Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“MATEMATİĞİ BİLMEYEN İNSANLAR İNŞAAT MÜHENDİSİ OLUYOR BU ÜLKEDE”

Türkiye, Almanya, Özbekistan, Türkmenistan başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde projeler yapıyor. İstanbul Havalimanı Trafik Kontrol Kulesi ve Antakya Müze Otel çok ses getiren projelerinin başında geliyor. Antakya Müze Otel ve yine o bölgede yaptığı projeler depremde ayakta kalan yapılar oldu. İnşaat Yüksek Mühendisi Bülent Deveci ile depremden yola çıkarak bölgeye dair analizlerini, binaların neden yıkıldığını ve yıkılmaması için ne yapmak gerektiğini konuştuk.  


Geçtiğimiz hafta bölgeyi ziyaret ettiniz. Ziyarete gidenler “Televizyonda gördükleriniz bir şey anlatmıyor kıyameti görmeniz için çıplak gözle görmeniz gerekiyor” diyorlar. Hatta tabloyu savaş bölgesi ile tanımlayanlar var. Gördüklerinizi anlatır mısınız, siz neler hissettiniz?

Ekranda görmekle içine girip görmek ve algılamak başka bir duygu. Gördükleriniz çok acı veriyor.  Tabii oradaki insanlar kadar da idrak edemiyorsunuz sonuçta anılarınızın, geçmişinizin olmadığı size yabancı bir şehir. Ben statik projesini yaptığımız Antakya Müze Otel’in sahipleri tarafından yapının gözden geçirilmesi için bölgeye çağırıldım. Otelin sahipleri değişik bir ruh hali içindeydiler. Yaşanan yıkıcı olayı idrak edip etmeme arasında kalmışlardı. Depremin üzerinden bir ay geçmiş şehir yıkılmış, yapacak bir şeyleri yok ama şehri terk edemiyorlar, öylece bekliyorlardı. Oraya yapışmış durumdalar sanki terk ettikleri zaman yakın arkadaşlarına, ailelerine bir şey olacakmış gibi kötü psikoloji içindeler. Tabii ben o durumu tam olarak anlayamadım ama savaştan çıkmış gibi bir şehirle karşılaştım. Çok değişik manzaralar vardı. Bir inşaat mühendisi olarak baktığımda bir bina ayaktadır, değildir ve yıkılmıştır diye masa başında düşünürüz fakat yapıların davranışı, depreme karşı gösterdikleri direnç çok ilginç. Yıkılmak ile yıkılmamak arasında kalan o kadar çok bina var ki. Mesela bir saniye daha uzun sürseydi deprem katmerli ölüm artabilirdi. Üfleseniz yıkılacak yüzlerce bina var ve insanlar onların içinden çıkmayı başarmış.


“Belen’de hiçbir şey olmamış, ilçe yıkılmamış ayakta duruyor”

İzlenimleriniz neler oldu?

Antakya’ya karayoluyla hiç gitmemiştim Adana üzerinden geçtik bölgeye. Antakya’ya 10-15 km mesafede Belen diye bir ilçe var, bitişik nizamda binalar dağ eteklerine kurulmuş aşırı dik bir bölge. O bitişik nizamda binaların arasında bir kılcal çatlak dahi görmüyorsunuz sanki o bölgeden soyutlanmış gibi hiç deprem yaşamamış normal hayat devam ediyor, gözlerimize inanamadık. O ilçede hiçbir şey olmamış, ilçe yıkılmamış ayakta duruyor. Biz mesleğimiz gereği zeminin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz ve binaları da ona göre tasarlıyoruz. Kötü zemin olan binalara 2-3 kat daha büyük yükler gelebiliyor fakat oraya hiçbir şey olmadığını görebilmek büyük bir tecrübe oldu. Sonra aşağıya ovaya iniyorsunuz ağır hasar gören havalimanını pistini görüyorsunuz çünkü jölenin üzerinde oturuyor yanlış yere yapılmış. Ondan sonra da yıkımları görmeye başlıyorsunuz ve aşağıya indikçe çoğalıyor. Ovanın kendi içinde de mahalle mahalle artıyor veya azalıyor. Eski yönetmeliklere göre yapıldığı halde hiç hasar görmeyen binalar da var. Yıkımın çok yoğun olduğu yerlerde iyi yapılmış, kazık temel üzerine oturtulmuş binalarda ise hasar yok. Ama o bölgenin mühendislik alışkanlığından kaynaklı yeni yapılar bile depreme karşı tasarlanmamış maalesef ve hepsi yıkılmış.

“Suçlu bir kişi iki kişi değil genel sistemde bir problem var”

Bir suçlu aramak gerekiyorsa gerçi bu depremde gördük ki herkes suçlu. Oysa bütün birimler işini iyi yapsa böyle bir yıkımla karşılaşmazdık. Teknik analiz yaptığınızda neler söylersiniz?

Toplumda herkesi inşaat mühendisi, mimar yaparsanız işini iyi yapmayan bir topluluk oluşur. Bu aslında epey derin bir konu suçlu bir kişi iki kişi değil genel sistemde bir problem var. Bundan 15 yıl kadar önce 99 depreminden sonra en azından mühendislik camiasında bir bilinç oluşmuştu ve dünyada bu işler nasıl yapılıyor Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok Amerika’nın batı sahilleri de deprem bölgesi, Japonya bu işi nasıl yapıyor? Dünyada mezun olan adamın eline son sözü ve sınırsız yetki vermiyorlar. Türkiye’de bu işler ise arkadaşının oğlu inşaat mühendisliğinden mi mezun olmuş bizim binayı çiziversin diyorlar, tasarlasın statik tasarımını yapsın değil çiziversin şeklinde yürüyor. Mühendislik kültürü buraya indirgenmiş durumda.120 tane üniversiteden inşaat mühendisi mezun ediyorsunuz abartmadan söylüyorum matematiği bilmeyen adamlar mezun oluyor. Matematiği, bölmeyi bilmeyen insanlar inşaat mühendisi oluyor bu ülkede. Sonuçta bu ciddi bir iş yani depreme karşı, depreme dayanıklı yapı tasarımı. Amerika ya da Japonya’ya baktığınızda adam üniversiteden mezun oluyor bu işle uğraşan bir büroda birkaç yıl geçirmek zorunda. Sonra onun üstü ya da patronu kimse onun onayıyla devletin yaptığı bir sınava giriyor, 100 kişiden aşağı yukarı 5-6 kişinin geçebildiği bir sınav bu ondan sonra imza yetkisine sahip bir mühendis olabiliyorsunuz. Şimdi isim vermiyorum Anadolu’da öyle üniversiteler var ki 5 tane matematik sorusu yaptığınızda bölüme girebiliyorsunuz. Ama bu bir kapasite meselesi herkes her mesleği yapamaz. Ciddi bir meslek olarak bakılmıyor tabii bizim ülkemizde bu her meslek için geçerli. Ofisten bir arkadaşımız Antakyalı evden çalışıyor orada bazı yapılmış projelerin bize planlarını gönderdiğinde inanamazdık sanki hiç deprem bölgesi değilmiş gibi binalar tasarlanıyor üstelik yeni binalardan bahsediyorum. Diyelim bir bina yapacaksınız o bölgenin bir mimarı var, mimara diyorsunuz ki “bana bir ev çiziverin” mimar da oranın kültürü neyse öyle bir ev çiziyor.  Mimarın çalıştığı mühendiste paket programlar var onu uyguluyor. Bu kolonu böyle yapamam, buralardan kiriş atmamız lazım diyemiyor çünkü öyle bir alışkanlık oluşmuş ki yanlış zamanla bir rutine dönüşmüş. Başka binayı göstererek onlar yapmış sen niye yapmıyorsun durumuna dönüşüyor mevzu. O yapmazsa başka biri yapacak ve tamamı hatalı tasarımlar.

“Yaptığımız projeleri şu an kimse kontrol etmiyor”

Peki bu denetleme durumu neden yok?

En basitinden İnşaat Mühendisleri Odası’nın onayını ve etkinliğini ortadan kaldırdılar. Siyasi görüş farklılıklarından dolayı odanın işlevi ortadan kalktı, 6-7 yıldan beri durum böyle. Eskiden bir proje yaptığımızda odanın onayı gerekirdi ve projeler kontrol edilirdi şimdi kalktı bu durum. Şu anda hiçbir şey yapmıyor yani bir bina yapılırken İnşaat Mühendisleri Odası’nın etkisi sıfır. Yaptığımız projeleri şu an kimse kontrol etmiyor. Yapı denetim firmaları 99 depreminden sonra icat edildi ama onların hali de ortada. Türkiye’de şu an ofisinden çıktığı zaman bir proje onda bir hata varsa o hata aynen uygulamaya yansıyor arada bir bariyer yok. Büro hata yapmamışsa problemsiz bir iş çıkıyor ortaya. Ama tasarımda bir hata varsa uygulamadaki denetimdeki hatalar ayrı bir konu tasarımcı hatalı bir proje yapmış olabilir. Rönesans Rezidans mesela çok belli olmamasına rağmen orada ciddi bir tasarım hatası var kimse ikinci bir ciddi kontrolden geçirmediği için oradaki ölümcül hatayı kimse görmemiş.


“Ortada ciddi bir kontrol mekanizması yok hatta hiç yok”

Rönesans Rezidans üzerinden anlatırsak oradaki durum ne?

Cehalet kötü bir şey. O binayı yapanlar bir projenin önemini anlayamamışsa, bu kadar insan ölür olasılığını düşünmüyorsa bina çöker. Beton betonu üst üste dökünce bina ayakta durur mantığıyla yaklaşıyorsa geçmiş olsun ne denebilir ki buna. Bizim meslek niye var peki hobi niyetine yapmıyoruz. O binayı yapan da inşaat mühendisiymiş. Garip bir bina yapmışlar ki etrafında bazı binalar da ayakta. Burada çok ciddi bir tasarım hatası var. Bana göre temeliyle alakalı bir tasarım var. Hata dediğim gibi proje sürecinden başlıyor uygulama sürecine kadar gidiyor ortada ciddi bir kontrol mekanizması yok hatta hiç yok. İkinci göz kontrol etmiyor. Almanya’da proje yapıyoruz bizim yaptığımız projeyi kontrol mühendisi sıfırdan yeniden yapıyor. Bizim yaptıklarımızla kendi yaptıkları arasındaki farklar ortadan kaybolana kadar projeyi onaylamıyor. Biz bir proje yapmış oluyoruz, Almanya’dakiler bir proje yapmış oluyor ve iki proje arasında bütün sonuçlar örtüştüğü zaman proje onaylanmış oluyor. Türkiye’de böyle bir şey yok. Ben hatalı bir proje yapmış olayım bir ikinci göz kontrol etmediği için olduğu gibi uygulanıyor. Aslında bu bizim üstümüzde de stres yaratan da bir konu.

“Mühendisler açısından mezun olur olmaz sonsuz yetkiyle donatılmış dünyadaki tek ülke olabiliriz”

Bunun çözümü ne peki?

Mühendislik camiası bu problemlerin farkında ama çözüm geliştirilemiyor. 15 sene önce yetkin mühendislik dedikleri sınav sonrası imza yetkisine sahip bir mekanizma kurmak istediler. İTÜ, ODTÜ ve İnşaat Mühendisleri Odası ağırlıklı olmak üzere hatta bunun sınavları falan yapıldı ve sınavlara girdik. Ben bu sistemin ateşli savunucusu olarak sınavlara da girdim ve bize yetkin mühendislik belgeleri verildi. Sonra birisi Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş mühendislik mühendisliktir herkes mezun olduğunda aynı yetkiye sahiptir diyerek yasayı iptal etti. Ben iddia ediyorum 15 sene önce yetkin mühendislik yasası çıkmış olsaydı en azından 15 yıldır yapılan binalar daha sağlam olurdu belki ölüm sayısı da az olurdu. Gerekçesini bilmiyorum ama hemen 6 ay sonra yasa iptal edildi. Şu an mühendisler açısından mezun olur olmaz sonsuz yetkiyle donatılmış dünyadaki tek ülke olabiliriz.


“Bu deprem bilinen bir gerçek ve Antakya’da birinci derecede deprem bölgesi”

Bölgede sizin yaptığınız binalar hangileriydi ve ne durumda?

Biz Mimar Emre Arolat ile Antakya Müze Oteli’ni projelendirdik. 2010 yılında projelendirmeye başladık ve 3 yıl üzerinde çalıştık, çok zor bir projeydi. Bina türü bir yapı değil orası değişik bir taşıyıcı sistemi var dolayısıyla epey bir araştırma yaptık. Antakya’da en önemli yapımız o, depremde de herhangi bir hasar görmedi o açıdan da çok mutlu olduk. Deprem bölgeleri belli zaten, bir haritamız var o haritalar üzerinden neresinin hangi şiddete maruz kalacağını biliyoruz. Psikolojik olarak kafamızın bir kenarında bilgiler yazıyor; burada en son ne zaman deprem olmuştu, burada deprem olabilir mi? Son deprem 500 yıl önce olmuş dolayısıyla son yıllarda büyük bir deprem yok ve istatistik olarak deprem olacağı belli. Bir bina tasarlarken bu verilerle hareket etmeniz gerekiyor ben kendi adıma böyle yapıyorum. Bu bilgilerle emniyetli tarafta kalarak tasarım yaptık. Bugün bir tasarım yaptığınızda güncel olan  başka verilerle hareket edersiniz. Şu an İzmir’de bir proje yapıyoruz, İzmir’de de her an deprem olabilir düşüncesiyle emniyetli tarafta çalışıyoruz. Bu deprem bilinen bir gerçek ve Antakya’da birinci derecede deprem bölgesi ve tarih boyunca depremler yaşayıp yıkılıp yeniden yapıldığı biliniyor. Yapıların ona göre yapılmış olması gerekiyor. Antakya’da yaptığımız yapılarda Japon yönetmeliğinden de faydalandık. Mimari objeler sarsıntının şiddetiyle zarar görmüş ama en azından yapı ayakta, sağlam ve can kaybı olmadı. Otelin sahipleriyle otelin içini gezdik ve hayati olabilecek herhangi bir sorun yok, yapıda bir sorun yok. Antakya’da diğer yaptığımız yerlerde ki biri merkez üstünde olmak üzere herhangi bir sorun yok.

“2007’den sonra yapılmış binalar bence daha sağlıklı hem malzeme açısından hem bilinçlenme açısından.”


Bugüne kadar yaptığınız binalarda depremden etkilendi mi, herhangi bir sorun oldu mu?

Öyle bir şey olsa meslek hayatımız biter, en azından benim vicdanımda biter.


Yaşadığımız binanın sağlam olup olmadığını nasıl anlayacağız?

Mevcut binaların durumunu tahlil etmek, yenisini yaparken kontrol etmekten çok daha zor. Çünkü donatıların nasıl yerleştirildiğini göremiyorsunuz, beton kalitesini her noktada kontrol edemiyorsunuz. Zemin koşulları nedir, yapı nasıl tasarlanmış, beton kalitesi vs. bir sürü parametre var. 99 yılında yönetmelik devreye girdi ama hemen eş zamanlı düzelme olduğunu sanmam. 2007’den sonra yapılmış binalar bence daha sağlıklı hem malzeme açısından hem bilinçlenme açısından. Mühendislik hizmeti gören her binada oturulabilir yüksek ya da alçak bina olması da bir ölçüt değil. Hatta mühendislik hizmeti gören yüksek yapıların deprem performansı alçak yapılar gibi değildir, daha iyidir. Ben 32. katta oturuyorum ve sağlam olduğunu bildiğim için en ufak bir tereddüttüm yok. 

“Antakya’nın yeniden inşası için gönüllülerden oluşan bir grup kuruldu”

Antakya’nın yeniden inşası, tasarımını nasıl yapacağız?

Antakya’nın yeniden inşası için gönüllülerden oluşan bir inisiyatif grubu kuruldu, ben de davet edildim. Grupta mesleğinin zirvesinde çok yetkin kişiler var.  Antakya’nın, en azından tarihsel bölgesinin yeniden ele alınması, aceleye getirilmemesi gerektiğine inanan bir grup bu. Ben başarılı olacaklarına gönülden inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi