Mutlu Hesapçı
“İkinci bir hayata başlamış gibiyim”
Kendisiyle tesadüfen ortak arkadaşımız oyuncu Fadik Sevin Atasoy’un oyun gösteriminin olduğu gece tanıştık, ben kendisini ekrandan oyuncu olarak tanıyordum ama o gece tanıyamadım. Çünkü ekranlarda izlediğim o adam gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti. Herkes gibi ‘Poyraz Karayel’ dizisinde ‘Taş Kafa’ karakteri olarak onu çok sevdim, diziyi ayrıca hepimiz çok sevdik. Dizinin bitmesinin üzerinden zaman geçince kendisiyle tanışmak kısmet oldu. Oyuncu Cem Cücenoğlu ile fiziksel ve ruhsal değişimini, ‘Poyraz Karayel’ günlerini ve oyunculuğa dair hikayesini konuştuk. Bu röportajımızın görüntülü ve uzun halini Youtube bidebunuizle kanalımızda Mutlu Hayat Perdesi programımda Perşembe akşamı 20’de izleyebilirsiniz. O keyifli sohbetten çıkarttığım röportajımızı da buradan okuyabilirsiniz. Bayram tadında, insanın içini açan çok keyifli bir sohbet oldu. Sevgili Cem Cücenoğlu ile herkese sevdiklerinizle birlikte sağlıklı ve mutlu bayramlar dileriz.
Cem Bey sizinle bir etkinlikte karşılaştık ve tanımakta güçlük çektim. Bir şarkıda der ya “O eski halimden eser yok şimdi…” Öyle olmuşsunuz. Nasıl oldu bu inanılmaz değişim ve neden?
Uzun yıllar sistemik hastalıklarla mücadele ettim. Kilomdan kaynaklı hastalıklarım vardı, üstelik sigara da kullanıyordum, inatla da kullanmaya devam ediyordum. Pandemi zamanında hepimiz kaygılar içine düşünce bir anda kafama dank etti ve artık kendime iyi bakmam gerektiğini düşündüm. Yaşım 44 olmuştu, kilomdan dolayı ayakkabımı bile bağlamakta güçlük çekiyordum. Bir karar vermem gerekiyordu, kararımı verdim ve doktor araştırmaya başladım. Ancak doktor yöntemiyle bu kilolardan kurtulabilirdim. Sevgili doktoruma, Türk hekimimize kendimi teslim ettim. 2 Temmuz 2020’de ameliyatımı gerçekleştirdiler, bugün itibariyle 2 seneyi geçti ve tam 70 kilo verdim.
“BİR İNSAN KİLOSU GİTTİ”
Vayy be! Bir insan çıkmış bedeninizden…
Evet aynen öyle, bir insan kilosu gitti gerçekten. Kilonun gidişiyle çok şükür rahatsızlıklarımdan kurtuldum, vücut normal seyrine döndü artık bir insan gibi yaşıyorum. İş dolayısıyla Antalya’ya gittim geldim. Hayatımda ilk defa çantamda yedek tişört olmasına rağmen giydiğim tişörtle bir günü geçirdim oysaki o sıcakta Antalya’da normalde 5 tişört falan değiştirirdim. Normal bir insana döndüm, bu yüzden doktoruma da çok teşekkür etmek isterim. Bu karar tamamen sağlığım için verdiğim bir karardı.
“160 KİLODAN, 90 KİLOYA DÜŞTÜM”
Kaç kiloydunuz ve kaç kiloya düştünüz?
160 kiloydum, 90 kiloya düştüm. Tam 70 kilo.
Kendinizi bildiniz bileli kilolu muydunuz?
Evet öyleydim… Şimdi ikinci bir hayata başlamış gibiyim.
“KENDİME ÇOK YABANCILAŞTIM”
Dediğim gibi tanıyamadım sizi, zayıflayınca bir insandan başka biri çıkabiliyor. Siz kendinizi tanımakta zorlandınız mı?
