Mutlu Hesapçı
“KADIN OLARAK CİDDİYE ALINMANIZ ERKEKLERE KIYASLA DAHA FAZLA ZAMAN ALIYOR VE SÜREKLİ KENDİNİZİ KANITLAMANIZ GEREKİYOR”
‘Zuhal’ filminin festival yolculuğu devam ediyor. Benim izleyebildiğim festival durağı İstanbul Film Festivali oldu. Sadece bir kedi sesinden yola çıkarak bir kadının içinde susmayan sesleri, duygu halleri ve yaşadığı hayatın açmazları, çıkmazları bu kadar güzel anlatılabilirdi. Zuhal hepimizden izler taşıyor ve biz kadınları temsil ediyor. Bu yüzden gerçek bir karaktere dönüşüyor. Ayrıca Nihal Yalçın o kadar iyi oynamış ki Zuhal olmuş. Filme dair merak ettiklerimi yönetmeni Nazlı Elif Durlu’ya sordum. Filmin şimdiki durağı 25. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali. ‘Zuhal’ filmi festival kapsamında gösteriliyor ve Ankara’da sinemaseverlerle buluşuyor. Film çok çok iyi, festivalde yakalamışken sakın kaçırmayın. Herkese iyi pazarlar dileriz.
‘Zuhal’ o kadar çok benden bir hikâye oldu ki, kendimi filmin bir parçası olarak buldum. Kentli kadının yalnızlığı bu kadar güzel, farklı ve anlamlı anlatılabilirdi. Bu hikâye nereden çıktı ve bir filme dönüştü?
Çok sevindim sevmenize, teşekkürler güzel yorumlarınız için. Film aslında, benim tanıştığım bir kadının hikâyesinden yola çıkarak başladı. Bir arkadaşımın arkadaşı, bir yemekte bana bir kedi sesi duyduğunu ama onun dışında kimsenin sesi duymadığından bahsetti ve kediyi ararken nasıl itfaiyeyi çağırdığını, komşularının kapılarını çaldığını ve etrafındaki insanların nasıl akıl sağlığından şüphe etmeye başladığını anlattı. Hikâyeden çok etkilendim ve o akşam bu hikâye üzerine çalışmaya başladım. Daha sonra yapımcımız Anna Maria Aslanoğlu ve senaryoyu beraber yazdığımız Ziya Demirel de ekibe katıldı. Bu ilk fikirden sonra hikâyenin şekillenmesi de, filmin çekilmeye başlaması ve kurgusu da uzun bir zaman aldı aslında, ama bu çekirdek ekip hep bir arada kaldık.
“Kadın hikâyeleri yok ya da gerçekçi değil diye düşünmüyorum”
Filmi izledikten sonra “nihayet sinemada bir kadının kaleminden ve gözünden çıkan etkileyici bir kadın hikâyesi izleyebildim” diye düşündüm. Sizi çok tebrik ediyorum. Bir kadının içsel yolculuğunda kadın olmanın tüm duygularına dair bir yolculuğa çıkartıyor film. Kadın hikâyeleri özellikle kentli kadın hikâyeleri neden gerçekçi verilmiyor ve kadın hikâyelerinde geldiğimiz nokta nedir?
Kadın hikâyeleri yok ya da gerçekçi değil diye düşünmüyorum, hem dünya hem Türkiye sinemasından beni çok etkilemiş kadınlar tarafından yapılmış ve kadınları anlatan filmler var. Örneğin günümüzde Maren Ade ve Celine Schimma, zamanında Agnes Varda ve Chantal Akerman’ın yaptığı gibi, sadece içerik olarak değil biçimsel olarak da çok kendine özgü filmler yapıyorlar. Türkiye’de de yeni nesilden de bir önceki jenerasyondan da çok cesaretli filmler yapan ve beni de etkileyen kadın yönetmenler var. Ama tabii daha çok olsun ve var olanlar daha görünür olsun, diyebilirim.
“Farklı izleyicinin başka yerlerden filmi yakalıyor olabilmeleri bence çok kıymetli”
‘Zuhal’ hepimizden izler taşıyor ve biz kadınları temsil ediyor. Siz bir kadın yönetmen olarak ‘Zuhal’i gerçek bir karaktere dönüştürmeyi nasıl başardınız ve ‘Zuhal’ sizin için nasıl bir kadın ve neyi temsil ediyor? Kendinizi ‘Zuhal’ gibi hissederken buldunuz mu hiç?
Tabii, sıklıkla kendimi Zuhal gibi hissediyorum. İster istemez yaşadığımız gözlemlediğimiz anlar filme sızıyor, hatta bazen bazı kişisel duygular veya karakter özellikleri kasıtlı olmadan filmde görünür oluyor. Bu açıdan kendinle yüzleşme sağlamanı sağlayabilecek bir uğraş film yapmak. Zuhal’in genel olarak kadınları temsil edeceğini düşünerek yola çıkmadık aslında ama bu hikâyedeki ana karakterin kadın olması tabii ki tesadüf değil. Bir kadın olarak fikirlerimizin hiçe sayılması, ciddiye alınmamak alışık olduğumuz durumlar ve bu durumlarla mücadele etmekte antrenmanlıyız diyebilirim. Kadınlardan filmdeki durumların kendi hayatlarında direkt karşılığı olduğunu duymak hoşuma gidiyor ama aynı zamanda Antalya’da ilk gösterimden sonra erkek seyircilerden de benzer yorumlar aldık. Mesela kurumsal dünyada çalışan 40’lı yaşlarında erkek bir arkadaşım, “Zuhal benim hayatımdaki boşluğu anlatıyor” dedi. Farklı izleyicinin başka yerlerden filmi yakalıyor olabilmeleri bence çok kıymetli.
“Kadınları idealize etmenin en çok, kadınlara zararı olduğunu düşünüyorum”
Modern ve güçlü kadınların hayatı hep güzel gösterilir hatta öyle zannedilir. Neden böyle bir algı var sizce? Bir sesin peşinden gitmek neyin çaresizliği ya da arayışı?
Kadınları idealize etmenin en çok, kadınlara zararı olduğunu düşünüyorum. Kadınlar öyledir, erkekler böyledir gibi yorumların altında kadınlardan gerçek üstü bir performans bekleniyor. O yüzden iyisiyle kötüsüyle, güçlü taraflarını da zaaflarını da yok saymadan bir karakter anlatmak istedik. Bu bahsettiğiniz arayışın ve çaresizliğin hayatta neyin önemli olduğuna karar vermemişlikle, hayatı nasıl yaşamanın tatmin edici olduğu hakkında düşünmemişlikle alakalı olduğunu düşünüyorum. Filmin anlattığı konulardan birisi de meslek sahibi, maddi özgürlüğü olan, hatta kâğıt üzerinde her şeye sahip olan kentli bir kadının bu noktaya gelene kadar kendi içinde neleri görmemezlikten geldiğini, hangi ihtiyaçlarını yok saydığını keşfedişi diyebiliriz.
“Bu kopukluk durumu belli bir sınıfa ya da yaşam biçimine özgü değil”
Bir apartmanda kocaman bir yalnızlık var aslında. Kedi meselesi olmasa kimse kimseyi tanımayacak. Neden bu kadar iletişimsiz kaldık ve yaşadığımız bir şehir yalnızlığı mı sizce?
Neden kısmı bence yine bir önceki sorumda cevapladığım gibi, hayatlarımızda önem sıralaması yapmamızdan kaynaklanıyor. Komşu karakterleri kurarken de her evde başka bir hayat gailesi olmasına dikkat ettik. Yani aslında bu kopukluk durumu belli bir sınıfa ya da yaşam biçimine özgü değil, genel olarak hepimizin bildiği ve hayatının bir döneminde yaşadığı bir durum diyebiliriz.
“Pek eleştirme derdiyle film yapmıyorum aslında”
Sanal ilişkiler günümüzün en önemli sorunu ve bu soruna sanal aşklar, sevişmeler de girdiğinde işin içinden çıkılmıyor. Bu kadar sanallığın içinde filmdeki sanal sevişme sahnesi çok vurucuydu. Geldiğimiz boyut bir kadın olarak sizi ürkütüyor mu ve neler düşündürtüyor?
Pek eleştirme derdiyle film yapmıyorum aslında. Anlama çabası daha önemli benim için. İletişim kopukluğu sanal ortamda da mümkün, yüz yüze de diye düşünüyorum. Sadece sanal dünyanın imkânları her an her yerde olduğumuz yanılsamasını yaratıyor ve kimi zaman bu yüzden hiçbir yerde tam olarak var olamıyoruz. Tabii o sahne ve Zuhal’in sevgilisiyle olan ilişkisi, biraz da Zuhal’in kâğıt üzerinde tamamlanmış olan hayatını yansıtıyor. Hayatında bir adam var ama varlığı hep bir telefonun öbür tarafında ve fazlasıyla kendisiyle meşgul bir adam. Ama bu çiftin yan yana olsalar da birbirlerini göreceklerinden emin değilim.
“Nihal Yalçın ile çalışmak istememin temel nedeni hem komedide hem de dramda çok başarılı oyuncu olmasıydı”
Nihal Yalçın o kadar güzel oynamış ki gerçekten Zuhal olmuş. Kendisini hayranlıkla izledim. Nihal Yalçın nasıl aklınıza geldi ve onu seçtiniz?
Evet, Zuhal başka bir oyuncu olsaydı bambaşka bir film olurdu yorumunu sıklıkla duyuyoruz. Hem komedide hem de dramda çok başarılı bir oyuncu olması Nihal’le çalışmak istememin temel nedeniydi. Senaryoyu Nihal’e götürdüğümüzde daha önce hiç tanışmamıştık, senaryoyu okuduktan sonra geri dönüşü çok sıcak ve heyecanlıydı. Zuhal’e ilk andan itibaren aynı yerden baktığımızı düşünüyorum ve bu bir yönetmen için çok büyük bir lüks.
“Aslında kendimi bildim bileli sinemacı olmak istiyorum”
Bir kadın yönetmen olarak sizin hikâyeniz nerede ve nasıl başlıyor? Sinemacı olmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında kendimi bildim bileli sinemacı olmak istiyorum. Sinemacı olmanın ne anlama geldiğini pek bilmeden sadece izlediğim filmlerin bende bıraktığı etkiden dolayı yönetmen olmak istediğime 13-14 yaşlarındayken karar verdim sanırım. Sonra üniversiteyi Hollanda’da sinema üzerine yaptım, pratik değil teorik bir okuldu. Bu zaman boyunca dünya sinemasını ve sinema tarihini keşfetme ve sinema üzerine düşünme fırsatı buldum. Mezun olduktan sonra senaryo yazarı olarak çalışmaya başladım ve ilk kısa filmim de seneler sonra Türkiye’ye geri döndükten sonra yaptım.
“Yeni senaryomda yine başkarakterlerimiz kadın”
Bundan sonraki hikâyeleriniz neler olacak, kadın odaklı hikâyelerin devamı gelecek mi?
Evet, yeni bir senaryo üzerine çalışıyorum ve yine başkarakterlerimiz kadın karakterler. Bu sefer Zuhal’den daha genç ve farklı bir sosyal kesimden bir karakteri anlatmayı planlıyorum ama henüz projenin detayları hakkında konuşmak için biraz erken.
“Film yapmak bir sürü özveri gerektiriyor”
Sektörde kadın olarak yaşadığınız zorluklar neler?
Film yapmak, özellikle Türkiye’de hem kadınlar hem erkekler için çok zor ve bir sürü özveri gerektiriyor. Kadın olarak ciddiye alınmanız erkeklere kıyasla daha fazla zaman alıyor ve sürekli kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Bu sadece sinema sektörüne özgü bir durum değil diye düşünüyorum. Ama çekirdek ekibinizle sağlıklı ve güvene dayalı bir ilişki kurduysanız geri kalanla hep beraber baş edebiliyorsunuz. Bu açıdan, senaryoyu beraber yazdığımız Ziya Demirel, yapımcım Anna Maria Aslanoğlu, görüntü yönetmenimiz Sebastian Weber, kurgucularımız Buğra Dedeoğlu ve Selda Taşkın, görüntü yönetmenimiz Osman Özcan ve müziklerin yaratıcıları Alexander Lawrence ile Yusuf Tan Demirel, hepsi benim için büyük şanstı ve filmi hepimizin içine sinen bir şekilde tamamlayabildik.
“Filmi izleyip Zuhal’le duygudaşlık kuran her seyirci beni çok sevindiriyor”
‘Zuhal’ filmi ile birlikte sinema yolculuğunuzda neler değişti, kapılar açıldı mı ve maddi-manevi destek almak noktasında yol katedebildiniz mi?
Öncelikle Zuhal çok uzun soluklu bir işti ve tamamlanmış olması benim için çok rahatlatıcı ve mutluluk verici bir durum. Bir sürü tecrübe edindiğimi ve bunları bir sonraki filmde kullanacağımı düşünüyorum ve bu da bana cesaret veriyor. Henüz somut anlamda maddi kapılar açıp açmayacağını bilemiyorum. Onu önümüzdeki yıllarda bir sonraki filmin finansman sürecine girdiğimizde göreceğiz. Manevi anlamda filmi izleyip Zuhal’le duygudaşlık kuran her seyirci beni çok sevindiriyor. Sonuç olarak aslında bu paylaşımı yaşayabilmek için film yapıyoruz.