber eşliğinde gezebileceğiniz zaman anlamlı olabilecek kocaman bir antik kent tepede Denizli’ye bakıyor ve ziyaret için sizleri bekliyor. Hierapolis Antik Tiyatrosu ise aklımdan çıkmıyor. Uzun süre oturdum yapının içinde ve oradan ayrılmak istemedim. Öyle incelikli yapılmış bir tiyatro ki tasarımına hayran kaldım, o sahnede izlemek istedim tüm sevdiğim oyunları ve bütün tiyatrocu arkadaşlarımı toplamak istedim alana ve onlar da görsün istedim bu görkemli sahneyi. Benim aklım ve duygum antik kentin tiyatrosunda kaldı, inşallah oyunlarla birlikte gideriz diyerek dileğimi de tuttum.
Antik kentler Papa’nın ziyaretini bekliyor!
Gezebildiğimiz bu iki antik kentin en önemli göstergelerinden biri de dini yapılarının ve özelliklerinin ön plana çıkması. İnanç turizm açısından bu durum çok önemli bir yerde duruyor. Papa’nın bugüne kadar buraları ziyaret etmemiş olması bile büyük eksiklik. Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı bu sorumuza şöyle karşılık veriyor “Cumhurbaşkanımız böyle bir davete vesile olursa, Papa’yı davet ederse ne güzel ve anlamlı olur. Bizde bu noktada kendisini bu vesileyle ağırlar ve teşekkürlerimizi sunarız.” Papa gelmek istiyor da biz mi gelme dedik diyerek esprili bir yanıt da verdi. Gerçekten de böyle bir buluşmanın yapılmamış olması Denizli’nin değerini görememek demek. Çünkü dünya üzerinde 12 havariden sadece birinin mezarı biliniyor, o da Denizli’de, Hierapolis’te! Öncelikle Büyükelçilerin ziyaretleriyle köprü kurularak inanç turizmi bu anlamda canlandırılabilir nitekim Denizli Büyükşehir Belediyesi bu anlamda da çalışmaları başlatmış durumda.
İlhamını bu topraklardan alan ‘Çal Bağ Yolu’
Denizli’nin hedefleri arasında gastronomi de var. Denizli’ye vardığım andan itibaren Denizli Kebabı yemeden gelme diyen o kadar çok arkadaşım oldu ki neymiş bu kadar ısrar dedim açıkçası. Gittik, yedik ve hak verdim; et ile arası o kadar iyi olmayan ben bile Denizli Kebabı’na bayıldım diyebilirim. Benim aklımda üzüm varken Türkiye’nin leblebi ihtiyacının ve kekik üretiminin %80’ini Denizli’nin karşıladığını da öğrendim. Ardından ünlü ressamımız İbrahim Çallı’nın da memleketi olan Çal’a doğru rotamızı çevirdik. Çal, Denizli’den 45 dakika uzaklıkta, tarihi günümüzden binlerce yıl öncesine dayanan bir bağcılık bölgesi.
Çal, gördüğüm en güzel ilçelerden biri olabilir ve bir resmin içinde hissediyorsunuz kendinizi. İbrahim Çallı’nın memleketinin burası olması elbette tesadüf olmamalı! İnsanı ressam, şair yapacak derecede güzel ve etkileyici. Bağlarıyla dolayısıyla üzümüyle meşhur bir bölge ve tabii ki dev bir şarap üretim merkezi aynı zamanda. Bu anlamda Çal Bağ Yolu, bölgenin dört önemli şaraphanesinin öncülüğünde bu eşsiz coğrafyayı bir ‘önoturizm’ yani ‘şarap ve bağ turizmi’ merkezine dönüştürüyor. Birlikten güç doğar diyerek bir arada olan ve güçlerini birleştiren bağcılık ve şarap üretimi yapan Prof. Dr. Hürriyet Yılmaz, Aslı Kuzu, Hasan Çağlar Altıntaş ve Halil Kuzu ile de bir araya geldik, bizi üretim tesislerinde ağırladılar. Bağların içinde, lezzetli üzümlerin tadına baktık. İlhamını bu topraklardan alan Çal Bağ Yolu’na bizim yolumuz düştü, hadi siz de yolunuzu düşürün çünkü günün sonunda kendinizi mutlu ve iyi hissedeceksiniz.
Kaynak:Mutlu Hesapçı