Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“BİZİM ANLATTIĞIMIZ DÜNYADA FİLTRELER YOK”

Onların hikâyesi sıfırdan zirveye uzanan bir başarı hikayesi. Zorluklar karşısında pes etmeden, geçinmek için her işi yaparlarken, bir taraftan hayallerinin gerçeğe dönüşeceğine olan bitmeyen inançları ve hayatla savaşları. Adana’nın sıcağında geçen zamanlar… Sonra o zaman mucize gibi görünen bir hikâye önce YouTube'da başladı, sonra BluTV'ye geçti. O dönem ‘Sıfır Bir’ dijital platformlarda yayınlanan bir dizi olarak öyle çok ses getirdi ki herkes onları konuşmaya başladı ve oldukça geniş bir izleyici kitlesine ulaştı.

Onun hikâyesinde ise üniversitede hayallerine ulaşmak için istediği bölümü okurken, hayallerini yıkan hocasına rağmen “ben yönetmen olacağım” diyerek kendine olan inancını hiç yitirmiyor ve o yola giden yolculukta “elbet bir gün” diyerek her işi de yapıyor. ‘Gemide’ filmi ve rap müzik etkisiyle tarzını ve duruşunu da böylece belirlemiş oluyor. Çukurova’nın topraklarından gelen bir grup genç yeni projeleri ‘Kıyma’ dizisiyle seyircilerini selamladı. Yönetmen koltuğunda “ben yönetmen olacağım” diyerek kendi başarı hikâyesini yazmaya devam eden Kadri Beran Taşkın var. Kendisiyle hikâyesini, ‘Sıfır Bir’ dizisiyle yakaladıkları başarıyı ve ‘Kıyma’ ile BluTv’de devam eden yolculuklarını konuştuk. Herkese iyi pazarlar dileyerek, Adana’ya da selamlarımızı iletiyoruz.

Mesleğe ilk başladığınızdan bugüne baktığınız zaman bu kadar büyük bir başarı yakalayacağınızı hayal etmiş miydiniz ve bu başarının sırrı nedir sizce?

