Mutlu Hesapçı
HAYATLA İNSANLARIN YÜZLEŞMESİ, ÇATIŞMASI VE YANSIMALARDA GEÇİRDİKLERİ YOLCULUK ÜZERİNE BİR FİLM…
Herkes birbirinin yansıması aslında hayatta. Zamanın içindeyiz ama zamansız bir yolculukta gibiyiz. Hayatta bize eşlik edenlerle birlikte yaptığımız bu yolculukta elimizde görünmez ipler var ve birbirimize bağlamaya çalışıyoruz sanki. Oyun arkadaşları arıyoruz ve kendi iyiliğimiz için istiyoruz bunu. Ondan iyiliği alıp onu kötüleştirmekte hiçbir sakınca da görmüyoruz. Oysa neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemeyiz ki. Birinin iyiliği bir başkasının kötülüğüne dönüşebilir. Yaşam döngüsünde bir kavgamız ve imtihanımız var. Pekiyi almayı bekleyen ve sınıfı hiç geçmeyen çocuklar gibiyiz. İnsan istediği kadar büyüsün çocukluğu onun peşini hiç bırakmıyor. İçinden çıkamadığımız travmalarımız var ve çocukluktan kalma hikâyelerimiz süslüyor geleceğimizi. İnsanı değiştirmek çok zor belki de bu yüzden her seferinde hep başa dönüyor ama bütün sorgulamalar ve yüzleşmelerden de kaçılmıyor. Günahlar işliyor sonra günah çıkartıp yaralarını sarıyor. Özgürleştikçe tutsaklaşıyor. Birbirinin zıttı duygularda gelgitlerle bir hayat döngüsünün içinde insanın nefes yolculuğu sürüyor. Bazen farkına vararak bazen farkında olmayarak tesadüf diye adlandırdığımız bir şeyi yaşıyoruz. Belki de aynı gün aynı saatte aynı mekânda değişik hayatlardaki insanlarla ortaklık ediyoruz. Biz bu insanların hikâyelerinin kesiştiği duruma ‘işte hayat’ diyoruz. Birbirimizle olan bağlarımızı fazla incitmeyelim olur mu?
Yukarıdaki cümleler kafamda uçuşarak film bitti ve ben uzun süre filmin içinden çıkamadım. Dağınık duyguların içinde, insanı parçalayan ve garip hissettiren çok acayip bir film izledim. Tokat gibi çarpıyor ama severek bunu yapıyor ve canın acımıyor. Sadece acayip ve sert bir hikâyenin içinde bırakıyor izleyiciyi. Filmin Türkçe adı ‘Akis’ İngilizce adı ise ‘Reflectıon’. İngilizce çekilen bir Türk filmi. Dünya Prömiyerini Harlem Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştiren film festivalden ‘En İyi Yabancı Film’ ödülüyle döndü. Adana Altın Koza Film Festivali’nde de ‘Akis’ filminin Türkiye’deki ilk gösterimi gerçekleşti. Gösterime filmin yönetmeni İlker Savaşkurt, senaristi Mehmet Kala, yapımcısı Hasan Adalı, oyuncuları Selçuk Yöntem, Taro Emir Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreyya Tuncer, İbrahim Aköz, Elit Andaç Çam ve filmin müziklerine imza atan Ercüment Orkut katıldı. Anlaşılması zor ama bir o kadar da kolay olan ve tür olarak farklı bir yere çoktan yerleşen bu çok özel filmi ekibiyle konuştum.
Filmin kısa hikayesi nedir?
Yönetmen İlker Savaşkurt: Filmimiz İstanbul’da zamansız bir yerde fantastik bir evrende belki araf gibi bir alanda otelde geçiyor. Ve gelen konukların bir gecesini anlatıyor.
Filmin çıkış noktası nedir, senaryoyu yazarken neyi dert edininiz?
Yönetmen: Aslında bu Mehmet’in yazdığı bir tiyatro oyunuydu ve tek bir odada geçiyordu. Aziz, Raven ve Shadow arasında bir odada geçen hikayeydi. Mehmet’in orada tiyatro oyunu olarak düşünmesinin kendi içinde sebepleri vardı. Ben metni çok beğendim ve heyecanlandım. Mekanı bir otele çevirmek ve bir film konusu yaratmak istedim. Tabii Mehmet tiyatro oyununu yazarken farklı şeyler düşünüyordu.
Senarist Mehmet Kala: Evet bu bir tiyatro oyunuydu neredeyse 10 yıl önce yazmıştım. Ana karakterlerin olduğu bir otel odası var ve hikayenin içinde sürekli bizi bir yere taşıyan ana hikayenin ilerlediği bir oda vardı. Benim yazdığım tiyatro oyunu üç karakterle o odada geçiyordu. Çıkış noktası aslında şöyle; benim dönem itibariyle etkilendiğim edebiyat akımları ve kişiler var. Seçuk Yöntem’in oynadığı karakter de beni etkileyen hem edebiyat için hem popüler kültür için çok önemli bir karakter. Willam S. Burroughs’ın kişiliğinden etkilenerek yazdığım bir dünya bu aslında. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir yazarın veya bu karakterin sahip olduğu ruh dünyasına sahip bir insanın, dünyanın bir yerinde insanların hayatına dokunduğunda nasıl bir etki olur diye düşünerek hikayeyi oluşturdum. Bu insanlar kaybetmiş aslında kaybeden insanlar ve bu insanların hayatlarına dokunursak buradan nasıl sırlar, gizemler çıkar gibi bir dertle yazdığım bir hikayeydi aslında. Sonrasında İlker ile biz bu hikaye üzerinden projeyi tasarlamaya ve o dünyanın içine girmeye başladık.
Yönetmen: İlk hikayede iki karakter, oradaki yansımalarını ve çatışmalarını ortaya çıkaran Aziz karakteri vardı ama istedik ki daha fazla insana ve karaktere yansıma yapsın.
Senarist: O zaman tabii daha evrensel anlatıma dönüştü. İlker bütün bir otel içinde resepsiyonisti olan, birçok konuğun olduğu bir şekilde hayal etti. Böyle tasarladıktan sonra tiyatro oyunu film senaryosuna değişerek dönüştü.
Karakterler filmin içinde nasıllar?
Yönetmen: Aslında karakterler filmin içinde bir gelişim göstermiyorlar onlar sadece belki sakladıkları şeyleri ortaya çıkarmak zorunda kalmaya başlıyorlar.
Selçuk yöntem: Aslında her karakter kendi koridorlarında yaşamdan kesitler sunuyor kendi yaşanmışlıklarına dair ama onların birbirleriyle kesişme noktaları fazla yok.
Senarist: Farklı dünyalardan farklı yerlerden birçok karakter geliyor ama aslında biz bunları mesela bir çift olarak görüyoruz veya bir odada üç kişi olarak görüyoruz, iki arkadaş olarak görüyoruz. Ama bir noktada bunlar birbiriyle ilgisi olmayan karakterlerin de birbirlerinin hayatlarına yansıması zamanla ortaya çıkıyor. Sadece sırlar açığa çıkmıyor birbirleriyle de hayatlarının yansımasını yüzleşmelerle görüyoruz.
Yaşamda insanoğlunun aklına gelebilecek her şeyin gerçekleşmesi mümkün esasında
Filmin türü nedir?
Yönetmen: Realist bir film değil kesinlikle. Karakterlerin yapıları hayatımızdan insanlar olmasına rağmen böyle bir an, böyle bir gece, hiç kimsenin hayatında ve dünyada yaşanmayacaktır. Araf bir dünya aslında ölümle yaşam arasında biraz kabus gibi.
Selçuk Yöntem: Yaşamda insanoğlunun aklına gelebilecek her şeyin gerçekleşmesi mümkün esasında. O nasıl aklına geliyor ki senin dediğimiz öyle bir nokta olabilir ve o noktada fantastik bir film diyorsunuz ama aslında her senaryo kendi içinde fantastiktir. Bu fantaziyi de şu koridordan ya da bu koridordan seyredin bakın diyemeyiz. O İzlendiği zaman algılanacak bir mesele, kendimizin de dünya görüşü ile ilgili etkileneceğimiz mesele veya etkilenmeyeceğimiz mesele. Realize ettiğimiz şeye inandığımız için bu filmi kabul ettik diyebilirim.
Filmi neden İngilizce çektiniz?
Yönetmen: İngilizce film çekmeyi biz çok soru işarete yapmadık aslında. Mesela kafamızda enteresan bir şekilde bir panik olmadı İngilizce çekilmesine dair. Zaman geçince ve dışarıdan bakınca bu enteresan bir şeymiş demeye başladık çünkü insanlar en başta neden İngilizce çektiğimizi soruyor. İngilizce çekmemizin ana bir sebebi yok burası bir oteldi ve Mehmet’in yazdığı oyunda İngilizce olmaya çok müsaitti. Söz konusu otele gelen insanlar olunca dedim ki bunlar yabancı olmalı ve İngilizce konuşmalı.
Filmin okuması zor yapılabilir bir sürü alt metni var.
Senarist: İnsanlığın kendi birbiriyle hesaplaşması gibi bir mesele söz konusu ve filmin alt metinlerinden birisi de odur. Bizim birbirimizle olan derdimiz ne üzerine ve aslında insanlığın kendine koyduğu bazı tabular, kutsallar, değerler, kendilerini nasıl yönettiği, devlet nedir, aile nedir, burada kim bizi yönetiyor, tepede kim var, onun altında kim var ve hayatımızı nasıl etkiliyor gibi bir yerden bir hesaplaşma söz konusu gerçekten.
‘Akis’ benim için farklı bir deneyim oldu
Selçuk Bey senaryoyu okuduğunuzda sizi etkileyen ve kabul ettiniz sebebiniz neydi?
Selçuk Yöntem: Senaryonun dramaturjisini çok sevdim. Aktörler senaryoyu okudukları zaman ilk önce kendi karakterlerinin çatışma noktalarıyla o aktörlüğü nasıl sunacaklarını düşünürler öyle bir egoyla başlar iş ama kendisinin rolünü gördükten sonra yan rollerle olan bağlantılarına ve diğer rollerin dramatik aksiyonlarını da inceler. Tüm bunları bir bütün halinde değerlendirdiğim zaman bunlar beni etkiledi. ‘Evet bunu çekelim, ben beğendim yaparız’ dedim ‘yalnız İngilizce çekeceğiz’ dediler ilk başta çekincelerim vardı ama beni İngilizce oynamanın gerekçelerine ikna ettiler. Bu açıdan da Akis benim için farklı bir deneyim oldu. Çünkü her oyuncu ana dili ile kendisini girdiği rolde çok daha rahat ifade eder. Ben de bu konuda bana farklı bir pencere açan Akis’te oynamaktan mutluluk duydum. Temelde senaryonun çok güzel yazılması teorik ve pratik olarak İlker’in çok güzel hikayeye hakim olması ve kadrosunun iyi olması beni çok motive etti.
Film çok farklı öyle herkesin yatırım yapılabilir diyeceği bir film de değil, böyle bir filme yapımcı olmak cesaret gerektiren bir iş aslında. Neden böyle bir filme yapımcı oldunuz?
Yapımcı Hasan Adalı: Özellikle gişe filmi istemedim böyle kült bir proje olsun istedim. Hikâyenin başlangıcı da şöyle oldu; babamın 60. yaş doğum günü için babamın dokümanterisini çekmek istedim ve bu projeyi İlkerlerle yaptım ve ekip ile öyle tanıştım zamanla da çok da iyi dost olduk. Babam için hazırlattığım belgesel çok da güzel bir iş oldu benim için manevi tarafı çok kuvvetliydi. Ben de İlker ve Mehmet’e dedim ki; “siz benim hayalimi gerçekleştirdiniz şimdi sıra bende dileyin, hadi yapalım bir şey. Bana çok istediğiniz aklınıza ilk gelen ve çekmek istediğiniz filmi bana getirin, ben buna varım.” Bana projeyi gönderdiler, okudum ve tamam yapıyoruz dedim.
Senlerle barışmak, yüzleşmek…
Peki filmin sizde bıraktığı duygu ne oldu?
Yapımcı: Yaşamın belli evrelerinde geçmişten gelen senlerle barışmak, onlarla yüzleşme, onlarla olgunlaşma bende çok etki bıraktı. Bence çok derinliğine indiğin zaman, anladığın zaman belki birden çok izlediğinizde her seferinde farklı farklı geçmişte ki senlerinle yüzleştiğin, her seferinde farklı bir anıyla yüzleştiğin, her seferinde piştiğin zor bir iş oldu, çok mutluyum. Açıkçası iki yıldır pandemi zamanından dolayı da çok bekledik yurt dışından aldığımız ödül de çok mutlu etti ve doğru bir iş yaptığımıza dair bizi yüreklendirdi. Şimdi Sofya Film Festivali var önümüzde inşallah oradan da ödülle döneriz.
Türkiye’deki ilk gösterimini neden Adana’da yaptınız?
Yapımcı: Adana’da yapmak istedik çünkü Adanalıyım ayrıca Adana’nın da sinemada sanatçısıyla yönetmeniyle hikayeleriyle çok köklü ve önemli bir yeri var.
Hiçbir ticari kaygı gütmeden böyle bir filme destek olmak çok önemli.
Yapımcı: Hiçbir maddi beklenti içinde olmadan benim yönetmenimiz İlker ve senaristimiz Mehmet’e hediyem diyebiliriz filme ardından elbette sinemaseverlere.