Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Mahsun Kırmızgül: Bu filmin içinde umut var ve şu anda hepimizin umuda ihtiyacı var!


90’lı yıllar çocukluktan çıktığım ve ergenliğe geçiş yaptığım dönemlerdi. Ve o yıllarda bir Prestij meselesi fırtınası esiyordu. Meselenin kendisi Özcan Deniz, Haluk Levent ve Mahsun Kırmızıgül’ün efsane müzik adamı Hilmi Topaloğlu ile birlikte garibanlıktan starlığa uzanan yolculuklarını ve 90’lı yıllara damgasını vurmasıydı.

Prestij kelime anlamını buluyor saygınlık verilmez umutla ve azimle kazanılır oluyordu. Efsane Hilmi Topaloğlu yolculuğu başlatan oldu ve o yolculukta bu üç adam hiç durmadı. Başladıkları yerde kalmayıp cepten yemeyip üstüne daha birçok yeteneği ekleyerek yaşamlarına devam ediyordu.

Belki de yoktan var olunca insan bunun değerini daha iyi biliyor ve yerinde saymıyordu.


Onlar müzikle bu yolculuğa başladılar sonrasında pek çok alanda önemli işlere imza attılar. En önemlisi de kendi hikâyelerini kendileri yazmayı başardılar.

Yola başlangıç hikayesini, geçmişini unutmayarak ilerlemeyi seçen Mahsun Kırmızıgül arkadaşları Özcan ile Haluk’un en önemlisi de yol göstericileri Hilmi Topaloğlu’nun hep birlikte oldukları dönemin hikayesini prestij meselesi yaparak yazdı ve filmini yaptı.

İsmi tabii ki ‘Prestij Meselesi’… Geçtiğimiz hafta filmin fragmanını oyuncuların katılımıyla içinde benim de olduğum bir basın grubuyla birlikte izledik.

Heyecanları görülmeye değerdi ve ben de çok heyecanlandım. Ortak bir basın toplantısında hep birlikte sorular sorduk ve tabii ben o kadarıyla yetinmeyip bire bir yakaladığım oyunculara ayrıca sorular sordum. O günün buluşmasından çıkan röportajı yeni yılın ilk gününde bir umut hikâyesi yolculuğu tadında sizlerle paylaşmak istedim.

Duygusu ve görsel zenginliğiyle çok etkileyici, tadımlık ama tadına doyamadığımız bir fragman olmuş.

Eee o şarkılarda geçmişimiz ve tabii ki onların hikâyesinde hepimizin de yaşadığı “İstanbul seni yeneceğim” hayallerinde gerçek bir umut hikâyesi var.  

‘Prestij Meselesi’ 3 Şubat’ta izleyiciyle sinemalarda buluşacak.

Hoş geldin 2023 diyerek Mahsun Kırmızgül’ün söylediği gibi; “yıkılmadık ayaktayız…”

Ve bu bir prestij meselesi ise umut hep var ve olacak!

Mutlu, mutlu yıllar diler. 


Fragmanı izledik duygularınızı alabilir miyiz?

Engin Hepileri: 2 aylık bir süreç, tabii öncesinde müthiş bir çalışma var. Bizim için o çok yoğun sürecin ardından şimdi sadece 1-2 dakikasını izlemek bile büyük bir heyecan, çok etkileyiciydi. Bir an önce vizyonda filmi izlemek istiyoruz. Çok güzel bir iş oldu. Mahsun Ağabey ellerine sağlık, büyük bir iş olmuş, görüntüler anlatıyor. Fragman gösteriyor, seyircinin de seveceğine eminim, şimdi heyecanla 3 Şubat’ı bekliyoruz

Aslıhan Güner: Ben de çok beğendim. Fragmanı daha çok izlemek istedim, ben filmin de birden çok izleneceğine eminim. Sinemasal anlamda seyirciyi üç boyutlu gibi o büyülü dünyanın içerisine sokuyor gerçekten. Filmin içinde olmama rağmen bir seyirci gözüyle izledim ve çok etkilendim. Müzikler zaten şahane, görseller şahane, hayal ettiğimden daha da güzel olmuş. Ellerinize, kollarınıza sağlık.

Eser Yenenler: Buradan Avatar’a seslenmek istiyorum… Akıllı olsunlar! Onların Avatar’ı varsa bizim de Prestij meselemiz var. J Hakikaten boyut deyince aklıma geldi, biz çekerken sahnelerin içinde kayboluyoruz, tam ne yaptığımızın farkında olmuyoruz bazen. Ama parçaların az çok 2 dakikalık birleşmiş halini görünce çok büyük bir film içinde olduğumu görünce gurur duyuyorum. Olmasaydım da çok kıskanırdım, keşke beni de alsalar diyeceğim bir iş olurdu. Çünkü oyuncu egosunda o vardır “Keşke ben de içinde olsam” der. O yüzden izlerken içinde olduğum için çok gurur ve mutluluk duydum. Helal olsun Mahsun Ağabey, çok teşekkürler.   

Mahsun Kırmızıgül; Her şeyin ötesinde bu gerçek bir umut hikâyesi, biz ilk yola çıktığımız zaman çok umutluyduk. Hepimizin hayatları farklı olsa da başarıya giden yol aynıdır, değişmez… Bunun içinde mücadele var, bunun içinde azim var, bunun içinde gerçekten iyi bir ekip çalışması var. Biz o dönemde 90’lı yıllarda bir ekiptik, bugün de bir ekibiz. Benim hayallerime ortak olan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Teknik ekipten, oyuncu kadrosuna herkes çok inandı bu işe. Ben zaten yıllardır inanıyorum ve hayalimdi bu filmi çekmek. En sonunda bunu başardık. Ben onların gözündeki heyecanı anlıyorum, film de çok güzel oldu. Filmi daha iki gün önce bitirdik, müzikleriyle son aşamasındayız. Hayırlı, uğurlu olsun… Şu anda hepimizin umuda ihtiyacı var, bu film de bir umut hikâyesi. Hep beraber 3 Şubat’ı bekleyeceğiz artık.

“BU HİKÂYEYİ TAM DA KİMSE BİLMİYOR ASLINDA”

Geriye dönüp baktığınızda Mahsun Bey neler hissediyorsunuz? Biz kuşak olarak yaşadığınız o döneme yetiştik ve az çok biliyoruz o hikâyeyi…

Mahsun Kırmızıgül: Bu hikâyeyi tam da kimse bilmiyor aslında çünkü ilk yola çıkışın hikâyesi bu. Sadece yüzeysel olarak bilinen bir hikâye ama perde arkasında neler var bunu filmde izleyeceksiniz. Benim için özel bir film çünkü ben her sete gittiğimde Engin’le (Hepileri) ve Mahmut’u (Kırmızıgül) görünce film boyunca gözlerim doldu, o yıllara gittim geldim. Çünkü Mahmut’un filmde olması, Mahmut’un filmde oğlunun olması, onun yanında kamera arkasında her Engin’i gördüğümde farkında olmadan ben hep gittim geldim o yıllara film boyunca. Filmin montajında da birçok kez gözlerim doldu. Çok güzel günlerdi. Hilmi Ağabey (Topaloğlu) aramızda yok maalesef. Hilmi Ağabey kendine münhasır bir insandı, medya planlamacısı, yıldız avcısıydı. Umarım o da bizi bir yerlerden izliyordur. Benim için çok farklı ve duygusal bir set oldu. 

“RUHEN DE ONA BENZEMEK BİRİNCİ GÖREVİMDİ”


Engin çok iyi oynuyorsun. Baya Hilmi Topaloğlu olmuşsun. Sen neler söylersin hikâyeye ve sende bıraktığı duyguya dair…

Engin Hepileri: Aslında ben o dönemi biraz hatırlıyorum, dolayısıyla rahmetli Hilmi Ağabey’i de hatırlıyorum. Mahsun Abi’nin o dönemini de çok iyi hatırlıyorum. Tabii çocuktum, gençtim. Mahsun Abi’yle buluşunca ve senaryoyu okuduktan sonra esasen Hilmi Topaloğlu’nun kim olduğunu o zaman öğrendim… Öğrenince anladım ki gerçekten Türkiye’deki müzik piyasasına damga vurmuş çok önemli bir isim. Ve sadece işiyle değil karakteriyle de çok öne çıkmış özel bir karakter. Çok hiperaktif, çok zeki, ortamın içerisinde herkesle birebir ilişki kuran müthiş bir karakter. Dolayısıyla da bir oyuncu olarak elbette ki fiziksel anlamda benzerliğimin yanı sıra ruhen de ona benzemek benim birinci görevimdi ve bu beni çok heyecanlandırdı. Tabii ki yanımda Mahsun Abi vardı, bu benim için büyük bir şanstı. O dönemi ondan dinledim, sadece Mahsun Abi’den değil setimize uğrayan o dönemi yaşayan insanlardan da dinledik. Bütün bunların ötesinde ben galiba Hilmi Abi’nin içindeki o müthiş heyecanı ve ateşi hissettiğimi düşünüyorum. Onu hissettikten sonra yönetmenimden de aldığım o motivasyonla gerisini bıraktım diyebilirim. Bıraktıktan sonra da umarım ona layık bir şey olmuştur diye umut ediyorum.

“HİÇ KİMSEYE NASİP OLMAYACAK BİR ŞEY YAŞADIM”

Mahsun Kırmızıgül’ü, babanı oynamak nasıldı, neler hissettin?

Mahmut Kırmızıgül: Benim için babamı oynamak özellikle o döneme geri gitmek, o zamanları tekrar yaşamak çok farklıydı. Hiç kimseye nasip olmayacak bir şey yaşadım. Ve benim için bu rol çok önemliydi. Herkes bana çok yardımcı oldu, destek oldular, beni hazırladılar. Hep yanımdalardı. Babama ayrıca teşekkür ediyorum bana bu fırsatı verdiği için.

Babama dışarıdan gözle bakmak zorunda kaldığım bir işti. Aslında benziyoruz ama Engin Abi’nin dediği gibi onun ruhunu da yaşamam gerekiyordu. Tabii onun yaşadığı zor şartları sağ olsun o bana yaşatmadı ama o çok zor şartlar altında buralara gelmiş. Ve onu tekrardan hissettim, onu yaşamak zorundaydım. Benim için değişik ve farklı bir deneyim oldu. Babamı daha iyi anladım.

“BENİM İÇİN BU UNUTULMAYACAK BİR FİLM OLACAK”

Oğlunuz bu film ile sizi daha iyi anlamış ve o dönemi bizler de daha iyi anlayacağız sanki. Mahsun Bey siz neler hissediyorsunuz?

Çok duygusal aslında. Benim için bu unutulmayacak bir film olacak. Sadece benim için değil Özcan Deniz için sevgili Haluk Levent için de böyle. Bir solist ve müzisyen olarak baktığım zaman bu projeye aslında geçmişten günümüze Haluk Levent’in, Özcan Deniz’in ve benim yapmış olduğumuz binlerce konser var yurt içinde ve yurt dışında. Üçümüzün toplam albüm tirajını size söylemeyeyim, inanılmaz rakamlar. Bizim konserlerimize gelen, albümlerimizi alan, bizim şarkılarımızla büyüyen inanılmaz bir nesil var. Ve bunların yüzde 10’u gelirse inanın ki bu film hiç ummadığımız inanılmaz bir gişe rekoruyla gelebilir. Biz iyi bir iş yaptık, samimi hikâye oldu. Dediğim gibi içinde umut var ve şu anda hepimizin umuda ihtiyacı var. Onun için bu film hem bize hem ülkeye iyi gelecek diye düşünüyorum. İçinde umut var, içinde müzik var ve her şey var.   

“BEN 16 YIL MÜZİĞİ SİNEMA İÇİN BIRAKTIM”

Pandemi sonrası sinemalar zor günler geçirdi bazı filmler de sinema yerine dijitale satıldı. Sizin hiç böyle bir düşünceniz oldu mu?

Mahsun Kırmızıgül: Ben 16 yıl müziği sinema için, beyazperde için bıraktım. Dijitalde olan bütün arkadaşlar filmimize gidecekler, galamıza gelecekler. Onlar da bizi yalnız bırakmayacaklar.

“OYUNCULUĞA ÇOK KONSANTRE OLDUĞUM BİR PROJE OLDU”

Siz hangi roldesiniz Eser Bey?

Eser Yenenler: Hilmi Topaloğlu’nu sürekli zora sokan bir müzik yapımcısını oynuyorum. Bu film için en çok fedakârlığı yapan oyunculardan biriyim. Saçlarım sıfıra vuruldu, postiş takıldı vs. Bu kendimde fiziksel değişimi ilk defa yaptığım bir şeydi. Oyunculuğa çok konsantre olduğum bir proje oldu. Fragmanı izleyince de buna değdiğini gördüm.

“BU HİKÂYEDE OLAN ŞEYLERİ İZLEYİP İSTANBUL’A GELMİŞ NESİLİZ”


Hepimizin başından geçen İstanbul’a iş için geldiğinde böyle bir mücadelemiz vardı. Film bu anlamda da nesil olarak hepimizi etkileyecek bir hikâye diye düşünüyorum. Film bu anlamda sizi nasıl etkiledi?

Eser Yenenler: Biz aslında bu hikâyede olan şeyleri izleyip İstanbul’a gelmiş nesiliz. Ben 2002’de İstanbul’a geldim, bu hikâye 90’ları anlatıyor. Dolayısıyla hakikaten aynı yollardan geçtim ama işte ne yoktu o zamanlar özel televizyonlar yoktu, cep telefonu yoktu böyle temel şeyler yoktu ama mücadelemiz aynıydı. Şimdi bizden bir önceki neslin İstanbul’da tutunma mücadelesi aslında çok fazla benzerlik gördüm, kendimle empati yaptığım çok fazla yer oldu. Bir de arkasındaki mücadeleyi görmek çok eğlenceliydi. Sadece TRT olduğu dönemde televizyona çıkmanın ne demek olduğunu burada gördüm. Bir tane şarkısı yayınlandığı anda bir insanın kariyeri patlıyormuş mesela şimdi öyle bir şey yok. Bizim dönemde de televizyona çıkmak vardı ama 15 seçenek vardı şimdiki dönemde ise sayısız seçenekler, dijital mecralar var. Şimdi sorsak hangi dönemde meşhur olmak daha zor, bilemeyiz. Çünkü şu anda herkese ulaşmak mümkün değil. Eskiden tek kanal var dolayısıyla o televizyon kanalına çıkma mücadelesini izlemek hem nostaljik bir duygu hem de aynı mücadele hissini verdi bana. O yüzden de hepimiz biliyoruz Prestij Müzik ailesi diye bir şey biliyoruz. Evet, bildiğimiz şeyin bilmediğimiz yüzlerini görmüş olduk filmde.   

“BU BENZERLİK SAYESİNDE OYUNCULUĞUMU SEKTÖRE KANITLAMA FIRSATIM OLDU”

Özcan Deniz rolüne nasıl seçildiniz?

Onur Gözeten: Bu benim ilk Özcan Deniz’in gençliğini oynamam değil ‘Seni Çok Bekledim’ diye bir dizi vardı orada da Özcan Abi’nin karakterinin gençliğini oynuyordum. Menajerlerim sağ olsunlar, böyle bir işten haberleri oldu, benim de benzediğimi biliyorlardı. Mahsun Abi’yle görüştük ve seçildim.

Bu benzerlik güzel projelere vesile olmuş.

Onur Gözeten: Ben öğrenciyim ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde okuyorum. Bu yaşta böyle bir projenin içinde yer alabildiğim için çok mutluyum. Bu dönemde iyi bir oyuncuyum diyerek birilerini ikna etmek zor. Bu benzerlik sayesinde benim oyunculuğumu sektöre kanıtlama fırsatım oldu ve elimden geleni yaptım. Oyunculuk açısından çok yolun başındayız ve çok şey öğrendik. Çok yardımcı oldular, müthiş bir hazırlık alanı sundular.

Nasıldı gerçek Özcan Deniz’in kendisini oynamak?

Onur Gözeten: Aslında tam olarak tam bu yüzden Özcan Abi’den uzakta kalmam gerekiyordu öyle de yaptım. Duygunun kendisi ortak aslında ben de bir oyuncuyum, şöhret istiyorum, ünlü ve başarılı olmak istiyorum. Onlar müzik üzerinden bunu istemişler ve bir yola girmişler. Aslında bağdaştırabileceğimiz çok şey vardı, malzememizde onları kullandık. O dönemi anlattılar, yönetmenimiz Mahsun Hoca bizi yönlendirdi ve çok yardımcı oldu. Umarım güzel bir iş çıkartmışımdır.

“HALUK LEVENT’E BENZEDİĞİMİ BEN BİLMİYORDUM”

Haluk Levent’e benzerliğinizden dolayı siz de seçildiniz. Sizi nasıl buldular?

Ali Erkin Acır: İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk okuyorum.  Açıkçası Haluk Levent’e benzediğimi ben bilmiyordum. Benim menajerim falan da yoktu, daha önce iş de yapmadım. Şans eseri üst sınıflardan bir arkadaşım bu rol için çağırılıyor ama benzemiyor o da farkında sonra aklına ben geliyorum, benden fotoğraf istedi. Bir anda gittik ama çok kilo vermem gerekiyordu Haluk Levent’e benzemek için ve 17 kilo verdim. İyice benzemeye çalıştık.

Yaşayan birinin hayatını oynamak nasıl bir duygu?

Ali Erkin Acır: Yaşayan birini oynamak çok garip bir duygu. Haluk Levent ile ben tanışmadım. Kendisini çok seviyordum ve dinliyordum. Bu projeyle de Haluk Levent’e benzediğimi anlamış oldum. Güzel bir işti, Mahsun Hoca bize çok hikâyeler anlattı, burada böyle yapardı diyerek bizi yönlendirdi, bizi çok rahatlattı. Bu anlamda çok beslendik ve iyi hazırlandık. Daha mezun bile olmadık, böyle bir projede olmak bir şans. İnanılmaz bir tecrübe ve mutluluk oldu bizim için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi