Mutlu Hesapçı
Mecburi İstikamet Çağan Irmak!
Çağan Irmak sinemasını çok seviyorum. İçinden duygu geçen hikâyeler anlatıyor ve o duygu o kadar güçlü ki üzerinden zaman geçse de etkisi hiç geçmiyor. Yaptığı her projeden hayatıma kattığım çok şey oluyor, beni iyileştiriyor, yaşamaya dair bana bir şeyler anlatıyor ve hatırlatıyor. İstikametimi sevdaya çevirdiğim bir dönemde Çağan Irmak yeni filmi ‘Sevda Mecburi İstikamet’ ile bizi bambaşka bir yerden yakalamaya yine devam ediyor. Film sinemalarda ve gitmek için Çağan Irmak filmi demem yeterli diye düşünüyorum. Filmi oyuncularıyla konuştum. İstikametiniz sevdaya doğru yol alsın! Herkese iyi pazarlar dileriz.
GÜNAY KARACAOĞLU
“Bu filmde ‘Bi sevsek her şeyle başa çıkabiliriz’ diyoruz”
Kendisini tanımadan sevdiğim ve onu izlediğimde kendimi iyi hissettiğim bir oyuncu o. Günay Karacaoğlu ‘Sevda Mecburi İstikamet’ filminde hepimizin hayatında olmasını isteyeceğimiz bir karakteri canlandırıyor.
Filmin size hissettirdiği duygu ne oldu?
Özel bir duruma sahip bir kızın babasıyla olan ilişkisi, babasının vazgeçmesi ve geri dönmesi gibi bir yerlere doğru gitse de filmde aslında hepimizin hayatında olan o vazgeçişler, o geri dönmeler var. Kim, nereden isterse filme oradan çentik atıp kendi hikâyesine duygusunu yerleştirebilir. Ya da kendi kahramanını kendiyle orada özdeşleştirebilir. Böyle bir geniş yelpazesi var aslında filmin. Her seyreden kendi istediği yerden ve duygudan yakalayabilir. Kendi istediği yerde gülebilir kendi istediği yerde hüzünlenebilir böyle bir tatlı film olduğunu düşünüyorum.
“Yeşilçam her zaman güçlü bir yerde durmuştur”
Yeşilçam hikâyesi olması ve o dönemden günümüze uzanmasına dair neler söylersiniz?
Yeşilçam her zaman güçlü bir yerde durmuştur, 80’lerde başka bir yere evrilse de aslında çok kaliteli bir yerde her zaman durmuştur. Buradaki oyunculuklar da aslında bizim bir dönem dalga geçtiğimiz ama sonra dönüp seyrettiğimiz zaman bu teknikle bundan 40 yıl 50 yıl önce nasıl yapmışlar diyerek şaşırtabilecek bir üsluba ve zenginliğe sahipti. Filmin içinde oraya gidip oraları görüp sonra günümüze gelmek hem bir bilgi taşıyor hem de güzel bir maceraya ortak oluyorsunuz. O yüzden çok heyecan verici.
“Çok severek ve içselleştirerek oynadım”
Canlandırdığınız karakter nasıl bir karakter, oynarken size neler hissettirdi?
Duygu olarak Fatoş çocukluğundan beri Suna’ya bakmış bir yardımcı, annesi gibi onun aslında. Dolayısıyla onun her halini ve tavrını ezbere biliyor, neye üzülüp sevineceğini de. O kadar sahip çıkmış ki aslında bu tehlikeli bir sahiplik de aynı zamanda. Öyle ki hayatını ona adamış babasından bile kıskanacak kadar. Aslında bu durumunu anlıyor ama anlamaza geldiği de çok sahne var filmde. Fatoş, kendi hikâyesine sahip çıkan son derece güçlü bir kadın, herkes vazgeçmiş ama o geçmemiş. Annesi bile ölmüş. Ölüm bir vazgeçiştir ama o Suna’nın yanında çok güçlü bir şekilde durmaya devam ediyor. Çok severek ve içselleştirerek oynadım. Oyunculuk biçimi olarak daha sakin ve sade kalmayı tercih ettim. Seçimdi bu çünkü yanımdaki oyuncu arkadaşlarımın karakterleri çok oyuncaklıydı. Selin otizimli bir karakteri oynuyor, Selçuk Yöntem eski aktörü oynuyor, o aktörlüğün getirdiği o tonlamalar, tavırlar, haller farklıydı. Dolayısıyla Günay olarak bir seçim yapmak istedim daha sade, daha sessizliği tercih ettim.
