Mutlu Hesapçı
“İNSANIN BU DÜNYADA YAPTIĞI TÜM BÜYÜK İŞLER CESARETLE İLGİLİDİR”
Cesaretimizi kaybettiğimiz ve cesur olmayı unuttuğumuz sancılı bir yılı geride bıraktık. Virüsle birlikte geçmişe özlem daha da çoğalırken, bir taraftan dijital dünyanın hızında yeni çağ her alanda etkisini gösterdi. İnsan kalmaya çalışırken nerede, nasıl duracağımızı ve nereye gittiğimiz konusunda sıkıntılar çektik. Tam bu düşünceler içinde kıvranırken cesur olan Mutlu’yu bulmaya çalışırken hep onun sözleri, konuşmaları ve kitapları hayatıma yetişti. Kendimde cesaret bulamadığımda onun benimle konuşmasına ihtiyacım vardı. Ve yeni kitabı “Yeni Dünyanın Cesur İnsanı” nda sen diye (onlardan biri de bendim) hepimizle konuştuğu cümleleri geldi. Sinirbilim Uzmanı, Yazar ve Akademisyen Prof. Dr. Sinan Canan ile insan olma yolculuğumuzu, yeni dünyada cesur insan olmayı ve 2022’de geleceğe dair bizi konuştum. Yeni bir yılı karşılarken tertemiz doldurulmamış hayatımızın sayfaları bizi bekliyor. Şimdi yeniden yeni olan kendini bulma, farkındalığını yaşama ve cesur olma zamanı. Bu senin yolculuğun ve bu yolculukta kendine eşlik edebilecek ilk kişi sensin unutma! Hayat hikayemizi istediğimiz gibi yazabileceğimiz, yaşayabileceğimiz sağlıklı ve mutlu bir yıl dileriz.
İnsan olabilmeyi bile unuttuğumuz bir süreçten geçiyoruz. İnsan denen varlık, içinde bulunduğumuz sistemde nasıl bir sınavdan geçiyor ve nelerden test ediliyor?
İnsan her devirde diğer canlılardan farklı olarak “ne olduğunu unutan” bir canlı zaten. Yani bu tuhaf halimiz çok yeni değil. Fakat günümüzde ilave olarak etrafımız gittikçe daha kalın duvarlar halinde kendi teknolojimiz ve medeniyetimizle sarılıyor, doğamızdan ve doğal ritmimizden iyice uzaklaşıyoruz. Bedenimiz ve zihnimiz ise bu kadar çabuk değişmiyor; biyolojik olarak bildiğimiz kadarıyla yüzbinlerce yıl önceki atalarımızla aynı zihinsel ve bedensel özelliklere sahibiz. Bu nedenle bu kadar değiştirdiğimiz bir dünyada yaşamayı bir şekilde becersek bile bunun bize zararı oldukça fazla ve kestirilemez olabiliyor. Sözgelimi, en çok besin alternatifinin olduğu zamanda en çok beslenme sorunu; en fazla iletişim teknolojilerinin olduğu çağda yalnızlığı; en çok alternatifin olduğu dünyada kararsızlığı; en rahat yaşadığımız zamanda atalarımızın bilmediği stresleri ve sıkışmışlık hallerini bizler deneyimliyoruz. Bütün bunların “İnsanın Fabrika Ayarları” ile uyumsuz bir dizi hayat ve medeniyet tercihinden kaynaklandığını ben de sıklıkla hem kendime hem de herkese hatırlatmaya çalışıyorum.
Cesaret “konfor alışkanlığını” kırmamızı sağlayan en önemli yetenektir
İnsan hangi belirgin özellikleri ile diğerlerinden ayrılacak, yeni kitabınızda işaret ettiğiniz cesur insan olmak açık ara fark mı yaratacak?
