Türkiye’de Sivil Toplumun Sınırları: Ne Kadar Katılımcıyız?

Türkiye’de Sivil Toplumun Sınırları: Ne Kadar Katılımcıyız?
Türkiye’de sivil toplum karar alma süreçlerine katılımda engellerle karşılaşıyor. Daha katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir bir demokrasi için bu engellerin aşılması elzem.

* Elif Akkuş - Ömer Burak Tek

Türkiye’de modern anlamda sivil toplum ve kamu diyaloğundan bahsedebilir miyiz? Temsili demokrasiye kıyasla katılımcı demokrasi modelinin avantajları nelerdir? Kamunun, sivil toplumun sorun edindiği alanlara yönelik ilgi düzeyi ne durumda? Yeni katılım yolları mümkün mü? Yalnızca bilgi sunmakla kalmayıp, konuyla ilgili somut çözüm önerileri sayesinde karar alıcılara hızlı ve etkili bir eylem planı sunan İLKE Vakfı’nın düzenlediği “Sivil Toplum ve Politika Yapımı: Ortak Akıl Arayışı” adlı seminer, bu sorulara yönelik önerileri tartışıyor. Seminerde ele alınan meseleler ışığında katılımcılığın açmazları ele alınıyor.

Sivil toplum, modern demokrasilerin vazgeçilmez bir unsurudur. Türkiye’nin modernleşme sürecine bakıldığında, Batı’dan farklı olarak, değişimin devlet eliyle ve değişim talebinin bürokrasiden halka doğru, yukarıdan aşağı gerçekleştiği görülüyor. Darbe dönemlerinin baskılarına rağmen son 50 yılda STK’lar kendi taleplerini örgütlü bir biçimde ifade edebildi ve bu durum Türkiye’de köklü sivil toplum kültürüne sahip olduğunun bir göstergesi. Ancak örgütlü yapılar karar alma süreçlerine aktif olarak dahil edilmediğinde, demokrasinin modern formu olarak benimsenen temsili demokrasi modelinin çelişkileri ve çıkmazları görünmez hale geliyor. Oysa müzakereci demokrasi, vatandaşların doğrudan meseleler üzerinde söz sahibi olduğu bir alternatif olarak öne çıkıyor. Ancak Türkiye’de katılımcı bir yönelimin kültürel anlamda yerleşmiş olduğunu söylemek henüz güç.

Halka Rağmen mi? Halkla Birlikte mi?

STK’lar, yasama, yürütme ve yerel yönetimlere bilgi aktarımından ortaklığa kadar farklı düzeylerde işbirliği yapabilir. Türkiye’de bu sürecin danışma mekanizmaları açısından gelişmekte olduğu, ancak müzakere ve ortaklık düzeyinde henüz yeterli derinliğe ulaşamadığı görülüyor. Sivil toplum, kamu çalışmalarını denetleyen ve değerlendiren bir mekanizmaya duyulan ihtiyacı sıklıkla dile getiriyor. Bununla birlikte, STK’ların da uzman bilgisi üretmesi ve siyasiler üzerinde etkili olabilmesi için lobi faaliyetlerini etkin kullanması gerekiyor.

Ancak mevcut yasal düzenlemeler, sivil toplumun katılımını tam olarak destekleyen mekanizmalara sahip değil. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) iç tüzüğünde “sivil toplum” ifadesine rastlanmıyor. TBMM içtüzüğünün (Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2012) 30’uncu maddesinde geçen komisyonlar uzmanları davet etme yetkisine sahip olsa da bu süreç yeterince açık değil ve sivil toplumun eşit şekilde katılımını zorlaştırıyor. Komisyon başkanlarının davet süreçlerindeki kişisel tercihlerine bağlı olarak, katılım sınırlı ve taraflı kalabiliyor. TBMM’nin Mayıs 2023 seçimlerinden sonra başlayan 28’inci döneminin 29 Şubat 2024 tarihine kadar süren kısmında ihtisas komisyonu çalışmalarına bakıldığında derneklerin komisyon çalışmalarına katılımı yetersizken, vakıfların komisyonlara hiç davet edilmediği görülüyor (İLKE Vakfı, 2024, s. 9). Davet edilen meslek örgütü sayısı hak temelli örgütlerinkinden fazla. Özellikle bütçe kanunlarının yapımında sivil topluma hiç yer verilmemesi, bu sürecin en büyük eksiklerinden biri. Türkiye’de yasama sürecinin çoğunlukla bireysel taleplerle meşgul edildiği de göz önüne alındığında sivil toplumun örgütlü bir şekilde kamu ilişkilerini yürütmesi gerekliliği daha da belirgin hale geliyor.

Sandığı Kimse Elinizden Almasın

Sivil toplumun karar alma döngüsündeki en kritik görevi, etkin izleme yapmak ve aksayan noktaları tespit etmek. Ancak bu süreçte yeterince etkili bir rol oynadığı söylenemez. Politikaların sonuçlarını değerlendirme noktasında STK’ların oynayabileceği rol büyük. Peki, sivil toplum kendine bu süreçte nasıl yer edinebilir? Parlamenterlere nasıl ulaşabilir? Onları nasıl ikna edilebilir? Bu soruların yanıtı, teknik bilgiye sahip olmaktan geçiyor. Parlamento kültürü henüz sivil toplumu aktif şekilde dinlemeye alışkın değil. Bu nedenle STK’ların konularında uzmanlaşmış olması büyük bir ihtiyaç haline geliyor. Bu uzmanlaşmanın elitizm olarak görülmemesi, aksine sınırlı kaynakların etkin kullanımı açısından bir gereklilik olarak değerlendirilmesi önemli. Asgari düzeyde ortaklaşabilmiş, altı doldurulmuş öneriler sunarak kısıtlı yasama süreçlerinde daha etkin bir katılım sağlamak mümkün.

TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanı’nın verdiği verilere göre (İLKE Vakfı, 2025), plan ve bütçe komisyonlarına sivil toplum örgütlerinin katılımı son derece sınırlı. 26’ncı yasama döneminde davet edilen dokuz STK’nın sadece altısı, 27’nci yasama döneminde davet edilen 11 STK’nın dokuzu söz hakkı alabilmiş. 28’inci. yasama döneminde ise yalnızca 10 STK davet edilmiş. Sayılar her ne kadar katılım olduğunu gösterse de, bu katılımın karar alma süreçlerine etkisi tartışmalı. Ayrıca, yasa yapım süreçlerindeki hızlanma sivil toplumun görüş bildirmesi için yeterli süre bırakmıyor. 2002 yılında bir yasa teklifinin TBMM’ye sunulması ile yasalaşması arasındaki süre ortalama 121 gün iken, 2012’de 48 güne, 2022’de ise sadece 22 güne düştü. Yasalaşma enflasyonuna sebep olan altı katlık bu hızlanma, sürecin nitelikli bir şekilde değerlendirilmesini engelliyor ve sivil toplumun katkısını sınırlıyor. Bununla birlikte sivil toplumun karar alma süreçlerine katılımının zaman kaybı yaratacağı endişesini de besliyor.

Bürokrasinin sivil topluma yer açmak için çaba sarf ettiğini, ancak STK’ların yeterince stratejik ve uzmanlaşmış bir yaklaşımla hareket edemediği için katılım sağlayamadığını iddia etmek anlamlı bir değerlendirme olmaz. Mesele, sadece STK’ların donanımıyla ilgili değil, aynı zamanda yasal ve yapısal engellerin varlığıyla da ilgili.

Katılımcılığı Geliştirecek Öneriler

Türkiye’de sivil toplum, karar alma süreçlerine katılımda çeşitli engellerle karşılaşıyor. Daha katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir bir demokrasi için bu engellerin aşılması elzem. Bunu sağlamanın yolu, yasal düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesi ve katılım mekanizmalarının güçlendirilmesinden geçiyor. TBMM iç tüzüğünde sivil topluma yer verilerek katılım usulleri açıkça belirlenmeli, Meclis’te sivil toplumla ilişkiler konusunda uzmanlaşmış bir birim oluşturulmalı ve komisyon başkanlarının davet süreçlerindeki kişisel inisiyatifleri yerine daha sistematik bir yöntem benimsenmeli.

Bunun yanı sıra yasa yapım süreçlerinde sivil toplumun görüşlerini sunabilmesi için yeterli süre tanınmalı ve şeffaf, erişilebilir katılım mekanizmaları oluşturulmalı. Siyasi partiler ve STK’lar arasındaki diyalog ve işbirliği artırılmalı, STK’lar arasında koordinasyon sağlanarak ortak bir zeminde buluşmaları teşvik edilmeli. E-devlet gibi dijital araçlar daha etkin kullanılarak katılım imkânları genişletilmeli ve yerel yönetimlerde katılımcı bütçeleme gibi demokratik yöntemler yaygınlaştırılmalı.

Sivil toplum örgütlerinin etkinliğini artırmak için uzmanlaşmaları teşvik edilmeli ve lobi faaliyetleri konusunda eğitimler verilmeli. STK’lar sadece görüş bildiren bir yapı olmaktan çıkıp, karar alma süreçlerinde belirleyici bir aktör haline gelebilir. Güçlü bir demokrasi ancak güçlü bir sivil toplumla mümkün. Türkiye, sivil toplumun aktif olarak yer aldığı, karar alma süreçlerinin şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütüldüğü bir geleceğe doğru ilerlemeli.

KAYNAK

İLKE Vakfı. (2025, 01 24). Sivil Toplum ve Politika Yapımı: Ortak Akıl Arayışı | Sivil Toplum Akademisi [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=AsPugRd7h-k

Korkut, Y.L. (2024). Politika Notu 62: Türkiye’de Karar Alma Sürecine Sivil Toplum Örgütlerinin Katılımı. İLKE Vakfı. https://ilke.org.tr/sta/images/yayinlar/politika_notu_62.pdf

Türkiye Büyük Millet Meclisi. (2012). Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü: Değişiklikler, Gerekçeler, Tutanaklar. (Cilt 1). Türkiye Büyük Millet Meclisi. https://cdn.tbmm.gov.tr/TbmmWeb/Yayinlar/Dosya/25f0d536-2b55-4a4c-a835-01866e91bc6e.pdf

*Bu yazı perspektif.online sitesinden alınmıştır.

Öne Çıkanlar
Perspektif