“Çok güzel filmler yapmışlar zor ve dar zamanlarda”
Yeşilçam dönemi size neler hissettiriyor?
Yeşilçam döneminden gelen bizim ustalarımız ve çok kıymetli hocalarımız vardı. Ben o dönemi yaşayamadım, öyle bir pratiğim yok ama hepsinin ağzından çıkan hep birlikte aynı anda söyledikleri “Ahh Yeşilçam”dır. Günümüzde bir oyuncuya verilen standartlar o dönem yoktu, herkes kendi kostümünü evden getiriyordu, kendi yemeğini kendi hazırlıyordu bugünkü konforlu alan yoktu ama çok kaliteli işler çıkıyordu. Aslolan şey amaca, ben şimdi bu sahneyi oynayacağım durumuna hizmet etmekti. Arkasıyla, önüyle, işin şov kısmıyla kimsenin ilgilenecek ne bir bütçesi vardı ne de öyle bir durum vardı. Dolayısıyla ben o döneme buradan baktığım zaman hepsinin ellerinden, alnından, yüreğinden öperim. Çok kıymetliler ve hepsi benim ustalarım. Çok güzel filmler yapmışlar zor ve dar zamanlarda.
“Bütün bu karmaşada bizi yalnızlığa iten şey sevgisizlik”
Filmin ismi çok güzel. Filmi izlediklerinde anlamını daha iyi anlayacaklar. Sevda hepimizin mecburi istikameti olmalı.
Şairim demiş zaten; “Her şey bir insanı sevmekle başlar”… Dolayısıyla bütün bu koşturmacada hayatın o yorgun, yılgın halini yaşıyoruz. Herkesin hayatla ilgili dertleri aynı çalışmak, para kazanmak, geçinmek… Bütün bu karmaşada bizi yalnızlığa iten şey sevgisizlik. Sevmemeyi öğrendik aslında. Emojilerle hayat kurtarıyoruz, kalp göndererek kıymet gösteriyoruz. Maalesef öyle bir çağdayız. Bu filmde “Bi sevsek her şeyle başa çıkabiliriz” diyoruz aslında.
“Bu filmde gelip unuttukları şeyleri hatırlayacaklar”
Kendimizi kötü hissettiğimizde eski Yeşilçam filmlerini izleyelim deriz ya bu film de öyle. Bu filmi sizce neden izlesinler?
Neden izlesinler çünkü sinemalar çok ciddi bir krizin içinde öncelikle bu yüzden izlesinler. Sinema seyirciler için çekiliyor ve biz onlar için çektik, emek gösterdik. Mesaj olarak ise bu filmde unuttukları şeyleri hatırlayacaklar ve bu çok heyecan verici bir şey. Lüks evler, olağanüstü güzel kadınlar işte şakır şakır makyajlar, villalar falan belki yok filmimizde ama unuttuğumuz bir sürü şey var. Aidiyet duygusu, vefa, vazgeçmek, aşk, sevda, aile, anne, baba ve çocuk kavramı… Bütün bunları es geçtik son yıllarda, onları tekrar hatırlayacaklar.
///////////////////////
SELİN ŞEKERCİ
“Bu film asla bir farkındalık projesi değil”
Farklı bir aurası olduğu için oynadığı projelerde hep dikkatimi çekti. Yeşilçam dizisinde ayrıca çok beğenmiştim. Selin Şekerci ‘Sevda Mecburi İstikamet’ filminde bambaşka bir rolde beni şaşırttı. Kendisiyle röportaj yaptığım sırada tanıştım, iyi ki tanıştım.
Sizin için nasıl bir proje oldu?
Bir derdi anlatıyor olmak ve o sorumluluğun bana ait olması, benim penceremden anlatıyor olmak benim için hem heyecan vericiydi hem de çok geren bir şeydi. Çünkü o kadar pamuk ipliğine bağlı bir şey ki birazcık ucunu kaçırmak bir şeyleri ajite etmek olacaktı. Hâlbuki bizim anlattığımız şey; varlar, böyle hayatlar var, böyle hikâyeler var ve bu gerçek. Suna’nın en büyük derdi gerçek zaten. O yüzden de ince eleyip sık dokuyarak hazırlanmam gereken bir proje oldu, bu da bir oyuncu için aşırı tatmin edici bir şey.
