Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“SİSTEM BELLİ ANLAMDA ZAYIF OLANI TIRAŞLAYIP ATIYOR”

Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne sayamayacağım kadar çok gitmişliğim var ve televizyonda çalıştığım yıllarda da çok güzel yayınlar yapmıştık. Geçmişteki festivalleri ve o dönemleri çok özlüyorum. Filmden çıkıp filme girdiğimiz ve üzerine saatlerce sinema konuştuğumuz zamanlar bana çok şey kattı ve benim için en değerli zamanlar oldu. Festivalin amacı sinema konuşmak ve oradan ayrıldığında başka bir dünyaya geçiş yapmak olmalı ki bende öyle oldu. Hala festivalleri heyecanla beklerim ve sonuçları üzerine filmleri saatlerce konuşmak isterim. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne katılamadım ama sonuçları açısından bakıldığında uzun süre medyada da sinema konuşulamadı. Olay başka bir boyutta farklı bir gündemle ödül törenine damga vurdu. Benim gündemimde En İyi Film Ödülü alan ‘Okul Tıraşı’ filmi vardı. Uluslararası yarışmalardan da ödüller kazanan ‘Okul Tıraşı’ filmini senarist ve yönetmen Ferit Karahan ile konuştum. Yaşasın sinema ve yaratıcıları! Herkese sinemayla geçecek sağlıklı zamanlar dileriz.

Filminizin festivallerdeki ödül yolculuğu devam ediyor tebrik ediyorum. Altın Portakal Film Festivali’nden de ‘En İyi Film’ ödülü ile döndünüz. Ödül almak nasıl bir duygu ve motivasyon, filmin önemli festivallerden ödül ile dönmesi size neler hissettirdi?

Genel olarak filmlerin iyi olduğu, önemli ve iyi sinemacıların jüri olduğu bir seçkide ödül almak mutluluk verici. Ben festival ve ödüllere filmin, izleyicisi ile buluşturan tramplenler diye bakıyorum. Aslında pratikte de böyledir. Bir film festivaline gidersiniz ve orada yaşayan dağıtımcılar sizin filminizi görür ve almak ister. Böylelikle o ülkelerin sinemalarına ve televizyonlarına girersiniz.

Kürtler bu savaştan ciddi bir şekilde etkileniyordu

Filmin hikayesi ve konusu nasıl oluştu, sizin hayatınızdan ne kadar parçalar taşıyor?

Okul Tıraşı’nın ilk versiyonu 2009 yılında yazmıştım. Sonrasında 2014’te Gülistan’la yeniden yazmaya yeltendik. Sonra Gülistan bir versiyon yazdı. Bir türlü yazdığımız şeyden tatmin olmuyorduk. Oradaki öğretmenler hakkında içimden bir türlü söküp atamadığım nefret, bütün versiyonlara sirayet ediyordu ve bu durum, senaryoyu katmanlı bir yapı olmaktan çıkarıyordu. Sonrasında aslında öğretmenlerin de sistemin mağduru olduğu gerçeğini düşünmeye başladım. Bir de neden şimdi bu filmi yapıyorum sorusu içimi kemiriyordu. 2015’in sonunda Orta Doğu’daki savaş alevlenmeye başlamıştı. Kürtler bu savaştan ciddi bir şekilde etkileniyordu. Doğal olarak ben de çok etkilendim. 2016’da Türkiye’de bir darbe girişimi sonunda atmosfer değişti. Birden çocukluğuma döndüm. Çünkü 1990’ların başında Türkiye’de şiddetli çatışmalar oluyordu. Türkiye’de ve bölgemizdeki bu durum 90’ların hakim çatışmalı yapısına bürününce, o hisse girmem zor olmadı sanırım. 2016’da oturup 7 günde şimdiki halini yazdık.

Zihnimde berrak olan tek şey korkudur

Filmi kısa bir dönem de olsa yatılı okuyan biri olarak başka bir gözle de izledim. Yatılı olmak bir çocuğun gelişiminde farklı izler bırakıyor, sizde bıraktığı etkiler neler oldu ve bu etkilerin ne kadarı filme yansıdı?

Firuzan, “Yatılı okul bir ömür boyu sürer” der. Gerçekten de öyle. Aradan neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen sadece bir kısım alışkanlıklarımın değil, köklerimi de orada buluyorum; fakat belleğim, bulutsu ve yerçekiminin olmadığı kaygan bir zemini hatırlıyor. Zihnimde berrak olan tek şey korkudur. O da bir ömür boyu sürüyor. Artık bu korku ile yaşamak istemediğim için filmi çektim. Benim için uzun bir terapi oldu. Şimdi biraz daha barıştığımı söyleyebilirim. Eskisi gibi banyoda 2 dakika kalmıyor ve sürekli her şeyi ekmekle yemiyorum. En önemlisi de, kimsenin bana kötü bir söz söylemesinden çekinmiyorum.

Yaratıcılığı ve bağımsızlığı destekleyen çok az eğitim sistemi var

Zor bir coğrafyada yaşamayı eğitim eleştirisini referans alarak sistem eleştirisi üzerinden gözümüze sokmadan çok doğal vermişsiniz. Coğrafya kaderin oluyor ama kaderinizi değiştirme noktasında da sistem sizin önünüze engeller koyuyor. Yusuf ve Memo karakterleri eğer öyle bir okuldan mezun olabilirlerse ne kadar masum kalabilirler ve geleceklerini kurtarabilirler mi?

Neredeyse bütün dünyada eğitim sistemleri itaatkar, uyumlu, söyleneni yapan sürüler yetiştirmek için kurulmuşlardır. Bütün sınavlar, ödevler, kurallar “itaatkar” olanı seçmek için kurulmuş bir çarktır. Çünkü bir sonraki seviyeye ilerlemeniz için bunları geçmeniz gerekiyor. Aksi halde sistem sizi başarısız görüp elemine ediyor. Yaratıcılığı ve bağımsızlığı destekleyen çok az eğitim sistemi var. Sorgulayan bireylere ihtiyacınız var ve bu, mevcut eğitim sistemiyle pek mümkün görünmüyor. Burada bir çelişki ortaya çıkıyor. Özgürlükçü ve bağımsız olup aynı zamanda bireylerin itaatkar olmalarını bekleyemezsiniz. Çünkü itaatkar bireyler iyi bir çalışan olabilir ama asla bilimi ilerletemezler. Daha çok başkalarının fikirlerini kopyalarlar. O yüzden eğitimi bireyin yaratıcı taraflarını ortaya çıkarmak için kullanmadıkça Yusuf veya Memo’nun bir meslek sahibi olması bizler ve geleceğimiz için önemli değil.

Neden ‘Okul Tıraşı’

Neden filmin adı ‘Okul Tıraşı’ sisteme uyum sağlamanın gözle görülür ilk işareti olduğu için mi? Benim dönemimde de saçlarımızı örme zorunluluğu vardı.

İlki, filmde ve gerçekte aslında bir ceza yöntemi olduğu için. Bir diğer neden ise, tıraşlamak bir şeyi elemine etmek, fazlalıklarını atmak anlamına gelir ki sistem, belli anlamda zayıf olanı tıraşlayıp atıyor. Bir diğer nedeni ise, Okul Tıraşı, disiplin, baskı ve korkunun simgesi haline gelmiş bir deyim.

Korku dolu bir atmosferde insanlar esnemek zorundadır

Film okulda bir korku ortamında geçiyor, oradaki şartlardan kaynaklı çaresizlik durumu beni çok etkiledi. Üstelik motivasyonu kalmamış bezgin insanların varlığı da umutsuzluğa düşürdü. Bu koşullarda hayatımızı nasıl inşa edebiliriz ve filmin içindeki umut duygusu kimde ve nerede?

Korku dolu bir atmosferde, insanlar esnemek zorundadır. Esnemese kırılır zaten. Kendilerine göre yöntemler geliştirirler. Bunu çoğunlukla yalanla ve küçük hilelerle yaparlar. Korkudan kaynaklanan yalan, Foucaultvari bir direniş odağı oluşturur. Ama bazen masum görünen küçük bir yalan, bir yıkıma neden olabilir. Filmin tamamını bu fikir üzerine kurduk diyebilirim. Ben, belli anlamlarda filmdeki bütün karaktere direnen insanlar olarak bakıyorum ve bu, bende umut duygusunu yeşertiyor.

Herkesin sırası geldiğinde polise dönüştüğü bir polisiye gibi düşündüm filmi

Bir çocuğun arkadaşını korumaya çalışmasıyla başlayan bir hikâyede herkesin başına geleceklerden korkmasına dönüşen bir atmosferi başarıyla nasıl yarattınız? Kaygan zemin filmin en etkileyici ve çok şey anlatan göstergelerinden biri diye düşünüyorum. İnsanların kaygan zeminle imtihanına mizah duygusu katmanızı ayrıca çok sevdim. Hayatın kendisi kaygan zemin üzerinde ilerliyor öyle değil mi, siz neler söylersiniz?

Türkiye’de zemin çok kaygan ve herkes ateş içindeJ… Aslında biraz da tekrarın şiirselliğini nasıl kırabilirim, bunu katmanlı bir yapıda derinleştirebilir miyim diye düşünürken bu ayrıntıları kullanmaya başladık. Sembolik anlatılar, içinde büyük tehlike barındırabilir. Bazen bu anlatı biçimi, filmin gerçekliği ile örtüşmediğinde çok eklektik durabiliyor; fakat bunu mantıksal ve anlamlı bir çerçeveye kavuşturduğunuzda filme büyük katkı sağlıyor ve çok katmanlı bir yapıya büründürüyor. Daha çok herkesin sırası geldiğinde polise dönüştüğü bir polisiye gibi düşündüm filmi. Bu tür, muhtevadan da kaynaklı anlatıyı gerilimli ve karanlık bir yapıya büründürüyor haliyle. Fakat olaya dahil olanların bir kısmının çocuk oluşu ve ruhlarında oluşan korkuları hikayenin bütün çeperini oluşturuyor. Bu filmde izleyiciyi ilk kareden itibaren o atmosferin içine çekmek, filmin sonuna kadar orada olmalarını sağlamak istedim.

Bunu yapmazsak müreffeh bir yaşamı inşa edemeyiz

İnsanlar ailesini, doğduğu yeri, şehri, coğrafyayı seçemezken Kürt çocuk olarak özellikle bu tarz tanımlamalardan, etiketlerden ne zaman ve nasıl kurtulabileceğiz sizce?

Önyargılarımızdan ve bu militarist kültürden kurtulduğumuz zaman sanırım. Bu yapamazsak birlikte müreffeh bir yaşamı inşa edemeyiz.

Sahici karakterler yaratmak çok zor oldu

Ağır kış şartlarında film çekmek, çocuklarla çalışmak zor muydu ayrıca oyuncu kadrosunu çok beğendim ve doğal buldum.

Filme mekan bakarken aynı zamanda oyuncu seçmeleri de yapıyorduk. 2-3 ayımı aldı sanırım. Sonrasında bir yerde mekan bakarken Samet ile yollarımız kesişti. Samet, zihnimdeki karaktere çok uyuyordu. Sonrasında mekânda çekim izni alamadık ve başka bir ilde çekim yapmamız gerekti; fakat ben Samet’i oynatmakta kararlıydım. Yapımcım Kanat Doğramacı da çok beğenmişti. İki arkadaşımızı Yusuf’un ailesine gönderdik ve ikna etmeyi başardık. Aslında esas sorun bir veya iki çocuk yerine bazen sayıları 450-500’e varan çocuklarla çalışmak. Çok hareketliler ve onları kontrol altında tutmak çok zor. Filmde belki daha az görünüyor fakat bu hacim olarak az yer kapladıkları içindir. Hatta kalabalık bir sahnede diğer öğrenciler nerede, neden bu kadar az olduklarını sorduğumda, herkesin orada olduğunu söylediler.  Fakat bütün çocuklara büyüklere davrandığım gibi ciddi ve mesafeli davranıyordum. Bu durum onların da işi ciddiye almalarına sebebiyet verdi sanırım. Çünkü çocuklar da karakter sahibiler ve fikirlerinin önemsendiğini, görünür olduklarını bildikleri vakit söylenen her şeyi anlayıp sana fazlasıyla geri verebiliyorlar. Disiplini asla elden bırakmaya, ipin ucunu kaçırmamaya dikkat ettim. Diziler ve kahramanlık filmleri sıradan insanların üstünde sandığımdan daha fazla etki bıraktığını fark ettiğim an, ilk haftamı bu anlayışı kırmaya çalışmakla geçirdim. Sahici karakterler yaratmak çok zor oldu bu filmde çünkü aslında hepsi belli bir noktadan sonra birbirlerine benzeme tehlikesi taşıyordu. O yüzden senaryoda önce herkes için karakter analizi yapmıştık. Bu bizim işimizi çok kolaylaştırdı. Sizin de gördüğünüz gibi kar, hem biçim hem de muhtevanın en büyük parçalarından biri. O yüzden programımızı oyuncuya göre değil, kar yağışına göre yapacağımı söyleyip yanımda kalmalarını rica etmiştim. Olabildiğince yanımda kaldılar.

“Her birimizin arkadaşı birer parça buluttu.”

Filmi bir motto söz ile açıklayın desem ya da izledikten sonra sizde bıraktığı duyguya dair kısa bir tanımlama rica etsem ne dersiniz? Filmi çok sevdim ve izleyici film ile bir an önce buluşsun istiyorum ve buradan çağrı yapıyorum; ‘Okul Tıraşı’nı izleyin içinde çok şey bulacaksınız!

Buna, senaryoya başladığımızda sürekli önümüzde duran, Çavuşesku döneminde yaşamış sürrealist bir yazar olan Gellu Naum’dan alıntı yaparak cevap vermek isterim.

“Her birimizin arkadaşı birer parça buluttu.

Korku dolu dünyada arkadaşlar böyle işte

Annem dedi ki, bu çok normal, arkadaşları boş ver

Kafanı daha ciddi işlere ver.”

Bu filmde rol almak mutluluk ve gurur kaynağı

Okul Tıraşı filminde Hamza öğretmen

Oyuncu Cansu Fırıncı: İnandığım bir senaryoda, yerel bir atmosferde geçen evrensel bir hikâyenin içinde bulunmak, ülkenin, dünyanın ihtiyacı olduğunu düşündüğüm bu filmde rol almak mutluluk ve gurur kaynağı benim için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi