Tülay Hatimoğulları iktidara seslendi: İşçiye zam yapın da görelim sizin politikalarınızı

Tülay Hatimoğulları iktidara seslendi: İşçiye zam yapın da görelim sizin politikalarınızı
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda konuştu. Hatimoğulları iktidara seslenerek, "Emekliye ve işçiye zam yapın da görelim sizin politikalarınızı" dedi.

Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi(DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları meclis grup toplantısı konuştu.

Hatimoğulları'nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Aydın Kuşadası, İzmir Selçuk ve Menderes'te orman yangınları neredeyse evleri saracak kadar geniş bir alana yayıldı. Bu yangınlarda tek teselli can kaybının olmaması. Diyarbakır-Mardin yangınlarında bunu çok konuştuk ama batıda yakılan ormanların neden yakıldığını gayet iyi biliyoruz. Turizm şirketlerine orayı peşkeş çekmek için, maden şirketlerine peşkeş çekmek için, zenginlere imar alanı açmak için ormanlar yakılıyor. Bunu asla kabul etmiyoruz.

Bugün 2 Temmuz. Sivas Madımak'ta 33 canımızı yakarak katlettikleri gün. Bugün 33 canımız şahsında bu ülkede semah yakılmak istendi, saz yakılmak istendi, şairler yakılmak istendi. Bizler burada kardeşliğin yakılmak istendiğini gayet iyi biliyoruz. Bugün Madımak'ta Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan başkanlığında geniş bir heyetle oradaki anmalara katıldı.

Sivas davası özellikle iktidar tarafından o kadar kötü yönetildi ki. İnsanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğu halde o kapsamda değerlendirilmedi. Hiçbir firari sanığın yakalanması için doğru düzgün bir adım atılmadı. Burada tutuklanıp yargılanan biri cumhurbaşkanı tarafından serbest bırakıldı, biri de hastalığı gerekçe gösterilerek serbest bırakıldı. Zaman aşımına uğradığına sair karar açıklandığında Erdoğan 'hayırlı olsun' diye cevap vermiştir. Bizler zalimlerin bu yaptıklarına, Alevi canlarımızın tarih boyunca katledilmesine seyirci kalanlar, günümüz koşullarında da bu katliamlarını aratmayan adımları atanlara karşı Alevi canlarımızın yanından olacağız.

Üçüncü dünya savaşı

Günümüzde yaşanan savaşlar ve krizler, dünyayı ağır bir yük altına sokmuş durumda. Açlık ve sefalet, her yere yayılıyor. Dünyada, bir avuç şirket ve devlet, milyarlarca insanı açlıkla, yüz milyonlarca insanı ise göçle ve ölümle cezalandırmayı amaçlıyor. Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya, Afrika'ya kadar her yerde darbeler, savaşlar, yıkımlar ve göçler devam ediyor. Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali her geçen gün büyüyor ve bu, tamamen egemenlerin savaşıdır.

"Barış müzakeresi mi yürüttünüz"

Egemenler, kapitalist sistemin tıkanıklığını aşmak için dünya genelinde savaşı yaymaya çalışıyorlar. Dış İşleri Bakanı'nın Üçüncü Dünya Savaşı uyarısı ve Milli Savunma Bakanlığı'nın "Biz Üçüncü Dünya Savaşına hazırız" açıklaması, bu hazırlıkların bir göstergesi. Ancak bu durum, yöneticilerin asıl görevlerinin savaş tespiti yapmak ya da hayal satmak olmadığını unutmamalıyız. Soruyorum, yıllardır her yere yaydığınız şiddet ne kazandırdı? Barış müzakeresi mi yürüttünüz yoksa "Komşularla sıfır sorun" politikanız "Yedi düvelle savaş" politikasına mı dönüştü?

"Barış, Kamışlo ve Kobane üzerinden geçer"

Son olarak, Suriye'deki durum özelinde, Esad'la yapılan görüşmelerin samimiyeti ve etkinliği, Rojava halklarının iradesine saygı gösterilmesi ve Kürt düşmanlığından vazgeçilmesiyle mümkün olacaktır. Gerçek barış ve anlaşma, Kamışlo ve Kobanê üzerinden geçer."