Çocukluğumdan beri akılda kalıcı bir şeyler yapma hayalim vardı. Farklı bir çocuk olduğuma inanarak büyümüştüm. İlkokulda boş derslerde arkadaşlarımın ve hocaların taklidini yapardım, daha sonra graffiti yapmaya başladım 14-15 yaşlarımda. Kısa bir süre rap müzikle ilgilendim, fakat 20 sene öncesinden bahsediyoruz. Bu anlattıklarımın hiçbiri ailemin ya da okuldaki hocalarımın destekleyeceği tarzda şeyler değildi. Toplumda geçerliliği olan bir meslek edinmem gerektiği fikri zamanla baskın geldi. Lisedeyken Sagopa'nın bir şarkısını dinlemiştim (o zamanlar kendisi çok daha protest ve sert sözlere sahipti) ve o şarkıda 'Gemide' filminden bir kesit vardı. Bunun üzerine o filmi seyrettim ve etkilendim diyebilirim. Sinemanın böyle birşey olabileceğini ilk o zaman farketmiştim sanırım. Daha sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü'nde okumaya başladım. Şimdi ismini vermek istemiyorum ama bir hocamız daha ilk derste ''buraya gelen herkes yönetmen olmak istiyor fakat olamayacaksınız, onun yerine kendinize bazı birimler seçin, örneğin ses, ışık, kamera gibi'' demişti. Yani tam hayallerime yakın bir bölüm okurken bu defa da ilk derste böyle bir cümle duydum. Bu mesleğe ilk adımı bir haber ajansında staj yaparak attım, daha sonra üniversitemizin televizyıon kanalında bir müzik programı çekmeye başladık. Kendi adıma yaratıcı şeyler denemeye başladım, kendimi deneyerek ve arkadaşlarımdan aldığım tepkilerden yola çıkarak bu alanda başarılı olabileceğime olan inancım tekrar arttı. İş bulabilmek için okul bitince İstanbul'a taşındım fakat benim gibi yeni mezun olmuş birisine kimse ''gel yarın yönetmen olarak başla'' demiyor ve o yıllarda çalışma şartları da çok ağırdı. Üstelik süreklilik de olmuyordu. Ben de hem bulduğum kısa işlerde çalışmaya hem de oralardan öğrendiğim şeylerle kendi çapımda birşeyler yapmaya çalıştım, müzik klipleri çektim, kısa filmler, bir iki tane belgesel ve komik skeçler çekiyordum. Fakat internet kullanımı da bu kadar yaygın değildi ve hep bir duvara çarpıyordum bir bakıma. Ailemden yani annemden gelen ekonomik destek de olmasa o kadar süre kendi halimde kalamazdım zaten. Nihayet o destek de olumsuz bir takım durumlar yüzünden kesilince ''artık her şey bitti'' dedim, bir oto galeri açtık ağabeyim diyebileceğim bir insanla ve esnaf hayatı yaşamaya başladım ve hiç mutlu değildim. Sonrasını çoğu seyircimiz biliyor fakat tekrar anlatma gereği duyuyorum; zaten beraber hayaller kurduğum arkadaşlarımdan biri olan Cihangir Ceyhan ve Savaş Satış da kendi alanlarında yani oyunculuk alanında birşeyler yapmak isteyip artık bıkmışlardı. Tam benim cesaretim bittiği anda Cihangir'in ısrarları ile tekrar bir şeyler yapmak için kolları sıvadık, ağabeylerimizden dinlediğimiz hikâyeleri bir senaryoya dönüştürdük ve ‘Sıfır Bir’in ilk bölümünü çektik. Bu işe ilk başlarken, iyi bir iş yaptığımızın farkındaydık tabi ama daha öncekiler gibi olacak zannediyorduk, yani belirli bir kesimin izleyip beğeneceğini ''bizim gibi'' insanların anlayacağını düşünüyorduk. Meğer ''bizim gibi'' çok insan varmış, beklediğimizin çok üstünde bir ilgiyle karşılandı, ilk bölümü yayınladığımız hafta artık tanınıyordu yaptığımız iş, oyuncularımızı sokakta tanıyıp fotoğraf çekiyorlardı, inanılmazdı her şey. Halen de öyle bana göre.

Elde ettiğimiz başarının en büyük sırrı bence kendimize inanmamız ve risk almamız oldu. Daha önce yapılmamış bir şey yaptık ve şimdi bile bunu biz yapmış olmasaydık birçok yapımcı için riskli bir işti aslında ‘Sıfır Bir.’ Bizim kaybedecek fazla bir şeyimiz de yoktu. Dolayısı ile başarımızın sırrı samimiyet, kendine inanmak ve geliştirmekten geçiyor diyebilirim. 

“Hem özgür kalıp hem de çalışacağım bir sistem kurmaya çalıştım fakat bu imkânsızdı”

Bu işin eğitimini aldınız hatta aynı okuldan mezunuz, ben size göre biraz yaşlıyım diyelimJ Okuldan mezun olduğunuz zaman yönetmen olacağım diyerek mi İstanbul’a geldiniz ve maddi-manevi çok zorluk çektiniz mi?

İstanbul'a geldiğimde evet, bir gün yönetmen olacağım hayaliyle geldim tabii ki. Herkes kendisi için en iyisini istemeli. Hem özgür kalıp hem de çalışacağım bir sistem kurmaya çalıştım fakat bu imkânsızdı. Acıklı şeyler anlatmayı sevmem fakat bundan gurur da duyduğum için anlatma gereğini duyuyorum, başlarda kendimi geliştirmek için çok deneyim gerektirmeyen set işlerine gidiyordum. Ama ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlayınca ise günlük yevmiye ile düğün de çok çektiğim oldu, hak ettiğim paraları alamadığım, oyalandığım da çok oldu. Bizim mesleğin en sıkıntılı tarafı da buraları zaten. 

