Mutlu Hesapçı
“ÇEHOV EVRENSEL BİR YAZARDIR, ZAMANSIZDIR, İNSANI ANLATIR”
Volkan Severcan ile Bora Severcan’ın kurucusu olduğu Tiyatro Sahnekarlar’ın yeni oyunu ‘Vişne Bahçesi’ni izlemeye gittim. Bora Severcan’ın yönettiği oyunda; Gülen Karaman, Volkan Severcan, Özdemir Çiftçioğlu, Ümit İlban, Şebnem Özinal, Sefa Zengin, Emin And, Bora Severcan, Gülçin Gülrek, Yiğit Yapıcı, Bensu Begoviç, Deniz Bice, Murat Değirmenci, Yiğit Özer ve Erhan Yazıcıoğlu rol alıyor. Rus tiyatro yazarı ve modern öykünün en önemli ustalarından olan Anton Çehov’un kaleme aldığı, ilk kez 17 Ocak 1904 tarihinde Moskova Sanat Tiyatrosu’nun Konstantin Stanislavski yönetmenliğinde sahnelenen ve 19. yüzyılın ortalarında beş yıllık Fransa macerasından sonra köklerine dönen aristokrat bir ailenin yüzleşmesini konu alan ‘Vişne Bahçesi’ bugün hala günceliğini koruyan bir klasik ve mutlaka izlenmesi gereken oyunlardan… Sahnede Gülen Karaman ve Volkan Severcan’ı izlemenin heyecanıyla ‘Vişne Bahçesi’ oyununa ve oyunculuk hikâyelerine dair kendilerine merak ettiklerimi sordum. Rus Çehov’un kaleminin gücünü alkışlarken birden gündem değişti. Rusya’nın savaş başlattığı bugünlerde Rusya topraklarından çıkan bir yazarın tiyatro oyununu konuşmak da bizim payımıza düştü. Keşke savaşların olmadığı bir dünya olsa ve bizler sadece sanat konuşsak. Yaşasın tiyatro diyerek sanatın iyileştirici gücünü ihmal etmeyin isteriz. Herkese barışça ve kardeşçe yaşayabileceğimiz bir dünya dileriz.
“Vişne Bahçesi” yeni oyununuz ve klasik bir eserle sahnedesiniz. Kaç yıldır sahnedesiniz ve her oyun nasıl bir yolculuk?
Gülen Karaman: Konservatuar ilk yılımdan itibaren, yani 1979 dan beri sahnedeyim. Işıklar içinde yatsın, hocam Çetin İpekkaya beni Şehir Tiyatroları'na götürdü ve ilk, çocuk oyunu olan "Hoşu'nun Utancı" hemen ardından, Peter Weis'ın "Salozun Mavalı" ile sahne maceram başladı. Her oyun, o oyundaki karakterin özelliklerini bulup çıkarmak için içimdeki bir sürü kadından birini keşfetme yolculuğudur benim için.
Volkan Severcan: 1984 yılından bu yana profesyonel sahnedeyim. Amatör yılları da sayarsak yaklaşık kırk yılımı sahnede geçirdim. Sadece oyuncu olmak başka bir şey, aynı zamanda yapımcı olmak daha başka bir şey. Madem yolculuk olarak sordunuz ben de size bir örnekle cevap vereyim aslında canınız bir yere gitmek istiyor ama nereye gideceğinizi tam bilemiyorsunuz. Birden bir ses geliyor kulağınıza bir yere giden bir otobüse biniyorsunuz. Otobüs bir bakmışsınız Anadolu’da bir köye gidiyor ya da İngiltere’de bir şehre ya da olmayan bir yere ya da bir bakmışsınız tarihte bir yolculuğa çıkmışsınız. Diğer yolcular, şoför, otobüs şirketi, muavini her biri birbirinden farklı ama siz sadece yolcusunuz… Öte yandan hem bir otobüs şirketi kuracaksınız, iyi bir şoförünüz olacak, iyi bir otobüsünüz, rotanızı iyi belirleyeceksiniz dahası mükemmel yolcular seçeceksiniz ve siz de aynı zamanda yolculardan da biri olacaksınız.
“Vişne Bahçesi” üstelik olağanüstü bir yazarın kaleminden çıkmış bir başyapıt
Vişne Bahçesi’ne seyircinin ilgisi nasıl ve sizce neden bu oyunun etkisi hala dünyada geçmiyor?
Gülen Karaman: Seyircinin ilgisi bizi son derece mutlu ediyor. Gelen her seyirci (tanıdık, tanımadık) sevgiyle ve ilgiyle kucaklıyor. Oyunu bilmese de, kendi hayatından bir parça buluyor bence. Çünkü Çehov evrensel bir yazardır, zamansızdır, insanı anlatır. Aslında insan duyguları, çok eskilerden günümüze aynıdır. Doğrusuyla, yanlışıyla, mutluluğu, mutsuzluğu, hataları, sevapları, zaafları, yanılgılarıyla insan.
Volkan Severcan: Adı üstünde bir klasik eser “Vişne Bahçesi” üstelik olağanüstü bir yazarın kaleminden çıkmış bir başyapıt. Evrensel bir hikâyesi var dolayısıyla modası hiçbir zaman geçmeyecek. Oyunu bilen seyirciler de geliyor bu klasik oyunlarda çok gördüğümüz bir şey, ilk defa bu oyunu seyredenler de geliyor. Dolayısıyla ilgiden dolayı son derece mutluyuz. Tahminimizin çok üstünde bir taleple karşılaşıyoruz.
Parası çok olan cahiller dört bir köşeye sahip değiller mi?
Vişne Bahçesi oyununun sizde yarattığı duygu nedir, canlandırdığınız karakter nasıl bir karakter ve günümüzde ne kadar gerçektir?
Gülen Karaman: Lubov Andreyevna, kendi fanusunun içinde yaşamaya çalışan, gerçeklik duygusunu yitirmiş, hayatında hiçbir şey yapmamış, sadece duyguları tarafından idare edilen bir kadın. Ancak bütün bunları bildiği başka bir yaşam şekli olmadığı, o şekilde yetiştirildiği için yapıyor. Değişen toplumun, yaklaşan devrimin ayak seslerini duymayı reddeden bir kadın. Günümüzde böyle kadınlara rastlamak çok mümkün. Düşünürseniz etrafınızda mutlaka ona benzeyen kadın hatta kadınlar olduğunu fark edeceksinizdir.
Volkan Severcan: Anton Çehov karakterleri derinlemesine etüt eder, gereksiz hiçbir şey bulamazsınız. Her rolün mutlaka çok önemli bir işlevi vardır. Üstelik bu karakterleri çok karmaşık cümlelerle konuşturmaz. Edebiyat yapacağım diye kendini paralamaz. Ama öyle özenle seçer ki kelimeleri basitin aslında ne kadar karmaşık olduğunu görürsünüz. “Ah!.. Bütün bunlar bir geçse, şu kırık dökük mutsuz yaşantımız bir değişse!” Lopahin’in bahçeyi satın aldıktan sonra söylediği cümledeki derin felsefeye bir bakın ne olur… Hayalini bile kuramayacağı bir çiftliğe sahip olan bir köylünün, omuzlarındaki ağır yükü bir cümleye hapsedebilmek deha değil de nedir? Lopahin; Çiftliğin müstahdemliğini yapan alkolik bir babanın cahil, köylü oğlu… Aristokrasinin çökmesi ile ticaret hayatında yer bulan ve zengin olan çalışkan bir adam. Her ne kadar zengin olsa da Gayev’in söylediği gibi “Odunun teki.” Ama kapitalin büyük güç haline gelmesinde sınıfın ortadan kalkmasını anlatan bir yalnız adam. Aslında kendine göre haklı. Zaten her bir karakter kendine göre haklı. Peki doğru olan ne?! İşte Çehov bunu seyirciye bırakıyor. Bir şey yapamamanın çaresizliği altında ezilmiş insanlar Çehov’un karakterleri… Zaten Stanislavski bu doğrultudan yola çıkıp yorumladığı için bugün Çehov bir büyük yazar. Ama Çehov “Acı kanıksanırsa acı olmaktan çıkar hatta komik olur…” diyor. Bundan 120 yıl önce yazılan bu oyun günümüzde de aynı iz düşümlerine sahip değil mi? Parası çok olan cahiller dört bir köşeye sahip değiller mi? Çok mu mutlu bu insanlar peki?
Tiyatro tiyatro olmaktan çıkmış, mesleki kriterler kaybolmuş
Klasik bir eseri oynamak ve seyirciye beğendirmek özellikle bu dönemde zor ve riskli gibi geliyor. Neden böyle bir klasik eser ile sahnede olmak istediniz, sizce zor ve riskli bir seçim değil mi?
Gülen Karaman: Evet klasikleşmiş bir oyun oynamak zor ve riskli görülebilir ama yönetmenimiz Bora Severcan'ın en büyük başarısı işte burda saklı. Sevgili Bora, oyunu, gerçekten Çehov'un yazdığı gibi, zaman zaman kıkır kıkır güldüren, zaman zaman boğazınızda düğümlenen bir hıçkırık gibi, yani hayat gibi sahneye koydu. Seyircilerimizden zor izlendiği konusunda bir geri dönüş hiç almadık.
Volkan Severcan: Ne yapsaydım, iki kişilik, dekorsuz bir ticari oyunla mı seyircinin karşısına çıksaydım. Tüm dünyada pandemi performans sanatlarını allak bullak etmiş. Herkes ucuz işlerle kısa yoldan para kazanmanın telaşına düşmüş. Tiyatro tiyatro olmaktan çıkmış, mesleki kriterler kaybolmuş. Peruk takıp, burun, kulak takıp abartılı oyunculuklarla maskaralık boyutuna gelmiş mesleğimize bir şekilde dur demek gerektiğini hissettim. Ve belki de en risksiz işi yaptım. Bir klasik sahneledik. İyi ki yapmışız…
“İnsan” olmak yok oldu, gittikçe robotlaşmaya başladık
Anton Çehov’un asırlar önce yazdığı eserle sizi sahnede izleyince çocukluk anılarıma, mutlu zamanlara ve o kaybolan şeftali bahçelerimize gittim. Sizin çocukluk anılarınız nasıl, aklınıza gelen bahçe neresi ve yıllar sonra dönüp baktığınızda o bahçeden ve anılardan geriye kalan duygular neler?
Gülen Karaman: Çocukluğum, Ankara, Antakya ve İstanbul'da geçti. Doğrusu ben bir apartman çocuğuydum. Hayatımda hatırladığım tek bahçe, küçükken, bir Cumhuriyet Bayramı'nda gittiğimiz, rahmetli dedemlerin zeytinliklerinin olduğu, Antakya'nın bir köyüdür. Ramazandı... Bir bahçedeki tuvaleti, bir de sahurda yapılan un helvasını hala hatırlarım.
Volkan Severcan: Oyunda Firs son sahnede diyor ki; “Hayat hiç yaşamamışım gibi akıp gitti, rüzgâra asılı bir kar tanesi gibi uçup gitti… Ahh be beceriksiz!”
Ben İzmir’de doğdum büyüdüm. Evimizin bir bahçesi vardı. Bütün çocukluğum orada geçti. Ağaca tırmanıp dut yemeyi, olgunlaşmadan şeftaliyi koparıp mideye indirmeyi. Sonrada bu yaptıklarınızdan dolayı azar işitmeyi bilmiyorsanız ne dediğimizi de pek anlamanızı beklemiyoruz. Dededen kalma saatin, babaannenin yaka iğnesinin değerini nasıl ölçebilirsin ki. Şimdi elimizde cep telefonları, satın alınmış hayaller ve kime ait olduğu bilinmeyen zoraki hatıralarla idare etmek zorundayız. Aslında “insan” olmak yok oldu, gittikçe robotlaşmaya başladık. Adımız bile yok artık sadece numaramız var. Bakkal Ali Amca yok, Terzi Kemal yok, Elektrikçi Samet yok, Turşu suyu satan yok, yok yok yok…
“OYUNCU OLMAYA NASIL KARAR VERDİĞİMİ HATIRLAMIYORUM”
Gülen Karaman gizli bir kahraman öyle pek göz önünde değil ama hep bildiğimiz, sevdiğimiz ve yıllardır takip ettiğimiz başarılı oyunculardan biri. Onu her gördüğümde yüzümde bir tebessümle severek izliyorum, onu izleyemediğim zamanlarda da o muhteşem sesini duyuyorum. İsmi gibi gözlerinin içi de gülen bir oyuncunun varlığı için kendisine teşekkür ederim.
Gülen Hanım kariyerinize baktığımda popüler kültürden, şan ve şöhretten uzak kaliteli bir şekilde devam ediyor. Hiç mi yoldan sapmak aklınıza gelmedi neticede yaptığınız iş popüler bir iş ama sizin duruşunuz hiç değişmedi. Kariyer yolculuğunuzu nasıl belirlediniz ve bu şekilde devam ettirebiliyorsunuz?
İnsanların hayatlarındaki seçimlerdir kişiliklerini belirleyen. Bu seçimleri, ailenizden aldığınız eğitim, yaşam felsefeniz ve değerleriniz belirler. Aman çok kaliteli bir hayat yaşamalıyım demedim tabii ki:) İnsan ilişkilerini bu değerler doğrultusunda, kendi bildiğim gibi sürdürdüm, dürüstlükten hiç sapmadım ki bizim sektörde çok zordur. Hayat bana bunları getirdi, aldım kabul ettim ama çok çalıştım.
Bütün iyi kadın rollerini oynamak istiyorum
Geçmişten bugüne geldiğiniz zaman içinizde kalan bir rol var mı ahhh keşke ben oynasaydım dediğiniz ya da oynamak istediğiniz?
Tabii ki bütün iyi kadın rollerini oynamak isterdim ve istiyorum.
Eskisi gibi sizi dizilerde neden göremiyoruz?
Aslında dizilerde de oynuyorum. Mesela salgın öncesinde, Gaziantep'te 'Güvercin' diye bir dizide oynuyordum. Maalesef pandemi başlayınca bitirmek durumda kaldık
Hep oyuncu olmak istiyordum
Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz üstelik de sesinizin bile herkes tarafından tanınacağının hayalini kurmuş muydunuz?
Oyuncu olmaya nasıl karar verdiğimi hatırlamıyorum, ailede de yoktu yani, hep oyuncu olmak istiyordum. Sınava girdim, kazandım, başladım.
Başkasının sesi olmak, onun oynadığı hiçbir dizide oynama şansınızın olmadığını bilmektir
Nebahat Çehre’nin sesi olmak diye sormak durumundayım çünkü o kadar iyi oturdu ki sesiniz hiç onun kalıbında sakil durmuyor ve yadırganmıyor sanki onun sesi gibi. Başkasının sesi olmak nasıl bir şey ve bu kadar başarılı nasıl seslendiriyorsunuz?
Para kazanmak zorundaydım, bildiğim işin, eğitimini almakta olduğum oyunculuğun ek işi dublajı yaptım. Ama öğrenmek için çok emek verdim. Dublaj sayesinde kendime seçme şansı tanıdım. Nebahat Hanım'ı artık çok iyi tanıyorum, oyunculuğunu gayet iyi anlıyorum, biz doğru bir eşleşme olduk. Başkasının sesi olmak, hele de böyle bir kadının sesi olmak, onun oynadığı hiçbir dizide oynama şansınızın olmadığını bilmektirJ Mesela Hürrem Sultan'da İstanbul'daki neredeyse tüm kadın oyuncular oynadı ben hariç.
Gülen Karaman hayatının hangi dönemini yaşıyor, hayat size istediklerinizin ve hayallerinizin ne kadarını verdi?
Hayatta bulunduğum yerden memnunum. İnsanların saygıyla yaklaşmaları, sevgiyle kucaklamaları, seçimlerini ve tercihlerini doğru yaptığımın göstergesi bence.
“BİZİM ZAMANIMIZDA POPÜLER BİR MESLEK DEĞİLDİ AKTÖRLÜK”
Kendisini izleyerek büyüdüm daha doğrusu birlikte de büyüdük ona yetiştim diyebilirim. Sadece derdi oynamak olan bir oyuncunun varlığı ve gülümsettiği her proje bize çok iyi geldi. Volkan Severcan hepimizin sevdiği ve sahiplendiği bir oyuncu oldu. Kendi bildiği doğrultuda oyunculuk bahçesine çiçekler ekmeye devam ediyor ve biz de o bahçeyi ziyaret etmekten mutluluk duyuyoruz.
Televizyon projelerinde sizi hep komedi dizilerinden hatırlıyorum. Kendinizi komedi dizileri içinde sıkışmış hissediyor musunuz, bir oyuncunun üzerine rol yapışıyor mu gerçekten?
Doğrudur, genellikle komedi oldu hayatımda ve bundan dolayı da çok mutluyum. Belli bir süre seçim yapma şansınız olmuyor. Rüzgar nereden eserse o tarafa doğru sürükleniyorsunuz. Ama sonra seçebilecek kıvama gelince komedi tarafımın daha güçlü olduğunu fark ettim. Bu arada pek keyifli dramlarda da yer aldım tabii.
İyi ki bu mesleği seçmişim
Oyunculuk hikayeniz nerede başlıyor ve neden oyuncu olmaya karar verdiniz?
Okul yılları müsamereler ve sonra ver elini konservatuvar… İyi ki bu mesleği seçmişim.
Modern Türk Tiyatrosu’nun 80 yıllık bir geçmişi var ve ben bunun yarısında varım
Oyunculuk popüler bir meslek ve ün-şan-şöhret- para algısı ile bu dönem herkes oyuncu olmak istiyor. Sizin döneminizde nasıldı, popüler kültürün dışında magazin figürüne dönüşmeden kalmayı nasıl başardınız ve böyle bir kariyer yolculuğunu neden tercih ettiniz?
Modern Türk Tiyatrosu’nun 80 yıllık bir geçmişi var ve ben bunun yarısında varım. Bedia Muvahhit ile Vasfi Rıza Zobu ile Şehir Tiyatroları’nda çalıştığım dönemlerde hatıra fotoğraflarım var. Yıldız Kenter gibi bir büyük ustanın talebesi oldum. Müşfik Kenter, Metin Serezli, Sadri Alışık, Fuat İşhan, Haldun Dormen, Suna Pekuysal, Erol Keskin, Erhan Yazıcıoğlu ve daha onlarca büyük aktör ile birlikte çalışma şansına sahip oldum.
Bizim zamanımızda popüler bir meslek değildi aktörlük. Zaten bir tek TRT vardı, televizyon da bugünkü gibi değildi. Bizler severek, isteyerek yetenek sınavına girerek, seçilerek bu mesleğe adım attık. Oktay Kaynarca, Erkan Can, Demet Akbağ, Yasemin Yalçın, Fikret Kuşkan, Yıldıray Şahinler gibi değerli meslektaşlarım sınıf arkadaşlarım. Hepimiz mesleğimizde başarıları yakaladık. Çünkü seçilerek girdiğimiz okulumuzda oyuncu olmak için çalıştık ve hala oyuncu olmaya çalışmaya devam ediyoruz. Tanınmak ya da meşhur olmak bir amaç değildir, bir sonuçtur. Sonucu amaç edinmekse bu meslekte düpedüz deliliktir.