Kürt sorunu

Kürt sorununun çözümü, dış politika stratejimizin temelini oluşturmalıdır ve bu çözümün barışçıl ve demokratik yöntemlerle gerçekleşmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve Abdullah Öcalan üzerindeki ağır tecrite dikkat çeken ve bu duruma karşı direniş gösteren tutsaklarla dayanışma içindeyiz. Adalet Bakanı ile bu konuları görüşmek üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen anneler, kolluk kuvvetlerinin engellemeleriyle karşılaşmaktadırlar ve Bakan, görüşmelerde herhangi bir somut çözüm önermemiştir. Bu annelerin mücadelesi, bu toprakların en gerçek ve onurlu mücadelelerinden biridir ve biz bu mücadeleyi destekliyoruz.

Ayrıca, Kürt halkının demokratik haklarının gasp edilmesine karşı da durmaktayız. Halk, belediye eş başkanlarını seçmiş olmasına rağmen, bu seçimler kabul edilmeyip kayyımlar atanmaktadır. Bu, demokrasiye yapılan bir darbedir. İstanbul'da bir araya gelen halklar, inançlar ve siyasi yapılar, kayyıma karşı ortak bir sesle "Emeğimiz ve Özgürlüğümüz İçin Kayyıma Geçit Vermeyeceğiz" diyerek direnişlerini sürdüreceklerini ilan ettiler. Evet, biz de kayyuma geçit vermeyeceğiz! Bu direniş, Türkiye'nin her yerinden sürdürülecek ve halk iradesinin hiçe sayılmasına karşı mücadelemiz devam edecektir."

Normalleşme

1 Mayıs'ta tutuklananlar için ağır hapis cezaları isteniyor. Antep'te, "terör" bahanesiyle HDP yöneticilerine ve devrimcilere ceza yağdırılıyor. Muğla Seydikemer'de ise dört Mardinli tarım işçisi, bir grup ırkçı tarafından saldırıya uğruyor ve yaralanıyor. Kürt düşmanlığı her yerde körükleniyor. Sonra da sözde 'normalleşme' gündeme geliyor.

Erdoğan 'normalleşme'den ne kastettiğini açıkladı; muhalefetin normalleşmesi gerektiğini söyledi. Aslında bu, klasik numaralardan biri. Erdoğan, toparlanmak için zaman kazanmaya çalışıyor ve muhalefetin bir kısmına zeytin dalı uzatıyor gibi yapıyor. Ama bu rejimin yapısı normalleşmeye uygun değil, değişim şart.

İktidar, muhalefeti kendi safına çekmek istiyor ama bu iktidarın günahlarına kimse ortak olmamalı. Muhalefet, halkın içinde durmalı; yurttaşın, işçinin, emekçinin ve diğer dezavantajlı grupların sorunlarına çözüm üretmeli. Gerçek anlamda normalleşmek için muhalefet daha güçlü ve etkili olmalı."

Kadın

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldı ve bu yetmezmiş gibi şimdi de 9. Yargı paketiyle kadınları şiddete karşı koruyan 6284 sayılı kanun değiştirilmek isteniyor. Erkek şiddetine karşı kadınların korunma tedbirlerini almasını zorlaştıran yasa değişiklikleri gündemde. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen kadınların kendi soyadlarını kullanma hakları ellerinden alınmak isteniyor.

Bu duruma sessiz kalmamalıyız. Meclisteki bütün kadın milletvekillerine, parti farkı gözetmeksizin, bu değişikliklere karşı ortak bir tutum sergilemeleri için çağrıda bulunuyorum. Aynı zamanda, tüm milletvekillerini de bu tutumu desteklemeye davet ediyorum.

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da, İlerici İttifak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Toplantısı'nda, bütün kıtalardan ve 27 ülkeden gelen kadın delegasyonuna ev sahipliği yaptık. Bu toplantı, toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan bir çalışmaydı. Farklı dillerden, renklerden, halklardan ve inançlardan gelen kadınlar, Türkiyeli ve Kürt kadınlarla olan dayanışma duygularını, selamlarını ve sevgilerini ifade ettiler. Bu birlik ve beraberlik ruhuyla, hep birlikte mücadele ederek, haklarımızı koruyabiliriz.

Ekonomi

Dünya Savaşı söylemleriyle Türkiye'de yaşanan baskıları, açlığı ve işsizliği örtbas etmeye çalışıyorlar. Her konuşmalarında "Türkiye ateş sarmalındadır" diyerek, güvenlikçi politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Dışarıda bir ateş sarmalından bahsedip, içerideki yangını göz ardı ediyorlar.

Bizim halkımız asıl yangın yerinde, adeta bir yaşam savaşı veriyor. Bugün hükümet asgari ücrete bir lira bile zam yapmazken, elektriğe yüzde 38 zam yaparak her evi, her işletmeyi yangın yerine çevirdi. "Yerli ve milliyiz" diyorlar ama halk ezilirken İngiliz firmalarına para kazandırıyorlar. Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova'da yaşayan vatandaşlarımız elektrik faturalarını bir İngiliz şirketine ödüyor. Bu şirket, UEDAŞ, son üç yılda tek kuruş kurumlar vergisi ödememiş. Halktan toplanan yüzde 38 zamlı faturalar karşısında, şirket vergi ödemiyor. Bu nasıl bir yerli ve milli politika?

Elektriğe yapılan bu el yakan zam derhal geri çekilmeli!

Bakın, asgari ücretli ayda 17 bin TL alıyor. Bu parayla kira mı ödesin, et mi alsın, ekmek mi alsın? Allah’tan korkun, kuldan utanın.

Normalleşme dedikleri şey, sermayeye sürekli kıyak çekmekle olmuyor. Normalleşme, 7,5 milyon asgari ücretliye aylık ek olarak 24 bin 445 TL verip, maaşlarını 41 bin 447 TL'ye çıkarmakla olur. 16 milyon emekliye her birine 137 bin 500 TL ödemekle, yaklaşık 6 milyon engelliye 366 bin 666 TL ödemekle olur. 22 bin fabrika kurup işsizlik sorununa çözüm bulmakla, özelleştirilmiş TEKEL, şeker fabrikaları gibi kamu varlıklarını yeniden kamulaştırmakla olur. 700 milyar TL'ye ulaşmış çiftçi borçlarını ödemekle, 43 milyon kadına HPV aşısı yapmakla gerçekleşir.

Bütün bu adımlarla, DEM Parti olarak kurucu bir ruhla ve toplumcu, kamucu, demokratik bir anlayışla Türkiye'nin karşılaştığı bu yıkımı değiştirmeye adayız. Biz bu yolda kararlıyız ve mücadelemize devam edeceğiz.

Ekmek ve Adalet Kampanyası

Bugün burada, ülkemizin dört bir yanından gelen seslerle, hep birlikte bir gerçeği haykırmak için toplandık: Bu ülkede her şeyin çivisi çıktı! Sömürü ve zulüm düzeni, ülkemizi batırma pahasına, halkımızı katmerli şekilde ezme pahasına sürdürülmeye çalışılıyor. Ancak biz, bu gidişata dur demek için buradayız.

Ne sermaye düzeni ne de onların koruyucu meleği olan Saray ve ortakları, biz halktan daha güçlü değiller. Çözüm bizde ve çözüm bizim sesimizi yükseltmemizde, mücadelemizi büyütmemizde.

Biz, demokrasiyi savunmak adına kayyım kararları geri alınıncaya kadar direnişimizi sürdüreceğiz. Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkarak, 'İradeye Saygı' yürüyüşümüzle İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Adana’ya, Van’dan Hakkari’ye kadar yürüyoruz.

Bu yürüyüş sürerken, işimizi ve aşımızı da savunacağız. Yaz boyunca ülkemizin dört bir yanında tarlalarda, fabrikalarda çalışan işçilerle, emekçilerle, çiftçilerle ve yoksullarla buluşacağız. Katmerli yoksulluk ve saldırılara uğrayan kadınlarla, işsiz gençlerle buluşmalar gerçekleştireceğiz ve 'Ekmek ve Adalet Kampanyası'nı başlatıyoruz.

Herkes için adil bir yaşam mümkün, bunu sağlamak için dayanışma ve birlik ruhunu yaygınlaştıracağız. Sömürücü zalimlerin ateşine karşı, dayanışmanın inceliğinde buluşacağız. Çünkü biz, ekmek kavgasını ve adalet kavgasını birlikte yürütüyoruz.

Yalnızlaştırmaya çalıştıkları, haklarına ve hukuklarına girdikleri her kesimle omuz omuza dayanışacağız. Zulmün gölgesinde değil, adaletin güneşi altında buluşacağız.

Bizim pusulamız, dayanışmadır; ezilenlerin ortak mücadelesi ve direnişidir. Çıktığımız bu yolda, hep birlikte güçleneceğiz, hep birlikte kazanacağız.

Hızır yar ve yardımcımız olsun!"

Kaynak:Haber Merkezi

Öne Çıkanlar