“Hiphop kültürü 14-15 yaşlarımda kendimi bulmamı sağladı”

Rap müzik ile ilgilenmeniz mesleğiniz açısından bir şans mı ve neden rap müzik?

Rap müzik ve aslında hiphop kültürü benim 14-15 yaşlarımda kendimi bulmamı sağladı. Halen de öyle, beni hayata karşı motive ediyor. Üstelik kariyerime de rap klipleri çekerek başladım. Diğer çoğu müzik türünün aksine aşktan değil, ters giden şeylerden bahsediyor, tıpkı bizim yaptığımız gibi. 

“Herkes birbirine ve işe inanıyordu”

Adana’daki gerçek hayatı, sokağın en doğal halini dizi olarak üstelik yayınlanacak bir platformu olmadan nasıl çektiniz?

Yaptığımız şeyin iyi olduğunu, etki yarattığını görünce sadece yapmaya devam etmek istedik, bunu ağabeyim dediğim insan sayesinde finanse ettik. Herkes birbirine ve işe inanıyordu, çok sonumuzu düşünerek yapmadık, sadece iyi gittiğimizin farkındaydık.

“Adana’daki işsizlik ve suç oranının sebeplerini anlatmak istedik”

‘Sıfır Bir’ projesi cesaret gerektiren bir proje bence, bu cesaretli işe Adana’da nasıl kalkıştınız?

Adana zaten işsizlik ve suç oranının en yüksek olduğu, sürekli göç alan ve değişen bir şehir. Biz de bunun sebeplerini anlatmak istedik bir bakıma. Yakın çevremizde bu hayatın içinden gelen insanlar vardı, oyuncu arkadaşlarımız vardı, her şey zaten bir aradaydı ve biz de yola çıktık. 

“Doğan Yalçındağ ve ekibi vizyon ve duruş olarak bize yakınlardı”

Neden bu kadar çok tuttu sizce proje ve BluTV transferi nasıl gerçekleşti?

Proje tuttu çünkü farklı ve samimi bir iş oldu, bazı insanlar hiç bilmedikleri bir hayatı merakla izledi bazıları ise kendilerini ya da bildikleri şeyleri gördüler. Hikâyedeki gerçek sokakları kullandık, kısıtlı imkânla iyi şeyler yapmaya çalıştığımız çok ortadaydı bence. Bunun yanısıra işimizi iyi ve özveriyle yapmamızın da etkisi çok büyük. İş gibi görmedik zaten. Fakat bir yerde bunu ticari bir başarıya da dönüştürmemiz gerekiyordu, çünkü film prodüksiyonu amatör bir sette bile gerçekten ciddi bir maliyetti. 

BluTV kısmına gelirsek, kendileri de ilk sezonumuzdan beri iletişimdeydik zaten, başka yayın kuruluşlarından da teklifler geliyordu fakat Doğan Yalçındağ ve ekibi de vizyon ve duruş olarak bize yakınlardı ve uzun süredir kendileri ile birlikte yürütüyoruz bu işi. 

“Bana yolculuğumuz inanılmaz gelmiyor”

Adana’dan İstanbul’a taşınan bir ekip var ve bu geldiğiniz nokta büyük bir başarı. Siz bu başarıya bazen inanmakta zorluk çekiyor musunuz?

Bana yolculuğumuz inanılmaz gelmese de birçok insanın kendisine çıkarımlar yapabileceğini, yol göstereceğini düşünüyorum. Üstelik henüz bitmedi.

“Bizim de kendimizden beklentimiz büyük”

İkinci projeniz ‘Kıyma’ ile yola devam ediyorsunuz. ‘Sıfır Bir’in başarısından sonra sizden beklenti de büyük tabii bu anlamda ‘Kıyma’ nasıl bir proje?

‘Kıyma’ benim üçüncü projem, bu sefer hikâyeyi daha farklı konular üstüne kurduk, komedi yönüne ağırlık verdik ve seyircimizden gayet olumlu dönüşler alıyoruz. Bölüm sayısı ve süreden yana sitem edenler de var ama bu da sevdikleri için olsa gerek. Beklenti büyük tabii ki, bizim de kendimizden beklentimiz büyük, farklı şeyler yapmaya devam edeceğiz. 

“Yeni sezonlarda da seyircimizin eskiden tanıdığı isimler olacak”

‘Kıyma’ ekibi de ilk başladığınız ekiple aynı mı, ilk yola çıkıştaki arkadaşlarınız ile yola devam mı?

Eski arkadaşlarımızın bir kısmıyla devam ediyoruz, hepsi de gayet iyi götürüyorlar. Yeni sezonlarda da seyircimizin eskiden tanıdığı isimler olacak.

“Hikâyelerimiz seviliyorsa ne mutlu bize”

‘Kıyma’ dizisi yeni başlamasına rağmen çok sevildi, neden sizin hikâyeleriniz bu kadar çok seviliyor?

Hikâyelerimiz seviliyorsa ne mutlu bize. Daha önce kimsenin anlatmadığı samimi hikâyeler anlatmaya çalışıyoruz, kimsenin anlatmadığı yerleri anlatıyoruz, bu da kıymetli geliyor sanırım.

“Henüz kaç sezon olacağına karar vermedik”

‘Kıyma’yı kaç sezon olarak planladınız?

Henüz kaç sezon olacağına karar vermedik fakat hem biz yazıp çekerken keyif aldık hem de seyircimiz izlerken. Bu nedenle devam edeceğiz.

“İnsan en iyi neyi biliyorsa onu anlatıyor”

Yeni projeler de hep aynı tarzda mı olacak, sizlerden duygusal ve naif bir hikaye gelir mi?

İnsan en iyi neyi biliyorsa onu anlatıyor. Farklı hikâyeler var anlatmak istediğimiz, tabii yine bizden çıktığı için başkalarının anlattıklarına benzemeyecektir.

“Adana benim için çok özel bir yer”

İçinden Adana geçen her şeyi nedense ben de çok seviyorum. Diyarbakırlı olan bir Adanalı olarak neden bu kadar çok seviliyor Adana ve onu tamamlayan her şey?

Adana benim için çok özel bir yer, adını koyamadığım bir şey var orayla ilgili. İnsanı, havası çok başka, zaman bile başka bir hızda geçiyor İstanbul’a kıyasla. 

“Şiddetin kendisinden çok nedenleri üzerine düşündürmek istedik insanları”

İçinde şiddet olan projeler yaptığınız için eleştiriliyor ama eleştiriler yıkıcı değil. Sizi olduğu gibi seviyor izleyici ve izliyor. Sizin asıl anlatmak istediğiniz şey ne ve orada anlatmak istediğiniz dünya nasıl bir dünya?

Biz aslında şiddetin kendisinden çok nedenleri üzerine düşündürmek istedik insanları. Ayrıca şiddetin çirkin yüzünü, çirkin sonuçlarını anlatmak, insanların birbirini ne hale getirebileceğini filtresiz bir şekilde anlatmak istedik. Eleştirenler tabii ki olacaktır, biz de herkesi mutlu etmeye çalışmıyoruz zaten. Bizim anlattığımız dünyada filtreler yok, olayların gerçek ve acı sonuçları var ve gerçek dünyaya yakın olmaya çalışıyoruz

“Bizi diğerlerinden ayıran şey bağımsız ve açık sözlü olmamız”

Hayata karşı bakış açınız nedir ve sizi sektörden ayıran özellikler neler?

Bizi diğerlerinden ayıran şey sanırım bağımsız ve açık sözlü olmamız, kendimizden ve seyircimizden başka kimse yok arada.

“Peşinden koşarsanız ve inanırsanız gerçekten oluyor”

Herkese ilham olan bir başarı hikâyeniz var. Cesaretini kaybeden insanlara buradan neler demek istersiniz? Sıfırdan zirveye ulaşabilir mi herkes?

Bir şeyi yeterince isteyip peşinden koşarsanız ve inanırsanız gerçekten oluyor. Sadece o zamana kadar kendine inanmaktan vazgeçmemek ve o güne hazırlanmak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi