Mutlu Hesapçı
“Oyuncu olma tutkusu yaşayan biri değildim”
Kendisini ilk kez dizilerde denk geldiğim zamanlarda gördüm. Fark etmiş olmalıyım ki “Kim bu çocuk?” diye aklımdan geçirdim ama öyle kaldı.
Sonra İstanbul Film Festivali’nde ‘Cam Perde’ filminde izleyince “İşte bu o, başarılı oyuncu” dedim. Filmdeki oyunculuğuyla beni büyüledi, aslında karakterinden dolayı da bir o kadar gerdi.
Alper Çankaya, ‘Cam Perde’ filminde son zamanlarda izlediğim en başarılı performanslardan birine imza atmış.
Öyle ki bu başarısından dolayı da İstanbul Film Festivali’nde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünün sahibi oldu.
Etkisinden kurtulamadığım ve çok sevdiğim ‘Cam Perde’ filmi vesilesiyle oyuncu Alper Çankaya ile buluştuk. Filmi, aldığı ödülü ve merak ettiğim oyunculuk hikâyesini konuştuk.
Fikret Reyhan’ın yazıp yönettiği ‘Cam Perde’ filmi festival yolculuğuna devam edecek. Ben İstanbul Film Festivali’nde izleyen şanslılardan oldum. Bir kadın olarak; kadınların cam perdenin ardında bırakılmadığı, fiziksel ve psikolojik şiddet görmediği, canının yanmadığı, görüldüğü, sevildiği, sayıldığı ve cam gibi saydam bir hayata kavuştuğu bir yaşam dilerim.
Aynalarda kendi mutluluğumuza kavuşarak özgürce bakabilmek dileğiyle… Herkese mutlu pazarlar dileriz.
‘Cam Perde’ filmini ve sizin oyunculuğunuzu çok beğendim. Bu film size İstanbul Film Festivali’nden En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getirdi, bu duruma ayrıca sizin kadar sevindim diyebilirim. Ödül bekliyor muydun?
Çok teşekkür ederim kendim ve ekibimiz adına öncelikle. Şaşırdım tabii çünkü çok değerli oyuncuların olduğu bir kategoriydi ve çok güçlü adaylar vardı. Ödül için hazırlıklı değildim. Adımı duyduğumda çok heyecanlandım. Oyuncu olarak gerçek anlamda sorumluluk aldığım ilk sinema filmim ‘Cam Perde’. Bu sebeple ödülün ‘Cam Perde’ ile gelmesi manevi anlamda da çok önemli benim için.
“İLK FESTİVALDE BU DUYGUYU TATMAK BENİ HEM ÇOK HEYECANLANDIRDI HEM DE MUTLU ETTİ”
Biz kendi aramızda ödül almana çok şaşırdık ama bir o kadar da sevindik. “Kıvanç Tatlıtuğ faktörü var, vermezler ama keşke ödülü alsa” dedik. Jüri bizi şaşırttı.
Böyle şeyler duydukça çok mutlu oluyorum, teşekkür ederim. Açıkçası yarışma seçkisinde Kıvanç Tatlıtuğ’un da olduğunu öğrenince oh dedim yani rahatladım ve bir beklentiyle gitmeyeceğimi düşünerek üzerimden bir yük kalktı. Kategorideki adayların hepsi çok değerli oyuncular. Gerçekten de çok anlamlı ve iyi oyunculuklar vardı. Bunun yanı sıra, filmin festival sürecinde başarılı olacağını biliyordum, hissediyordum. Çünkü sürece çok iyi hazırlandık. Yönetmenimiz Fikret Reyhan, oyuncusunun fikrini alan ve bunların üzerinden konuşarak da ilerleyen bir yönetmen. Bu çalışma şekli, Ömer karakteri için doğru bir performans sergilediğimi görmemi ve rahatlamamı sağladı. ‘Cam Perde’ pek çok festivale konuk olacak. Tabii ki bu festivallerden birinde ödül alma ihtimalim olduğunu düşünmüştüm fakat ilk festivalde bu duyguyu tatmak beni hem çok heyecanlandırdı hem de mutlu etti.
“ÖDÜLLER, SENİ OLDUĞUN YERDEN DAHA İLERİ GÖTÜRECEK BİR YAKIT”
Bu ödülün senin için anlamı ve önemi nedir?