Kendi aksımı dükkânların vitrininde falan görünce, şöyle göz ucuyla baktığım zaman çok yabancılık çekiyorum. Böyle sırık gibi bir adam yürüyor, boyum da uzunmuş meğer benim. 1.90’dım ama enine de geniş olduğum için hiç fark etmiyordum bunu. Kendime önceleri çok yabancılaştım ama sonra sonra alışıyorsunuz.
“BİR DE BANA SORUN NE ÇEKTİĞİMİ”
Kilo çok fark ettiriyor. Kilolu insanlara bir şey demek istemem ama her şeyden öte bu görüntüyle de ilgili bir sorun değil, sağlıkla ilgili bir sorun aslında. Çünkü kilolu olmak sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Çok kilo demek yük demek dolayısıyla da insanın şeklini de değiştiren bir şey. İnsanın yüzü bile değişiyor. Mesele Poyraz Karayel’deki o ‘Taş Kafa’ karakterini izleyip bu ben miymişim dediğiniz oluyordur herhalde değil mi?
Tabii ki oluyor. O yıllara saygım sonsuz çok güzel şeyler yaşadım, çok güzel günler geçirdim ama sağlık konusunda çok sıkıntılıydım. Bir de bana sorun ne çektiğimi. Dedim ya ayakkabımı bile bağlamak zordu, yürümeyi ve gezmeyi seven biriyim ama hareket edemiyordum. Şimdi ez az 15 bin adım atıyorum, aşırı terlemiyorum ve her insan kadar terliyorum, bunlar konforlu şeyler. Kilolu olmanın tek bir konforsuzluğunu yaşadım çok üşüyorum, meğerse ben kışları üşüyen biriymişim.
“EN ÖNEMLİ ŞEY HASTALIKLARIMDAN KURTULMUŞ OLMAM”
Gerçekten ikinci bir hayata geçmişsiniz. Peki ruhsal olarak o değişim nasıldı ve bir de aynaya baktığınızda fiziksel olarak neler hissettiğinizi sormak isterim.
Zaten ikisi birbirine o kadar bağlantılı ki fiziksel olarak rahat ve mutlu hissettiğinizde, ruhsal olarak da iyi hissediyorsunuz. Mesela bir mağazaya girip üstünüze istediğiniz şeyi giyebildiğinizdeki his çok acayip… Ayağım bile küçüldü 2,5 numara düştü. Artık standart bir ölçüye, ölçülere sahibim. Bir de bu kiloları ameliyatsız verenler var, onlar takdir edilesi kişiler, bizim ilahlarımız diyebilirim : )) Ameliyatsız kilo vermek çok zor bir iş. Deneyip de kilo veremeyenler, sistemik hastalıkları olanlar için cerrahi müdahale son şans ve etkili. Yeter ki hayat normale döndükten sonra eski yeme alışkanlıklarına dönülmesin. En nihayetinde her şey kararlı olmaktan geçiyor, psikolojik etki dediğimiz bu. Kararlıysanız yeni bir hayat kuruyorsunuz, zaten mideniz de küçülmüş oluyor. Burada en önemli olan şey kiloların gitmesiyle birlikte hastalıklarımdan kurtulmuş olmam.
“DÖNÜM NOKTASI OLDU POYRAZ KARAYEL”
Öyle diziler var ki siz oyuncuların hayatı için önemli olmanın ötesinde biz seyirciler için de çok önemli. ‘Poyraz Karayel’ bu dizilerden biri. Böyle bir hikâyenin parçası olmak sizi bir oyuncu olarak başka bir yere taşıdı mı, sizin için nasıl bir proje oldu?
Çok çok özel bir yeri var. Her oyuncunun birbiriyle iç içe girdiği, halk tarafından tanınıp o rolle bağdaştırıldığı, her oyuncunun hayatında böyle bir iş vardır. Benimle birlikte birçok oyuncu arkadaşımın gerçekten dönüm noktaları oldu Poyraz Karayel. “Aaa bu oyuncu mu” durumundan adımız ve soyadımızla bize hitap etmeler başladı. Şöyle ilginç bir şey var; Musa Uzunlar (bizim en büyük şanslarımızdan biriydi o sette) Türkiye’nin en çok seyredilen dizilerinde Kurtlar Vadisi’nde İskender Bey’i oynadı ve sokakta da öyle biliniyordu. O İskender Bey karakteri Bahri Umman’a dönüştü. Sokakta insanlar Bahri Umman diye bağırmaya başladılar, bu çok önemli bir durum. Kurtlar Vadisi 30 milyon kişinin izlediği bir işti, o yüzden oradan oraya evrilmesi muhteşem bir başarı. Bizim tanınır hale gelmemiz, bütün kadronun iyi oyunculardan, iyi bir teknikten, iyi bir ekipten, iyi yönetimden, iyi senaristten kurulu olmamız ve bir zincir gibi birbirimizi tamamlamamızdan dolayı iyi ve güzel bir iş oldu. ‘Poyraz Karayel’ Türk dizi tarihinde ilk on başarılı dizinin arasına girdi.
POYRAZ KARAYEL’DEKİ ‘TAŞ KAFA’ ROLÜ NASIL GELDİ?
Geçmişe döneceğiz ama bu proje size nasıl gelmişti ve bu kadar çok ses getireceğini düşünmüş müydünüz? Hatta nasıl bir döneminizde geldi dizi, hani insanın en zor dönemidir ve bir mucize gelir ya öyle bir hikâyesi var mı?
Yeni evlendiğim dönemdi ve insan evlendiği zaman bir takım harcamalar yapıyor, masraflar oluyor, kredi borçları var ama iş yok, güç yok. Müzik öğretmenliğim de olduğu için her yere de CV bıraktığım bir dönem. Bir gün telefonum çaldı, eskiden çalıştığım bir arkadaşım aradı ve iş olduğunu söyledi. Beni bulma sebepleri ise oyuncu arkadaşım Başak Daşman senaryoyu okunurken ‘Taş Kafa’ rolünü okuduklarında demiş ki; “Ben bu adamı tanıyorum bizim Cem Cücenoğlu, bence bu rol o…” Onun sayesinde bana ulaşıyorlar. Saçlarım uzun ve sakallı bir halde görüşmeye gittim “Taş Kafa arıyormuşsunuz ben geldim” dedim, gülüştürler. Projeden bahsettiler, ilk izlenimim klasik bir mafya hikâyesi galiba ve gidişat öyle diye düşündüm. Okeyleştik ve görüşürüz diye ayrıldık. Sonra eşimle birlikte, tabii şimdi eski eşim, Çanakkale’de film çeken arkadaşımızın yanına ziyarete gittik. Bülent Şakrak benim çok eski arkadaşım, sette onunla sohbet ederken “Cem, ben Poyraz Karayel işini duydum aman anlaş, o işin önü çok açık” dedi. “Sen nereden biliyorsun” dedim “Sen beni dinle, nereden bildiğimi boş ver, o işin önü açık” dedi. Ve dediği çıktı. Bülent Şakrak böyle bir info verdi bana sonradan bir şeyler duydum ‘Taş Kafa’ rolü için ilk başta Bülent düşünülmüş ki muhteşem bir oyuncudur. Ben de bu bilgilerle işe daha da inanarak girdim ve iyi ki böyle bir dizinin bir parçası olmuşum. Benim kariyerimdeki dönüş noktam ‘Poyraz Karayel’dir. Ama mesela mesleğe ilk başladığım iş ‘Deli Yürek’ de çok özledir benim için… Sonra Hayat Bağları var... Çok güzel insanlarla, çok iyi oyuncularla, çok kaliteli işlerde, değişik farklı rollerde oynadım. Bu benim avantajım oldu. O yüzden kendimi şanslı addediyorum bu piyasanın içinde.
“BİZİM İÇİMİZDE PİYASA BİZE GÖRE KAYNAR”
Hem şanslısınız hem de sevilen birisiniz ki o roller gelmiş sizi bulmuş. Sizin piyasa çok kaynayan bir yer gibi ama siz güzel hikâyelerin içinde sizi düşünen ve yüreklendiren arkadaşlarınızı anlattınız.
Bu piyasa evet çok kaynayan bir piyasa. Ama bu saydığım isimler Başak Daşman benim Müjdat Gezen’den arkadaşım, Bülent Şakrak’ın rahmetli annesi Meral Şakrak bizim okulumuzun müdürüydü oradan tanışıyoruz. Bir şekilde Müjdat Hoca’yla akrabalıkları ve bağları olan insanlarız biz. Biz aynı köşkün çocuklarıyız. Piyasa çok kaynamasına rağmen bizim içimizde piyasa, bize göre kaynar. Biz birbirimize iş paslarız, destek oluruz. Müjdat Gezen büyük hocamız ve diğer hocalarımız da der ki; “Önce iyi insan olun sonra mesleğinizde iyi olun.” Kendi aramızda bir kalite tutturduk biz.
“ÖLÜM KORKUSU GALİP ÇIKIYOR”
‘Taş Kafa’ rolü ile tanınmışken ben bu cüsse ile bu tarz rollerde ilerlerim diye düşünmediniz mi, kendinizi tamamen değiştirerek aslında mesleki anlamda risk de almış oldunuz. Bu kararı vermekte zorlandınız mı?
Gençlik baharında ölüm korkusu galip çıkıyor. O casting gitmiş olabilir ama sağlıklı yaşam önemli. Elimde başka meziyetlerim de var. Müzik yaparım, eğitmenlik yaparım diye düşündüm. Tabii beni eski halimle tanıyanlar, bu halimi görünce tanımadılar bu nedenle de böyle iş kaybettiğim oldu. Ama şimdi yeni projelerde yeni halimle oynamaya başladım. İki tane sinema filmi çektim. Televizyona çekeceğim iki tane sinema filmi projesi var, o işlere başlayacağım. Ata Demirer ile çalışmak çok istiyordum, onun yeni filminde oynadım ve çok mutlu oldum. Heyecanla o projeyi bekliyorum. İşler yavaş yavaş geliyor. İnşallah ana akım medyada ve dijitalde bir seri iş yakalarsak ne güzel olur. Bir de tiyatro yapabilirsek daha ne olsun!
“URAZ, TONTİŞ ÇOCUKTU ŞİMDİ JÖN”
Kişi zayıflayınca şöyle bir hikâye de yazılmaya başlanıyor. Bunun örneğini Uraz Kaygılaroğlu’nda gördük. Bu adam zayıflayınca ne yakışıklıymış, ne farklı bir tipi varmış, ses tonu da iyiymiş diyerek tepeden tırnağa inceleniyor. Bir popülerlik yakalayınca da jön rollere doğru değişim oluyor. Siz de bu değişimin bir parçası olacak mısınız, artık roller değişmeye başlar mı?
Ben Uraz’ın eski halini de biliyorum, Müjdat Gezen’de kurslara gelen tontiş bir çocuktu o. Ameliyatsız, kendi çabasıyla kilo verdi ve şimdi jön. Çok güzel roller oynuyor ve çok yetenekli. Mesela benim ses tonum sigarayı bıraktıktan sonra değişim gösterdi ve sesin bir aralığı vardır, o aralık genişledi. Çok fazla seslendirme yapıyorum ve sigarayı içmemenin faydalarını görüyorsunuz, ses tonu çok fazla değişmiyor ama karakteri oturuyor.
“SAĞLIĞIMIZ YERİNDE OLSUN GERİSİ GELİR”
Daha fark edilebilir oluyor insan bu da kötü bir şey değil, sadece kiloyla da ilgili değil. Kendinize baktığınız zaman enerjiniz ve fiziğiniz değişiyor. Görüntüde değişim olunca sizi daha detaylı incelemeye başlıyorlar aslında. Ve o detaylar sonra iş ve özel hayatta belirgin oluyor, açığa çıkıyor diye düşünüyorum.
Aynen tabii. O durumdan dolayı çok değişik ve güzel işler gelmeye başladı onun gururunu ve sevincini yaşıyorum. Elbette artık bu değişimle birlikte gelen roller de değişecektir. İşimiz, gücümüz olsun ve sağlığımız yerinde olsun, gerisi kendiliğinden gelir. En önemlisi geriye sadece iyilik, güzellik kalıyor.
BUNDAN SONRAKİ HAYALLER…
Bundan sonraki hayaliniz nedir ve çok hayal kurar mısınız?
Bundan sonraki hayalim; oyunculuğumun, yeteneğimin, neler yapabileceğimin, şişman eski sevimli adam değil de bundan sonra bu adam uzun boylu, fit, yakışıklı, ata da biner, motosiklet de kullanır, her türlü aksiyonu yapar, ses tonu da iyi, oyunculuğu da iyiymiş diye değerlendirmeleri. Biz onu böyle izledik ama onu da yapıyormuş, bunu da yapıyormuş gibi düşünmeleri üzerine hayallerim var ve bunları göstermek amacım. Benim hayallerim özgürlük üzerinedir. Ben özgürce bir şey yapacak kadar bunun için de bir kahve içip kitap okumak, kitabı alabilmek, konsere gidebilmek… Bunlar lüks değil ihtiyaç, özellikle bizim mesleğimizdeki insanların besin kaynağı. Ben bir öğün yemek yemem ama bir konsere gitmeyi aç kalmaya tercih ederim, ben ondan beslenirim sıkıntı değil ama konforu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ben o konforu değil de o ihtiyacımı karşılamak için aç kalmamalıyım. Benim hayalim herkesin, her sektörün sadece oyunculuk adına konuşmuyorum herkesin sektöründe mutlu işler yapabilmesi, hepimizin amacı bu. Burada ben 10 kazanıp huzursuz olacağıma, 1 kazanıp mutlu ve huzurlu olmayı tercih ediyorum. Benim hayalimde herkesin hakkını asgari müşterekte değil gerçekten herkesin hakkını alabildiği bir sektörün içinde olmak istiyorum. Benim hayalim bu!
“BAKALIM NEREYE DOĞRU GİDECEĞİZ”
Oyunculuk sektöründe herkesin hakkını aldığı bir sistem var mı?
Yok. Şöyle bir kere kapitalizm vahşileştikçe hiçbir şekilde hiçbir yer düzelmez sadece miktarlar büyüyor ve koşullar değişiyor. Benim ilk başladığım zamanda karavan diye bir şey yoktu şimdi setlerde karavanlar var. Teknolojik anlamda gelişmeler olduğu için sektör tabii ki değişiyor. Teknolojiye kolay ulaşılabildiği ve iletişim çağında olduğumuz için bazı şeyler çok kolay ama hakkını alma konusunda hâlâ bazı sıkıntılı durumlar oluyor. Gerçekten işini düzgün yapan firmaları tenzih ederek söylüyorum. Hâlâ hak edişler, hakkını verme ya da huzurlu ortam yaratma konusunda sıkıntılı olan şirketleri görüyoruz, duyuyoruz, haberini alıyoruz. Canımız sıkılıyor ve üzülüyoruz. Maalesef bu, dünyanın genel anlamda değişime gidişinden kaynaklı bir geçiş sürecindeyiz bakalım nereye doğru gideceğiz.