1984’ten Günümüz Dünyasına Bir Bakış

1984’ten Günümüz Dünyasına Bir Bakış
George Orwell’in 1984’ü klasik bir romandan çok daha fazlasıdır; zamanlar ötesi uyarıcı bir hikâyedir. Gözetleme, manipülasyon, siyasi kontrol ve bireycilik temaları bugün de kitabın yazıldığı zamanki kadar günceldir.

Edebiyat dünyasında bazı kitaplar zamanın testinden geçerek her yeni nesil okuyucuda yankı uyandırır. Zamanın ötesindeki başyapıtlardan biri de George Orwell’in 1984 adlı eseridir. Bu distopik roman, 1949’da yayımlanmış olmasına rağmen 75 yıl önce olduğu gibi bugün de güncelliğini ve düşündürücülüğünü korumaktadır. Güçlü, yozlaşmış bir hükümetin insanları kontrol altına alması, onları manipüle etmesi ve sürekli izlemesi hakkında distopik bir roman olan 1984, pek çok endişe verici güncel eğilimi yakalama biçimi nedeniyle bugün özellikle yakından okumayı hak eden bir kitaptır.

Hakikat Bakanlığı’ndaki görevi, geçmişin gazetelerindeki raporları mevcut gerçekliğe uyacak şekilde yeniden yazmak olan roman kahramanı Smith’in sürekli bir belirsizlik halinde yaşayarak yılın aslında 1984 olduğundan bile emin olmaması Orwell’in okuyucuya oyunbaz bir mesajıdır.

Gözetim Toplumu

1984 romanının uyarılarının başında gelen gözetim toplumu olgusu, yeni araçlarıyla günümüz dünyasında halen geçerli olmaktadır. 1984, Büyük Birader’in her zaman gözetlediği totaliter bir devlet fikrini ortaya koymaktadır. Kitapta anlatılan teknoloji modası geçmiş gibi görünse de, sürekli gözetim kavramı artık her zamankinden daha geçerli görünmektedir. Akıllı telefonlar, sosyal medya ve veri toplama çağında bu durum mahremiyet hakkımızla ilgili kritik soruları gündeme getirmektedir.

1984’teki tele-ekranlar, insanların nerede olduğu, kişilikleri vb. hakkında her türlü bilgi ve veriyi toplamaktadır. Facebook, Instagram gibi sosyal medya siteleri, tele-ekranın bugünkü versiyonudur. Kullanıcıları hakkında bilgi toplarlar. Dijital teknoloji şirketleri daha sonra bilgileri, sürekli olarak beğenebilecekleri reklamlar göndererek kullanıcılarını manipüle etmek için kullanırlar.

Tele-ekran tek bir haber kanalı, propaganda ve sağlıklı yaşam programını gösterir. Bizim televizyonumuzdan iki önemli noktada farklılaşır: Kapatılması mümkün değildir ve ekran da izleyenleri izlemektedir. Tele-ekran, televizyon ve gözetleme kamerasının bir arada bulunduğu bir sistemdir. Romanda Smith karakteri, tele-ekran aracılığıyla aktif olarak izlenip izlenmediğinden hiçbir zaman emin olamaz.

Romanın yazıldığı 1949’da Amerikalılar günde ortalama 4,5 saat televizyon izliyordu; 2024’te televizyon izleme süresi sekiz saate çıkmıştır ki bu, uykuya verilen süreden daha fazladır. Bu da televizyon ekranları üzerinden aktarılan bilgilerin insanların sosyal ve psikolojik yaşamlarının büyük bir kısmını oluşturmaya başladığı anlamına gelmektedir. Kitaptaki ünlü “Büyük Birader Seni İzliyor” sloganı “Büyük Birader sensin, televizyon izliyorsun” şekline dönüşmüştür.

Televizyonun ve sosyal medyanın romanda tasvir edilenden farklı bir tür uyumu öğrettiği görülmektedir. Romanda tele-ekran Parti’ye uygunluk sağlamak için kullanılır. Televizyon ve sosyal medya ise kitlenin zengin ve ünlülere odaklamanın yanı sıra reklam yoluyla açgözlü tüketim sistemine uyum sağlamasını da mümkün hale getirmektedir. Aynı zamanda başarının anlamı ve sıkı çalışmanın erdemleri ile ilgili mesajlar aracılığıyla kapitalist üretkenliği de teşvik eder. Pek çok izleyici, kendilerini televizyonda ve sosyal medyada gördükleri kıyafet, ilişkiler ve davranış kalıpları gibi şeylerle ölçerek uyum sağlamaktadır.

Smith’in romanda sahip olduğu herhangi bir yanlış hareketin veya yanlış düşüncenin düşünce polisini harekete geçireceği şeklindeki paranoyak endişe, yerini ekranda gördükleri kişilere uyduklarından emin olmak için kendilerini kontrol eden izleyicilere bırakmıştır. Televizyona hâkim olan program türleri (haberler, durum komedileri, reality show’lar, diziler) başkalarının özel hayatlarına bakmayı normalleştirmektedir.

Kapalı devre televizyon (yani kameralar), ulaşım merkezlerinden ve ağlarından okullara, süpermarketlere, hastanelere ve kamuya açık kaldırımlara, kolluk kuvvetleri ve onların araçlarına kadar yaşamın neredeyse her alanında mevcuttur. Bu kameralardan alınan gözetleme görüntüleri, çoğunlukla haberlerde ve aynı zamanda birçok programda televizyonun hammaddesi olarak yeniden kullanılmaktadır. Pek çok izleyici bu uygulamayı sorgusuz sualsiz meşru kabul etmektedir. Bu izleyici toplumu, Orwell’in romanında çok yerinde bir şekilde anlatılan, az sayıda kişinin çoğunluğu izlediği gözetim toplumunun bir diğer yüzü haline gelmiştir.

Bilginin Manipülasyonu

Roman, bilginin manipülasyonu konusunda da günümüze ışık tutmaktadır. Romanda iktidar partisinin kötü şöhretli “Yenikonuş” diliyle bilginin manipülasyonu gözler önüne serilir. Post-truth şeklinde adlandırılan günümüzde ise yanlış bilginin yayıldığı ve bilgiyi kontrol etmenin tehlikelerini ve toplum üzerindeki etkisini hatırlatan “sahte haber” kavramının yaygınlaştığı görülmektedir.

Özgür olduğunu düşündüğümüz yerlerde bile kampanya posterleri kesin bir propaganda havası taşımaktadır. Dahası, tıpkı Büyük Birader’in basit ama anlaşılır üç-dört kelimelik sloganlar kullanması gibi, özellikle hükümetler de mesajlarını aynı şekilde dayatmaktadırlar: “Birlikte!”, “Destek olun!”, “Bilimi Takip Edin!” Bu süreçte, Orwell’in Hakikat Bakanlığı’nı anımsatan bir şekilde hakikati ve hakikati keşfetme süreci incelikli bir şekilde parçalanmaktadır.

1984’ün temalarından biri, tarihin yeniden yazılmasıyla ilgilidir. Büyük Birader ve Parti, halk üzerindeki gücünü korumak için tarihi yeniden yazmaktadır. Bugün siyasette bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Örneğin, Başkan Joe Biden ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin büyük bir başarı olduğunu iddia ederek tarihi siyasi amaçlar doğrultusunda yeniden yazmaya çalıştı. Bu da açıkça yanlıştı, ancak Biden “anlatıyı” kontrol ederek başkanlığını desteklemeye çalıştı.

1984’te Büyük Birader ve Parti, insanların düşüncelerini manipüle etmek için “gazete” fikrini geliştirir. Yenikonuş, Parti’nin insanların zihinlerini kontrol etmesine olanak tanıyan bir dildir. İnsanların kendi inançlarına ve bilgilerine sahip olmaları zorlaştırılmıştır. Sonuç olarak yeni konuşma, insanların nasıl düşündüğünü kontrol etmek üzere dizayn edilmiştir. Bugün de kavramların içi başta sosyal medya olmak üzere birçok platform yoluyla boşaltılmaktadır. Hiçbir anlama gelmeyen “mük” ifadesi bunun güzel bir örneğidir. Terimlerin değiştirilmesi, düşünce dünyamızın kısırlaştırılarak kapitalist düzene angaje olmamıza hizmet etmektedir.

Siyasi ve Toplumsal Kontrol

Siyasi ve toplumsal kontrol, 1984’ün bir diğer önemli temasıdır. 1984, totaliter bir rejimin vatandaşlarını kontrol etmek için aldığı aşırı önlemleri vurgulamaktadır. Orwell’in romanı aynı zamanda partinin çizgisi ne olursa olsun başka bir şeye inanmayı içeren “düşünce suçu” fikrini de ortaya atmaktadır. Modern toplumların çoğu bu kadar baskıcı olmasa da kitap, otoriterliğin tehlikeleri ve sivil özgürlüklerimizi korumanın önemi hakkında bir uyarı niteliği taşımaktadır. İptal kültürü veya linç kültürü bunun günümüzdeki bir başka örneğidir. Bırakın ideolojileri, herhangi bir fikri savunan insanların Twitter aracılığıyla karşı görüşte olan birisini itibarsızlaştırmak için gayret göstermesi olağanlaşmıştır. En basit bir futbol müsabakasından bile toplumun sinir uçlarıyla oynamak mümkün hale gelmiştir.

1984’te ele alınan “davranışı değiştirme” teması, dünyadaki en uzun soluklu ve en popüler realite televizyon programlarından biri olan Big Brother ile birlikte okunabilir. İsimlendirme akıllıca bir pazarlama gibi görünebilir. Dizinin romana selamı, “Büyük Birader”in ifade etmesi gereken türden yardımsever bir gözetimi çağrıştırmaktadır: “Seni izliyoruz ve seninle ilgileneceğiz.” Ancak Big Brother, bir realite şovu olarak aynı zamanda davranışları kontrol etme ve değiştirme konusunda da bir deneydir. Big Brother gibi programlar, katılımcılardan özel hayatlarını sergilemelerini isteyerek, kendilerini incelemeyi ve sosyal normlara meydan okuyan rollere göre davranmayı teşvik etmektedir. Çağdaş realite TV şovları katılımcılara doğrudan birbirlerine zarar verme emri vermese de genellikle yoğun rekabet ve hatta zulmü içeren küçük ölçekli bir sosyal deney olarak kurgulanmaktadır.

Roman, grup düşüncesi kavramını ve bireyselliğin bastırılmasını da ele almaktadır. Uyumluluğun hâkim olduğu bir dünyada, bağımsız düşüncenin değeri ve kalabalığı körü körüne takip etmenin tehlikeleri üzerinde düşünmek çok önemlidir.

Sonuç olarak, George Orwell’in 1984’ü klasik bir romandan çok daha fazlasıdır; zamanlar ötesi uyarıcı bir hikâyedir. Gözetleme, manipülasyon, siyasi kontrol ve bireycilik temaları bugün de kitabın yazıldığı zamanki kadar günceldir. Hükümet gözetiminin, bilgi kontrolünün ve sosyal uygunluğun arttığı bir çağda, özgürlüklerimizi korumamız ve uyanıklığımızı artırmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. 1984, bizi eleştirel düşünmeye, otoriteyi sorgulamaya ve haklarımızı savunmaya teşvik ederek gelecek nesillerde yankı uyandırmaya devam edecek bir edebiyat eseridir. Umberto Eco’nun sözleriyle, “Orwell’in anlattıklarının en az dörtte üçü distopya değil, tarihtir”.

*Bu yazı www.perspektif.online sitesinden alınmıştır.

Öne Çıkanlar