EV, AĞAÇ, SONBAHAR, ÖLÜM

EV, AĞAÇ, SONBAHAR, ÖLÜM
Yeniden sonbahar…Ölümle, cinnetle, virüsle, birbirimizden korkarak, öldürülen kadınlarla, yok sayılan halklarla, atanan kayyımlarla, yalanlar ve dolanlarla ve başka yerlere bakmalarla dolu bir sonbahar..Artık sakin olma zamanıdır.Sohbet...

Yeniden sonbahar…
Ölümle, cinnetle, virüsle, birbirimizden korkarak, öldürülen kadınlarla, yok sayılan halklarla, atanan kayyımlarla, yalanlar ve dolanlarla ve başka yerlere bakmalarla dolu bir sonbahar..
Artık sakin olma zamanıdır.

Sohbet mi edeceklerdi? Belki de çay içerler. Önce üç kişiydiler. Radyodan eski alaturka bir şarkının cızırtılı sesi geliyordu. Hava kararmamıştı. Belli ki akşam saati için sözleşmişler ama yaşlıların randevu saatini beklemeye sabrı yoktur. Yapılması gereken bir tek iş tüm günü kaplar.

Bir ara unuttum onları, evde kendi işlerime daldım. Sonra balkona çıktım yeniden, hala orada mıydılar? Merak ediyordum.

Sayıları artmıştı, radyoyu da kapatmışlardı. Buluşma saatinin geldiğini anladım. “Saat dokuzda” demiş olmalılar, on dakika geçmişti bile.

Bir şey tartışıyor olmalılardı. Masanın üzerinde bir defter duruyordu. Onu elden ele gezdirdiler. Bu sıradan bir apartman toplantısıydı ama tepelerinde yanan ampulün cılız ışığı etraflarını saran yaprakların görünmesini engelliyor, onları adeta havada asılı tutuyordu. Bu ışık altında onları izlerken, aslında apartmanlarının dış cephe kaplamasının maliyetinden, bahçe düzenlemesi için birini tutmak gerektiğinden ve hiçbirinin yönetici olmak istemediğinden konuştuklarına ikna olamıyordum.

Sanki İsa’nın Son Akşam Yemeği’nden çıkıp gelmişlerdi. Kaçamak, fotoğraflarını çekmeye karar verdim ben de. (Fotoğraf 1)*

Fotoğraf 1

Nasıl göründüklerini, ya da benim onları nasıl gördüğümü göstermek istedim onlara. Ama hiçbirini tanımıyordum. Bir ara fotoğrafı büyük boy bastırıp apartmanlarının girişine asıp, kaçmak bile geldi aklıma ama çarçabuk vazgeçtim. Daha tanışmadan tuhaf bir komşuları olduğuyla ilgili onları korkutmak istemiyordum. Nasılsa bir gün tanışacaktık.

Ağaç o kadar güçlü ki!

Salonun penceresini tamamen kaplayan bir ceviz ağacı var. Onu ilk gördüğümde bu evde yaşamak istediğimi anlamıştım. Yaşamaya başlayınca ise onun ne kadar çok hali olduğunu izlemek şaşırttı beni.  Onun sakin, dilsiz bir komşu, gülümseyen bir ev arkadaşı, ben televizyon izlerken beni izleyen bir sevgili, uyuyan bir adam, sevecen bir anne hallerini izleyip durdum. Yapraklarını döktü, tomurcuklandı, kargalara ev sahipliği yaptı, dallarına takılmış sarı lacivert uçurtma kuyruğuyla kısa sürede uzlaşıp onu dallarından biri yaptı. Her sabah perdeyi hızla çektim onu görmek için. O da bana tüm ışıltısı ile “günaydın” dedi. (Fotoğraf 2, 3)

Fotoğraf 2

Fotoğraf 3

Ona bakarken doğanın ve yarattıklarının kusursuzluğuna hayret ettim. Sadece bir ağaçtı ama her ağacın birbirinden farklı olduğunun kanlı canlı kanıtıydı. Önümde duruyor ve her haliyle beni selamlıyordu sanki.

Kendimi çok yorgun, çok mutsuz ve tükenmiş hissettiğim bir andı. Gözlerimden yaşların akmasına engel olamıyordum. Ağaca bakıp ağlıyordum, ağaç da bana bakıyordu sanki. Ara ara yapraklarını hareket ettiriyor, yüzüme doğru belli belirsiz bir serinlik üflüyordu. Sonra tuhaf bir şey oldu. Rüzgâr bıçakla kesilmiş gibi durdu ve sessiz geceye bir inilti yükseldi.

Acıyla inleyen bir kadının sesiydi bu, çok yakından geliyordu. Belli ki çok ağrısı vardı. Kurtarılmayı diliyordu. Üzüntüm bir anda anlamını yitirdi, sadece utandım. Öyle çok utandım ki, arkamda yanan tüm ışıkları kapattım. Ortalık tamamen kararınca ses daha da yükselmişti sanki. Duyuların yanıltıcılığı… O an tam karşımdaki pencerenin ışığı yandı, genç bir kadın yatakta yatmakta olan hastaya ilacını verdi ve kafasını kaldırdı. Göz göze geldik sanki. Ama o karanlıkta beni görmesi imkânsızdı. Hışımla perdeyi çekti, - ya da utancımdan bana öyle geldi-  İnilti devam ederken, rüzgar yeniden başladı ve ağaç, birkaç yaprağı ile beni teselli etti. Kendimi kötü hissettiğimde acıyı örten bu pencereyi hatırlamak istedim ben de. (Fotoğraf 4)

                Fotoğraf 4

Tüm hastaların acıları sabaha karşı durur. Sabah olduğunda inilti kesilmişti. Pencere açıktı ve rüzgâr hafifçe eserek penceredeki perdeyi hareket ettiriyordu. Bense hastanın durumunu merak ediyordum. Birden gördüm onu. Sadece bir an için. Perde rüzgârdan yana savrulduğunda. Üzerinde geçirmiş olduğu gecenin tüm yorgunluğu ile yatağının üzerinde oturmuş karşısındaki aynaya bakıyordu. Aynanın yanında bezden yapılmış büyük bir kedi vardı. Hani içine toka, tarak, makyaj malzemesi gibi ıvır zıvır konan torbalardan. Kedi şeklinde bir torba, kocaman bir ayna ve karşısında saçsız başını dakikalarca tarayan kadın. Gördüğü tedavilerden olsa gerek, saçlarının neredeyse tamamını kaybetmişti. Yavaş hareketlerle saçlarını tarıyor ve uzun uzun kendini seyrediyordu. Oradaydı işte, makinemi elime almayı düşünmedim bile. Bazı anların fotoğrafı çekilmez.

Böyle güzel sabahlarda ev henüz uyurken balkona çıkıp etrafa bakınıyor ve sanki günün ilk nefesini alıyorum. Bazen benimle birlikte bakınan ve nefes alanlar da olmuyor değil. Sokakta çok fazla kedi var ama herkes onlara çok alışkın davranıyor. Onlar da sanki işe geç kalmış memurlar gibi kararlı adımlarla oradan oraya gidiyorlar. Kedilerin bu hali beni her zaman gülümsetir. Sonra aniden durur ve garip bir şey yapıverirler. Bir ağaca şaşırmak ve onu seyre dalmak gibi. Evet, ben bir ağaca şaşkınlıkla bakan bir kedi gördüm. (Fotoğraf 5)

                               Fotoğraf 5

Ardından çocukların bağrışmalarını duydum, aşağı baktım. Bir şeyin başına toplanmışlar, heyecanla konuşuyorlardı. Kedi seslerden kaçtı, ben merakımdan onların yanına indim.

Çocukların doğallık ve bozulmamışlıklarının sağlamasını ölüm karşısında yapmak çok çarpıcı olabiliyor. Ölümün kendine has tuhaflığı, sessizliği ve çekiciliği her zaman ilgimi çekmiştir. Bu duyguyu paylaştığım sekiz yaşındaki arkadaşlarımla büyümüş gözlerle, uzun uzun izledik onu. Sonra cansız bedenini kedilerden korumak için gömmeye karar verdik. (Fotoğraf 6)

Fotoğraf 6

İsa’nın Son Akşam Yemeği’nden bu yana dokuz yıl geçti. Artık yemeğin konuklarını tanıyorum. Onlar da beni tuhaflıklarımla seviyorlar. Eğer gün olur da ağaç kesilmeye kalkılırsa neler yapabileceğim anlattığımda tuhaflığımdan emin olmuşlardı. Bir tanesi ise bana şöyle cevap verdi:” Merak etme, eğer kesmeye kalkarlarsa ben de seninle birlikte sarılırım ona.” Onu o gün sevdim.

Hayat akar, ama nereye doğru?

Sonbahar geldi, ağaç yüzünü değiştirmeye başladı bile. Sanki her sabah kendisindeki değişikliği gururla bana gösteriyor. Ben de hiçbir gün ilgisiz kalmıyorum ona. Bahçede yaz mevsiminin son izleri akşamdan kalma birinin evi gibi hüzün veriyor. Bu yaz çardağın altı, birkaç yaş günü partisine, iki akşam yemeğine ve apartmanın ergenlerinin bitmek bilmeyen ama umut dolu sohbetlerine ev sahipliği yaptı. Şimdi sadece asma yaprakları var, onlar da yakında dökülecek. (Fotoğraf 7)

                Fotoğraf 7

Apartman sakinleri bahçeye bir ayna attı. Onu ilk gördüğüm günden beri gözümü alamıyorum. Her an ağacın yaprakları arasından başka bir görüntüyü yansıtıyor. Bu eğlenceli oyuna katılmak için yerimi birkaç santim değiştirmem yeterli. Ona hiç bakmasam da yansımasını yüzümde hissediyorum bazen. Bir an bir sıcaklık geliyor. Ağaç sanki bu yapay nesneyi bile kendisi ve doğayla tanıştırarak ehlileştirdi. Bazen üzerinde yaprakların, bazen yağmur damlalarının bazen de kuşların yansımasını barındırıyor. Ağaç o kadar güçlü ki... (Fotoğraf 8)

Fotoğraf 8

            Artık sakin olma zamanıdır!

            Ağaç kesildi, ev yıkıldı, yerine bir apartman dikildi. Ağaç gidince kargalar da gitti. Ayna çöpe atıldı. Hastanın acıları nihayet son buldu. Gömdüğümüz güvercin çoktan toprak oldu. Onu beraber gömdüğümüz çocuklar ergen oldu. Artık yeni kediler var, başka şeylere şaşırıyorlar.  Asma yaprakları hala duruyor.

                Yeniden sonbahar...

                Ölümle, cinnetle, virüsle, birbirimizden korkarak, öldürülen kadınlarla, yok sayılan halklarla, atanan kayyımlarla, yalanlar ve dolanlarla ve başka yerlere bakmalarla dolu bir sonbahar..

                Artık sakin olma zamanıdır.

*Bu Pazar yazının görselleri benden olsun. Fotoğrafların tamamı evin balkon ve pencerelerinden çekildi.  

Öne Çıkanlar