İnsanın bu dünyada yaptığı tüm büyük işler cesaretle ilgilidir. Cesaret, alışkın olduğumuz yaşam şartları içine bizi mahkum eden “konfor alışkanlığını” kırmamızı sağlayan en önemli yetenektir. Elbette alıştığımızın dışında yeni bir şeyler yapmak çoğu insan için az yahut çok rahatsız edici, biraz korkutucu da olabilir. İşte cesaret böyle zamanlarda, belirsizliğe ve risklere rağmen yaşam tarzını, davranışını değiştirebilmeye imkan verir. Bunu da bizden başka hiç bir canlı yapamaz. Kısaca, cesaret için biraz korku da gerekir, zira korku yoksa cesaret ortaya çıkmaz. Az önce bahsettiğim “ayarlarımızla uyumsuz” bir dünya inşa etme becerimiz son otuz yılda dijital teknolojilerin de desteğiyle akıl almaz bir hıza ulaştı ve bu teknolojilerin bize etkilerini çok iyi fark edemiyoruz. Fark ettiğimiz anda doğal olarak bir korku bir çekince hissetmemiz gerek; zira artık bizim adımıza karar verebilen ve çok yakında bedenimizin içine kadar girecek olan teknolojinin olumsuz etkileri şimdiden insan sağlığını tehdit eder düzeyde. Bugünden itibaren yakın gelecekte bu olumsuzluklara karşı başına geleceklere pasif olarak razı olacak değil, bu gidişatı hem kendisi hem de hepimiz için tersine çevirebilecek cesur insanlara ihtiyacımız var. Ve bu sanıldığı kadar da büyük güç isteyen, zor bir olay değil.
Zihnimiz bu kadar büyük ve hızlı veri akışını kaldıracak şekilde yapılandırılmamış
Kitabınızda belirttiğiniz önemli bir nokta var; “yaşamaya çalışırken kullandığımız devreler değişmedi yüz binlerce yıldır tabiatta bizi ölümden koruyan, hayatta tutan devreleri kullanmaya devam ediyorsun” diyerek sesleniyorsunuz okuyucuya. Bizi hayatta tutan devreler neler?
Avcı toplayıcı atalarımızın onbinlerce yıl boyunca tabiatta hayatta kalmasını sağlayan zihinsel özellikler aslında bunlar. Belirsizlikten korkmak, fırsatları kovalamak, tanıdık ve aşina olanı yabancıya tercih etmek, çok yemek, biriktirmek, bencillik ve kendi grubunun menfaatini gözetme bu tip ilksel otomatik devrelerimizden mesela. Bu nedenle, modern dünyanın bu geniş imkanlarına rağmen halen o ilksel itkilerle davranmaktan çoğu zaman kendimizi alamıyoruz. Mesela bir bilgi okyanusu olan internet karşısında her gün aynı şeylerle uğraşan, aynı tip bir kaç kaynakla yetinen insanlar olarak yaşıyoruz. Yahut her türlü görüşe ulaşabileceğimiz böyle bir mecrada bize benzer şeylere inanan ve inandığımız gibi konuşan insanlarla iletişim kurmayı daha çok tercih ediyoruz. Bu da bizi can sıkıcı derecede daraltıyor ve öngörülebilir hale getiriyor. Sözde internet bize sınırsız bilgi sağlayacak ve zihnimizi genişletecekti ama bu özelliklerimizi fark etmediğimizde tam aksine büyük bir bilgi ağı imkanı bizim “içimize kapanmamıza” neden oluyor; çünkü zihnimiz bu kadar büyük ve hızlı veri akışını kaldıracak şekilde yapılandırılmamış.
Cesaret, hepimizde var olan bir yetenektir ama şartları var
İçinde bulunduğumuz şartlar cesareti belirlemez mi ve bu durumda her insan cesur olabilir mi?
Kitabımın en başına da koyduğum, Winston Churchill’e ait bir söz var: Korku bir tepki cesaret ise bir karardır. Cesaret, hepimizde var olan bir yetenektir ama şartları var. Mesela cesaret göstermek istediğiniz bir konuda yeterince uzun süre gayret göstermiş olmanız gerekir. Birden aklınıza gelen şeye cesaret etmek biraz saflık olur zira. Gayret göstermek için ise o konuda harekete geçirici ve gerçek bir niyetiniz olmalıdır. Kısacası niyet gayreti, gayret de sonuçta cesareti doğurur. Yeri ve zamanı doğru olduğunda küçük cesaret adımları çok büyük değişikliklere gebedir.
Cahil cesareti aslında cesaret değildir
Cahil cesareti diye bir şey var belki de bu cesaretten dolayı asıl cesareti olması gerekenlerin cesareti kırıldı sanki ne dersiniz?
Cahil cesareti aslında cesaret değildir; cehaletle bir riske atılma, meselenin boyutlarından bihaber olmayla alakalıdır. Yeterince konuya vakıf olmadığınızda, küçük bir çocuğun prize parmağını sokması gibi, kendinize hasar verecek atılımlara girişebilirsiniz elbette. O yüzden böyle hamlelere cesaret yerine bizim dilimizde “aptallık” daha uygun düşüyor aslında! Hayatını değiştirmek adına bedenine, ailesine, kendisine yahut geleceğine zarar vereceği açık işlere girişen insanların durumu biraz böyledir mesela…
Tehdit eden durumlarda daha sıklıkla cesaret gösteririz
İnsanın en cesaretli olduğu konu, durum ya da duygu ne
İnsan göre değişir öncelikle; fakat evrimsel olarak bakarsak, çoğumuz beden bütünlüğümüzü, ailemizi, malımızı tehdit eden durumlarda daha sıklıkla cesaret gösteririz. Mesela Allah korusun, bir yangın anında bir akrabamız, kendi çocuğumuz mesela, alevler arasında kalsa, çoğumuz gözümüzü kırpmadan onu kurtarmak için atılır ve ölüm riskini göze alabiliriz. Aynı zamanda yeterince sıkıştığımız her durumda cesaret bir şekilde ortaya çıkan bir yetenektir. Ama benim için esas önemli olan, bu tip kısıtlayıcı faktörler olmadan, canımız yahut malımız görünür bir tehlikede değilken, alışkanlıklarımızın yaşamımızı bir süre sonra nasıl etkileyeceğini fark ederek bunları değiştirmek adına adımlar atmak için gösterilen cesarettir. Bizi ve her şeyi iyi yönde değiştirecek olan cesaret bu tip cesarettir; yoksa diğerleri bizim hayatta kalma hedefimize yadımcı olur, o kadar…
“talepkar bir teknoloji” döneminde yaşadığımızı fark etmemiz gerekiyor
Yeni dünyanın cesur insanının ne yapması lazım?
Öncelikle “yeni dünya” dediğimiz şeyi bir tanıması ve kendince tanımlaması gerekiyor bence. Hayatın dijital oyuncaklarla çevrelendiği ve gündemlerimizin yapay zeka algoritmaları tarafından bize dayatılmaya başladığı bir zamanda, kendi gündemini, kendi varlığını nasıl gerçekleştireceğinin planlamasını önemsemesi gerekiyor. Bu yeni dünyanın kaçınılmaz bir zorunluluğu. İstediğini yaptığını sandığı bir hayatta aslında “kendisinden isteneni yapmakta olduğunu” fark etmeli. Gerçekten ne istediğini anlayabilmesi için ise kendisi ile yeniden tanışma, kendisini yeni baştan tanıma konusunda cesaret göstermeli. Eğer bu olursa, yeni dünyanın korkutucu olabilecek teknolojisi “kendi ajandası” olan insanların elinde harika bir araca dönüşebilir. Dünya ve insanlık için iyi fikirleri olan kişiler, bu teknolojiler yardımıyla gerçekten de dünyayı eskisine oranla çok daha etkin olarak dönüştürebilir. Fakat bunun için önce dijital veri bombardımanı ile aramıza uygun bir mesafe koymayı ve “talepkar bir teknoloji” döneminde yaşadığımızı fark etmemiz gerekiyor.
Önce durmak, sürekli “hız pazarlayan” dijital sistemlerin karşısındaki en önemli silahımızdır
İnsanın yolculuğunda en önemli şey kendisini tanıması ama bu da zor bir şey. Kendimizi tanıma noktasında yolculuğumuza katkı olarak neler önerirsiniz?
Yeni dünyanın kar amaçlı kurulmuş dijital sistemlerinin muhtemelen en nahoş karşılayacağı soru bu olsa gerek. Zira yapay zeka algoritmaları ile desteklenen sosyal ağ yönetim yazılımları, bizim bir an bile kendi kendimizle kalmamıza, ağdan çıkıp gerçek hayatta “kağıt-kalem” usülü takılmamıza katlanamıyorlar. Bu onların yapılanmasında var; zira ancak bizler sürekli bağlı kalabilirsek bu sistemler kar edebiliyor. Halbuki bu kadar dijital gürültünün arasında günde yarım saat, hatta on dakika kendisi ile baş başa kalabilen insan, bu devirde en cesur, en devrimci hamleyi yapıyor demektir. Önce durmak, sürekli “hız pazarlayan” dijital sistemlerin karşısındaki en önemli silahımızdır aslında. Ayrıca belli kategorilerde ve belli ritimlerde davranış alışkanlıklarımız da bu ağların çok işine geliyor; çünkü öngörülebilir otomatlar ve ideal tüketiciler haline geliyoruz. Tüm bunlara karşı da hayatımıza “kaos”u davet etmek, kategorilere aykırı, bize ters veya farklı gelen düşüncelere, deneyimlere ve hayat tarzlarına açık olmak, bu devirde bile insan kalabilmenin en önemli anahtarları bence…
Benim yapmaya çalıştığım, kitap ve konuşmalarım aracılığıyla insanları daha iyi bir dünyayı hakkettikleri ikna etmeye çalışmak
2022 yılı fark yaratanların yılı olacak mı ve insanlık bu noktada ayrılacak mı?
Her devirde birileri akıntıya karşı yüzer, bir şeyler yapar elbette. Ama bu değişimlerin, düşünsel veya toplumsal devrimlerin yayılabilmesi, yeni bir sosyal olguya dönüşebilmesi için toplumun çoğunluğunun o “rahatsızlıkları” hissediyor olması ve değişimi dilemesi gerekir. Benim yapmaya çalıştığım, kitap ve konuşmalarım aracılığıyla insanları daha iyi bir dünyayı hakkettikleri ve bunu en azından isteme hakları olduğu konusunda ikna etmeye çalışmak. Yeterli istek ve rahatsızlık; yani talep oluştuğu zaman, hayırlı bir yöne doğru değişimin çok daha kolay olacağına inanıyorum. Unutulmaması gereken nokta şu kanımca: Biz kendi hayatımızda küçük cesaret hamlelerine yer veremezsek, dünyada pek fazla bir şey değişmeyecek; değişse bile biz onu algılayamayacağız.
Biz büyüyene kadar da adalet insan eliyle pek sağlanabilecek gibi gözükmüyor
İlahi adalete olan inanç neden hala insanı ayakta tutan en önemli duygu?
İnsanlar yerleşik hayata geçtikten sonra kural ve kanunları oluşturdular. Ondan önce ne insanlarda, ne de tabiatta kanunlar, kurallar vardı. Tabiat teamüllerle, alışkanlıklarla, kaotik ritimlerle yaşar. İnsan da en azından 20-30 bin yıl öncesine kadar öyleymiş gibi görünüyor. Sonra kendi başımıza ve kendi kurallarımızla inşa ettiğimiz medeniyet geliştikçe, tabiatından kopan insanın trajedisi her devirde insanın başını en çok ağrıtan sorunların kaynağı olmuş. Tabiat ise halen, bize rağmen, kendi ahengini gayet başarılı bir şekilde sürdürüyor. Belki de bu nedenle içten içe insan yasalarının hep bir yerlerde eksik kalacağını, insan sistemlerinin her zaman “yan etki” üreteceğini ve haksızlığa neden olacağını biliyoruz. Bu bakımdan insan” çocuksu” bir canlı ve erginleşmesine henüz daha çok var. Ortaçağda kedileri “şeytanın taşıyıcı varlıkları” olarak yaftalayan anlamsız bir kilise anlatısının sonucunda insanların kedilere cephe alması ve onları kitlesel halde öldürmesi, bir yüzyıl sonra farelerle yayılan kara vebanın milyonlarca cana mal olmasının yolunu açtı. Bugün de durum farklı değil, dünya nüfusunun yarısının şehirlere sıkıştığı bir medeniyet dokusu maalesef basit bir virüsün başımıza büyük dertler açmasına zemin hazırlayan faktörlerden birisi oldu. Kısacası, büyümemize daha var ve biz büyüyene kadar da adalet insan eliyle pek sağlanabilecek gibi gözükmüyor.
Cesaret ise her zaman zemininde bir ümit taşır
Geleceğe dair umudumuzu nasıl koruyabiliriz, insan mutlu olmayı başaracak mı?
Umut, dış koşullarla ilgili bir şey olmaktan çok insanın hayata nasıl baktığıyla ilgilidir. Zamanında, koşullarından, imkanlarından, siyasi iklimden veya ekonomik durumdan şikayet eden insanlar, zamanla umut etme yeteneklerini yitirirler. Zira şikayet, cesaretin zehiridir; ikisi aynı bünyede bulunamazlar. Benzer şekilde cesaretle hayat inşa eden insanların da şikayete vakti yoktur. Cesaret ise her zaman zemininde bir ümit taşır. Ümit olmadan cesaret göstermek mümkün değildir. O nedenle mesela ben yıllardır kendime şikayeti yasakladım. Şimdiye kadar da bundan hiç pişman olmadım…