Beyin Çürümesinden Kalabalık Yalnızlığa: Kayan Ekran Sendromu

Beyin Çürümesinden Kalabalık Yalnızlığa: Kayan Ekran Sendromu
Beyin çürümesi ve yalnızlığın birlikteliği, zihinsel ve duygusal yıpranma ile sadece bireylerin değil aynı zamanda tüm toplumun geleceğini tehdit eden bir sorundur.

*Şervan Gökhan

Dünyanın önemli ve kapsamlı sözlüklerinden biri olan Oxford, her sene sonunda dilin ve toplumun nabzını tutan, merakla beklenen yılın kelimesini Brain Rot/Beyin Çürümesi olarak seçti. Ülkemizde ise Türk Dil Kurumu’nun bu yıl tercih ettiği ve dikkat çektiği kavram Kalabalık Yalnızlık oldu. Dünya genelinde sözlük ve kurumların seçtiği kavram ve kelimeler o sene içinde insanların ve toplumun dikkatini çeken sosyal, politik ya da kültürel olaylar ile genel atmosferi gösteren ciddi bir belirteç olarak kabul edilmektedir.

Genel olarak tüm sene boyunca geleneksel ve sosyal medyada ön plana çıkan, birey ve toplumun yaşamını doğrudan etkileyen, insanların duygu, endişe ve umutlarını yansıtan yılın kelimesi, geniş bir ekibin analizleri sonucunda belirlenmektedir. Birçok kurumun yaptığı seçimler yalnızca bir kelimenin öne çıkması değil aynı zamanda dünya genelinde yapılan tartışmaların, yaşanan değişimlerin, geçmiş yılın hikâyesinin, sorunlara çözüm arayışlarının ve sözcüklerin toplumsal yansıması ile dil üzerindeki etkisini de gözler önüne sermektedir. Seçilen her iki kavrama yüzeysel olarak bakıldığında her ne kadar birbirinden çok farklı görünse de aslında derinlemesine düşünüldüğünde birbirleriyle ciddi anlamda bağlantılı oldukları görülmektedir.

Dünya tarihi boyunca yaşanan tüm radikal değişimler, insanlar ve toplumlar arası ilişkiyi derinden etkilemiştir. Sanayi Devrimi’nden bu yana insanlık tarihinin gördüğü en büyük dönüşümlerden birine yol açacak olan dijital devrim, tüm dünyayı hemen her alanda kökten değiştirecek potansiyeli içinde barındırıyor. İnternet ve sosyal medya platformları insanlara yeni bir bakış açısı sunmanın yanında dil ve düşünce yapılarının değişimi ile birlikte bireylerin yaşamı ifade etme şekillerini de dönüştürüyor.

Kelimelerin dönüşüm hızına yetişmenin neredeyse imkânsız olduğu günümüzde, bu değişimin konuşulan dile etkisi ve düşünce dünyasına yansıması büyük çoğunlukla olumsuz bir karakterde seyrediyor. Binlerce yıl boyunca kendini romanlarda, şiirlerde, konuşmalarda gösteren sözlü ve yazılı dilsel zenginlik, özellikle sosyal medya etkisiyle estetikten uzak, argo ve küfrün baskın olduğu dile yenik düşüyor. Yeni bir dil ve düşünce yapısıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeği aynı zamanda geçen yılın seçilen kelimelerinde vücut buluyor.

Beyin çürümesi ve kalabalık yalnızlık arasındaki ilişki, bireylerin modern toplumlardaki deneyimlerini anlamak için hayati öneme sahiptir. Yazımızın konusunu oluşturan her iki kelimenin önemi, dijitalleşen dünyanın kent modernitesi ile beraber insan zihni, yaşamı ve toplum içinde yalnızlaşan konumu üzerinde artan olumsuz etkileri ile yakından ilişkili olmasıdır.

whatsapp-image-2025-03-08-at-01-56-05.jpeg

Beyin Çürümesi

Dilimize beyin çürümesi olarak çevrilen brain rot, olumsuz bir çağrışım yapan ve sosyal medya ile dijital çağın ruhunu yansıtan bir kavram olarak derin anlamlar taşıyor. Bu kelimenin seçimi, sözcüklerin sadece iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda toplumsal değişim ve kolektif psikolojinin bir yansıması olduğunu bir kez daha gösteriyor. Beyin çürümesiyle kastedilen, fiziksel bir durumdan ziyade zihinsel yorgunluk, dijital bağımlılık, sürekli çevrimiçi olma ve bildirimlerle parçalanan dikkat, sınırsız içeriğe ve hiç bitmeyen yüzeysel bilgi akışına maruz kalmanın zihin üzerindeki uyuşma, haz temelli dijital bağımlılık, bilişsel gerileme ve verimsizlik başta olmak üzere ortaya çıkan bütün olumsuz etkilerdir.

Karmaşık düşünmeden problem çözmeye, yeni bilgilerin işlenmesinden sağlıklı beslenme ve hareketliliğe kadar birçok faktör beyin sağlığını etkilemektedir. Ancak günümüzde tekdüze bir yaşam tarzı, hareketsizlik, zihinsel faaliyet azlığı, yoğun çalışma temposu ve kronik stres, aşırı ekran kullanımı, sosyal medyanın yaşamın tam merkezinde olması gibi durumlar beynin yaratıcılığı, odaklanma ve motivasyon, sorun çözme ve zihinsel üretim kapasitesini azaltabilir.

Kalabalık Yalnızlık

Yazımızın bir diğer konusu olan kalabalık yalnızlık ise modern çağın, insanların sırtına ağır yük olarak bindirdiği durumu tarifliyor. Kentlerin meydanlarında, sokaklarında, yaşadıkları mekânlarda, kısacası genel olarak kalabalıkların içinde paradoksal bir biçimde bireylerin kendilerini yalnız hissetmeleri, derin bir anlamsızlık ile beraber diğer insanlarla sağlıklı bir şekilde bağlantı kuramamaları, beden ve zihin sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olan bir durumdur. Şehirleşme, birey odaklı kültür, dijitalleşme ve sosyal medya birlikteliğinin sonucu olarak ortaya çıkan insanlar arası ilişkilerdeki sığlık, bir süre sonra bireylerin kendi iç dünyalarına yönelmelerine yol açmakta ve yoğun bir yalnızlık ile içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmayı getirmektedir. Sosyalleşme imkânlarının neredeyse sınırsız göründüğü günümüzde, modern yaşamın başarı odaklı yapısı ve hızlı temposu altında, bu olanaklar insanları yalnızlaştırıp içsel bir izolasyona sürüklemektedir.

Bu kelimelerin seçimi, teknoloji çağında insanların karşılaştığı zorluklara dair bir mesaj vermekle beraber çağımızın neden olduğu zihinsel sağlık üzerindeki olumsuzlukları da sorgulama çabası olarak görülebilir. Beyin çürümesi ve yalnızlığın birlikteliği, zihinsel ve duygusal yıpranma ile sadece bireylerin değil aynı zamanda tüm toplumun geleceğini tehdit eden bir sorundur. Anlam içeren sosyal bağlantıları, dijitalleşmeyi merkeze almadan yeniden inşa ederek ve bireysel farkındalığı artırarak mevcut krizin aşılabilmesi mümkün olup bu durum sadece insanların mutluluğuna değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın güçlenmesine de katkı sağlayacaktır.

Yalnızlık Pandemisi

Bireyin ana gereksinimlerinden olan bir gruba aidiyet ve anlamlı ilişkiler kurma çabasının yokluğu, günümüzde dijital iletişim araçlarından kaynaklanan en önemli sorunlardan biridir. Tarih boyunca insanlar, beynin sosyal bağlantılar kurma özelliğini kullanıp topluluklar kurarak hayatta kalmayı başarmış ve birlikte çalışmanın avantajlarından yararlanmışlardır. İçinde bulunduğumuz modernite çağında, bireyi merkeze alan yaşam tarzı ve teknoloji birlikteliği beynin bu temel ihtiyacını gideremeyecek hale gelmiştir.

Sosyal bağlantıları kuramayan beyin işlevsiz hale gelebilir ve bireyin içsel stresi artabilir. Uzun süren bu durum stres hormonlarının seviyesini artırarak depresyon başta olmak üzere birçok psikolojik rahatsızlığa kapı aralayabilir. Sosyal medya, insanlar arasında sürekli bir bağlantı illüzyonu yaratsa bile bu ilişkilerin derinlik içermemesi insanları daha da yalnız hissettirebilir.

Ekran karşısında saatlerce zaman geçirip içerikler arasında kaybolan kullanıcılar için gerçek ve sanal dünya arasındaki sınırlar ortadan kalkmakta; beyin, içinde bulunduğu sanal alemi gerçek yaşamdan ayıramamakta ve bu durum yalnızlaşmanın artmasına katkı sunmaktadır. İnsanların bir arada olduğu ancak gerçek anlamda birbirleriyle iletişim kuramadığı kalabalık bir dünyada içsel olarak yalnızlık duygusuyla mücadele etmek zorunda kalmak zihin sağlığını olumsuz etkilemektedir. Dijital mecralardaki yaşam, kalabalık yalnızlığın en görünür örneklerini gözler önüne sermektedir. Çevrimiçi ve dışı hayat arasındaki makasın ciddi anlamda açıldığı, çevrimiçi dünyada binlerce takipçiye sahip olanların bile gerçek yaşamlarında takipçileri ile olan bağlarının duygusal desteğe dönüşemediği bir ortamda, kendi halinde bireylerin sosyal medya sayesinde yalnızlaşmaları kaçınılmaz hale gelecektir.

whatsapp-image-2025-03-08-at-01-54-18.jpeg

Kayan Ekran Sendromu

Dijitalleşmenin hızlı bir şekilde yaşama dahil olması ile beraber teknoloji kullanımının insan sağlığı üzerindeki etkileri daha fazla görünür hale gelmiştir. Son dönemlerde tanımlanan ve önümüzdeki yıllarda çok daha fazla aşina olacağımız kayan ekran sendromu olarak adlandırılan sorun, sosyal medya bağımlılığının en önemli göstergelerinden biridir. Akıllı telefon, tablet ve bilgisayarlar gibi cihazlarda sürekli yukarıdan aşağıya veya sağdan sola ekran kaydırarak içerik tüketmenin neden olduğu zihinsel ve fiziksel problemlerle başta çocuk ve genç nüfus olmak üzere tüm insanlığın sorun yaşayacağını öngörmememiz için hiçbir neden bulunmamaktadır.

Sosyal medya platformları, insanı ekrana hapseden algoritma tuzakları ile çalışırken, küçük kedi ve köpek videolarından cinsel içeriklere kadar geniş bir yelpazede insanların ekranlarına ilgilendikleri konular hakkında videolar göndermektedirler. Sosyal medya kullanıcılarının korkularına, kaygılarına, zevklerine ve zaaflarına hitap eden bu algoritmalar sayesinde saatlerce ekranda kalmak ve haz temelli bir bağımlılık oluşmasına neden olmak, sosyal medya platformlarının günümüzdeki en büyük amacı haline gelmiştir.

İnsanlar sosyal medya akışlarında veya video platformlarında neredeyse sınırsız şekilde üretilen düşük kaliteli, düşünsel çaba gerektirmeyen kısa ve yüzeysel içerikleri tüketirken zaman mefhumunu kaybedip zihinsel yorgunluk ve dikkat dağınıklığı yaşarlar. İçerikler arasında sürekli dolaşmak beyinde dopamin salınımını tetikleyerek kısa süreli haz döngüsünü harekete geçirir. Kayan ekran sendromu, yol açtığı bağımlılık ile beyin çürümesi ve çevreden kopup sosyalleşemeyen bireylerin yalnızlığının en önemli nedenlerinden biridir.

Dopamin

Beyin kimyasının ana unsurlarından olan dopamin; ödül sistemi, motivasyon, öğrenme ve haz gibi birçok temel beyin fonksiyonunda kritik bir rol oynar. Dopamin ve beyin çürümesi arasındaki ilişki, modern ve aşırı şekilde dijitalleşen yaşamın beyin kimyası üzerindeki etkilerini anlamak için kritik önem taşır. Keyif alınan ve haz veren bir davranış sonrasında dopamin salınımı gerçekleşir ve bu salınım, davranışın tekrarlanması için bir döngü oluşturur. Bu sistem sürekli uyarıldığında, dopaminin salınma düzeni bozulur ve bir süre sonra sürekli salınan dopamin sayesinde beynin, başka alanlarda daha az uyarıcılara karşı ilgisinin kaybolması ortaya çıkar.

Ödül odaklı davranış ve alışkanlıkları yönlendiren bir kimyasal olan dopaminin salınması, modern yaşam örgüsünde başta sosyal medya ve içerikler olmak üzere diğer tüm hızlı tüketim alışkanlıklarıyla aşırı miktarda tetiklenebilir. Bu hızlı tüketim haz temelli dijital bağımlılığa yol açmanın yanı sıra bireyin zihinsel fonksiyonlarının olumsuz etkilenmesine, sosyal medyadan oluşan bir dünya içinde kaybolmasına ve kalabalıklar içinde kendi yalnızlığına gömülmesine yol açar. Dopamin salınımını kontrol altına almak için daha bilinçli ve faydalı alışkanlıklar geliştirmek beyin çürümesine giden yolu önleyebilir.

Modern yaşamın adeta mottosu haline gelen sürekli tatmin arayışı dopamin salınımını sık ve yoğun hale getirmiştir. Çevrimiçi her beğeni, etiketlenme, alıntı, bildirim ve içerikler beynimize küçük ödüller sunarak bu salınımı tetiklemekte ve beyin daima bir tatmin olma arayışına girmektedir. Süreklilik arz eden uyaran akışı ufak ufak ancak devamlı olarak dopamin salgılanmasını tetikleyip beynin uzun vadeli hedeflere odaklanma, karmaşık düşünme yeteneğini ve daha az uyarıcı ancak daha fazla yararlı aktivitelerle ilgilenme kapasitesini azaltır. Özellikle gençlerin çok sık kullandığı video oyunları başta olmak üzere tüm dijital uyaranlar aynı mantık ile sürekli hızlı ödül mekanizmaları sunarak dopamin seviyelerini yükseltmekte ve bu da gerçek hayatta mevcut olan daha yavaş ilerlemelere karşı sabırsız bir tutum takınmalarına neden olmaktadır. Ekran bağımlılığı diğer tüm bağımlılıkların aksine neredeyse sınırsız bir kaynağa ve daha kolay ulaşılabilirliğe sahiptir. Riskli davranış ve bağımlılık geliştirme potansiyeli çok fazla olan ergenlik döneminde alınacak en ciddi tedbir, gençlerin maruziyeti azaltacak önlemleri kendilerinin almasını sağlayacak davranışları içselleştirmelerine yardımcı olacak sistemler geliştirmektir.

whatsapp-image-2025-03-08-at-01-54-53.jpeg

Dijital İstismar

Sosyal medya ve ekranların ortaya çıkardığı bir diğer önemli problem ise hem psikolojik hem de fizyolojik olarak en fazla etkilenen grup olan çocuklar ve gençler üzerinde oluşturduğu ekran bağımlılığıdır. Korku başta olmak üzere olumsuz duyguları kışkırtan ve doğruluğu kanıtlanamayan yüzeysel bilgiye aşırı biçimde maruziyet, çocuklarda erişkinlere göre zihnin işlevlerini daha fazla bozmakla kalmaz aynı zamanda içsel kronik stres ve anksiyeteye yol açar.

Çocuk ve ergenlerin beyin ve psikolojik yapısına bağımlılık oluşturmak yoluyla açık bir saldırı olan bu durumu istismar olarak değerlendirmek ve buna yönelik tedbir almak yanlış olmaz. İlk beş yaş, çocukların beyin ve entelektüel gelişimleri için kritik yıllar olup bu dönemde dijital maruziyetten bağımsız bir şekilde, ev içi ve dışı ortamda dünyayı deneyimlemeleri çocukların geleceği açısından en olumlu yaklaşım olacaktır. Çocukların yaratıcılıkları, sanal alemde bir başkasının kurguladığı oyun ve içeriklerle değil kendi akranları ile birebir kurdukları ilişki ve oyunlarla gelişir. Ancak günümüzde daha ilkokula başlamamış çocuklar bile ellerinde tablet ile kilometrelerce ötede yaşayan akranları ile oturdukları yerden kalkmadan oyunlar oynuyor ve bambaşka bir hayatı yaşamak zorunda kalıyorlar.

Beyin gelişimi için bir diğer önemli evre ise ergenlik dönemi olup gençlerin aynen madde bağımlılıkları gibi, bu dönemde video oyunları başta olmak üzere dijital bağımlılığa yakalanması hem birey ve ailesi hem de toplum için çok ciddi bir sorundur. Oyun esnasında kazanma amacı ile kontrolü elinde tutan çocuk gerçek hayatta kontrolün tamamen kendisinde olmadığını gördüğünde ve hedeflerine ulaşmak için daha ciddi emek sarfetmesi gerektiğini fark ettiğinde tekrar sanal dünyanın yalancı duyguları içine hapsolmaktadır.

Yapılan bilimsel çalışmalarda, insanlarda otokontrol, yani kendini kontrol edebilme yeteneğinin yaşamın ilk 10 yılında büyük ölçüde oluştuğu ve bu yeteneğin gelecekte başarı, sağlıklarını koruma, toplumsal yaşam ve hukuk kurallarına uyum açısından ailenin gelir düzeyi ve zekâdan bile etkili olduğu gösterilmiştir. Dijital bağımlılığın çocuk ve ergenler üzerinde yol açtığı en büyük tahribatlardan bir diğeri ise kitap okuma alışkanlığının azalmasıdır. Okumayan çocukların beyni hem yapısal hem de entelektüel olarak geride kalacak ve yaşam boyu öğrenme güçlükleri çekecektir. Sonuç olarak çocuk ve ergenlerdeki dijital bağımlılık gerçek hayata odaklanamamaya, fiziksel ihtiyaçlarını ertelemeye, sorumluluklarını yerine getirmemeye, akademik başarının düşmesine ve sosyal ilişkilerin zayıflamasına yol açmaktadır. Hem çocukluk hem de ergenlik döneminde bu bağımlılıkların oluşmaması için en büyük görev ailelere ve politika yapıcılara düşmektedir.

Hafızanın Kaybı

Teknolojinin gelişmesiyle beraber insanların yaptığı çoğu iş makineler, bilgisayarlar ve belki de çok uzak olmayan bir gelecekte tamamen insansı robotlar tarafından yapılacaktır. Beyin gücü gerektiren işlerin de bu durumdan olumsuz anlamda payına düşeni alacağı, kullanılmayan organların köreleceği ve fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getiremeyeceği gerçeği, beyin için tam yerine oturan bir durum tespiti olacaktır.

Gelişen dijital teknolojiler ile beraber başka insanlara ve hafızaya ihtiyaç duymama hali beynin kullanılmasının önündeki en büyük engel olup sinir hücrelerinin birbirleriyle bağlantısallıklarının azalmasına ve hafızanın zayıflamasına yol açan en büyük etkendir. Cep telefonları çıkmadan önce bilmeleri gereken tüm telefon numaralarını hafızalarında tutan insanlar, bugün neredeyse kendi telefon numaralarından başka hiçbir numarayı belleklerinde kayıt altında tutamamaktadır. Geçmişte adres sorma ve yön tarifleri ile aradıkları yeri bulmaya çalışma, hafızayı sürekli işler halde kalmaya zorlayan ve beyni geliştiren bir eylemdi. Ancak günümüzde beynin yerine bu işi navigasyon uygulamalarına havale etmiş durumdayız. Elinde sürekli cep telefonu ile hatırlamak istediği veya yaşadığı güzel anların fotoğraflarını çekenler, tüm bu anları görsel hafızalarına değil sonradan tekrar açıp bakmak için telefonlarının hafızasına yükleyerek beyinlerinin tembelleşmesine ve çürümesine yol açıyorlar. Öğrenciler artık yazarak değil klavye kullanarak, ezberleyerek değil bir yerlere kaydederek çalışıyor ve beyinlerini zorlamayarak kendilerine tehlikeli bir konfor alanı oluşturuyorlar.

Hafızaya değil de elindeki cep telefonlarına güvendikçe, bu davranış kalıbı insanlar için bir yaşam tarzı haline dönüşüyor ve bunun sonucunda da elimizde tembelleşmiş ve işlemeyen bir beyinden başka bir şey kalmıyor. Yüzeysel bilgi bombardımanı altında ekran bağımlısı olan, okuma alışkanlıklarını kaybeden, en fazla birkaç sayfa okuduktan sonra istemsizce eli cep telefonuna giden ve sorgulamayan beyinlerin ortaya çıktığı bu çağda, insan beyni için asıl büyük tehlikenin yapay zekâ sonrası yaşanacağı gerçeği de tüm çıplaklığıyla karşımızda duruyor.

Sonuç

Beyin çürümesi ve yalnızlık hem ayrı ayrı hem de birlikte, bireylerin ruh ve beden sağlıkları üzerinde derin etkilere sahiptir. Bu etkiler sadece insanları etkilemekle kalmayıp aynı zamanda yakın çevrelerini ve kümülatif olarak bakıldığında toplumun tamamının sağlığını etkilemektedir. Sağlıklı zihinlerin tüm toplumsal yaşamı olumlu yönde etkileyeceği gerçeğinden yola çıkarak, çocukluk döneminden başlayarak önlemlerin alınması hayati derecede önem taşımaktadır. Önce ailede sonra da okulda olmak üzere dijital okuryazarlık eğitimleri çocukluktan başlayarak verilmeli, bu konuda erişkinler için farkındalığı artıracak çalışmalar yapılmalıdır.

Yüz yüze iletişim, aile ve sosyal çevre ile teknolojiden arındırılmış zaman geçirme, sosyal bağlantıları teşvik eden bireysel ve toplumsal etkinlikler, yalnızlık hissini azaltıp beyin aktivitesinin artmasına yardımcı olur. Beyni aktif tutmak için hafıza oyunları, yeni bir dil öğrenme, müzik aleti çalma, derin odaklanma teknikleri gibi uygulamalar beynin bağlantısallığını artırır. Düzenli fiziksel aktiviteler ve sağlıklı beslenme hem beyin hem de beden sağlığını iyileştirir ve aynı zamanda yalnızlık anksiyetesini düzeltir. Tüm aile bireylerinin katılacağı dijital detoks programları ile ekran sürelerini azaltma, eğitici içerikler ve bilinçli internet kullanımı ile pasif tüketim yerine aktif öğrenmeye yönelik etkinlikler tercih edilmelidir.

Bütün bağımlılıklarda birey toplumdan ve insanlardan uzaklaşırken bu durum yalnızlaşmaya yol açar. Beyni çürüyenin kalabalıklarda yalnızlaşma ihtimali daha fazla, yalnız kalanın ise sosyalleşmesi daha az ve dolayısıyla beyninin çürümesi yine daha fazla olur. Son olarak alınacak kişisel tedbirlerin bir yere kadar bu olumsuz durumu sınırlayacağı açık olup bu konuda politikaların oluşturulup hayata geçirilmesi son derece önemlidir.

* Bu yazı perspektif.online sitesinden alınmıştır.

Öne Çıkanlar
Perspektif