Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“BİR YERDE KALPLERE DOKUNMAK ÇOK ÖNEMLİ”

Yıllar önce “Mevsim Çiçekleri” şarkısı dilime dolanmıştı, hüznü ve sevinci bir arada hissettirmişti. O dönem ‘Kim bu genç adam’ diye bakmıştım. Sonra takibimden çıktı fakat yıllar sonra kendisini daha çok fark etmeye başladım. Şarkılarını dinlerken birden tek düze giden enerjimin değiştiğini ve onun enerjisinin bana da geçtiğini gördüm. Evet bu genç adamın sesinde insana iyi gelen bir enerji var. Ayrıca kendi halinde, doğal haliyle de hemen seviyorsunuz onu. Evrencan Gündüz’ün 9 yaşında piyano derslerine başlayan, 13 yaşında blues müziğe hayran olup 14 yaşında klasik gitar, 15 yaşında elektrogitar çalmayı öğrenen ve 16 yaşında sokak müzisyeni olmuş bir hikâyesi var. Evrencan Gündüz ile yeni şarkısı “Kesso”dan yola çıkarak sohbet ettim. “Bir yerde kalplere dokunmak çok önemli” diyen ve benim de kalbime dokunan bu güzel adamı takip edin ve şarkılarını dinleyin isterim. Herkese müzik ile geçecek umutlu zamanlar dileriz.

Şarkınızı çok beğendim. Öyle ki insanı mutlu olmaya davet ediyor ve tabii herkesi sevebilirim gibi bir duygu da geliyor. Mutluluk hapı gibi bir şarkı diyelim mi?

Kesinlikle diyelim. Çünkü niyetimiz oydu. İnsanlara keyif enerjisi ve mutluluğu aşılamak. En büyük misyonu bu şarkının. İhtiyacımız olan sevgiyi şarkının içinde bulmak ve şarkıyla ümitlerimizi hayallerimizi yeşertmek.

Kesso “özden gelen bir melodi”ydi

Kesso şarkısının fikri nasıl ortaya çıktı?

Kesso “Yeni Bir Şarkı” adlı şarkımızın melodisini kullanarak çocuklarla sevgiyi paylaşmaya niyetlendiğimiz özden gelen bir melodiydi başta. Sonrasında sözler eklendi ve şarkı büyüdükçe “Neden çocuklarla sınırlı kalsın? Tüm canlara gelsin” dedik ve bu çocuk enerjisi bize resme daha büyük bakmamızı sağladı aslında.

“Hayattan keyif almayı unuttuk”

Şarkınızla kalplerimizi ısıttınız, şarkıyı dinlediğimiz müddetçe sorun yok ama sonrasında ne olacak? Kalplerimiz son zamanlarda ısınmıyor… Dünya mı kötü, insanlar mı değişti bilemiyorum. Sizce ne oldu?

Hayattan keyif almayı unuttuk. Bütün bu kaotik süreçte bireysel olarak hayatta bizi besleyen küçük ama anlamlı şeyleri aramaz olduk bence. Şarkı bize an’ımızı yaşamamız, bir resme, bir ağaca, kuş cıvıltılarına, ormanın kalbine ya da o an bizi mutlu ve huzurlu eden şey neyse ona tekrar bağlanmamızı sağlayacak bir portal görevi taşıyor.

“Her zaman mutlu olsaydım asla büyüyemezdim”

Siz genelde mutlu ve pozitif bir insan mısınız? Şarkılarınız ruh halinize göre mi ortaya çıkıyor ve şekilleniyor?

Sürekli mutlu olmak imkansız. Çünkü hayat, sınavları ve stresler bizi daha mutlu ve kendiyle dengeli insanlar olmamız için Allah tarafından bize gönderilen özel hediyelerdir. Bu hediyeleri görebilenlere hayat sonsuz sevgi ve mutluluğu, aşkı bulma yoludur. Her zaman mutlu olsaydım asla büyüyemezdim. Ya da büyüyerek küçülemezdim diyelim. Ustalar ne demek istediğimi bilirler. Asıl olan az olmaktır. Bolluğu saflıkta ve sadelikte bulmaktır.

“Kalplere kadar inen bir eseriniz varsa doğru zamanda ölümsüzlüğü bulmuş olursunuz”

Müzik dünyası dediğimiz alanda o kadar çok isim var ki takip edemiyor ve belki de güzel olan şarkıları kaçıyoruz. Bu noktada ayırt edici olmak ve fark edilmek nasıl gerçekleşiyor?

Of… Çok zor soru valla. Buna verilecek binlerce cevap olabilir. Ama sanırım an ve zaman sizden yanaysa, eğer kalplere kadar inen bir eseriniz varsa doğru zamanda ölümsüzlüğü bulmuş olursunuz. Örneğin Mozart, Beatles ya da Barış Manço, Âşık Veysel, Neşet Ertaş. Bir yerde kalplere dokunmak çok önemli.

“Eski zamanda müzisyen olmak isterdim tabii”

Eskiden şarkı sözlerini bilirdik, şarkıcıların ve müzisyenlerin isimlerini de. Genç bir müzisyen olarak dünden bugüne değişen ne oldu ve eski zamanlarda müzisyen olmak ister miydiniz?

Eski zamanda müzisyen olmak isterdim tabii. Bu zamanda eski müzik (aslında sonsuz müzik) yapmak ve eser niteliği taşıyan şarkıların çok daha fazla el üstünde tutulduğu ve şarkı sürelerinin ciddiye alınmadığı bir dünyada Pink Floyd gibi 10-15 dakikalık şarkılar yapmak isterdim. İfade özgürlüğünün zaman algısı yaşamadığı bir müzik zaten özgürdür bence.

“İkimiz şu an tek kalpte yaşamımıza devam ediyoruz”

Asımcan Gündüz de birçok kuşağın bildiği ve tanıdığı çok değerli bir müzisyendi. Onun oğlu diye tanımlanmak nasıl bir duygu? Tabii bir yere kadar “Onun oğlu olmak yeter artık, oğlu değil de Evrencan Gündüz’ün babası Asımcan Gündüz” desinler istiyor musunuz?

Bu sorunun cevabına insanlar karar verecekler. Ben ne kadar Evrencan Gündüz’üm ben desem de, onlar bunu demeden bu olmaz. Ama zaten ikimiz şu an tek kalpte yaşamımıza devam ediyoruz. Benim için değişen çok bir şey yok. Yol aynı yolcu farklı.

“Hızlı dünyanın artı ve eksileri var”

Ayşe Arman’a verdiğiniz röportajınızda “Sosyal medya olmasaydı şu an benimle konuşuyor olmazdınız” demişsiniz. Sosyal medyanın müzik yolculuğunuzdaki etkisi ve katkısı ne oldu?

Beni ve müziğimi belki de o “eski zamanlardan” çok daha hızlı bir şekilde beni çok sevecek ve dinlemekten keyif alacak kişilerle buluşturdu. Hızlı dünyanın artı ve eksileri var, artısı da buydu halen de öyle.

“Ben babam sayesinde bu dünyada çok daha zenginim”

Babanızın müzik yolculuğunuza katkısı ne oldu? Genetik-tanınma vs… Babanız sayesinde tanıdığınız müzisyenler ve onlarla anılarınız var mı?

Babamın bu yolculukta bana en büyük katkısı yarattığı sevgi mirasıydı. Onun sayesinde hâlâ büyük kapılar zahmetsizce önümde açılıyor. Sevgi, bu dünyaya bırakacağınız en büyük hazinedir. Ben babam sayesinde bu dünyada çok daha zenginim. Ve bu bereketi artırmaya niyetliyim.

“Sanırım ismin gibi müziğim de”

Siz yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz ve dinleyici kitleniz kimlerden oluşuyor?

Rio, Afrika, Çin, Azeri Türkleri, İspanya … Dünyanın bir yerlerinde az da olsa çok da olsa bir Evrencan seven var. Bana kalırsa bu sevginin ve sanatın evrenselliğinden geliyor. Bazen sözlerini bile anlamadıkları besteleri dinliyor insanlar. Sanırım ismin gibi müziğim de. İleriki yıllarda bunu daha net anlayacağımızı düşünüyorum.

“Dünyaya açılan kapı sokakta başlar”

Sokak müzisyenliği size neler kattı? Sadece sokaklarda mı çalacağım dediğiniz ve umutsuzluk içine düştüğünüz bir zaman oldu mu?

Sokakta çalmak ve sokakları müzikle doldurmak, bir müzisyenin yapacağı en onurlu iştir. Her zaman sokakta çalmaktan gurur duyarım. Sokağın çocuğu olan, tüm mahalleyi tanır. Mahallesini bilen insanını bilir, insanını bilen de ülkesini. Ve sonra da  tüm dünyayı… Dünyaya açılan kapı sokakta başlar. Asla bir umutsuzluğum olmadı çünkü her zaman hayallerim vardı. Belki de en büyük hediyem hayallerimdi. Ve sevgili kaynağa olan yüce inancım.

“Bu işi her zaman paraya çevirebilirsiniz”

Müzikten para kazanılıyor mu? Müzik kısıtlamaları devam ediyor ve maalesef popüler isimler üzerinden pasta paylaşılıyor gibi geliyor, bu konuda neler söylersiniz?

Eski zamanlardaki gibi kazanılmıyor belki ama günümüz algısına ve içerik üreticiliğine adapte olduğunuz sürece yine müzik kanalını kullanarak, yeni yarattığınız kendi platformlarınızda bu işi her zaman paraya çevirebilirsiniz. Sonuçta müzik bu, insanın doğuşundan beri var yani.

“Buray Kardeşimi örnek aldığımı kalpten söyleyebilirim”

Sevdiğiniz, örnek aldığınız şarkıcı ve müzisyenler kimler, var mı?

Örnek aldığım sanatçılardan biri sahnesiyle ve Türk halkına nokta atışı kaliteli şarkılar yaparak resmen usta bir nişancı gibi insanları kalbinden vuran Buray Kardeşimi örnek aldığımı kalpten söyleyebilirim. “Pop dediğin böyle yapılmalı” dedirtiyor bana. Dünyadan soracak olursanız bizim Jacob Collier yaratım akışına hizmet ve sürekli üretim anlamında hayretlere düşürüyor beni tabii ki. Hayallerinin peşinden koşan ve efsane canlı albümüyle Grammy kazanan PJ Morton bu anlamda rol model. Tommy Emmanuel gitarı büyük bir keyifle çalarak keyif enerjisini bu denli geniş bir alana yayıyor ve tabii ki büyük ustalıkla. Âşık Veysel, Erdal Abi, Neşet Abi, Erkan Abi gönülden gönüle saf bir kanal oluyorlar. Toprak enerjisini kalplere taşıyorlar. Bu denli bir saflık müzikte aradığım şeydir. Barış ve Cem Abi kostümüyle sahnesiyle ve özgün seslenişleriyle güncel ozanlığın en büyük örnekleri bence. Cenk Erdoğan, Coşkun Karademir, Bilal Karaman gibi müzisyenler, enstrümanlarına ve müziklerine olan adanmışlıklarıyla beni çok heyecanlandıran insanlar. Şu an aklıma gelenler bunlar. Ve tabi Sevgili babam... Ne olursa olsun, sırılsıklam olana kadar, o kadar kiloya rağmen hiç durmazdı sahnede. Sahne performansı olarak da onu örnek aldım hep. Babamın müthiş bir enerjisi vardı.

“Tüm dünyayı müziğimle gezmek”

Hayatınıza dair hayaller ve hedefler neler?

Tüm dünyayı müziğimle gezmek. Kadıköy’de bir apartmanı komple satın alıp yıkmak, ağaç ekmek ve çay bahçesi gibi bir şey yapmak. Bir kere de binaları yıkıp ağaçlar ekelim gibi bir sesleniş aslında. Ve tabii son olarak kendi dilimde müzik yapmak. Yani baya kendi yarattığım dille, ruhumun diliyle. Böylece müzikte anlam arayışımız zihin faktörünü kaldırarak, kalple algılamaya başlayacak ve şifalanma hızı artacak. Böylece gezegene daha büyük hizmetler edebileceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi