Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Türkiye’nin yakın tarihinin unutulmazlarından gerçek bir hikâye: 49

Bu hafta, Türkiye’nin yakın tarihinin unutulmaz olaylarından birini beyazperdeye taşıyan bir filmin perde arkası hikâyesi var sayfamızda. Gerçek bir hikâye… Sadece Türkiye’ye değil, dünyanın dört bir yanında vahşet fırtınası estiren, masum insanlara dehşeti, acıyı, çaresizliği yaşatan insanlık düşmanı bir grubun bizlere yaşattıklarından sadece kısa bir bölümü…


‘49’ filmi, bu olayın gizli kahramanlarının da hikâyesi…

O dönemde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adını kullanan DEAŞ’ın binlerce kişilik terör gücü, 11 Haziran 2014 tarihinde Irak’ın Musul kentine saldırdı. Yerel güvenlik güçleri direnmeden kaçtı, Musul teröristlerin eline geçti. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu da DEAŞ militanları tarafından işgal edildi ve 49 personel rehin alındı. ‘49’ filmi, teröristlerce esir alınan 49 Türk vatandaşını kurtaran MİT mensuplarının gerçek hikâyesini anlatıyor.

Başrollerde; İsmail Hacıoğlu, Hande Doğandemir, Sinan Tuzcu, Doğukan Polat, Hasan Küçükçetin ve Kerem Alışık var.

Yapımını CNP Film’in, yapımcılığını Mehmet Canpolat ve Sadi Canpolat’ın üstlendiği, Barış Erdoğan ve İlker Arslan’ın senaryosunu yazdığı filmin yönetmeni Hakan İnan. Hikâyesi, oyuncuları, teknik ekibi kadar aksiyon sahneleri de güçlü bir film olmuş.

Şiddetin tüm hayatlardan uzak olması dileğiyle iyi pazarlar…

“Kendinden tiksiniyorsun o rolü oynarken”


SİNAN TUZCU

Filmi çok etkileyici buldum. Prodüksiyonu çok zengin ve göz dolduruyor. Müziğinden kurgusuna kadar her şeyiyle beğendim. His olarak da milliyetçi duygularla çıktım ki normalde aşırı milliyetçi biri değilim.  


Sinan Tuzcu: Galiba bu filmde bunu çok duyacağız. Ben de seninle aynı düşünüyorum ülkemi çok seviyorum, ulusalcı bir adamım ama çok aşırı milliyetçi biri olduğumu söyleyemem. Milletini, ulusunu seven birisiyim. Ve bu film vatanımıza dair duygularımızı harekete geçirecek diyebilirim. Aslında biraz seküler dünyanın ulusçu tarafındayız bugünkü ifadeyle. Ama bu işte başka bir şey oluyor, bu da sinemanın gücü. Duygularımızı harekete geçirmesi de filmin iyi olduğunu gösteriyor bence.

“BU HİKÂYENİN İLK VERSİYONU”

Farklı kesimden insanların filmi izleyip o gerçekliği görmelerini çok isterim açıkçası. Film gerçek bir hikâyeye dayanıyor ve çarpıcı. Böyle bir konu işlenebilirmiş ve filmi yapılabilirmişi gördüm. Önyargılarını bir kenara bırakıp bu filmi izlesinler.  

Sinan Tuzcu: Aslında işte önyargılarımızdan kurtulmaya başladığımız zaman hikâyeleri olduğu gibi ve daha açık halleriyle görüyoruz. Bu da gerçek bir hikâye. Tabii ki her gerçek hikâyeyi başka perspektiflerden anlatabilirsin. Bu hikâyenin ilk versiyonu. Daha kim bilir daha kimler yapacak bunu? Bu öykü, bu gerçeklik Amerikalıların elinde olsaydı, İsraillilerin elinde olsaydı, Rusların elinde olsaydı bunu öyle prodüksiyonlarla bizim bu yaptığımızın dışında da diziler, filmler bir sürü versiyonunu görürdük, yaparlardı. Bence biz bu kasımızı çalıştırmalıyız biraz. O zaman işte bir sektörden ve bir endüstriden bahsedebiliyoruz. Kendi hikâyelerini anlatamayan bir endüstri olabilir mi yani? Hele bir de bunu biz kendi içimizde mahvediyoruz yani bir de o kısmı var işin.

Bence daha önce yapılması gerekiyordu. Bir de bu filmin şöyle güzel bir durumu var; temiz, sade, bir taraftan bakmadan ve manipüle etmeden hikâye çok gerçek ve güzel anlatılmış.

Sinan Tuzcu: Hikâyenin kendisi zaten bunu gerektiriyor. Ayrıca senaryosu çok iyi yazılmıştı.  

Proje nasıl geldi size ve sizin için nasıl bir proje oldu?

Sinan Tuzcu: Bahadır Atay ile çok uzun zaman çalıştım. Televizyon sektöründe ilk başrolüm Tomris Giritlioğlu ve Bahadır Ağabey'in de içinde olduğu projedir. Bahadır Ağabey ile bu sefer ‘49’ filmi için görüşmeye başladık. Senaryoyu okudum yazın çekiliyor olması beni düşündürdü, yaz ve sıcak aksiyon nasıl olacak? Aksiyon çektiğim bir dizinin içinden yeni çıkmıştım zaten perişan haldeyim. Bütün kış aksiyonla uğraştım şimdi bu yazı da aksiyonla geçirme fikri biraz beni düşündürdü. Fakat senaryoyu okuyunca ‘Yok ben bunun içinde olmak istiyorum’ dedim. Sonra da yönetmenimiz Hakan İnan ile konuştuk, yazın beraber dizi çektiğim aksiyon hocaları bu filmde de aksiyon hocasıydı. Dolayısıyla sanki hiç değişmeden hayatım devam ediyormuş gibi oldu. Aksiyon kısmını da öyle halledebildik, zaten antrenmanlıydım. Bütün yaz film ile uğraştık 45 derecenin altında Kilis, Antep, Islahiye, Afrin, Nizip civarında çekimler yaptık.


Aksiyon sahneleri başta olmak üzere her şey çok gerçekçiydi.

Sinan Tuzcu: Gerçekçiydi evet. Makyajlar çok iyi, dijital efektler çok iyi. Fahir Atakoğlu her projesinde olduğu gibi olağanüstü müzik yapmış.

“DEAŞ’IN BÖLGEDEKİ EN ÜST YÖNETİCİSİNİ OYNADIM”

Ben karakterinizden nefret ettim herkes gibi… Siz nefret ettiniz mi karakterinizden. Yani bu kadar kötü nasıl olabilir insan? Bir de tabii bir oyuncu için tamam bu bir sinema ama hakikaten çok kötü karakter. Hiçbir tarafında olmayacak, tutulmayacak kadar kötünün kötüsü. İnsan değil! Neler hissettiniz?

Sinan Tuzcu: Kendinden tiksiniyorsun bir kere, o bir gerçek. Hakikaten o kısmı biraz zor. Ya ben niye bunu yapıyorum, niye bu bedenin içinde böyle bir şey varı düşünüyorsun hakikaten. Bir yandan da daha iyi anlamanı sağlıyor. Sadece okuyarak, izleyerek farkına varamıyorsun. Neden bu adamların böyle bir yolun içine girdiğini, bunun nasıl bir sapkınlık olduğunu ve nasıl bir bencillik olduğunu aslında bir yandan; hangi ego ile bunun ortaya çıktığını daha iyi anlayabildiğimi söyleyebilirim. Benim oynadığım Ebu Ferec karakteri aslında iki kişinin birleşimi. O iki kişiyi de mümkün olduğu kadar yansıtmaya çalıştık. DEAŞ’ın bölgedeki en üst düzey yöneticisini oynadım. O dünyaya girdiğin zaman önce bir ben buradan çıkabilirim inşallah diyorsunuz. Biraz ürkütücü, karanlık bir dünya çünkü. Bu adam İslam’ı İslam dışındaki her şey için kullanan bir herif olduğundan; ben de bunun tam zıttı bir gerçekliğe sahip olduğum için anlamakta zorlanıyorsunuz. Çalmamayı, yalan söylememeyi, iyi insan ve düzgün bir insan olmayı, gülümseyebilmeyi, kendine ve dünyaya iyi bakabilmeyi anlatan din nasıl böyle bir insan çıkarabilir? Çok enteresandı hakikaten. Ben neredeyim, bu nerede diyorsun. Ama iyi anlattığımızı düşünüyorum.

Muhtemelen çok yabancılaştınız, kendinizi izleyince ne hissettiniz?

Sinan Tuzcu: Ben elimden geleni yaptım ama çok yabancılaşıyorum. Herhangi bir radikal unsuru bu bir din de olabilir tırnak içinde hayatımda onaylayabilmem benim için mümkün değil. Ama işte bu herifi oynadık, değişik bir şey oldu. Umarım izleyici de beğenir. Bir de ben de rolden çıkamadım. İnanmam da öyle bir şeye. Çünkü son derece teknik bir senaryo üzerinden bir maharet gösterilir bizim işimiz bu aslında. Çok da basit bir iştir oyunculuk. Ama bunda biraz zorlandığımı söyleyebilirim. Yani iyi olsun diye uğraştım açıkçası. Negatifleri yani handikapları çok olan bir karakter. İyi yansıtmak lazımdı; elimden geleni yaptım. Umarım olmuştur.

Bugüne kadar oynadığınız karakterler içinde en kötüsü, tabir yerindeyse en leşi, insanlıktan çıkmışı diyebileceğiniz karakter bu mudur?

“İYİ KARAKTER, KÖTÜ KARAKTER YOKTUR, İYİ ROL VARDIR”

Sinan Tuzcu: Hemen hemen budur evet. Bundan bir tık leşlerim de var ama bu oynadığım karakterin insanları etkilemek ve radikalize etmek için dini kullanıyor olması galiba en kötülerden biri. Ben şanslıyım en iyileri de oynadım, en kötüleri de oynadım.

Farklı karakterleri oynamak bir oyuncu için çok güzel bir şey olmalı.

Sinan Tuzcu: İyi senaryolarla karşılaştım. Bir de hep söylüyorum iyi karakter, kötü karakter yoktur, iyi rol vardır. İyi senaryolarla ve iyi işlerle karşılaşmak hayatımın şansı. Umarım iyi değerlendirmişimdir öyle söyleyeyim. Bunu günün sonunda anlayacağız bakalım.


Gerçek bir olaydan uyarlanan bu hikâyeyi biliyor muydunuz ya da ilgili miydiniz ve örgütü ne kadar biliyordunuz?

Sinan Tuzcu: O dönemde o coğrafyanın durumu ile ilgileniyorduk. Musul ve Kerkük zaten bizim topraklarımızdan çıkmış bir bölge. Oradaki Türkmenler bizim halkımız gibi. Türkmen cephesi çok önemli bir yerdir. Benim anneannem Halep'te doğmuş büyümüş, ben Antep'liyim. Antep'in içinde Musul'dan Kerkük'ten o kadar çok insan var ki orada doğmuş, orada büyümüş daha sonra Türkiye tarafına gelmiş olan. Ya da Misak-ı Milli sınırları çizildikten sonra çizginin bu tarafına geçmiş olan, anneannemden başlayarak bir sürü büyüklerim var benim. Dolayısıyla o bölgeyi hep takip ederim. Çünkü benim anavatanım aslında. Orada olan olaylar da bu konu, bu hikâyede çok konuşuldu. Hatta bir siyasi figür yarattı bu hikâye. Biz o açısıyla anlatmıyoruz ama şu anda da bir siyasi partinin lideri, o dönemki konsolosumuz bu hikâyeyi yaşayandı aslında. Dolayısıyla bu hikâyeyi bilmemek mümkün değil. Ama bu açısını bilmiyordum bunu da söyleyeyim. Senaryoyu okuduğumda aaa bunu böyle bir operasyonla mı yapmışlar? Bunu da o zaman öğrendim çünkü operasyonun detaylarının çok da farkında değildim. Hatta benim oynadığım karakterin ortadan kaldırılma hikâyesini realitede Amerikalılar üstlenir, onu öyle biliyordum hâlbuki gerçeği buymuş. Filmimiz gerçek hikâyeyi değişik bir açıdan anlatıyor. Her gerçek hikâye 360 derecelik bir perspektife sahiptir, her yönüyle anlatabilirsiniz. Bakalım bizim yönümüzden ne çıkmış göreceğiz.

“İNSANIN HALKINA SEVGİ BESLEMESİNDEN DAHA DOĞAL NE OLABİLİR?”

Sizin yönünüzden güzel bir gerçek hikâye çıkmış ben gördüm. Siyasi görüşleri bir kenara bırakıp burada gerçek olan bir hikâyeyi herkes izlesin.

Sinan Tuzcu: Ya insanın toplumuna, içinde yaşadığı halka, halklara sevgi beslemesinden ve bunu sevmesinden daha doğal ne olabilir? Biz bundan biraz geri tutulduk galiba, korkar olduk. Halbuki dünyanın birçok yerinde korkusuzca söyler insanlar bunu, bence söyleyebilmeliyiz.

Bir de bizim böyle güzel sonuçlanan başarılı hikâyelerimiz, gerçek olaylarımız var. O yüzden bununla da gurur duymalıyız diye düşünüyorum. Ortada başarıyla sonuçlanan bir operasyon var.

Sinan Tuzcu: Biz bunun CIA versiyonunu, KGB versiyonunu, MOSSAD versiyonunu hayatımız boyunca izliyoruz ve takip ediyoruz. Bu film Milli İstihbarat Teşkilatı’nın içinde bulunduğu bir aksiyon filmi. Türkiye'de aksiyon filmleri çok az yapılıyor. O yüzden bence izleyici gelecektir bu filme. İsmail Hacıoğlu inanılmaz güzel oynamış, İsmail için izlenir bu film. Benim çok eski dostum, arkadaşım, can ciğerim ama merak ederdim açıkçası İsmail ne yapmış derdim. O sebeplerden bir tanesi. Ve Covid sonrası galiba sinemada insanı böyle hoplatacak ve bir sürü duyguyu aynı anda yaşatacak iyi bir film oldu ‘49’.

/////////////////////////

“Gerçek bir kahramanı canlandırmak heyecan vericiydi”


HANDE DOĞANDEMİR

Filmi çok etkileyici buldum ve sevdim. Siz neler söylersiniz?

Hande Doğandemir: Tabii ki içindeyken çok anlayamıyordum ama izlediğimde çok iyi bir aksiyon filmi olmasının yanı sıra duygusunun da çok etkileyici olduğunu gördüm. O yüzden de çok heyecanlı ve mutluyum.

Duygusu güçlü dediniz ya o duyguyu biraz açalım mı?

Hande Doğandemir: Bir kere gerçek bir hikaye olması dolayısıyla bunların hayatta oluyor olması çok etkileyici. Aslında bizim hiç bilmediğimiz, haberlerde gördüğümüz bir dünyanın içine giriyoruz o açıdan da beni çok etkiledi. Gerçek bir kadın kahramanı canlandırmış olmak çok heyecan vericiydi.

Canlandırdığımız karakterlere baktığımızda çok bambaşka ve farklı bir karakteri canlandırmış oldunuz. Bu anlamda herhalde bu çok farklı bir rol değil mi?

Hande Doğandemir: Hiç daha önce böyle, bu tarz bir işin içinde olmadım. Yani bu kadar aksiyonun ön planda olduğu bir rolde de olmadım. Dolayısıyla Sahra'yı canlandırmak fikri bana çok iyi geldi. Kendimi hiçbir zaman tekrar etmekten hoşlanmıyorum ama bu bambaşka bir tür de oldu benim için. O yüzden de yeri ayrı bir film olacak.


“HEP BİRLİKTE DÖVÜŞ DERSLERİ ALDIK”

Nasıl bir karakter Sahra?

Hande Doğandemir: Sahra, Türkmen bir istihbarat çalışanı aslında. Alanda aktif olarak görev alıyor. Aileden gelen bir meslek onunkisi dolayısıyla da tam bir asker. Hiç daha önce benim canlandırmakta alışık olmadığım tarzda. Filmde de bizi duyguya en çok yaklaştıran hani o duygusallığı hissedebileceğimiz karakterlerden birisi de oldu. Spolier vermek istemiyorum ama tadı damağımızda kalan anlar yaşatıyor ki benim için de öyle oldu.

Çekimlerde çok aksiyon var, sürekli çatışma halindesiniz. O anlamda hazırlık süreci nasıl geçti ve zorlandınız mı?  

Hande Doğandemir: Daha önce içinde ufak tefek aksiyon olan projelerde yer aldım ama bu kadar tam olarak bir aksiyon projesi içinde yer almadığım için öncesinde hazırlık süreci geçirdik. Hep birlikte dövüş dersleri almaya başladık. Tabii ki diğer rol arkadaşlarım, partnerlerim daha aşinalar en azından silah kullanmaya veya dövüş sahnelerine. Benim için yepyeni bir sayfaydı o. Ama işte elimden geldiğince çok çalışıp o açığı kapatmaya çalıştım. Umarım olmuştur.

“İŞKENCE SAHNESİ ÇEKİMİ İKİ GÜN SÜRDÜ”

Gayet güzel olmuş. Sahra’ya işkence yapıldığı sahnede izlediğimizi unutup istem dışı “Hayır yapmayın” dedim. O sahneler zor olmalı.   

Hande Doğandemir: O sahneler zordu. Bir kere hava da çok sıcaktı. Benim hayatımda gerçekten fiziksel olarak en zorlandığım işti. Çok sıcaktı ve çok ağır sahnelerdi. Biz o final bloğunu galiba dört günde falan çektik. İşkence sahnesi herhalde iki gün falan sürdü. İlk rol geldiğinde nasıl olur, fiziki olarak zorlanır mıyım, nasıl geçer o süreç diye düşündüğüm sorular gitti. Zordu ama çıkan işe değdi diyebilirim.

İnsanın aklı almıyor bu kadar kötü insanlar, örgüt olabilir mi? Haberlerde izlediğimiz şeyler bir yerlerde oluyor ve gerçek. Bu anlamda neler söylersiniz?

Hande Doğandemir: İşte onların hepsi olmuş ve aslında hâlâ bir noktada, dünyanın bir yerlerinde olmakta olan durumlar. Özel bir ilgi alanımız yoksa haberlerde izleyip geçiyoruz ve tabii bu kadar içine girmeden hâkim olmuyoruz. Ama işte bu film ile beraber bende bambaşka bir dünyanın kapısı açıldı, seyirci için de öyle olacaktır mutlaka. Birileri bir yerlerde hâlâ bizler için savaşıyor aslında. Ama biz işte ne kadarını görüyoruz? Bu tür filmler sayesinde aslında biraz daha yakından görme ve bilme şansımız oluyor.

Filmi izledikten sonra insanın boşlukta ve neye hizmet ettiğini bilemediği bir sistemin içinde olduğunu görecek izleyici. Kötü ve kötülük üzerine çok düşündürdü. Filmde de dendiği gib, “İnsanı yaşatırsak devlet de yaşar” hikâyesi çok geçti bana.

Hande Doğandemir: Evet o cümle zaten başlı başına bir hikâye, takip edilesi bir hikâye. İşte bu tür film, duygusu çok ön planda derken aslında birlik olma duygusunu hakikaten bize hissettiren bir iş oldu. O yüzden ben de çok mutluyum.

Keşke Sahra duygularını açıklasaydı diyorum…

Hande Doğandemir: İşte hayat öyle bir şey yani bazen bazı şeyler için geç olabiliyor ama hayattaki her koşulda her şey yapmaya müsait olmuyor. Sahra’nın da böyle enteresan bir hikâyesi var. Gerçekte tam olarak nasıldı bilmiyorum tabii belki ama o da bir yerlerde böyle bir şeyler yaşamış işte onu da anlatmak bana kısmet oldu.


“KADIN OLMAK BAŞLI BAŞINA SAVAŞÇI OLMAK”

Bir kadının bu kadar savaşçı ruhlu olması bile başlı başına bir hikâye. Cumhuriyet tarihine de baktığınızda savaşçı kadınlar gerçek kahramanlar.

Hande Doğandemir: Kadın olmak başlı başına savaşçı olmak. Yani bu bence kadın olmanın ruhunda olan bir şey. O yüzden de ben bir noktada kadınları daha güçlü buluyorum. Hayatta şu gün şurada bile biz birçok şeyle daha fazla savaşmak zorunda kalıyoruz. O yüzden zaten bizim ruhumuzda var savaşçı olmak diye düşünüyorum. Kadınları her anlamda daha cesaretli buluyorum.

Kadınlar fitili ateşleyebiliyor. Görünmez kahramanlar değiller aslında görünürüz.

Hande Doğandemir: Evet işte o yüzden bu filmde Sahra’nın yerini çok önemli buluyorum.

///////////////////////////////

“Her şeyden önce bu bizim hikâyemiz”


DOĞUKAN POLAT

Sizin için nasıl bir proje oldu?  Baya ters köşe bir rolde ve çok da güzel oynamışsınız.

Doğukan Polat: Çok teşekkür ediyorum. Benim için çok güzel bir süreç oldu, filmde iyi bir ekip ile çalıştık. Filmin öncesinde bir aylık bir süreçte dövüş koreografisi çalışmaya başladık. Bu da sahnelerin kalitesini artıran bir durumdu. İşi iyi bilen, aksiyonu iyi bilen bir ekip tarafından böyle bir iş yapılması ve böyle bir iş içinde yer almak çok keyifli ve kıymetliydi. Çok güzel bir iş çıktı ortaya. Memnuniyetle, göğsümüzü gere gere harika bir aksiyon filmi yaptığımızı duyururum.

“GÖZÜ KARA BİR İSTİHBARAT AJANI”

Oynadığınız karakterden bahsedelim, siz iyi olan taraftasınız. Kötüler çok kötü, iyiler için de lütfen iyiler kazansın dediğim gerçek bir hikâyeyi soluksuz izledim. Çok etkilendim “Böyle insanlar var mı, bu gerçek mi” sorgulamalarım oldu. Bu anlamda neler söylemek isterseniz ve karakteriniz nasıl bir karakter?

Doğukan Polat: Bir istihbarat ajanını canlandırdım. Kamufle olmak rolüm gereği benim için çok önemliydi. Zaten biz rolü oynarken kendi kişiliğimizde de çok kamufle oluyoruz. Ama onun dışında sakallı olmam, bölgesel kıyafetlere bürünmem benim için de çok keyifliydi. Hem orada gizlenmek, hem filmin içinde gizlenmek iyi bir tecrübe oldu. Bu durum da beni çok heyecanlandırdı. Renkli bir karakter, gözü kara bir istihrabarat ajanı. Duruş olarak öyle bir adamdan öyle bir dövüş beklemezsiniz. Ve bunun için çok iyi çalıştık. Aslında istihbaratçı olmanın bence nasıl diyeyim en önemli alametifarikası da hiç o adamdan onu beklememeniz. O yüzden içinden çok iyi dövüşen, Arapça, Türkçe birkaç dil konuşabilen bir adam çıkabilir. Bir istihbarat ajanının da bence en önemli özelliği bu diye düşünüyorum.


“ALTI AY SAKAL UZZATTIM”

Dövüş sahneleriniz var, başka dillerde konuşmalar, kıyafetler, sakallar, kılıktan kılığa giriyorsunuz. Hazırlık süreci zor muydu?

Doğukan Polat: Altı ay kadar sakallarımı uzattım, hiç kesmedim. Ondan sonra bir buçuk ay kadar dövüş koreografisi çalıştık. Bir ay boyunca hiç Kilis’ten çıkmadım hem oraya adapte olmak ve aynı zamanda yabancılaşmamak adına hep Kilis’te kaldım. Yani çok zorlu değil ama keyifli bir süreçti diyebilirim.

Role hazırlanmak için gerçek istihbaratçılarla ön görüşme yaptınız mı?

Doğukan Polat: Gerçek insanlarla da konuşma fırsatımız oldu. Gerçek bir hikâyeye dayanıyor film ama birebir aynı değil. Sinemasal öğelerle içine başka hikâyeler de girdi.

Sizin için nasıl bir proje oldu?

Doğukan Polat: Kendi yaptığımız işlerin arasına kattığımız çok kıymetli bir iş oldu. Çok güzel bir aksiyon filmi oldu. Göğsümüzü gere gere, bu filmi biz yaptık, böyle de güzel yaptık diyebiliriz izleyenler de hak verecektir. Çok başarılı, bu işi iyi bilen bir ekiple yaptık. Patlama sahnelerinden dövüş koreografilerine kadar herkes çok iyiydi. O yüzden de gurur duyacağımız işler arasında yer aldı.

“GURUR DUYACAKLARI BİR FİLM”

İçinde yer alan bir oyuncusu, hem de dışarıdan izleyicisi olarak seyirciler ‘49’ filmine neden gitsin? Hangi duyguda insanı etkiliyor?

Doğukan Polat: Ya şöyle, yıllardır aksiyonda Amerikan sinemasını izliyoruz. Neden Türkler böyle bir iş yapmıyor gibi soru işaretleri varsa ya da işte aksiyona çok ilgi duyuyorlarsa ki bizim seyircimiz duyuyor. İyi yapılmış bir şeyi, iyi yapılmış bir aksiyonu aynı zamanda iyi yapılmış bir filmi asla karşılıksız bırakmıyorlar. Bu filmde hiç kafalarında soru işareti olmadan ya acaba nasıl bir film demeden, gerçekten güzel vakit geçirebilecekleri, aynı zamanda da gurur duyacakları, mutlu olacakları aa biz de böyle bir film yapabiliyoruz diyebilecekleri bir film çıktı ortaya, o yüzden gitsinler. Her şeyden önce de bu bizim hikayelerimizden biri.

//////////////////////////////////

“Hazırlanırken DAEŞ videoları izledim, teröristler rüyamda seti bastılar”


HASAN KÜÇÜKÇETİN

Siz inanılmaz güzel oynamışsınız. O kadar kötüyü o kadar iyi oynamışsınız ki sonra izleyince kendinizden nefret etmediniz mi? Sizin için nasıl bir proje oldu ve role nasıl hazırlandınız?

Hasan Küçükçetin: Yok etmedim. Zor bir projeydi. Ben çeşitli iklimlerde, değişik ülkelerde de proje çektim ama Kilis çok zorladı. Gördüğünüz kostümler, postallar, kıyafetler, başlar kapalı çok zordu. Ama ekip çok iyiydi ve bize her türlü imkanı sağladılar. Tabii gerçek bir hikaye olması ve yakın tarihte geçen bir olay olması da projede ayrıca önemliydi. Bir de hayatımda ilk defa bu kadar majör ve uç bir rol geldi bana. Hazırlanması da sıkıntılıydı. Hazırlanma sürecinde durmadan DAEŞ ile ilgili videolar izlemek zorunda kaldım. Bu adamlar ne yapar, ne eder, nasıl davranırlar, etraflarına nasıl terör estirmişler? O videoları izleme sürecinde hazırlanması çok daha zordu. Hatta en son sete giderken; rüyamda sete geliyorlar, bizimle görüşmek istiyor DAEŞ militanları, kaçmaya çalışıyoruz falan dedim tamam artık bu kadar araştırma yeter. Rüyalara girmeye başladı

“EYVAH DEDİM BU HİÇ KOLAY DEĞİL”

Ama öyle bir etkisi var gerçekten ben izlerken bile korktum.

Hasan Küçükçetin: Var, var. Çünkü metin ilk geldiğinde, ilk okuduğumda; eyvah dedim bu zor, hiç kolay bir şey değil. Hazırlık süreci çok uzun sürdü. Hani tipi nasıl yapalım, karakteri nasıl olsun? Dış kıyafeti nasıl olsun? Sürekli versiyonlu yaptık en sonunda bunda karar kıldık.

Karakterinizden bahseder misiniz?

Hasan Küçükçetin: Adam gerçek bir adam yani. Bunlardan 100 tane 1000 tane var belki de örgütte. Aslında gerçekte Avusturalyalı cezaevinden çıktıktan sonra radikal oluyor. Suriye'ye gidiyor oradan Irak'a geçiyor. Gözü kara, istediğini kesiyor, istediğini öldürüyor. Yargı değeri yok. Ben bunu öldürürüm, şöyle olur, böyle olur gibi bir şeyi yok. Zaten alttan, yavaş yavaş üste doğru çıkmaya başlıyor örgüt içinde. Zamanla da örgüt içinde ikinci adam konumuna geliyor.

“BU ADAMLARIN HEPSİ GERÇEK”

Gerçek bir karakter mi peki?

Hasan Küçükçetin: Evet yani gerçeğe dayandırılıyor. Aslında işte gelip izledikleri zaman bu adamların hepsinin gerçek olduklarını görecekler. Yani bu hikâyedeki çoğu insan gerçeğe dayandırılıyor.

Bu kötü insanların ortak noktası ne? Neden böyle bir vahşeti tercih ediyorlar?    

Hasan Küçükçetin: Bu insanlarda beyin yıkanmışlığı var. Hepsi zaten yaşadıkları coğrafyanın içinde rahatsız tipler, uyum sağlayamıyorlar ve oradan başlıyor hikâyeleri. Kendilerine baktığımız zaman mesela dünyada savaş olan yerde gerçekten savaşan insanlar kadar, savaşa katılan insanlar da çok. Adam mesela DAEŞ'te savaşmak için Amerika'dan çıkıp geliyor. Bu da rahatsız bir insan, o da toplumun içinde barınmıyor. Yani toplum içinde barınamayan insanlar kendilerine bir yol buluyorlar ve radikalleşmeyi seçiyorlar. Benim karakter de böyle bir adam.

Filmi nasıl buldunuz? Hangi duygularla nasıl ayrıldınız?  

Hasan Küçükçetin: Filmi çok beğendim, oynadığım için demiyorum gerçekten çok beğendim. Ve kendi adıma da çok rahatladım. Çünkü çok gergin, çok balık sırtı bir rolün içindeydim. Hani benim dünyamda tabiatımda o adam yok ama biz o adamı sinemada var etmişiz.  

O yüzden de zor bir roldü sizin için çünkü çok uç noktada bir rol.

Hasan Küçükçetin: Yani benim için şey gibi bir şey oldu bir süper kahraman. Süper kahraman derken uçuyor, doğaüstü güçleri var ya bu adam da benim için öyle bir uç noktaydı. Çünkü ben halim salim normal yaşayan bir insanım. Hani birden palasıyla gezen, pat küt adam kesen falan çok uç noktaya geçiş yaptım. İzleyince, başardığımı görünce de keyifle filmi bitirdim.


“ÇOK BAŞARILI OPERASYON”

Filmi neden izlesinler?

Hasan Küçükçetin: Neden izlesinler burnumuzun dibinde olan bir hikâye. Baktığınız zaman Irak'ta ve bizim başımıza gelen… Gerçek hikâyeden falan uyarlanmış diziler var ya hayır bu bire bir gerçek hikaye. Hani uyarlama kısmı karakterler, eklemeler yapıyor, çıkarma yapıyor ama bire bir gerçek çok da yakın tarihimizde olan bir hikâye. Bence sırf bundan izlenmesi lazım. Çünkü ne oldu, ne bitti? Bu insanlar, 49 kişi nasıl kaçırıldı? Başarılı bir operasyon nasıl gerçekleştirildi? Çok başarılı bir operasyon var ortada, kimsenin burnu kanamadan DAEŞ’in kalbinden herkesi çekebildiler. Bence sırf bunu görmek için bile izlenmesi lazım bu filmin.

Psikolojik olarak sizi nasıl etkiledi? Hakikaten yani elinizde palayı bırakmayan, her türlü kötülüğü yapan bir karakter ya sizin karakter. Kasap adı üstünde kasap!

İyiyi de oynarım kötüyü de ama bu çok kötü gerçekten. Meslekte 20. yılım pek etkilenmiyorum çekerken, onun etkisi altında kalmıyorum. Çünkü her şey bir oyun ve bir buçuk aylık bir oyunun içine giriyoruz. Bir trafiğin içerisine. Ama izlediğim zaman şey oldum böyle ''Aaaaaa'' dedim. Yani gerçekten o şey olmuş. Anti kahramanı oynuyorum hatta bu rol anti kahramanın üzerinde bir şey. Yapmak istediğimiz olmuş. Sadece kendi adıma değil bütün ekip arkadaşlarım adına. A'dan Z'ye herkes çok iyi performans sergilemiş. Filmde acaba dediğim bir yer yok. Böyle mi olsaydı hayır, gerçekten her şey çok iyi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi