CHP'den 'İmralı' görüşmesine ilişkin açıklama: Süreç şeffaf yönetilmeli

CHP'den 'İmralı' görüşmesine ilişkin açıklama: Süreç şeffaf yönetilmeli
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'ın İmralı'da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesine ilişkin konuştu. Yücel, "Sürecin şeffaf yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz" dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Yücel, Genel Merkez’de basın toplantısı düzenledi. Yıl sonuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yücel, şöyle konuştu:

"13 Şubat’ta Erzincan İliç’te yaşanan maden faciası ile sarsıldık. İlkel koşullarda çalıştırılan, göstermelik denetimlerin yapıldığı, iş güvenliği tedbirlerinin gerektiği gibi alınmadığı, para kazanma hırsının insan hayatının önüne geçtiği İliç’te 9 işçimiz toprağın altında kalarak can verdi. İşçilerimizin cansız bedenlerine dahi aylar sonra ulaşılabildi.

Ülkemizde kanayan bir yara haline gelen iş cinayetleri maalesef 2024 yılının en can alıcı sorunlarından biri olmaya devam etti. İşçi sağlığını önemsemeyen, iş güvenliği tedbirlerini almayan, haberli denetimlerle, işçilerin üretim baskısı altında ezilmesine göz yuman AKP Türkiye’sinde, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2024 yılının ilk 11 ayında en az bin 708 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

"Kadınların hayatları çok daha güvencesiz bir hale geldi"

2024 yılında kadın cinayetlerini durdurmak için somut hiçbir bir adım atılmadı. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılması, 6284 sayılı Kanun ve Medeni Kanun’un tartışmaya açılması ile ülkemizde kadınların hayatları çok daha güvencesiz bir hale geldi. İstanbul’un ortasında iki genç kızın vahşice katledilmesi, ülkemizde toplumsal şiddetin ne derece tehlikeli bir boyuta ulaştığını bir kez daha gözler önüne sererken; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2024 yılının ilk 11 ayında 233 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.

Toplumun yüreğini yakan bir başka olay ise Yenidoğan Çetesi idi. Minicik canların, içlerinde doktorların ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu bir grup vicdansız tarafından, 3 kuruş daha fazla para kazanabilmek için katledildiğini tüm Türkiye yüreği parçalanarak öğrendi. Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlüğünün bu vahşet karşısındaki kayıtsızlığı ve kayıtsızlığın yenidoğan bebeklerin canlarına mal olması tarihe kara bir leke olarak geçti. 12 bebek hayatını kaybetti, ama istifa eden tek bir kişi bile olmadı. Tüm Türkiye’yi kahreden bir başka olaysa 2 yaşındaki Sıla bebek ve 8 yaşındaki Narin evladımızın vahşice katledilmesiydi.

Bakan Tekin'e tepki

2024 yılı Milli Eğitim açısından kara bir yıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın başındaki zat, laiklik karşıtı politikalarıyla, ÇEDES saçmalıklarıyla, tarikat ve cemaat sevdasıyla, öğretmenleri yok sayan tavırlarıyla bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Okulları temizlemeyi bile beceremeyen, belediyelerimizin temizlemesine izin vermeyen, çocuklarımızın asgari ihtiyaçlarını bile karşılamayan Yusuf Tekin, pedagoji eğitimi almış eğitimcilerimizi ve öğretmenlik meslek onurunu yok saymıştır.

Hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmayan Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi, Türkiye’deki demokrasi tarihi açısından utançla hatırlanacak bir olaydır. Güç zehirlenmesi içinde olan iktidar, Anayasa Mahkemesi kararını tanımadı, Hatay halkının iradesini gasp etti ve seçilmiş Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğini hukuka aykırı bir şekilde düşürdü.

