Büyük Teknoloji Şirketleri Trump’ın Göçmen Politikalarını Destekliyor

Büyük Teknoloji Şirketleri Trump’ın Göçmen Politikalarını Destekliyor
Teknoloji şirketlerinin ABD’nin göç politikasının hayata geçirilmesindeki rolü Trump’ın ikinci döneminde daha da artacak. Başkan şimdiden göçmenlik politikasını dönüştüren bir dizi kararname yayınladı.

* ULISES ALI MEJIAS

“Göçmenler pis, iğrenç şeyler.” Donald Trump’ın göreve başlamasından günler önce şirketten sızarak ortalıkta dolaşan bir belgede duyurulan şirket politikasına göre Meta artık Facebook ve Instagram platformlarında bu tür ifadeleri nefret söylemi olarak işaretlemeyecek. Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg’e göre bu tür ifadelerin nefret söylemi olarak sınıflandırılması “anaakım söylemle uyuşmuyor” bu nedenle de şirketin böyle bir politika benimsemesi gerekiyor.

“Anaakım” söylemin içeriğine dair bu değişiklik, Trump’ın yeni göçmen politikalarına zemin hazırlamak için gerekliydi ve verileri kontrol edenlerle sınırları kontrol edenler arasında uyumlu, bir o kadar da karlı bir hizalanma olduğunun işaretlerini veriyor. Bu uyum, Trump’ın kampanyasına hatırı sayılır bağışlarda bulunan Broligarşi’nin, yani Büyük Teknoloji şirketleri CEO’larının onur konuğu olarak katıldıkları tören gününde de açıkça görülüyordu.

Büyük Teknoloji şirketlerinin acımasız göçmenlik politikalarını desteklemeye hizmet etmesi yeni bir olgu değil. ABD yönetimi, Trump’tan çok daha öncesinden bu yana teknoloji şirketleriyle işbirliği yaparak sadece göçmenleri değil herkesi hedef alan kapsamlı bir gözetleme aygıtı oluşturuyor.

Hükümet kayıtları, yalnızca yasal olarak toplayabileceği verilere dayanmak yerine, telefonunuz, arabanız ya da sayaçlarınızdan çekilen veriler gibi, hemen herkesin demografik, tüketici, konum, sağlık, eğitim, sigorta ve finansal verileri hakkında detaylı bir profil sağlayan veri simsarlarından bilgi satın alarak tamamlıyor.

Palantir, Amazon, Salesforce ve diğerleri gibi şirketler, tüm bu farklı bilgi kaynaklarını göçmenleri hedef almak için kullanılabilecek araçlara entegre edecek hizmetler sunuyor. ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) ajansının aktif olarak aradığı hizmetler arasında “tahmine dayalı analitik ve modelleme” dediği hizmet de yer alıyor. ICE ve ilgili diğer kurumların 2020’den bu yana göçle ilgili teknolojiler için 263 özel şirketle 15 bin sözleşme yaptığı ve yaklaşık 7,8 milyar dolar harcadığı tahmin ediliyor.

ABD hükümeti ayrıca 2004 yılından bu yana, ayak bileğine takılan elektronik kelepçeler gibi teknolojileri içeren “e-hapsetme” alanına daha fazla kaynak ayırıyor. ICE, 2018 yılında BI Inc şirketi ile ortaklık kurarak, gözaltı uygulamasına “insancıl” bir alternatif olarak izlemeye odaklı bir telefon uygulaması SmartLINK’i yarattı. Bağımsız raporlar, SmartLINK’in kişisel verileri koruduğu iddiasında bulunuyor olmasına rağmen “yüz görüntüleri, ses izleri, tıbbi bilgiler, hamilelik ve doğumlar” dahil olmak üzere her türden hassas veriyi topladığını ortaya koyuyor.

Hükümet ayrıca Trump’ın ilk döneminde başlatılan ancak Joe Biden tarafından devam ettirilen bir projenin parçası olarak büyük miktarda göçmen DNA’sı topladı. Yetkililer bu verilerin göçmenler tarafından gelecekte işlenecek suçları çözmelerine yardımcı olacağını öne sürse de resmî istatistikler göçmenlerin ortalama olarak ABD doğumlu vatandaşlardan daha az suç işlediğini gösteriyor.

Büyük Teknoloji şirketlerinin ABD’nin göç politikasının hayata geçirilmesindeki rolü Trump’ın ikinci döneminde daha da artacak. Başkan kampanya vaatlerini yerine getirme konusunda vakit kaybetmedi, daha şimdiden göçmenlik politikasını dönüştüren bir dizi kararname yayınladı.

Bu kararnameler, diğer önlemlerin yanı sıra doğumla kazanılan vatandaşlığı sona erdirmeyi, okullar ve kiliseler gibi “sığınak” bölgelerine baskınları genişletmeyi, yetkililerle işbirliği yapmayı reddeden vatandaşları kovuşturmayı, davaları hakkında karar beklerken göçmenlerin serbest bırakılmasına son verilmesini, tüm iltica randevularının iptalini ve hızla sınır dışı edilmeye tabi belgesiz birey havuzunu genişletmeyi amaçlıyor.

İfade Özgürlüğü

Trump’ın icra emirlerine mahkemelerde itiraz edilebilir. İşte bu nedenle kamusal alanda nefret söyleminin meşrulaştırılması oldukça önemli: Bu sayede anaakım onay sağlanabilir ve yasal itirazlarda bulunmanın önü alınabilir. Büyük Teknoloji şirketlerinin, ifade özgürlüğü gaspı sayesinde önemli bir rol oynamaya hazırlandığı yer tam da burası.

Muktedirce tek taraflı olarak kullanıldığında “ifade özgürlüğü” bir sansür biçimi, bir baskı ve yıkım silahı olabilir. Bunu 2017’de Myanmar’da gördük, bugün de Filistin’de görüyoruz. Myanmar’da, Filistin’de ve benzeri durumlarda Meta ve X gibi şirketler, teknolojinin savunmasız grupları şeytanlaştıran ve onlara karşı fiziksel şiddet eylemlerine kapı açan söylemleri teşvik etmek için kullanılmasında aktif rol oynadılar.

Göçmen karşıtı söylemin yanı sıra siyah karşıtı, kadın karşıtı, LGBTQ karşıtı ve Müslüman karşıtı söylemin hizmetinde olan kurumsal teknolojilerin aşırılık yanlısı politikalarla birleşimi, önümüzdeki birkaç yıl yakıcı bir kamusal alan oluşturacaktır. Myanmar, Büyük Teknoloji şirketlerine boyun eğdirmedi; onlara, kullanabilecekleri güç konusunda güvence verdi.

İşte bu nedenle Meta ve X gibi şirketler şimdi böyle bir şeyin tekrar yaşanmasını engellemek için yapılması gerekenin (moderasyon, güvenlik ve gizlilik açısından) tam tersini yapıyor ve ABD başkanlık seçimleri öncesinde sosyal medyanın göçmen karşıtı bir çılgınlığı körüklediği Springfield, Ohio’da gördüğümüz gibi, bu gücü Trump’ın kullanımına sunuyor.

Bu sorunla yüzleşmek, Facebook veya X’te dolaşan dezenformasyonla mücadele etmek için gerekli medya okuryazarlığı becerilerini edinmekten ibaret değil. Hakikat sonrası, okuryazarlık sonrası bir dünyada, bu platformlardaki herkes en çok “beğeni” veya “paylaşım” alan anlatının kazandığını ve -en azından onlar için- gerçeklik haline geldiğini anlar. Gerçek dünyanın acımasızlığı göz önüne alındığında, kullanıcılar bu fantezilerde yaşamaya ilgi duymaktan vazgeçmeyecek. Algoritmaları perde arkasından kontrol edenler de bu güçten kolay kolay vazgeçmeyecek.

Yakın gelecekte ortaya çıkacak felaketler için Trump ve destekçilerini suçlamak kolay olsa da Demokratların broligark sınıfının ilk etapta ortaya çıkmasına izin veren neoliberal deregülasyon ve özelleştirme politikalarını büyük ölçüde desteklediklerini hatırlamak önemli.

İki partinin de göçmenlerin temel insan haklarının korunmasına yönelik uygulanabilir bir siyasi gündem ortaya koyamadığı düşünüldüğünde, direniş yerel düzeylerde ortaya çıkmak zorunda. Bu da yerel mahkemelerde yasa dışı sınır dışı işlemlerine itiraz ederek, yerel medya aracılığıyla dezenformasyona karşı mücadele ederek ve yerel, ulusal ve uluslararası sivil örgütler arasındaki bağları güçlendirerek yapılabilir. Trump’ın idari emirleriyle tehdit edilmelerine rağmen yabancı düşmanı politikaların uygulanmasında federal hükümetle işbirliği yapmayı reddeden şehirlerin, köylerin, kiliselerin ve okulların sığınma politikalarını benimsemeye devam ettiklerini görmek cesaret verici.

Güçlerini sömürgeci bir veri gaspını yöneterek elde eden dünyanın en zengin adamları tarafından desteklenen ve her şeyi bilen klepto-faşist bir devlet karşısında muhalefet etmek daha da zor olacak. GenAI’nin bu yağmayı sürdürmesini izlerken, sömürgeciliğin temel yalanını reddetmeliyiz: Dünya kaynaklarına erişim söz konusu olduğunda, güç haklı çıkar. Göçmenlerin ve esasında hepimizin refahı, büyük ölçüde bizden hangi verilerin toplanacağını ve bu kaynağı hangi amaçla kullanmak istediğimizi belirleme gücünü kolektif olarak geri alıp alamayacağımıza bağlı.

* Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir.

Öne Çıkanlar
Perspektif