Mutlu Hesapçı
“RESİMLERİMİ KISA HİKÂYELERLE DOLU KİTAPLARA BENZETİYORUM”
Adada yaşamak bence yaşamı sanata dönüştürmenin ta kendisi. Adalı olmanın kendisi bile sanatsal bir yaşam biçimiyken, orada sanata dair üretimler yapabilmek ne güzel bir mutluluk. Bir de doğuştan şanslı olarak adada doğanlar ve adadan aldığı ilhamla ressam olanlar var. Pınar Tınç, Bozcaada’da doğan, büyüyen ve adada kurduğu hayalleri sanata dönüştüren başarılı bir ressam. Yurt içinde ve yurt dışında eserlerini sergileyen Tınç, çok sayıda başarılı sergilere imza attı. Kendisi aynı zamanda Türkiye’nin tek çini mürekkebi ressamı. Şimdi yeni sergisi ‘Hayatın Renkleri’ ile sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Bu buluşma öncesinde Ressam Pınar Tınç’ı daha yakından tanıyalım istedim ve bir söyleşi gerçekleştirdim. Pınar Tınç’ın ‘Hayatın Renkleri’ sergisi 14 Mayıs’ta Arnavutköy Art Gallery’de açılıyor. Herkese sanatla geçecek zamanlar dilerim. İyi pazarlar.
“İçimde yaşadığım dünya benim resimlerimde…” diyorsunuz. İçinizdeki dünya nasıl bir dünya?
Resimlerimdeki gibi. Rüyalar âlemi. Rengarenk, dopdolu, sakin ama derin hikayeler. Çocuklar, kadınlar, bitkiler, hayvanlar, kısacası doğa. Işıklarla gölgeler arasından süzülen masallar. Dış dünyanın sığlığı, çılgınlığı yok oluyor burada. Çocukluğumun mutlu hazları, anılar, hayal meyal masumiyetin görüntüleri, kuşların, otların, bağların arasında kendimi kaybettiğim zamanların tatlılığı... Resimlerime yansıyan bu masumiyet ve tatlı sükûn... İç dünyamı besleyen bu hatıralar bana ilham oluyor.
“Sanki yaşam bir yaptırımmış gibi yaşıyoruz”
Son yıllarda yaşadığımız dünya bizi mutsuz eden bir dünyaya dönüştü maalesef. Sizin için hepimizin içinde yaşadığı dünya nasıl bir dünya?
Ters düz edilmiş bir dünya. Sanki mutsuzluk yaratmak için elbirliğiyle çabaladığımız, ayaklarımızın altında kayıp giden, kaçtığımız ve koptuğumuz bir dünya. Sanki yaşam bir yaptırımmış gibi yaşıyoruz. Sanki bir suç yaşamak. Kendimizi, aklımızı, dünyamızla ve hayatımızla olan bağımızı kaybettiğimizi düşünüyorum. Akıl hastası gibiyiz hepimiz, kontrol dışına çıkmış bir dünyada, bir topaç üstündeyiz gibi... Yaşamıyoruz, döne döne yalpalanıyoruz.
“Öncelikle çocukluğumun masumiyeti ilham kaynağım oluyor”
Resmettiğiniz dünyayı nasıl kuruyorsunuz ve size ilham olan şeyler neler?
Öncelikle çocukluğumun masumiyeti ilham kaynağım oluyor. O hatıralar, görüntüler, Bozcaada'da yaşadığım o zamanki sevgi, mutluluk ve huzur anları, resimlerimin içindeki hikayeleri şekillendiren şeyler. Fakat bunlarla birlikte, gezip gördüğüm, yaşadığım yerler, sokaklar, binalar, doğa, insanlar, hayvanlar, bitkiler çizgilerime dönüşüyor. Denizaşırı Fransa'nın Hint Okyanusunun güney batısındaki La Réunion adasında yaşadım bir süre. Tropikal volkanik küçük bir ada, Lüksemburg büyüklüğünde. Fakat doğası, insanları, kültürü çok çeşitli, rengarenk, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl bir ada. Bir tarafta mercan kayaları ve okyanus, bir tarafta hâla aktif bir volkan, Unesco doğal dünya mirasına ait ve birçok endemik bitki barındıran bir orman. Hayal dünyamın ayyuka ulaştığı bu ada da, aynı Bozcaada gibi bana ilham kaynağı oldu. La Réunion derinden etkiledi beni.
“Ressam olarak bu coğrafya beni çok etkiledi”
Adalı olmak başka bir duygu ve ayrıcalıklı bir durum diye düşünüyorum. Özellikle Bozcaada hepimizin yaşamak istediği bir rüya adasına da dönüşmüş durumda. Ada sizin için ne ifade ediyor? Bozcaada, orada geçen çocukluk nasıldı ve bir ressam olarak sizi o coğrafya nasıl etkiledi?
"Adalı" diye sosyal bir statü ve bir ruh hali gerçekten de var. Ayrıcalık mı bilmiyorum ama mesela Bozcaada olsun, dünyanın taa öbür ucundaki La Réunion'da olsun adalısınız veya değilsiniz. İnsanların size yaklaşımını bile belirleyen bir şey bu. Eşim Bozcaadalı değil, İstanbullu ama adada herkes onu "enişte" diye çağırıyor. 90'lardan beridir tüm ailesiyle adada da olsa, adaya gelen İstanbullu "damat" o, bu değişmiyor. Bozcaada çok değişti, değişiyor da. Dediğiniz gibi bir rüya adası olsa da gitgide kalabalıklaşıyor. Yine de minik sokakları, tipik Rum evleri, bağları, otları, kargaları, denizi, poyrazıyla hâlâ bana ilham kaynağı oluyor. Çocukluğumun rüyalarında, hayallerinde geziyor gibiyim hâlâ. Ressam olarak bu coğrafya beni çok etkiledi. İlk resimlerimde hep ada figürü var. Adanın üzerine uzanmış uyuyan, hayal kuran bir genç kız, yıldızlarla kaplı bir gecenin içinde uykuya dalmış bir ada ve deniz, adanın dikenleri, adanın kargaları sürekli ilham kaynaklarım. Ada benim için içimdeki mutlu yalnızlığı, dokunulmazlığı, zamanın ve tasanın benden alamayacağı, koparamayacağı bir elması, bir zenginliği ifade ediyor.
“Her sergi benim için yeni bir yolculuğa çıkmak gibi”
‘Adaların Renkleri’ sergisinden yıllar sonra ‘Adaların Rüyaları’ yeni serginiz ile sanatseverlerle buluşuyorsunuz. Nasıl bir heyecan içindesiniz, neler hissediyorsunuz ve ‘Adaların Rüyaları’nda resimlerinizle bizi nasıl bir yolculuk bekliyor?
Çok heyecanlıyım. Her sergi benim için yeni bir yolculuğa çıkmak gibi. Yeni şeyler, yeni deneyimler, keşfedecek olmak, yeni insanlarla tanışmak, onlara ulaşmak, çok heyecan verici. Sanki insanların iç dünyalarına misafir edilmek gibi. Onlarla aramda yeni bağlar kurmak; resimlerimin renkleri, çizgileri, hikayeleri aracılığıyla yeni arkadaşlıklar edinmek gibi. Dünyanın her yerinden bir izleyici/koleksiyoncu kitlem oluşmaya başladı. Yeni sergim "Adaların Rüyaları" ile hem var olan bu kişilere destekleri için teşekkür etmek istiyorum hem de yeni kalpler yeni resim dostları kazanmak istiyorum. Sergi bir renk cümbüşü ve bir hikaye fırtınası. Rengarenk bir doğa ve insanlar, bazen meydanda bazen gizli saklı hayvanlar, birbirinden farklı büyüklü küçüklü hikayeler barındırıyor her tablo. Uzun uzun doya doya seyredebileceğiniz çalışmalar olacak. İç dünyanızı, hayal gücünüzü dilediğinizce serbestleştireceğiniz bir gezinti olacak resimler arasında.
“Pınar Tınç imzasında hayaller ve rüyalar dünyası var”
Pınar Tınç imzasında neler var, resimlerinizde anlattığınız temalar ve fırça izlerinde nasıl bir tarzı benimsiyorsunuz?
Pınar Tınç imzasında hayaller ve rüyalar dünyası var; her gün bir başka bakışla kendini bir başka anlatan hikâyeler var. Resimlerimi biraz kısa hikâyelerle dolu kitaplara benzetiyorum. Kafka'nın, Hesse'nin ya da Ömer Seyfettin'in, kısa hikâye kitapları gibi. Her motif her figür beraber ya da ayrı ayrı farklı hikâyeler anlatıyor. Pınar Tınç imzasını bir tür görsel edebiyat olarak bile düşünebiliriz. Evinizde bakmaya doyamayacağınız, iç sesinizle iç dünyanızla canlandıracağınız, kalben teslim olacağınız ve bağlanacağınız resim halinde hikâyeler.
“Çocukluğumun hayal dünyası beni ressamlığa itti”
Ressam olma hikâyeniz nasıl başlıyor ve bir çocuk ressam olacağına nasıl karar veriyor?
Çocukluğumun hayal dünyası beni ressamlığa iten en önemli unsurlardan biri oldu. Bozcaada o zaman daha bakir, daha sakin bir adaydı. Çok boş zamanımız ve az imkânımız vardı. Bugünkü oyuncaklar, telefonlar, tabletler yoktu. Internet yoktu. Televizyon bile o kadar yaygın değildi. Boş boş geçireceğimiz, oyun yaratacağımız, hayal kuracağımız, yaratıcılığımızı ortaya koyacağımız çok zamanımız oldu. Babamın bağlarında, bostanlarda, boş ada sokaklarında çok zaman geçirdim. Bütün bunlar beni resme yöneltti. Ayrıca o zamanlar adada kültürel faaliyetler düzenleyenler daha çoktu. Özellikle Özcan Germiyanoğlu açtığı Rengigül Galeri'de biz Bozcaada çocuklarına resim alanında çok destek oldu, atölyeler, sergiler düzenledi. Kendisinin üzerimde çok hakkı vardır. Tabi Itırlı Bahçe Galeri’si, Belgin Şahin, Haluk Şahin de destek olan isimlerden. Son birkaç yıldır da Arnavutköy Art Gallery sahibi Zeynep Özay ve Ankara Soyut Galeri sahibi Mehmet Subaşı da destek oluyorlar. Müsaadenizle fırsat bu fırsat hepsine sizin aracılığınızla teşekkür etmek isterim.
“İyi resim tartışılmaz”
Resim sanatını anlamak için resim okuryazarlığı olmalı diye düşünüyorum. Bir resim hak ettiği değeri nasıl buluyor, iyi resim nasıl ayırt ediliyor ve koleksiyonların içine giriyor?
İyi resim kendini empoze ediyor, tartışılmıyor. Zevkler ve renkler tartışılmaz lafını ne kadar beğenmesem de bu açıdan doğru buluyorum. Bir sürü resim tartışılabilir; beğeneni ve beğenmeyeni olur. Ama iyi resim tartışılmaz. Bir resim iyi ise tartışmasız iyidir. En azından ben öyle seçiyorum sergi resimlerimi. Eğer tereddüt varsa, tartışma varsa, o resim daha bitmemiş demektir.
“Türkiye sanat ihracatına katkım var”
Dünya’nın değişik yerlerinde de sergileriniz gerçekleşti, sanat fuarlarına katıldınız ve çalışmalarınız da devam ediyor. Yurt dışındaki izlenimleriniz neler ve sanatseverlerle nasıl bir bağ kurdunuz, ilgi nasıl?
Yurt dışında ilgi çok büyük oldu, çok memnunum. Sayısız teşekkür ve takdir aldım hala yurt dışından sanatseverlere resim gönderiyorum Türkiye'den. Bir yönde Türkiye sanat ihracatına katkım var. Ayrıca yurtiçi olsun yurt dışı olsun, tüm sanatseverlerle çok samimi ve arkadaşça bağlar kuruyorum. Bağ kurduğumuz sanatseverlerle sadık bir ilişkimiz var. Beni eserlerimi takip ediyorlar. Özellikle instagram hesabımdan sürekli bana destek veriyorlar. Bu beni son derece mutlu ediyor.
‘Hayatın Renkleri’ sergisi Mayıs ayında gerçekleşecek
‘Hayatın Renkleri’ sergisi de Mayıs ayında gerçekleşecek. Bu sergi nasıl bir sergi olacak ve hangi hikâyeler resimlerinizde yer alacak?
Bu sergi okyanusya desen ve motifleri üzerine olacak. Renk oyunlarıyla Okyanusya'nın Kreol dünyasının görsel kültürünü, doğal estetiğini göstereceğim. La Réunion'da yaşadığım yıllarda bu bölgenin doğası ve insanları beni çok etkiledi. Güneşin parlaklığı, bitki örtüsünün zenginliği, rengarenk insanların rengarek kültürleri, kokular, rüzgar, sesler, daha önce hiç görmediğim binaların, şehirlerin, falezlerin, okyanus ve yanardağın görüntüleri bende iz bıraktılar. Okyanusya sergimde bu görüntülere, bende bıraktıkları izlenimlere yer vereceğim.