"Kayyum uygulaması demokrasi ayıbıdır"

2024 yılında Mardin’de, Batman’da, Tunceli’de, Ovacık’ta, Halfeti’de, Bahçesaray’da ve Türkiye’nin en büyük İlçesi Esenyurt’ta kayyım ayıbını yaşadık. AKP iktidarı kayyım uygulamalarıyla aslında en büyük ayıbı milletimize yapmıştır. Kayyum uygulaması, milletimize, halkımıza ‘Sen belediye başkanı seçemezsin, seçersen görevden alırım’ demektir. 21’inci yüzyılda kayyum uygulaması bir demokrasi ayıbıdır. Üstelik iktidar CHP’li belediyelere sadece kayyım atamakla yetinmemiş, belediyelerimize haciz göndererek, hesaplarına bloke koyarak, kreşlerini kapatmakla tehdit ederek 31 Mart seçimlerinin hazımsızlığını devam ettirmiştir.

Hiçbir suça karışmayan, şiddete ve suç işlemeye çağrıda bulunmayan Gezi Parkı davası tutukluları Tayfun Kahraman’ın, Çiğdem Mater’in, Mine Özerden’in ve Osman Kavala’nın hala cezaevinde olmaları da 2024’ün kara tablosunda yerini almıştır. Siyasetin hukuku yönlendirmesine asla sessiz kalmayacağız. Bu ülkede yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Ülke gerçeklerine uzak olan AKP iktidarıysa bütün bunlar karşısında 3 maymunu oynadı. Sokakta yankılanan ‘geçinemiyoruz’ çığlığı yükseldikçe, yapay gündemlerle vatandaşı oyalayacağını zannetti. Mutfakta tenceresi kaynamayan bir aileyi, çocuğuna harçlık veremediği için ağlayan bir babayı, çocuğunun beslenme çantasını dolduramayan anneyi hiçbir şeyin oyalamayacağını unutan iktidar, yılın bitmesine 6 gün kala işçiyi, emekçiyi daha büyük bir çaresizlik ve umutsuzluğun içine düşürecek açıklamayı yaptı.

Ülke ekonomisini bu noktaya getirenlerin, hatta batıranların, 22 bin 104 liralık asgari ücreti açıklarken bir üzüntü duymasını elbette beklemiyorduk. Ancak insan olan herkesin en azından mahcubiyet duymasını, kendini bir an için asgari ücretle çalışan bir işçinin yerine koymasını ve enflasyonun yüzde 48 olduğu bir ülkede asgari ücretin sadece yüzde 30 oranında arttırılmasını müjde gibi açıklamaması gerekirdi. Oysa utanma duygusunu kaybedip, kendileri zenginleşirken, yoksulluğu iyice tabana yayanlar, 2025 yılı asgari ücretini büyük bir pişkinlikle ‘işçiyi enflasyona ezdirmedik’ masallarıyla pazarladılar.

"Bu iktidar ne işçiden yana ne de emekten"

Yeni yılla birlikte Genel Başkanımız sayın Özgür Özel’in Genel Merkez düzeyinde işçi sendikaları ile başlattığı süreci, yerelde de tüm sendikalar ve sivil toplum kuruluşları ile hızlı bir şekilde temas kurarak devam ettireceğiz. Ocak ayının ilk yarısından itibaren emek yoğun şehirlerimiz öncelikli olmak üzere ‘Geçinemiyoruz, geçim yoksa seçim var’ sloganıyla bir kampanya başlatacağız. Bu ülkede geçinemeyen kim varsa, asgari ücretli, emekli, beyaz yakalı, mavi yakalı hepsinin sesi olmak için yola çıkıyoruz.

Bu iktidar ne işçiden yana ne de emekten. Ne emeğin anlamını biliyor ne hakkın. Ne de alın terinin. İşçi temsilcilerinin olmadığı bir masada işçinin asgari ücretini belirlediler. ‘İşçiye senin nasıl yaşadığının, nasıl hayatta kaldığının bir önemi yok’ dediler. ‘Biz karar veririz zaten’ dediler. Dar gelirlinin ahını aldınız. Asgari ücreti ‘millete hayırlı olsun’ diyerek açıkladınız ama bu işte bir hayır yok. Büyük kentlerde pek çok yerde kira bile 22 bin liranın çok üzerinde. Bu parayla işçiler kira mı ödeyecek, fatura mı ödeyecek? Mutfak alışverişi mi yapacaklar, otobüse mi binecekler? Çocuk mu okutacaklar, kıyafet mi alacaklar? Açıklanan bu ücretle, iktidar, halka ‘yoksulluğa alışın’, ‘halinize şükredin’ mesajını net biçimde vermiştir.

"Buradan sarayda yaşayan Erdoğan’a sesleniyorum"

Açlık sınırı 21 bin liraya ulaştı. Utanmadan sıkılmadan asgari ücreti 22 bin 104 lira olarak açıkladılar. Sarayın bir buçuk dakikalık harcamasıyla, işçiye 1 ay geçin diyorlar. Daha yılbaşı zamları gelmedi bile. Geldiğinde bu paranın alım gücü düşecek Mart ayına kadar para kuşa dönecek. Aynı iktidar işçiyi emekçiyi düşünmedi ama işvereni memnun etmeyi başardı. Asgari ücret desteğini 700 liradan bin liraya çıkardı. İşverene verilen desteğe yüzde 42 zam yaptılar ama asgari ücrete yapılan zam yüzde 30. Buradan sarayda yaşayan Erdoğan’a sesleniyorum: Sayın Erdoğan bu millet artık uyandı. Bu millet artık şunu çok iyi biliyor: Tayyip Erdoğan sebep, enflasyon sonuç. Tayyip Erdoğan sebep, hayat pahalılığı sonuç. Tayyip Erdoğan sebep, 22 bin 104 liralık asgari ücret sonuç.

CHP’li hiçbir belediye işçiye 30 bin liranın altında bir sözleşme teklifi ile gitmeyecek. 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını hazmedemeyen, CHP’li belediyelerin gelirlerini kesmek için elinden geleni ardına koymayan, açıkça ‘CHP belediyeleri silkeleyin’ talimatını verip, üstüne bir de aklınca borçlu belediye sıralaması yapan AKP aklına sesleniyoruz: Karışınızda tehditlerinize boyun eğecek, engellemelerinizle halka hizmette geri adım atacak tek bir CHP’li belediye yok. Siz aslında belediyeleri değil halkı ‘silkelemeye’ çalışıyorsunuz.

"2025 geçim yılı değil ancak seçim yılı olacak"

‘En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli’ demeye artık dilimiz varmıyor. Çünkü siz emekli maaşını asgari ücret seviyesine çıkarmak yerine; zaten düşük olan asgari ücreti, daha da düşük olan emekli maaşı seviyesine indirmeye çalışıyorsunuz. Emekliliği gelmiş vatandaşlarımızı öyle bir ikilemde bıraktınız ki emekli olsalar dert, olmasalar başka bir dert. Emeklilik hesabındaki karmaşa nedeniyle iki haftada binlerce kişi emekli olmak için dilekçe verdi. Emekli olmazlarsa enflasyon nedeniyle emekli maaşlarında ciddi miktarda düşüş yaşanacak. Olurlarsa da alacakları para açlık sınırının yarısı kadar olacak. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.

İşçiye, emekçiye, emekliye, dar gelirliye ‘ölmeden cehennemi yaşatanlara’ sesleniyoruz: 2025 geçim yılı değil ancak seçim yılı olacak. Biz bunun mücadelesi için işçi ile emekçi ile emekli ile dar gelirli ile yan yana omuz omuza alanlarda ve meydanlarda olacağız.

"Bu yük Türkiye’nin üstlenmemesi gereken bir yüktür"

Ulaştırma Bakanı Uraloğlu, ‘Bir ekip gönderip Halep ve Şam havaalanlarındaki ilk tespitleri yaptık, bu iki havaalanını da ayağa kaldıracağız’ dedi. Sen daha kendi insanının barınma, beslenme gibi temel sorunlarını çözmemişken, sen daha kendi milletine dört dörtlük bir eğitim ve sağlık hizmeti veremezken, Suriye’nin kara yolunu, hava yolunu, altyapı sorunlarını çözmek ne demek? Buradan milletimize sesleniyorum: Sizin paralarınızla milyonlarca Suriyeliye baktıkları yetmedi şimdi de yine sizin paranızla Suriye’de yollar, köprüler, havaalanları yapacaklar. Erdoğan koltuğunda oturduğu müddetçe maalesef böyle olacak. Türk Milleti Suriye’nin yeniden inşasının finansörü, 5’li çete de Suriye’nin inşasının yüklenicisi olacak. Maalesef acı hakikat bu. Bu yük Türkiye’nin üstlenmemesi gereken bir yüktür. Türk milletinin böyle bir yükü taşıyacak mecali kalmamıştır. Bizim yoksulumuz kendi varoluş mücadelesini verirken Suriye’de harcayacak tek kuruşumuz yoktur.

Eğer MİT Başkanı İbrahim Kalın Emevi Camii’nde namaz kılabiliyorsa, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Kasiyun Dağı’nda çay yudumlayabiliyorsa ve Türkiye’deki Suriyelilerin burada olmalarının sebebi Esad yönetimi artık yoksa, Suriye artık güvenli bir ülkedir. Artık bir sonraki aşamaya geçilmelidir. Ülkemizde uzun yıllar misafir ettiğimiz Suriyelilerin geri dönüşleri planlanmalı ve bu misafirlik Suriyelilerin ve ülkemizin de lehine olacak şekilde sonlandırılmalıdır.

2024 yılında yaşanan ve ülkesini seven, vatanını, milletini, bayrağını seven milyonların vicdanını sızlatan olaylardan biri de kendilerini vatanına, milletine, ülkesine hizmet etmeye adamış gencecik teğmenlerimizin sırf ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleriyiz’ diye slogan attıkları için haklarında disiplin süreci başlatılması oldu. Bu gencecik subaylar, büyük bir haksızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya kaldılar.16 Ocak 2025’te Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nda teğmenlerimizin durumunu değerlendirecek. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Genel Başkan Yardımcımız Yankı Bağcıoğlu’na soruşturma başlatması ise bu sürecin haksız ve hukuksuz bir şekilde devam ettiğinin göstergesidir.''

DEM Parti-İmralı görüşmesi

TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan’ın terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ziyareti ve Öcalan’ın açıklamasına ilişkin değerlendirmesi ile DEM Parti’nin ziyaret talebini asıl değerlendirilecekleri yönündeki soruyu Yücel, şöyle yanıtladı:

''Sayın Pervin Buldan ve Sayın Sırrı Süreyya Önder’in açıklamalarını takip ettik. Kendileri bizden de tıpkı diğer partiler gibi randevu isteyeceklerini belirttiler. Biz prensip olarak tüm siyasi partilerle diyalog zeminindeyiz. Tüm siyasi partilerle uzun yıllardır görüşebilen tek siyasi partiyiz. Dolayısıyla iletişim kanallarımız açık. Bizim sürece ilişkin tavrımız net. Genel Başkanımız sayın Özgür Özel bunun defaetle altını çizdi. Başından beri çözüm yerinin TBMM olması gerektiğini savunuyoruz. Sürecin şeffaf yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz. En önemli kriterlerimizden biri de şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak, şehit ailelerimizi ve gazileri rahatsız edecek, onların hassasiyetlerini rahatsız edecek bir iş yapılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun gözetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Süreç ilerledikçe ve ziyaret yapıldığı takdirde daha detaylı bir görüşme olursa partimizin yetkili kurullarında görüşüp kamuoyuna tavrımızı detaylı bir şekilde açıklarız.”

Kaynak:ANKA

Öne Çıkanlar