Kadının gücü tarımın geleceğini şekillendiriyor

Kadının gücü tarımın geleceğini şekillendiriyor
Türkiye İş Bankası, 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nde ülkemizin farklı bölgelerinde tarımsal üretime katkıda bulunan girişimci ve çiftçi kadınları “Kadının Gücü: Geleceğin Tarımı” etkinliğinde bir araya getirdi.

Birleşmiş Milletler, 2008'den bu yana çiftçi kadınların tarımsal üretimde, kırsal kalkınmada ve gıda güvenliğinin sağlanmasında üstlendiği kritik rolünü görünür kılmak amacıyla 15 Ekim’i Dünya Çiftçi Kadınlar Günü ilan etti.

100. yılını kutlayan İş Bankası, bu özel günde bu yıl ikincisini gerçekleştirdiği “Kadının Gücü: Geleceğin Tarımı” etkinliğinde kadınların tarımdaki rolü, sektördeki zorluklar ve çözüm önerileri ele alınırken, çiftçi kadınlar da ilham verici hikâyelerini paylaştı.

“Kadınların tarımsal üretime katılmasında fırsat eşitliğinin sağlanması kritik”

İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Sezgin Yılmaz, açılışta yaptığı konuşmada, tüm dünyada kadınların tarımdaki emeğinin görünür olmadığına işaret ederek, “Dünyada tarımda çalışanların ortalama %40’ını, ülkemizde 5 milyon tarım işçisinin 2 milyonunu kadınlar oluşturuyor. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı kadın sayısı ise 300 binin biraz üzerinde. Kadınlar aile işletmelerinde neredeyse her işi yapıyor ama sektörde doğrudan görünürlüğe sahip değil” dedi.

whatsapp-image-2024-10-15-at-14-40-06.jpeg
Sezgin Yılmaz-İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı

Bulgaristan Kırcaali doğumlu olan Yılmaz, ailesinin tütüncülükle uğraştığını 3 yaşında iken Bursa'ya geldiklerini ve çiftçiliğe devam ettiklerini anlattı. Çiftçi kadınların mücadelelerini dinlerken "Kendi anamı hatırladım" diyen Yılmaz tarımda da fırsat eşitliğinin önemine dikkat çekti.

“Çiftçi kadınlar komisyon ve kargo ücreti ödemeden ürünlerini satıyor”

TARİŞ’in, Türk Şeker Fabrikaları’nın kuruluşunda öncü rol oynayan İş Bankası’nın kuruluş yıllarından itibaren tarımı destekleyen çalışmalar yürüttüğünü ifade eden Yılmaz, bugün de tarımı milli bir mesele olarak gördüklerini vurguladı.

Sezgin Yılmaz, Çiftçi Kadın Buluşmaları düzenleyerek kadınlara bilgisayar, internet kullanımı, dijital pazarlama, markalaşma, finansal okuryazarlık gibi eğitimler sunduklarını belirterek, çiftçi kadınların ve kadın kooperatiflerinin İş Bankası iştiraklerinden çevrimiçi alışveriş platformu Pazarama aracılığıyla komisyon ve kargo ücreti ödemeden ürünlerini satabildiklerini aktardı.

whatsapp-image-2024-10-15-at-15-14-53-1.jpeg

Markalaşmanın önemine değinen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kadınların üretimde ön planda oldukları, kooperatifleşmeyi başardıkları bölgelerde, ürünler katma değerli hale geliyor ve o bölgenin ekonomisi canlanmaya başlıyor. Markalaşmak son derece kritik bir öneme sahip. Kadınların bir marka yaratması, kırsal kalkınmaya da katkı sağlıyor ve hatta tersine göçü artırıp, gelir adaletsizliğine kadar pek çok soruna çözüm olabilir. Çiftçi kadınlarımızla yaptığımız görüşmelerden de yola çıkarak kendimize altı ev ödevi çıkardık. Finansal okuryazarlık, geniş pazarlara erişim, güçlü iletişim, markalaşma, teknik bilgi, dijitalleşme ve teknoloji mutlaka geliştirilmesi ve bizim de destek vermemiz gereken konular. İş Bankası olarak tüm bu alanlarda ve kadın çiftçilerimizin hikayelerinde hep yanında olacağız.”

Tarımın ilham veren kadınları

“Kadının Gücü: Geleceğin Tarımı” etkinliğinde arıcılıktan balıkçılığa, çay üretiminden restoran işletmeciliğine tarımsal üretimin farklı alanlarında kendi hikayelerini yazan kadınlar yolculuklarını paylaştı.

whatsapp-image-2024-10-15-at-15-14-53.jpeg

"Babamın ahırı değil burası benim ahırım"

Kars’ta hayvancılık yapan Hilal Erben henüz 24 yaşında. Üniversite eğitiminin ardından annesinin, şehirde bir memurluk işine gir, çiftçilik yapma oku hayatını kurtar tavsiyesine rağmen neden köyüne döndüğünü aile işi olan hayvancılığı büyütme hikayesini ve köyde bir dönüşüm yaratmak için yaptığı çalışmaları anlattı.

Hayvancılık yapmaya, "Babamın ahırında sezaryen doğum yapan ineğimiz ve buzağısıyla koyun koyuna yattığım gece karar verdim" diyen Erben önce eğitimini almış. "Babamın ahırı değil burası benim ahırım, kadın başına her işe karışıyorsun diyenlere inat 2022 yılında işim kurdum" diyor. 4 tane simental düve alarak hayvancılığa başladığını ve o yıl şap hastalığı çıktığını, zorluklara rağmen yılmadığını anlattı.

whatsapp-image-2024-10-15-at-15-26-43.jpeg

"Kadının olduğu her yerde hayat vardır "

30 yıllık aile işletmesi Adalılar Çiftliği’nde dedelerinden kalma ata tohumu kök enginar üretimi yapan Halide Adalılar, pandemiyle birlikte hayatlarının değiştiğini anlattı. Mahsül çıktığı zaman tarlada enginarın olduğunu fakat pazarların kapandığını hatırlatan Halide Hanım, günde 10 bin enginar kesiliyor bu kadar enginarı ne yapacağız diye düşünmeye başlamış. Tıp fakültesinde okuyan kızının da pandemi yüzünden evde olması sebebiyle bu enginarları sosyal medya üzerinden satalım diye düşünmüşler.

Halide Adalılar, "Tarladan enginarı kesip, suyun içine koyup gönderiyorduk. Müşterilerimizden güzel dönüşler aldık ve o yıl güzel satış yaptık. Enginar, erkek egemen bir sektör. Sosyal medyadan satış çoğalınca da ben kendime bir şahıs şirketi kurdum. Sonra bir üniversite öğrencisine acemice bir web sitesi yaptırdım, siteyi kurdu enginarları içine koydu işini bitirdi. Kızım da okula döndü bu arada. Ama ben internetten hiç anlamıyordum, geceleri oturup sabaha kadar web sitesi nasıl yönetilir kursları aldım. Şimdi pazarlama işini de ben devraldım hedefim yurtdışına açılmak." dedi.

whatsapp-image-2024-10-15-at-15-39-07.jpeg

"Bileziklerini satarak başladı, Kars Kaz Evi'nin sahibi oldu"

“Kars Kaz Evi” restoranının kurucusu Nuran Özyılmaz, "100 yıldır Kars'ta yaşayan bir aileyiz, hep şehirdeydik şehri bekledik. Kars çok göç veren bir şerhat şehir" diye başladı konuşmasına. 6 çocuklu bir ailenin en büyüğü olan Özyılmaz, "İyi bir ailede büyüdüm, vizyonlu bir aileydi ama üniversiteyi kazanmama rağmen gidemedim. Sağ sol olayları yüzünden korktular. 1976'da halamın oğlu ile evlendim, zorla değil ama ailem öyle münasip gördü. Şimdi 4 kızım var. Hem erkek çocuk doğurmadığım için eksiklik yaşadım hem de kumar ve alkol bağımlısı olan eşimden bir şey istemek bana kötü hissettirdi. İstemek hem de insana değer vermeyen birisinden istemek kadar insanı alçaltan bir şey yok" diyor.

Çalışmasına müsaade edilmeyen Nuran Hanım, yaşadığı fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddetin ardından ne yapabilirim diye düşünmüş ve kara günler için sakladığı bileziklerini satarak kendisine tuhafiye malzemesi alarak evde satış yapmaya başlamış.

"Ben evdeydim, satın alan kadınlar da evdeydi zaten dışarıya çıkmıyorduk" diye içinde bulunduğu durumu anlattı. Çok keskin bir ticaret zekasına sahip olduğunu konuşmasının sık sık alkışlarla kesilmesinden anladığımız Özyılmaz, tuhafiye macerasından kazandıklarıyla kendisine bir örgü makinesi almış, kullanmayı öğrenmiş ve Kars'ta popüler bir örgücü olmuş ama hep evden çalışmış.

2006'da örgücülük işi demode ve pahalı kalınca yeni fikirler aramaya başlayan Nuran Hanım bu kez, Kars'ta dışardan gelenler için yöresel yemek eksikliği var deyip 4 masadan oluşan küçük dükkanını açmış.

"Emeklilik ve sağlık güvencesi almak için..."

"Amacım Bağ-Kur'dan emekli olmak ve kendime sağlık güvencesi yaratmaktı" diyor Nuran Hanım.

Etkinlik boyunca dinlediğim tüm kadınların ortak noktalarından biri de buydu aslında, sosyal güvenceden yoksun olmak, en çok emek verenlerin emeğinin takdir edilmemesi...

Nuran Hanım'ın macerasına dönersek Kars Kaz Evi kurulduktan sonra ürün tedarikinin ne kadar zor olduğunu anlattı. Bu yüzden kaz yetiştiriciliği yapan bir dernek kurmuş, çevresindeki kadınları derneğe üye yapmış. "Kadınlara para verip kaz satın alıyordum, onlar da mutlu oluyordu. Hatta rekabet oldu herkes en iyi kazı yetiştirme telaşına düştü. Sahada para farkındalığı yarattım, kaz yetiştiren kadınların bazıları altın aldı, kimisi kendisine ev. Şimdi çok yetiştirici köylü kadınlar var. Tüylerini de satıyoruz sadece yurt içinde değil, Macaristan bile bizden tüy alıyor" diye gururla anlattı.

"Kırsalda kalkınma şehir ekonomisinde istikrar getirir" diyen Nuran Hanım değme ekonomistlere taş çıkarttı doğrusu. Şu günlerde üzerinde herkesin düşünmesi gereken bir cümleyle de konuşmasını noktaladı :

"Güçlü aileler, kadın güçlü olur da güçlü ve eğitimli evlat yetiştirirse güçlenir."

whatsapp-image-2024-10-15-at-16-14-25.jpeg

"Ben batıda bunu yaşıyorsam Kars'taki ablaya ne yapmazlar?"

Uludağ Üniversitesi ekonometri bölümü mezunu olan Beyza Aydın, Kanada'da yüzde yüz burslu master programı kazanmış fakat gidememiş. Kurumsal yaşam yerine girişimciliği tercih etme kararının nedenini anlatırken salondaki herkesin de kalbine dokundu. "Hayatımızın altı üstüne geldi, annemi ve köyümü seçtim" diye başladı sözlerine...

Tavuk yetiştiriciliği yapan bir ailenin kızı olan Beyza'nın anne ve babasının kötü bir ayrılık süreci olmuş detaylarına burada girmeyeceğim ama çok eminim ülkemizdeki birçok evde de yaşanmıştır.

Girişimciliğe nasıl başladığını anlattı:

"Bandırma'dan ev tutup annemle köyden taşındık ve hiç paramız yoktu, ben de kurumsal bir işte çalışmak istemiyordum, annemle erişte, sos üretip sosyal medya üzerinden satışa başladım, tescil aldı."

Ekonometri mezunu olması şirketini kurarken çok işine yaramış mesleğini yapmasa da ticareti ve markalaşma sürecini bilmesi onu diğer kadın üreticilerden daha avantajlı kılmış. Evde üretim yapamayacağı için Kosgeb desteği alarak farklı bir köyde üretime başlamış. Kahvaltıya gelen bir arkadaşı "Neden bunlarla kendin bir kahvaltıcı açmıyorsun?" deyince 4 masa ile başlamış ama talepleri de karşılayamamış.

Bu arada çok tanıdık bir hikaye de devreye girmiş köy muhtarı ve birkaç erkek tarafından mobbinge uğramış, üstüne yürünmüş. Klasik 'başınızda erkek yok, kadın başına köy yerinde kahvaltıcı açmak ne demek' gibi sözlere maruz kalmış. Beyza, "Ben batıda bunu yaşıyorsam Kars'taki ablaya ne yapmazlar?" diyerek durumu ortaya koydu.

whatsapp-image-2024-10-15-at-16-23-24.jpeg

Kaynak:Nilay Can

Öne Çıkanlar