“Hepsinin ayrı bir karakteri ve davranış biçimi var”
Otizmli birini oynamak çok zor. Biliyorum ki her çocuk farklı özel bir yaradılışa ve karaktere sahip dolayısıyla her birinde farklı davranışlar ve tepkiler var. Otizmli bir karakteri canlandırmak için nasıl bir çalışma yaptınız?
Çok doğru bir yere değindiniz öyle bir şey ki geniş bir yelpaze. Evet hepsi birbirinden farklı parmak izi gibi. Otizmli şöyledir, otizmli böyledir gibi bir şey söyleyemiyoruz. Hepsinin ayrı bir karakteri ve davranış biçimi var. Dolayısıyla çalışırken de çok zorlayıcıydı, tek bir örneğin yok. Mesela bana diyorlar ki Rain Man’den hiç esinlendin mi? Yıllar önce izlemiştim ama özellikle şimdi izlemedim etkilenmeyeyim diye. Çünkü ben istedim ki kendime has bir Suna çıkartayım. Farklı farklı spektrumlarda çalışmanın, tanışmanın, hikâyelerini izlemenin bana şöyle bir faydası oldu; ben onlardan küçük küçük parçalar aldım ve kendi Suna’mı yarattım.
“Ben gerçekten spektrumumu yaşayabilmek istedim”
Yarattığınız karakter başarılı olmuş bence. Çünkü belirli bir kalıbı olmadığı için bıçak sırtı bir rol ya iyi oynadı diyecekler ya da kötü oynadı. Hepsinden parçalar alarak bir otizmli karakter yaratmanız daha iyi olmuş diye düşünüyorum.
Benim oyuncu olarak duymak isteyeceğim en son şey “Aaa şeye benziyor, bu da böyleydi”yi duymak istemedim. Ben gerçekten spektrumumu yaşayabilmek istedim asla empati kurabileceğim bir şey değil rol kişisi olarak. Bir de otizmlileri gördükçe, tanıdıkça, konuştukça ve yaşadıkça kendi takıntılarım, kendi obsesyonlarım da ortaya çıktı, böyle organik bir şey oldu aslında.
“Yeşilçam benim için çok tanıdık bir dünyaydı”
Film baba-kız hikâyesinde ilerliyor, bir de Yeşilçam dönemi var ki siz dizisinde de yer aldınız. O dönemde yaşamış gibi olmuşsunuzdur artık.
Ben Yeşilçam’ı yaşamış ve deneyimlemiş biri olarak Yeşilçamlı bir ailenin çocuğunu oynadığım için orası benim için çok tanıdık bir dünyaydı. Suna’nın sadece hal ve tavrından anlayabildiğimiz kadarıyla Suna’ya katkısı da var. Film şu açıdan güzel oldu; hem bir derdi var anlatmaya çalıştığı ama bu film asla bir farkındalık projesi değil.
“Böyle sıcak bir hikâyeye dönüştürmek çok kıymetli”
Hiç değil içinde bambaşka duygular var.
Hiç değil böyle olmamasına da seviniyorum bir taraftan çünkü var bu, otizm diye bir şey var. Bir şeye parmak basmaya da çalışmıyoruz, zaten hayatımızın içinde olan şeyi anlatmaya çalışıyoruz. Bir de 70’ler Yeşilçam’ı bizim en samimi bulduğumuz zamanlar, aile hikâyelerine yakın hissettiğimiz hâlâ izlediğimizde yüzümüzü güldüren zamanlar. O zamanlardan bugüne gelip böyle sıcak bir hikâyeye dönüştürmek çok kıymetli. Suna’nın gerçekliği ve babanın gerçek dışılığıyla da harmanlandı, hepsi birbirini destekledi ve ortaya şölen gibi bir şey çıktı.
“Babanın gösterdiği çaba beni aşırı tatmin ve mutlu etti”
Baba ve kız, kızların babayla olan hikâyesi hayat boyu çözülemeyecek bir durum. Filmde geç kavuşulan, anlaşılan bir durum ve baba-kızın birbiriyle adım adım ilerleyen bir ilişkisi var. Keşke filmdeki gibi hayatta da her babanın böyle bir çabası olsa…
Burada otizmli bir karakter üzerinden anlatılmaya çalışılsa da dediğiniz gibi özünde bir baba kız hikâyesi bu. Maalesef ayrı kalmış anne ve babaların özellikle kız çocuklarında yaralar hep aynı, hiç değişmiyor. Senaryoyu okuduğumda yara aynı olduğu için baba-kız ilişkisinde beni mutlu eden şey bir babanın ki ben de isterdim öyle bir çaba… Babanın gösterdiği çaba beni aşırı tatmin ve mutlu etti. O yüzden de o ilişkiyi, kendi hayatımda yapamadıklarımı orada deneyimleyebilmek benim için müthiş bir şeydi.
“Oyunculuk motivasyonum Yeşilçam filmleri üzerindendir”
Yeşilçam dönemi çok özel bir dönemmiş. Bir oyuncu olarak o dönemde olmak, yaşamak ve oynamak ister miydiniz?
Benim en büyük hayalim oydu zaten. Ben Yeşilçam filmlerinin birçoğunu ezbere bilirim, şarkılarını ezbere bilirim. Çocukluğumdan beri oyunculuk motivasyonum Yeşilçam filmleri üzerindendir. Bunu da deneyimlemiş biri olarak o döneme en azından ucundan gidebilmek güzel. Şimdi de oyunculuk yapıyoruz ama o dönemin şartları, imkânların kısıtlılığı düşününce çok zormuş. Ama bu zorluk da müthiş bir disiplin, müthiş bir çalışma adabı, büyük aşk varmış. Benim şu an bu yılda bu sektörde yapma çabamı ben o zamanlarda zaten herkesin düsturu olarak dinledim ve duydum. O yüzden şimdiki zaman yerine o zamanda olmayı çok isterdim. Ben Yeşilçam dönemi ile empati kurabiliyorum. Bir sürü değerli Yeşilçam oyuncusu artık kimsenin hatırlamayacağı hale geldi ama bence onlar daha şanslılar. Çünkü bizim şu anki zamanımızda icra ettiğimiz durumda biz daha çabuk unutuluyoruz. 3 ay bir projen yoksa seni izlemiyorlar ama biz onları hâlâ izliyoruz, o filmler unutulmuyor, onları sokakta gördüğümüzde hâlâ heyecanlanıyoruz. Biz daha çabuk tüketilen insanlar olduk dolayısıyla onların zamanındaki unutulmayı bile yeğlerdim şimdiki zamana göre.
“Çağan Irmak benim mesleğe kırgınlıklarımı tamir etmiş birisi”
Çağan Irmak’ın kadrolu oyuncusu oldun diyebilir miyiz?
İnşallah. Yeşilçam dizisinde oynadığım karakterden sonra bana özellikle bu rolü teslim ettiğini biliyorum. Çünkü bana oyunculuğumla ilgili beni en çok inandırmaya çalışan insanlardan biri Çağan Hoca. “Bunu yaparsın, bunu da yaparsın, bak şimdi göstereceğim” dediği için benim mesleğe olan birçok küçük kırgınlıklarımı tamir etmiş birisi. O yüzden benim için Çağan Irmak çok kıymetli.
/////////////////
ELİF CEREN BALIKÇI
“Çağan Irmak projesinde oynamak bir oyuncu için şanstır”
Pırıl pırıl parlayan bir genç oyuncu. Oyunculuğa olan sevdası çok etkiledi beni. Sohbet ettiğimizdeki sesindeki heyecanı çok anlamlıydı. Elif Ceren Balıkçı ‘Sevda Mecburi İstikamet’ filminin Sevda’sı.
Genç bir oyuncu olarak böyle bir filmin içinde yer almak ve Çağan Irmak ile çalışmak senin için çok özel olmalı. Rol nasıl geldi?
Kesinlikle… Bir Çağan Irmak filminde yer almak ve böyle bir oyuncu kadrosuyla çalışmak benim için çok özel. Çağan Irmak projesinde oynamak bir oyuncu için şanstır ve bu şansı yakaladığım için çok mutluyum ve gurur duyuyorum. Menajerim Velhan Çantay uzun süredir bu filmle ilgili çalışmayı benim adıma yürütüyormuş ve onun sayesinde bu rol geldi. Çok uzun süredir bu sektördeyim ama bir iş için bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Ben elimden gelenin fazlasını yapmaya çalıştım ve çok güzel bir filmin ve ekibin içinde yer aldım.
“Aslında iki döneme giden Sevda karakterini canlandırdım”
Nasıl bir karakteri canlandırdın?
Sevda karakterini, aslında iki döneme giden bir karakteri canlandırdım. 20’li yaşlardan başlayan ileriki zamanda devam eden bir yolculuğu var. 20’li yaşlarında çok sempatik güler yüzlü aşka inanan ve bu yolda giden, bir birliktelik kuran bir karakterken sonrasında başlarına gelen hayatın onları sürüklediği bir dönüm noktası yaşayan bir karakter. Ve orada aslında bir annenin hikâyesinin başlangıcını da baba- kız hikâyesiyle görmüş oluyoruz.
“Çok güzeldi hiç içinden çıkmak istemedim”
Yeşilçam oyuncusunu canlandırmak nasıldı?
Çok keyifliydi Yeşilçam’ı hiç yaşamadan canlandırmak önemli bir tecrübeydi. O dönemdeki oyuncuların ne şekilde davrandığını, giyindiğini bugünden çok faklı. Bilmeden öğrenerek yaratıyoruz o karakteri aslında. Çok güzeldi hiç içinden çıkmak istemezdim.
“Evladı için Sevda’nın bütün hayatından vazgeçmesini izleyeceğiz”
Bu film seni nasıl etkiledi?
Canlı canlı bıcır bıcır bir kızdan bir kadına, bir anneye dönüşüm hikâyesi aslında. Hayatta hepimizin hayalleri ve hepimizin hedefleri var herkes anne ama herkes anne olamıyor, baba da olamıyor. Sevda arkasına bile bakmadan çocuğunu koluna alıp ilerleyebilecek bir kadın. Onun o güçlü duruşuna yıllar içindeki değişim ve dönüşümü eşlik ediyor, bazen her şey şan şöhret ve para olmuyor. Bu hikâyede izleyebileceğiniz en can alıcı nokta evladı için Sevda’nın bütün hayatından vazgeçmesi.
“Çok güzel ve duygulu bir hikayeyle karşınıza çıkıyoruz”
Annelik her şeyin önüne geçiyor burada ayrıca şunun altını çizelim Sevda çok ünlü bir oyuncuyken evladı için her şeyden vazgeçiyor. Önce aşkı buluyor sonra en büyük aşkı evladı oluyor.
Aslında hikâyenin başlangıç noktası diyebiliriz. Elbette ki hayatın bize sunduğu bazı şeyler var, onu devam ettirip ettirmemek bizlerin elinde ama Sevda öyle güçlü bir kadın ki her yıl başka bir şekilde evrilip hayatında bir kere bile olsun arkasını dönüp niye ben şöhreti, oyunculuğu bıraktım demeyecek bir kadın. Çünkü evladıysa söz konusu son nefesine kadar aklındaki dilindeki tek isim Suna. Çok güzel ve duygulu bir hikâyeyle karşınıza çıkıyoruz.
//////////////////////////
KUBİLAY AKA
“Çağan Irmak ismi sinemaya gitmek için yeterli bir sebep”
Kalabalıklar içinde ben buradayım diye parlayan bir ışığı var. Öyle ki Yeşilçam filmlerinden fırlamış gibi bir jön havası da… Kubilay Aka ‘Sevda Mecburi İstikamet’ filminde parlıyor.
Filmde sizi çok beğendim Yeşilçam filmlerinden fırlamış gibiydiniz, tebrik ediyorum.
Çok teşekkür ederim. Böyle yorumlar aldığım için çok mutluyum. Çağan Irmak gibi bir yönetmenle çalışmak çok güzeldi, emniyetli ellerdeydim.
“Selim karakterinin gençliğini oynuyorum”
Canlandırdığınız karakterden bahseder misiniz?
Ben aslında filmin geçmiş tarafındayım daha çok. Selçuk Yöntem’in oynadığı Selim karakterinin gençliğini oynuyorum. 70’ler, 80’ler ve 90’larda geçiyor benim rolüm. Bir Yeşilçam oyuncusunun en iyi yere gelmiş starın o zamanki yaşamında ve sonrasında yaptığı hataları, yanlışlıkları görüyoruz. Biraz köşeli bir karakter “Ben bunu yapmam, ben bunu yaparım” gibi hırsları var. Köşeli olmasının yanı sıra da sıkıntıları var ve mesleğine devam edebilmek için bazı onaylamadığı şeylere de evet demek zorunda kalıyor hayatta. Bunlarla bocalıyor ve cebelleşiyor benim karakterim. Daha sonrasında jön Selim Erensoylu’yu Selçuk abi canlandırıyor. Onunla beraber oynamak ve aynı karakteri canlandırmak, aynı şeyi paylaşmak benim için ayrıca çok güzeldi.
“Karakterlerin birçok derinliği var”
Filmin duygusu çok güzel…
Filmin içinde birçok derinlik var, hikâyenin aslında o kısmı çok güzel. Biz Selin’in oynadığı Suna karakterini izlerken ona üzülmek yerine kendimizden de bir şeyler buluyoruz. Hayatta var olan ve herkesin başına gelebilecek özel bir kız çocuğu Suna. O dönemde otizm çok bilinmediği için durum çok anlaşılmıyor ve iş çığırından çıkıyor. Karakterlerin birçok derinliği var.
“Genç Selim’i izlerken siz de sorguluyorsunuz”
Sizin oynadığınız Selim nasıl bir karakter?
Aslında iyi bir adam, güzel seven bir adam ve başarılı bir oyuncu. Ama hayattaki seçimleri ve kararları ona çok fazla sıkıntılar yaratmış. Şu anki hayatında olmasa da ilerideki hayatında bedellerini de ödüyor. Bir şeyi ne kadar saklayabilirsiniz ki ve hayata devam edebilirsiniz ki… Bir de bu sizin çocuğunuz ise ne kadar güçlü kalabilirsiniz ki bunun arkasında ezilirsiniz zamanla. Genç Selim’i izlerken siz de sorguluyorsunuz “Ben ne yapardım, ben bu kararı verir miydim” sorularıyla ikilemde kalıyorsunuz.
“Şu anki dönemde oyuncu olmayı tercih ederdim yine”
Yeşilçam döneminde yaşayan bir oyuncuyu yine bir oyuncu olarak canlandırıyorsunuz. Kuşak olarak yetişmediğiniz bir dönem ama o döneme dair neler söylersiniz?
O dönemin durumuyla şu anki dönemin durumu bambaşka. O zaman menajerlik sistemi diye bir şey yok. Senaristler, yönetmenler, oyuncular her işi yaparak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ben bu çabalarına ve mücadelelerine çok saygı duyuyorum. Çünkü o dönem bir şeyler yapıldığı için biz de bu dönem bu işi yapabiliyoruz. Oyunculuk olarak da o dönem çok güzel dönemler ama şu anki dönemde oyuncu olmayı tercih ederdim yine. O dönemde ünlü olmak ile bu dönemde ünlü olmak arasında çok fark var. O dönem her şey çok daha zormuş. O dönem her şeyle kendileri ilgilenmek zorunda kalmışlar.
“Çağan Irmak hepimizin hayatına filmler, karakterler, replikler ve bazı hayatlar bıraktı”
Sinemaya gidelim ve bir Çağan Irmak filmi izleyelim duygusu bile ayrıca çok güzel.
Türk filmleri içerisinden tek hayran olduğum ‘Babam ve Oğlum” filmi. Çağan Irmak hepimizin hayatına filmler, karakterler, replikler ve bazı hayatlar bıraktı. O yüzden sinemaya gidip Çağan Irmak filmi izlemek için çok da bir sebebe ihtiyacınız yok açıkçası. Çağan Irmak ismi sinemaya gitmek için yeterli bir sebep. Bu filmde insanların yaptığı hatalarla yüzleşmelerini göreceğiz, güzellikleri de göreceğiz, gerileceğiz de, ağlayacağız da, güleceğiz de… O yüzden her tadı alabileceğimiz bir film ve böyle bir filmi izlemeyi de özledik. Bizim sinemaya özlemimizi doyuracak bir film olduğunu düşünüyorum.