İlk ödülüm bu benim, onun için anlamı sadece mesleki olarak değil manevi olarak da çok başka. Ödül, “emeğini ve performansını gördük, teşekkür ederim” demek benim için. Oyuncular için, yaptığının görüldüğüne dair gerçek bir motivasyon. Bi nevi yolda takviye olarak aldığın yakıt gibi bir şey, seni olduğun yerden daha ileri götürecek bir yakıt.
“YAKINDAN OYUNUNU VE ENERJİSİNİ GÖR, FARKLI DÜŞÜNEBİLİRSİN”
Bu rol seni nasıl buldu, teklif nasıl geldi? Çok güzel ve iyi bir buluşma olmuş bence.
Yönetmenimiz Fikret Reyhan, Ömer karakteri için audition yapıyordu. Rol için audition gönderdim. Fikret Hoca oyunumu beğenmiş ama yaşımı genç bulmuş. Cast Direktörü Ezgi Baltaş “Yakından oyununu ve enerjisini gör, farklı düşünebilirsin” deyince, Fikret Hoca’nın davetiyle Ankara’dan İstanbul’a yüz yüze görüşmeye geldim.
“ANKARA’DAYKEN TAMAMEN SAHNEMİZ İLE İLGİLENİYORDUM”
Nasıl bir dönemdeydin o zaman, Ankara’da neler yapıyordun? Bu rol seni heyecanlandırmış olmalı…
‘Sahne 367’ adında bir kumpanyamız var. Ankara’dayken tamamen sahnemiz ile ilgileniyordum. Fakat o dönem pandemi çıkışı olduğu için sahneler henüz aktif hale gelmemişti. Oyunculuğu çok özlediğimden, Ömer karakterini oynayacağım belli olduğunda bu bana çok iyi geldi. Elbette bu rol beni çok heyecanlandırdı, İstanbul’a bu heyecanla geldim.
“PERDEYİ ARALAYARAK CAM GİBİ GÖRMEK GEREK KADINLARIN HAYATLARINI”
Ben filmden çok etkilendim zaten Fikret Reyhan’ın tarzını ve filmlerini çok seviyorum. Sen filme de dair neler söylersin, filmin sende bıraktığı etki nedir?
Fikret Hoca’nın etki meselesini çok değerli buluyorum. Bu filmde etki ettiği alanın, kadının var olma mücadelesi üzerinden oluşması da çok değerli. Kadınların hayattaki var olma çabalarını ve yaşadıkları zorlukları biliyoruz. Filmin ismi de zaten bunu sembolize ediyor: Cam Perde! Cam kadınlar… Görünmez duvarlar var ya hayatlarında, etraflarında bir perde var ama cam gibi görmek gerek kadınların hayatlarını ve yaşamdaki var olma savaşlarını. Perdeleri aralayarak camdan görelim artık bir şeyleri, cama dönüştürelim o duvarları. Filmin meselesini bu açıdan çok anlamlı buluyorum. Hocanın böyle bir konuyu ele alma cesareti ve konuyu ele alış şekli de çok özgün ve değerli. Filmde, toplumsal olarak hassas olan taraflara parmak sallayarak ya da iyi kötü çizgisinin altını çizerek değil, gri bir bölgede yaklaşabilmek maharet işidir. Film boyunca somut bir şiddet görmüyorsunuz mesela. Fakat atmosferde sürekli bir gerginlik var. Dolayısıyla şiddet kavramını sadece fiziksel şiddet üzerinden algılayan mantığa tokat gibi çarpan bir film oldu.
“ÖMER KARAKTERİ, OYUNCUYA OYNAMA MOTİVASYONU VEREN İYİ İŞLENMİŞ BİR KARAKTERDİ”
İşte bu noktada Fikret Reyhan çok başarılı, meseleyi ele alış biçimi ve işleme tarzını çok seviyorum. Göze sokmadan, doğal akışında veriyor ve çok hassas bir meseleyi hayatın içinde olağan şekilde yansıtıyor. O meselenin içinde gerilimi adım adım hissediyorsunuz ve ne olacak diye bekliyorsunuz.
Bir erkek olarak bir kadın karakteri yazmak, anlamak, empati kurmak maharet isteyen bir şey. Her şeyden önce bu meseleyi mesele edinmek, elini taşın altına koyabilmek cesareti ister. Okuduğumda çok sevdim ben hikâyeyi. Ömer karakteri, oyuncuya oynama motivasyonu veren iyi işlenmiş bir karakterdi. Zaten filmde gerginlik unsuru yaratan kişi Ömer. Karakteri doğru bir yerden ele alıp hikâyenin gerektirdiği gibi oynanması bu anlamda önemliydi. Ömer, hikâye içinde riskli bir yerde duruyor, haliyle yapacağım herhangi bir aşırılık hikâyenin üslubunu başka bir yere çekebilir diye düşündüm. Çünkü senaryonun yazılış biçimi, yönetmenin sahneyi çekiş stili, oyuncunun yaklaşımı ve tüm bunların sonundaki kurgu aynı noktada uzlaştığında ortak bir üslup çıkabiliyor ortaya. O çizgide kalabilmek önceliğim oldu.
“KARAKTERİN DİNLEYECEĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜM ŞARKILARDAN KENDİME BİR LİSTE YAPIYORUM”
Bir karaktere nasıl çalışıyorsun?
İlk aşamada biraz detaylandırıyorum, karakterin geçmişini yazarak başlıyorum, sorular soruyorum; mümkün olduğunca detaylandırmaya çalışıyorum sorularımı. Müzik dinliyorum, karakterin dinleyeceğini düşündüğüm şarkılardan kendime bir liste yapıyorum.
Aaaa burada dur, müzik listesi çok ilginçmiş gerçekten. Ömer karakterinin playlist’inde neler var ve her karakter için yapar mısın?
Burada neler var mesela Ebru Gündeş’ten Hayatta Başarılar, Cem Yıldız, Neşet Ertaş gibi isimler var. Evet karakterlerim için müzik listesi hazırlarım.
“HAYATTA İYİLER DE VAR KÖTÜLER DE”
Psikopat, ürküten, kötü adam rolleri üst üste geldi… Artık ne kadar iyi oynuyorsan sürekli o tarz roller gelmeye başlamış.
Aslında bu filmle başladı bu tarz karakter, sonra ‘Baba’ dizisi geldi. Sonra ‘Yargı’ dizisindeki karakter oldu. Art arda denk geldi, birbirinden farklı ama aynı çizgideki karakterler diyebilirim. Arada da Netflix “Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?” oldu. Ama bence sektörün alışkanlığı artık bilmiyorum yani oyuncu bir şey becerebiliyorsa hemen yapışıyor üstüne ve öyle rollerle geliyorlar. 1,5 yılda 3 kez kötü karakterler oynadım. Rahatsız değilim bu durumdan. Hayatta iyiler de var kötüler de. Asıl önemli olan ‘’Bu karakterin yaptığı kötülükler için motivasyonu nedir?’’ sorusunun senaryoda net olması. Beni bir oyuncu olarak sebebine, alt metnine ve psikolojisine ikna edecek doneler sunabiliyor olması. Karikatür, karton bir karakter karşıma gelmediği sürece, bu karakter iyi mi yoksa kötü mü diye düşünmem.
Bu süreç biraz daha sürebilir diye düşünüyorum. Tiyatroda oynadığın karakterler nasıl?
Geçen sezon Albert Camus’un Yabancı uyarlamasında oynadım.
“TİYATROYU HİÇ BIRAKMAYACAĞIM”
Mezun olduğundan beri tiyatro yapıyorsun zaten değil mi?
Oyuncu kondisyonumu diri, yaratıcı tarafımı ayakta tutabilmek için tiyatro yapmam gerektiğine kesinlikle inanıyorum. Yani hiç bırakmayacağım, elimden geldiğince sahnede olmaya çalışacağım. Çünkü gerçekten oyunun olduğu günlerin ertesi günü bile algı açıklığımın diğer günlere göre çok daha farklı olduğunu hissediyorum. Sahnede olmak oyuncuyu her anlamda taze tutan bir eylem.
Tiyatro kurdunuz, İstanbul’a geldiniz sonra ne oldu?
‘Sahne 367’ Ankara’da kuruldu. 2022’de sahneyi mekan olarak devrettik. Kumpanyamızı İstanbul’a taşıdık. Oyunlarımıza aktif olarak devam ediyoruz. Şu an sahnemizin ‘’Küçük Bir Rica’’ isminde tek kişilik bir kadın oyunu var.
Mezun olur olmaz İstanbul’a geleyim ve ortamlara girip rol bulayım durumları yaşamadın mı?
Mezun olduğumda tecrübe kazanmaya, yeni şeyler öğrenmeye ve rahatlamaya ihtiyacım olduğunun farkındaydım. O yüzden kendimi hazır hissetmediğim bir noktada İstanbul’da olmanın bana bir şey kazandırmayacağını da biliyordum. Sahnede olmam gerekiyordu. Bir kumpanya kurma motivasyonum buradan geldi. Özgürce, orada hata yapmak istedim. O süreç benim için gerçekten tam hayal ettiğim gibi oldu. Bunun yanında Menajerim Şafak Binay ile mezun olduğum sene çalışmaya başladım ve zaten İstanbul süreci için de onunla hep irtibat halindeydik.
Biz seni ilk kez nerede gördük ve izledik?
Okuldan mezun olduğum sene ‘Vatanım Sensin’ dizisinin son üç bölümünde oynamıştım. Çok iyi bir işti zaten. İlk kez şu duyguyu hissettim orada; profesyonel bir sette, profesyonel oyuncularla, profesyonel bir ekiple birlikte oynuyorum. Gözlemledim, izledim, insanlardan geri dönüşler aldım, nasıl buldukları üzerine konuştum. O dönem kamera tecrübem çok olmadığı için sahnede olduğum kadar rahat hissetmiyordum kendimi. Bu projeler, kamera önü için tecrübe alanım oldu.
“AHMET, BENİM TELEVİZYONDA BAŞINDAN SONUNA KADAR ELİME ALDIĞIM İLK KARAKTERDİ”
Ben seni ‘Baba’ dizisinde fark ettim.
Ahmet, benim televizyonda başından sonuna kadar elime aldığım ilk karakterdi. Hem fiziksel bir problemi olan, hem şiveli konuşan bir karakteri canlandırmak benim için farklı bir tecrübe oldu.
Eeee artık bu kadar kötü adam rolleri yeter, komedi de görsek seni.
Çok isterim, çok eğlenirim.
“HAYALİM BASKETBOLDU”
Oyunculuk, hayalin miydi?
Açıkçası öyle bir hayalim yoktu, ben basketbol oynuyordum. Hayalim basketboldu fakat profesyonel bir kariyer yapamayacağımı anladığımda bıraktım. İktisat okumaya başladım. Hiç benimle alakası olmayan bir bölüm. Zaten matematiği de sevmem. Okula gitmemeye başladım. Sürekli film izliyorum, kitap okuyorum. Ne yapacağım, ne edeceğim diye düşünürken bir arkadaşım tiyatro kursuna başladı “sen de gel çok seversin” dedi. Kalabalık bir hobi sınıfı, her yaştan, her meslekten farklı bir sosyal ortam. Birkaç hafta gittik çok keyif aldık. “Kurs biraz daha yoğunlaşacak, gelmek ister misiniz?” diye sorduklarında, en azından bir gider görürüz mantığıyla başladı macera. Altı aylık sınavlara hazırlık sürecinden sonra Bilkent’i kazandım. Yani tamamen tesadüfler sonucu buraya geldi hikâyem. Çünkü öncesinde de tiyatroya giden ya da oyuncu olma tutkusu yaşayan biri değildim. Konservatuvardaki eğitimim başladığında, “mesleğimi bulmuşum’’ dedim.
Çin’de eğitim almışsın doğru mu?
2016 yazı Bilkent Üniversitesi’nin, Shanghai’daki bir konservatuvarla partner anlaşması vardı. Üç öğrenciye, kültür paylaşımı kapsamında burs verip, okullarına davet ettiler. O öğrencilerden biri olarak gittim Çin’e. Orda üç hafta geleneksel Çin operası öğrendik.
Peki opera, sesin iyi mi?
Çin’deki bildiğimiz bir opera değil. Şarkı söylüyoruz fakat farklı bir vokal tekniği var. Sesim fena değildir.
Yani kulağa iyi gelir…
Özel bir sesim yok ama teknik olarak doğru söylerim.
Yabancı dilin nasıl peki?
İngilizcem iyi. Uluslararası bir filmde de çalıştım, İngilizce oyunlar da oynadım.
Ankara’da uzun yıllar yaşadın ve yeni İstanbul’a geldin. Ankara hala başka mı senin için?
İstanbul’a burada çalıştığım için taşındım. Yoksa Ankara’da yaşamak benim için çok keyifliydi. Hep de yeri başkadır. Neyse ki ailem hala orda yaşıyor, onun için Ankara özlemi duyduğumda atlayıp gidiyorum.